@kumsallardagezen12
|
*Düşüncelerimin son dizesinden düşer gibiyim..*
Ölü tenimle soğukluğu karşılıyordu bedenim. Tenimin soğukluğu zihnimi uyuşturuyor, düşüncelerimi donduruyordu. Dikenli geçmişimin kabusları şekillenmiyordu. Korkuyu her zaman hisseden ruhum bu sefer hissetmiyordu. Silikleşen mutlu anılarım korkuya boyun eğerek yok olmaya başlıyordu. Yalnızlığın verdiği ürkeklikle adımlarımı atıyordum. Korkuyordum evet ama merakıma yenik düşünüyordum. Canım yanacaktı hissediyordum. Hissettikçe korkuyor , soluklarım hızlanıyor , ciğerlerim bilmediğim bir ağrıyla sızlıyordu. Bu sızıyı giderecek bir çare yoktu.
Nefeslerim beni ölüme sürüklüyordu. Düzensiz soluklarım beni zihnimin zifiri karanlığına fırlatıp kaçıp gidiyordu. Yaşanmayan her şeyi Yaşıyordum zihnimin karanlığında. Daha önce korkmadığım kadar korkuyor , hissetmediğim hissizliği hissediyordum. Zihnimde çürüyen umutlar yok olmaya yüz tutuyordu. Umutlarım yok olarak beni insanlık kelimesinden uzaklaştırıyordu. Arzularımla hareket edip hatalar yapıyordum. Hatalarım acı çekmemi sağlasada vazgeçmiyordum. Vazgeçmediğim için beni ruhumla baş başa bırakıyordu. Şimdi bilmediğimiz bir oyunun piyonlarıydık burakilerle beraber. Zihnimizden bile hiç geçmeyecek ve geçemeyecek bir seçimle zarar veriyor ve zarar görüyorduk . Oyunun ilk aşaması tamamlanmıştı. Şimdi sırada ikinci aşamanın başlama zamanıydı. 005, 006, 007, 008 hücresinde bulunanlar kutudan bir isim seçip ardından Noir’ in belirlediği kişi ise oyunu kutudan herhangi bir kağıdı seçip çıkartarak belli edecekti. Aslında her şey kuralına göre oynanıyordu. Hiçbir hataya yer vermeden bitip gidiyordu. Zaman geçiyor günler eskiyordu. Değişim hiçbir engelle karşılaşmadan ilerlemeye devam ediyordu. Karşımızda duran korumalar ilk aşamada isim seçtiğimiz siyah kutuları alıp odadan ayrılmış yerine yeni kutuları yerleştirmiştiler. Şimdi ki oyunu oynayacak kişiler belliydi. Sadece ne oynayacağımız belli olmadığı için tedirginlik yaşıyordum . Ne olacaktı kim bilir? Yine nasıl bir planın içinde acıyla kıvranıp duracaktır? Korumalar kendilerine düşen işlerini hallettikten sonra karşımızda kapının olduğu tarafta sırayla dizlmiş öylece robot gibi bekliyordular. Bizler ise Noir 'in bizlere istesekte istemesekte komut vermesini bekliyorduk. Onun izni olmadan hiçbir şey yapmamızı istiyordu. Hoparlörden gelen sesle bakışlarımı etraftan çekip ekrana sabitledim.
“Evet odalarım zaman geldi. Korumalar size başlayın dediği anda sırayla başlayın isimleri seçmeye. Heyecanlı olacağını söylemeden geçemeyeceğim. Sizleri izlemek çok keyifli bunu bilin ve bu arada unutmadan söyleyeyim dikkatli olun odalarım iyi izlenim hep önemlidir.” Sözlerinde bir gizlilik yatıyordu. Peki bizim bunu anlamamız bir ihtimal miydi? Bu çok zordu. Çünkü Noir’ in zihninde devrilip düşen ardındanda atağa geçen düşünceleri anlamak ve bulmak zaman alan bir problemdi.
Noir’ in ekrandan görüntüsü yok olduktan sonra karşımızda duran iki koruma bir kaç adım atarak siyah kutunun yanına geçtiler. Zaman gelmişti. Biraz sonra bizi tehlikeli bir oyun karşılayacaktı. Koruma 005 hücresindeki Lavin’ in kutuya doğru ilerlemesini istedi. Lavin ürkek adımlarla kutuya doğru ilerledi. Korktuğu her halinden belliydi. Vücutlarına yapılan iğne etkisini kaybetmişti. Lavin kutunun karşısında yerini aldıktan sonra elini havaya kaldırıp kutunun içerisine daldırdı. İçinden siyah zarfı çıkartıp içinde yazılan ismi sesli okudu.
“ Hamra.”
İsmimi duymamla içimdeki gerginlik kabarıp büyüdü. İçimde duramaz oldu. Korku iliklerime sızarken Lavin çoktan yerine almış ardından Asır kutuya doğru ilerlemişti. Kutunun içinden küçük siyah zarfı kemikli parmaklarıyla kavrayıp almış avcuna hapsetmişti. Zarfı avcundan kurtarıp zarfı açarak içunde yazan ismi sesli bir şekilde okumuştu.
“ Lale”
İsmi okuduktan sonra avcunda duran kağıdı yere doğru sinirle fırlatıp kutunun yanından ayrılarak yerine doğru ilerlemişti. Asır’dan sonra Ediz yerinden ayrılarak kutuya doğru ilerlemişti. Kutunun karşısında yerini aldıktan sonra kemikli parmaklarıyla kutunun içerisinden bir siyah küçük zarfı çekip almıştı. Zarfı yavaşça açıp içinde yazılı olan ismi okudu sesli.
“Barbaros”
Avcuna hapsettiği kağıtla beraber yerine geçmişti. Onun ardından Deren yerinden ayrılarak kutuya doğru ilerlemişti. Kutunun karşısına geçtikten sonra içinden siyah zarfı seçip almıştı. Zarfı titreyen parmaklarının yardımıyla açıp içinde yazılanı okudu.
“Meriç”
Yazılan ismi okuduktan sonra yerine doğru adımladı. İsimler okunmuş herkes belirsiz bir sessizliğe mahkum olmuştu. Şimdi ise Noir ‘ in kimin oyunu seçeceğini söylemesini bekliyorduk. Korku iliklerimize çoktan işlemiş onu yönetiyordu. Herkes gergin ve korkuyordu. Ne yapacağımızı bilemiyorduk.
Şimdi ise Noir’ in bizlerle iletişime geçmesini bekliyorduk. Birkaç dakika sonra ekranda Noir’ in siması belirmişti. Dikkatli bakışlarımız onun üzerindeydi. Dilinden dökülecek kelimeleri duymayı bekliyorduk. Noir bizlere kısa bir bakış attıktan sonra etrafta sözleri yankı yapmıştı.
“İlk oyunda olduğu gibi kuralı bozmayalım. İkizler oyunu seçenlerden olsun. Bu her açıdan izlenmesi gereken bir şey. Deren karşında duran kutudan bir siyah zarfı seçip oku. Bakalım sen hangi oyunu seçeceksin . Sabırsızlıkla bekliyorum.”
Her iki oyunda da ikizlere oynamıştı. Bu oyun fazlasıyla büyük bir kumardı. Umarım bu oyunda büyük zararlar almazdık. Deren’ in yerinden hareket etmesiyle yanımda bulunan Lale’ nin bakışları ikizini bulmuştu hemen. Deren hızlı adımlarla kutuya ilerlemişti. Kutunun karşısında yerini aldıktan hemen sonra başını arkaya çevirerek yanımda bulunan Lale’ ye bakmıştı uzun uzun. Ne acıydı ikiside aynı şeyleri yaşamak zorunda bırakılmıştı. Deren başını kutuya doğru çevirip kemikli parmaklarıyla kutudan siyah bir zarfı seçip çıkarmıştı. Elinde tuttuğu siyah zarfı usulca açıp içinde yazılanları okudu seslice.
“Yanmakta olan bir odanın içerisine girip 10 dakika beklemelisiniz. “ dedi dehşet bir sesle.
Okuduklarından sonra korkuyla etrafıma baktım 10 dakika nasıl bekleyebilirdik ki. Ölmemiz an meselesi olurdu. Noir bizden bu kadar çabuk kurtulmak istemezdi. Orada başka bir şey arayacaktık bunu biliyordum. Deren yazılanları okuduktan sonra yerine geçmişti. Onun ardından hemen Noir ekranda belirmişti.
“Evet odalarım oyunu öğrendiniz. Ama burada eksik bir şey var. Ben sizlere söyleyeyim o zaman. Odanın içerisinde bir koltuk var ve bu koltuk sizler içeri girdiğinizde yandırılacak. Tabi yandıkça sizlerde nefes almakta zorlanacaksınız. Odada çekmecelerin içerisinde oksijen tüpünün başlığı yer almakta. Duvarlarda ise oksijen tüpü asılı. Başlığı bulan kolayca 10 dakika boyunca odada durabilecek. Bulamayan ise fazlasıyla zorluk çekecek bu kesin. Şimdiden kolay gelsin . Unutmayın iyi izlenimler her zaman hayat kurtarır . “
Bizlere bir şeyi anlatmaya çalışıyordu ama anlamak çok zordu bu gerginlik ve stres içerisinde. Umarım herkes kolayca bulabilirdi oksijen tüpünün başlığını. Korumalar bizlere doğru ilerlemeye başlamıştı. Yanımıza geldiklerinde kollarımızdan tutup bizleri geldiğimiz kapıdan dışarı çıkartmıştılar. Sadece biz oynayacaklar odadan ayrılmıştık diğerleri hâlâ o odada kalmıştı. Koridorda ilerlemeye devam ederken karşımıza çıkan mor kapıyla karşılaşmıştık. Sağımda duran kadın koruma kartı cihaza okutarak kapının açılmasını sağlamıştı. Açılan kapıyla karşımızda duran karman çorman odayla neye uğradığımızı şaşırmıştık.
Korumanın uyarısıyla içeriye adım atmıştım. Benim ardımdan Lale, Barbaros ve Meriç ‘te içeri girmişti. Oda bulunduğum hücrenin 4 katı kadar büyüklükteydi. Odanın iki duvarında çekmeceler iki duvarında kapalı raflar vardı. Bizleri uğraştırmak için epey çaba sarf edilmişti. Odanın tam ortasında ise iki büyük eski kanape yer almıştı. Bakışlarımı etrafta gezdirmeye devam ederken duvar köşelerinde sabitlenmiş oksijen tüpleri dikkatimi çekmişti. Tam kapının üzerindede küçük bir cihaz vardı. Sanırım süreyi takip etmemizi istediği için yerleştirilmişti .İşimiz çok zordu. Bu işin altından nasıl kalakcaktık bilemiyordum. Umarım çıkacak dumandan kötü zehirlenmezdik. Biz öylece dikilirken korumalar odanın ortadasında duran kanepeye ilerleyerek kanapeyi ateşe vermişti. Korumalar odadan ayrıldıktan sonra kapı hızla kapanmış bizler şaşkın ifadelerle etrafa bakınıp duruyorduk. Gözlerim kapının üzerinde duran küçük cihazda sabitlenmişti. Hâlâ süre başlamamıştı. Noir odaya tamamen dumanın yayılmasını bekliyordu. Genzim ufaktan yanmaya başlamıştı bile. Şimdi oyunun hası başlamıştı. Ölüm ve kalım savaşımız uzun ve sancılı sürecek gibiydi.
⚓
Odalar odanın içinde yayılmaya devam eden dumandan yavaşça etkilenmeye başlamıştı. Lale ürekek ifadeyle kapının üzerinde duran cihaza bakıyordu. Hâlâ neden sürenin başlamadığını korkudan kavramamıştı. Bakışları odanın her yerinde gezinip duruyordu. Barbaros kahverengi harelerini odada pür dikkat gezdiriyordu. Zihnindeki düşünceleri aşama aşama yaparsa kısa sürede oksijen tüpünün başlık kısmını bulup ciğerleri hasar görmeden sürenin bitmesini bekleyecekti. Umarım hataya düşüp bir zarar görmemeyi diliyordu. Meriç etrafına tamamen yayılmış olan zehirli dumana kısık bakışlar atıp sabırsızca sürenin başlamasını bekliyordu. Çabucak şu oksijen tüpünü alıp oyunu tamamlamak istiyordu. Odalar kapının üzerine yerleştirilmiş cihazdan sürenin başladığını görür görmez hemen dördü etrafa koşuşturarak oksijen tüpünün başlığını aramaya koyulmuştu. Hepsi heyecanlıydı. Hepsi korkuyor , hedefine ulaşmak istiyordu. Zaman onların aleyhine işliyor. Yaşam mücadelesi veriyorlardı küçük bir odada. Hepsinin ciğerleri şimdiden zehirli dumandan etkileniyor, öksürerek etrafta oksijen tüpünün başlığını arıyorlardı. Lale korkuyla karşısında duran kapalı rafların kapağını açıp içindeki eşyaları sağa sola savurarak oksijen tüpünün başlığını arıyordu. Ama aradığını bu rafta bulamamıştı. Önündeki rafları bir yandan karıştırırken bir yandanda odada azalmakta olan oksijen nedeniyle öksürük krızlerine giriyordu. O kadar kötü öksürüyorduki ciğerlerindeki sızı dinmeden bir yenisi eklenerek dayanılmaz bir ağrıya maruz kalıyordu. Ama pes etmeyecek o oksijen tüpünü bulacaktı. Meriç önündeki çekmeceleri bir bir açarak onca eşya dolu çekmecede oksijen tüpünü arıyordu. Çekmeceler çok büyük ve çok fazla eşyalarla doldurulmuştu. Noir ‘ in amacı uğraştırıp daha çok zarar görmelerini sağlamaktı. Meriç artık azalmakta olan oksijen sebebiyle çok zor temiz hava alabiliyordu. Aldığı havanın içerisine karışmış olan zehirli duman sebebiyle nefes almak onu zorlaştırıyor . Hızlı hareket etmesini engelliyordu. Ama yılmadan bu odada saklanmış olan oksijen tüpünün başlığını bulacak ve duvar asılı olan oksijen tüpü sayesinde bu zehirli odada rahatça durabilecekti. Barbaros ‘ un bir gözü önünde karıştırmakta olan çekmecede bir de kapının üzerinde duran süredeydi. On dakika uzun bir süreydi . Daha 2 dakika ancak dolmuştu. On dakika burada durursa ciğerleri büyük hasar alacak ve feci zorlanacaktı. Bakışlarını ekrandan çekip önündeki çekmeceleri kurcalamaya devam etti. Yapacaktı başka bir çaresi yoktu. Hamra gerginlikle önündeki rafları hızla karıştırıp oksijen tüpünün başlığını arıyordu. Bulmak zorundaydı yoksa burada zehirlenecekti. Artk hiçbir temiz hava kalmamıştı. Ciğerleri fazlasıyla sızlıyor gözleri yanıyordu. İstemsizce akan gözyaşlarını dirseğinin tersiyle silip karşısında duran çekmecelere ilerledi . Boyunun yetiştiği çekmeceleri açıp karıştırmaya başlamıştı. Birkaç çekmeceyi açtıktan sonra oksijen tüpünün başlığını bulmuştu. Bulduğu için daha sevinememişken üzerinde yazılanlarla dumura uğramıştı. Gördükleri yalandı. Bir yanılsamaydı. Bu kadar da acımasız olamazdı. Vicdan denilen kelimenin onda olmadığını artık anlamıştı. Elinde tuttuğu oksijen tüpünün üzerinde 003 hücre sayısı yazıyordu. Noir yine yapmıştı yapacağını. Yine hileleriyle onları kandırmış çaresiz bırakmıştı. Barbaros’ u kısık sesle çağırmış hayal kırıklığı ve hayatın acımasızlığı altında ezilip kalmıştı. Elinde tuttuğu oksijen tüpünün başlığını karşısında duran Barbaros’a vermişti. Verirken elleri titriyor öksürük krizlerine misafir oluyordu. Barbaros, Hamra’ nın verdiği oksijen tüpünü aldıktan sonra köşede duran oksijen tüplerini dikkatle inceleyip kendi hücresinin numarasını görmüş tüpü duvardan çekip başlığı yerleştirmişti başlığı yerleştirdikten sonra maskeyi yüzüne geçirmişti. Artık diğerleri gibi zar zor nefes almıyordu. Geri kalan süreyi rahatlıkla tamamlayacaktı. Belki yaptığı vicdansızlıktı ama o da kendisini düşünmeliydi. İlk önceliği burada kendisiydi. Lale gördüklerinden sonra korkuyla aramaya devam ediyordu. Artık temiz havayı ciğerlerine çekemediği için yürümekte bile zorlanıyordu. Karıştırdığı çekmecelerde hâlâ oksijen başlığını bulamamıştı. Artık zihni bulanıklaşıyor rahatça hareket edemiyordu. Kendini zorlayarak nefesini tutup aramaya koyuldu . Bu biraz da olsa işini kolaylaştıracaktı. Nefesini tutmuş bir şekilde çekmeceleri karıştırmaya devam etti. Açtığı çekmeceyi karıştırırken karşılaştığı oksijen başlığıyla neye uğradığını şaşırmıştı. Oksijen başlığını elleri arasına alıp üzerinde duran sayıya baktı. Kendi hücresine ait olmasını diliyordu . Oksijen başlığının üzerinde kendi hücre sayısını gördükten sonra yaşadığı mutlulukla hemen duvar köşelerinde duran oksijen tüplerine doğru koştu. Kendi hücresine ait olan tüpü bulduktan sonra başlığı yerleştirdikten sonra oksijen maskesini yüzüne yerleştirerek ciğerlerine temiz havayı kabul etti. Lale ve Barbaros düzenli temiz havayı içlerine çekerken bakışları kapının üzerinde duran süreye baktı. Süre tam olarak daha yarılanmıştı. Geriye Hamra ve Meriç ‘ in 5 dakikası kalmıştı. Umarım bu dakika içerisinde kısa sürede bulabilirlerdi. Meriç yaşadığı öksürük krizlerine rağmen yılmamış oksijen başlığını aramaya devam ediyordu hâlâ. Yukardaki çekmecelere zar zor ulaşarak çekmeceyi aralamış ve karıştırmaya başlamıştı. Dumandan dolayı gözleri artık çok net göremiyordu . Bulanık etrafta dumanlardan seçebildiği kadarıyla oksijen başlığını bulabilmişti. Oksijen başlığını ellerinin arasına alıp üzerinse yazılanlara baktı. Kendi hücre sayısı yazıyordu . Var gücüyle karışımda duran oksijen tüpüne adımlayıp onu ellerine almıştı. Üzerindeki hücre numarasını hemen gördükten sonra oksijen başlığını yerleştirip. Maskeyi yüzüne geçirmişti.
Odalardan üçü korkuyla Hamra’ nın oksijen başlığını bulup oyunu tamamlamasını istiyordu. Hamra artık son reddeye gelmiş bayılmak üzereydi. Ciğerlerindeki o belirgin sızı onu yorgun , halsiz düşürüyordu. Kendini zorlayarak en alttaki çekmeceyi zorlukla açıp içini karıştırmaya başladı artık gözleri istemsizce kapanıyor açık tutmakta zorlanıyordu. Kendini zorlayarak gözlerini aralayıp iki elinin yardımıyla içini karıştırmaya devam etti. Girdiği öksürük krizleri onu zora sokuyordu. Daha fazla devam edemeyecek neredeyse yere yığılacaktı. Ama direnmesi gerektiğini biliyordu. Bunu yapmalı başarmalıydı. Kendisini zorlayarak bir üst çekmeceyi aralayıp içini tekrar karıştırmaya başladı. Karıştırdığı her çekmeceyi bilerek açık bırakıyor tekrar aynı çekmecede oyalanmamasını sağlıyordu.
Sağında duran çekmeceyi açıp karıştırınca eline gelen oksijen başlığıyla dünyalar onun olmuşcasına sevinmişti. Direk arkasında duran oksijen tüpüne ilerleyip başlığı yerleştirip maskeyi yüzüne geçirdi. Ciğerleri her temiz havayı içerisine çekerken o yaşadığı sızıdan kurtuluyordu. Oyunun ilk aşaması tamamlanmış, herkesin omuzlarındaki yükün ağırlığı hafiflemişti.
⚓
Günah bizim iki dudağımızın arasında değil miydi? İnsanlar isteyerek günah işlemez miydi? Dudaklardan dökülen cümlelerle kalp kırılabilir hayatları değiştiremez miydik? Bizler kendi irademizle bir şeyler yapmıyor muyduk? Canımızın zarar görmesini bile bizler sağlıyorduk. Bizler aslında saf ve günahsız doğar kirli ve günahkâr ölürdük. Masumluğumuzu yaş aldıkça yitirirdik. Ve acımasızlığımızı her yıl daha da fazlalaşırdı.
Ruhumuzu aydınlıktan kurtarıp karanlığa bizler satardık. Bunu hür irademizle yapardık. Yıprandıkça yeni yaralar alır, kabuklarımız iyileşmeden onları deşerdik. Hatalar yapar bundan ders çıkarmazdık. Bizlerdik asıl şeytan çünkü bizler bile isteye can yakar etrafa zarar verirdik. Bunu alışkanlık haline getirmiştik. En büyük zararı kendimize vermeden kelimelerimizle insanları yaralar onlarda onarılmayacak yaralar bırakırdık. Zehirli bir suyu içip o zehre kapılırdık ve bunu bedenimizden sökülüp atılmamasını sağladık. En büyük hataların başında aç gözlülük yatardı. Ve bu biz insanlarda fazlasıyla bulunuyordu. O odadan korumaların yönlendirmesiyle ayrılmıştık. Geldiğimiz yoldan tekrar geri dönüyorduk. Yine o devasa kapıdan korumanın cihaza okuttuğu kart sayesinde girebilmiştik. İçeri girdiğimizde ekranın karşısında sandalyelere oturmuştu Lavin, Asır, Ediz , Deren.. Yanımızdaki koruma sandalyelere doğru ilerlememizi söyledikten sonra adımlarımı sandalyeye doğru atmaya çalıştım. Sandalyeye hepimiz hızla oturmuş bakışlarımızı ekrana çevirmiştik. Hilekar Noir’ in daha ne söyleyeceği kalmıştı bilmiyordum. Ama artık insanlık kavramını yitirdiği kesinleşmişti.
Acımasızlığı , gaddarlığı bizleri tüketiyor ; ölüme sürüklüyordu. Hâlâ sessizliğimizi korumaya devam ediyorduk. Sessiz bekleyişimizi ekranda Noir ‘ in siması ve sesini duyduktan sonra kaçıp uzaklaşmıştı. Oturduğu sandalyede ekrana doğru hafif eğilerek konuşmaya başlamıştı.
“Kötü gözüküyorsunuz odalarım. Sizleri bugün çok mu yordum? Ama bu oyunun bir parçası değil midir? Her şeyin bir zorunluluğu var . Hayat bizleri ulaşılmayan şeye bile yaklaştırabiliyor. Sizler belki bugün bana karşı daha fazla öfke beslediniz. Daha da bu hayattan nefret ettiniz. Peki size söylediklerimi aklınızın bir köşesine kazıdınız mı? Ben söyleyeyim hayır. Çünkü o an korkuyla bütünleştiğiniz için söylediklerimin ciddiyetini kavrayamadınız?”
Hayır bizler onun bizleri aldattığını , doğruyu düşünmemizi engellediğini sanıyorduk. O bizleri oyunun piyonu olarak görüyor ve yönledirerek bizleri uçurumun dibine sürükleyip oradan atlamamızı istiyordu. İyi izlenim yapmamızı istemişti bizden peki neden hileyle bizleri aldatıyordu. Düşüncelerimin daha fazla zihnimin duvarlarına sıkışıp kalamayacağını bildiğimden hemen kelimeleri dudaklarımdan salıverdim.
“Neden bizlere oksijen başlıklarının üzerinde hücre numaralarımızın yazdığını söylemedin Noir?” dedim kızgın bir ses tonuyla. Benim konuşacağımdan sanki eminmiş gibi küçük bir kahkaha atmıştı .
“Söylemem mi gerekiyordu Hamra? Sizlere ne söylemiştim ben iyi izlenim yapın demiştim hatırlıyor olmalısınız söylediklerimi sanırım.”
“Evet bizlere İyi izlenimler hayat kurtarır demiştin. Peki neden bizleri kandırdın! Bu yaptığın hile değilde nedir ?” dedim bağırarak konuşmuştum Noir’ karşı .
“Hayır hayır Hamra ben hile yapmadım sadece sizleri yanılttım. Sizlerde hiç şüphe dahi etmeden buna uyarak bu yanıltmayı sürdürdünüz. O oksijen başlıklarındaki hücre sayılarınız pek önemsizdi. Mesela sen Barbaros’ un hücre sayısı yazılan oksijen başlığını ona koşulsuzca verdin. Vermeyip onu oksijen tüpüne yerleştirseydin ilk bulan ve oyunu tamamlayan sen olacaktın ama sen fedakarlık ve aptallık arasındaki o çizgide sıkışıp kalmışsın Hamra. Senin yerinde olsa Barbaros bunu yapar mıydı yoksa o oksijen tüpünü tekrar çekmeceye yerleştirip kendisinin olanı mı arardı veya onu oksijen tüpüne yerleştirmeye mi çalışırdı? Soruların cevapsız kalmasın diye bunu yanındakilere veya sadece Barbaros’a da sorabilirsin. Her şey aslında sakin kafayla düşünebilmekle alakalıydı . Hadi bugünü unutalım ve yarınları düşünelim . Daha ne kadar bu denli aptallıklar yapmayı düşünüyorsunuz. Şuana kadar beni çok şaşırtacak bir şey yapmadınız odalarım. Beni üzüyorsunuz ama ben sizden beni şaşırtmanızı istiyorum oyunlarda. Seyircilerimizde bunu bekliyordur kesin . Kendinize gelin odalarım hadi. Bana benim sizler hakkında düşüncelerimi yanıltmayın. Ben sizde gördüğüm ve göreceğim şasırılacak kapasiteyi bekliyorum kaç zamandır. Hadi hücreler ... Hadi odalar... Seyircilerimize sizlerin ne denli tehlikeli olabileceğinizi gösterin. Fedakârlığı bırakın. Aptallık yapmayın . Sizler benim bulunması zor cevherlerimsiniz. Beni umutsuz bırakmayın yoksa ben sizlerin umudunuzu silip yok ederim zihinlerinizden. Zaman aleyhinize işliyor. Tik tak tik tak. Hadi beni bir sonraki oyunda hayal dahi edemeyeceğim bir anda sonsuzluğa atıverin ve orada yaşatın beni “ Bizlerden değişmemizi kırıp dökmemizi , can yakmamızı istiyordu. Noir bizleri değişime sürüklemek istiyordu. Bizleri canavarlaştırıp istediği piyonlara çevirmek istiyordu.
|
0% |