Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. BÖLÜM

@kumsallardagezen12

*Sonsuzluğu yaşatmak isterdim...*

 

Bedenimi aldatıp ruhumu satmıştım ben. Aynadaki yansımam bana ait değil gibiydi. Benim görünüşüm zamana kapılıp silinmiş gibiydi.

Aynı uçup giden ve sadece değişen hayatlar gibi. Karamsarlığa gömülüydüm. Bir lahit içinde derinliklere hapsedilip gömülmüştüm.

Ağlamak istiyordum bu yaşadığım hayata ama buna bile gücüm yoktu. Yok olmuştum. Hiçten ibarettim ben. Başımdan geçen ona olay beni azar azar yok ediyordu. Benden geriye ne kalırdı sonunda bilmiyordum.

Tek bir gün ışığı bile yolumu aydınlatmıyordu .Benim gitmek istediğim yollar kararıp kalıyordu anında .

 

Karşımda hep benimle beraber olan aynam ve etrafımda yankılanıp duran kısık mırıltılı bir şarkı. Bu şarkıyla yansımamı izleyip yol alıyordum. Görüyor muydum? Bunu bile bilmiyordum. Bana ait bir şeyler kalmış mıydı? Bunu bilmeden bunun için mücadele ediyordum.

Kime karşı olduğunu bilmeden.

Çaresizliğime bahenelerimi öne seriyor kendimi kandırıyordum. Bilmeden umudumu yitiriyordum. Yorgunluğumu an be an hissetsemde vazgeçmiyor, ilerlemeye devam ediyordum bu hayat yolunda .

Belki yolun sonu gelirde hangi amaç için çaba sarf ettiğimi öğrenirim diye.

 

Yılmadım ve yılmayacağım bu savaş ve karamsarlıkta elbet benim içinde mutlu günler gelip çatacaktı. Ve ben o güne kavuştuğumda çektiğim bu acıları , yorgunlukları hiç mi hiç unutmayacaktım. Şimdi hepimiz Noir ‘ in bizlere söylediklerini düşünüyorduk. Bu karanlık insanı tedirgin eden odada. Ekrana bir adım atarak zihnimde devrilen düşünceleri dile getirdim.

 

“ Peki senin istediğin kişiler olmazsak ne yapacaksın Noir. Ya başaramazsan. Ya yenilgiye uğrayan sen olursan. Ya Kaybedersen o zaman ne olacak.” diyerek aklımdaki soruyu sordum ona .

 

Gür bir kahkaha attı söylediklerimden sonra. Hatta o kadar yüksekti ki kahkahası ekrandan bir adım uzaklaşmak zorunda kaldım.

 

“ Yapma Hamra sence ben buna izin verir miyim sanıyorsun. Sen ve diğerleri hala beni tanıyamamışsınız. Aklımdaki fikirleri sizlere bir bir anlatsam emin ol ki korku dahil bütün hisleri bir arada yaşarsınız. Unutmayın sizleri yönlendiren kişi benim ve şunu açığa kavuşturalım ben sizleri canavarlaştırmayı bırakın arkanızdaki duran kişilere çevireceğim. Tek amacınız itaat etmek olacak. Başka sorusu olan var mı? “

 

Söyledikleri neden sonra bizim için kurduğu planları aklımdan bir bir geçirdiğimde yaşadığım hissi anlatamadım. Dile getirmek kolay olmazdı. Dudaklarımı dişlerime kıstırarak şimdilik susmam gerektiğini anlamıştım. Bizleri susturarak boyun eğmemizi sağlayacaktı. Benim sessizliğimden sonra Asır kelimelerini dile getirmişti.

 

“ Hayatımızı yönlendireceğini söylüyorsun. Peki bu yönlendirmede istemediğin şeyler olursa ilk yapacağın şey ne olacak Noir?” diye sordu.

 

Asır sözlerini söyledikten sonra Noir kısa bir süre sessiz kaldı.

Ardından kameraya yaklaşarak kısık sesle konuştu.

 

“Ortadan kaldırırım o sorunu Asır. Sen bunu dert etme. Sadece sizler kendinizi düşünün gerisini zaten ben hallederim. Evet şimdi sizlerin hala bir sorusu yoksa hücrelerinize götürüleceksiniz odalarım.”

 

Bakışlarımı bizimkilere çevirdiğimde sessizliklerini korumaya devam ediyorlardı. Sahi biz hep Noir 'in karşısında sessiz kalmıyor muyduk?

Hiç itiraz dahi edemiyorduk. Kelimelerimi tüketiyor, bizleri nefessiz bırakıyordu. Ona muhtaç olmamızı istiyordu. Bu sayede her istediğini kolayca yapıyorduk. Eğer dayanacak bir gücü bulursak büyük bir isyan çıkartıp buradan kurtulabilirdik ama güçsüzlüğe boyun eğmiştik. Ve bu boyun eğme bir müddet daha devam edecek gibiydi.

 

Noir korumalar emir verdikten sonra korumaların yönlendirmesiyle odadan ayrılarak hücrelerimize doğru yürümeye başlamıştık. Her adımımda yaşadıklarımı hatırlıyor ve acı nehrinde boğuluyordum. Artık ölüme adım adım yaklaşıyordum . Ağırlaşan zihnimin baskısını görmezden gelerek koridorda yürümeye devam ettim. Bulanıklaşan görüntüye rağmen adım atmayı bırakmıyorum. Hücreme varır varmaz direk uyuyup dinlenmeyi düşünüyordum. Artık geleceği düşünmekten yorulmuştum. Bizlere ne olacağı daha neler yaşayacağımız düşünmek istemiyordum.

 

Huzurlu bir uyku vardı şuan zihnimde.

Hücrelerimizin bulunduğu koridora geldiğimiz vakit ilk hücreye giren Deren olmuştu. Ardından sırayla Ediz, Asır Lavin, Meriç, Barbaros, Lale girmişti. Ardından bende hücreme girdikten sonra korumalar koridordan çıkıp gitmiştiler. Ben ise yorgun zihnim ve bedenimle kendimi yatağa atıp gözlerimi kapayıp uykuyu kucaklamaya beklemeye başlamıştım. Her şeyden kurtuluş olarak uykuyu görüyordum.

 

Çünkü sadece o zaman acı çekmiyordu insan. O zaman acılarla, gerçeklerle yüzleşmiyorduk. Ve hayal kırıklığının cam parçaları derimize batmıyordu. Üzülmüyor, ağlamıyorduk. İnci taneleri o zaman ziyan olmuyordu. Yitirilmiyordu onca geçen zaman ve anılar.

 

Döktüğüm onca göz yaşları şimdi ne kadar boşmuş şimdi anlıyorum. Gerçek acı neymiş ben bunu burada deneyimledim. Ve gördüm. Normal hayatlarımıza bizler özlemi, acıyı derin bir şekilde hissedememişiz.

Dün ve bugün arasında fazla farklar varmış. Bunu deneyimledikten sonra fark edebilmiştim. Acı insanı olgunlaştırıyor, hayata başka gözle bakmasını sağlıyordu. Hüzünlendiğim anılarımın acısı derinliğini yitiriyor önemsiz kalıyordu bir süreden sonra.

 

Asıl gerçek acı aile özlemiymiş bunu anlıyor insan zamanla. Uyku beni ne zaman teslim aldı bilmiyordum ama verdiği huzuru sanki uyurken bile hissedebiliyordum. Zaman en ağır imtihanlara bile kolaylık sağlıyor sanki.

 

⚓⚓

 

Ölü beyazı olan tenim gün geçtikçe çürümeye yüz tutuyor. Zihnimde öldürdüğüm insanların cesetleri her geçen günün ardından artıyordu.

Sayamadığım kadar insanların ruhlarını katletmiştim. Bu ruhların her bir laneti bende yeni lanetlere boyun eğmem sağlıyordu. Çürüyen cesetler ruhuma yaralar açıyor ruhumu doyuma ulaştırmıyordu. Elbet ruhuma iyi gelecek bedeni bulup onu kendime köle yapacaktım. Ve o beden beni ölümsüzlüğe mahkum edecekti.

Süresiz bir ölüm kurbanı olmak isterdim. Ve bu ölümün çok sancılı olması gücüme güç katardı elbet .

Zaman beni her geçen gün daha da güçlü kılıyordu. Bilinmeyen lanetleri bilip bilinmeyen sırları açığa çıkartıyordum. Ve ruhumu yeniliyor bedenim güçsüzleşiyordu.

 

Zamanın ardında ruhum, bedenimden ayrılıp özgürlüğünü ilan ediyordu.

Değişim çok yakında gerçekleşecek, yitirilen bedenler ruhlarına kavuşup yeniliği başlayacaktır. Sadece küçük bir bekleyişin ardından her şey yerle bir olacaktı. Yatağıma başımı yaslayarak sessizliği dinliyordum. Zihnimi susturmuş içindeki savaşı anlaşmalı olarak bitirmiştim kısa süreliğine. Artık bir şeyleri anlamayı bırakmıştım. Çünkü zorladıkça daha da çıkmaza sürükleniyordu her şey .

Ne yapmam gerektiğinde bilmiyordum.

 

Öylesine bindiğim bir sanalda gereksizce dalgalara karşı direniyorum. Günün sonunda dalgalara kapılıp kaybolacağımı bilmeden. Yaşama hakkımız elimizden alınmış onların istediğini yaparak hayatımızı devam ettiriyorduk.

Günahsız ruhumuz kirlenip, bizleri değiştiriyorlar. Sahi Noir bizleri 8. Odaya ulaştığımızda bizlere ne yapacaktı.

 

Bunu hep düşünüyordum ama sorularım hep cevapsız kalıyordu. Zihnim sonu hayal dahi edemiyordu . Aslında iyi bir son olmayacağını hissediyordum. Bizler fazlasıyla acı çekecek ve acının bizleri değiştireceğini düşünüyordum.

Her şeyi zamana bırakmak doğru muydu? İyi olur muydu bu vazgeçiş?

Zihnimdeki sinsi düşüncelerin varlığı beni huzursuz ediyordu. Üzerimdeki pikeyi biraz daha bedenime sarmaladım. Artık hücrem soğumaya başlamıştı bile. Acaba hangi aydaydık? Kaçırıldığım ve buraya getirildiğim ay mayıs ayıydı. Kaç ay geçmişti buraya geldiğimiz günden beri?

 

Kaç saatleri geride bırakmıştık ?

Kaç üzüntülere, hayal kırıklığına, acıya şahit olmuştu bu hücre?

Bizler kaç ayda bu denli kendimizi yaşlı, yorgun hissediyorduk?

Bizlerden neleri alıp neler vermiştiler? Ve aldıklarını ne zaman geri alabilirdik? Ya da alabilmek için uzun bir ömre sahip olacak mıydık?

Zaman her şeyi belirleyecektir..

Issız bir adaya düşmüş gibiydim. Ne etrafımda bir canlı vardı ne de sesimi birilerine duyurabiliyordum.

Öylece bulunduğum yerde birilerini görmeyi bekliyordum.

 

Keza geleceğinden emin olmadan. Sakin kalmaktan artık sıkılmıştım. Her şeyi sakinlikle kabullenmek artık bana katlanılmayacak bir hale gelmişti. Kendimi bu dünyadan soyutlamak istiyordum. Belki o zaman acılarımı yenilikler nedeniyle sonsuza dek unuturdum. Acıya insan alışır mıydı? Bizler nedense artık büyük ya da küçük olsun alışmak zorunda kalıyorduk. Zaman tükenmeyi akıl edemiyordu. Bizleri kendine alıştırarak kendisine bağımlı yapmayı kendine hedef olarak belirlemişti.

 

Saklandığım geçmişim gün yüzüne çıkarak beni alaşağı ediyor acısını benden çıkartıyordu. İnsanın keşkeleri olmamalıydı. Ama milyonlarca insan belki gün içinde binlerce kez keşke diyordu. Zaman geçip giderken etrafta duyduğum sesle bakışlarımı duvardan çekip kapıya sabitledim. Nedensizce içimde oluşan korkuya yenik düşerek yatağımdan kalkarak kapıya doğru ilerledim. Kapının küçük penceresinden koridorda ilerleyen kişilere baktım.

 

Kalabalık bir grupla bizim hücre koridoruna doğru geliyordular. Noir ‘in amacı şimdi neydi? Yine bizler için ne planlar kurmuştu. Kalabalık korumalar arasında bir kadın onlardan ayrılarak Deren’ in hücre kapısına ilerlemişti kapıyı ıp içeri girmişti. Sonra içlerinden 6 kişide benim hücremde olmak üzere hücre kapılarına doğru ilerlemiş ve kalıpları açmış içeri girmiştiler.

 

Hücre kapılarını korumalar hızla açıp içlerindekileri çıkarmıştı. Bende hücremden korumanın yönlendirmesiyle çıktıktan sonra koridorda ilerlemeye başlamıştım yanımdaki korumalarla beraber . Hücrelerimizin bulunduğu koridordan ayrılmış başka bir koridorda yürümeye başlamıştık. Zihnimde devrilen kelimeler Noir 'in intikamını bugün alacağını fısıldıyordu. Söylediği sözlerini bugün göstereceğini hissediyordum. Yanımdaki korumayla hızlı adımlarla yürümeye devam ederken zihnimde nasıl bir senaryo olabileceğini düşlüyordum.

 

Hayal perdesinden koparak gerçeğe doğru atlarken karşımdaki lacivert devasa kapıyla beni terkeden duyguları tekrar bedenime misafir ettim. Yanımdaki koruma her zaman olduğu gibi cihaza elinde bulunan kartı okutarak kapının açılmasını sağladı. Açılan kapının ardında bizi bekleyen koskocaman masa beni tedirgin etmişti.

Yine bizden ne yapmamızı isteyecekti.

 

Yanımdaki korumanın ilerlemesiyle bende adım atarak kapıdan içeri girdim. Girdiğim andan itibaren etrafıma sarmalanan sis perdesi beni gerçeklerden uzaklaştırdı. Zihnimde sanki daha önce bu anı tekrar baştan yaşadığımı söylüyordu. Daha önceleride masa etrafında bizleri toparlamış ve bizden kendimizi anlatmamızı istemişti.

 

Ama bu diğerlerinden çok daha farklıydı.

Başka bir şey vardı. Garip bir his beni ürkütüyordu. Adımlarım masanın önüne geldiğinde durmuştu. Sandalyeyi çekip oturmuştu. Diğerleri de yerlerine geçmiştiler. Yerlerimizi almış sessizce Noir 'in iletişime geçmesini bekliyorduk bizlerle.

Hemen yanımda duran Lale bana doğru eğilerek konuşmaya başlamasıyla dikkatimi ona vermiştim.

 

“Ben korkuyorum Hamra şimdi neden buradayız daha dün 4. Oyunu oynamıştık. Niçin burdayız sence. Ben artık dayanamıyorum bu olanlara. Yoruldum. Uyandığımda yattığımda hep buradan kurtulmak için dua ediyorum. Ama hep umutlarım bir uçurtma gibi benden yavaşça uzaklaşmaya başlıyor. Sonunda tamamen onu kaybedeceğimi hissediyorum” dedi korku dolu bir sesle.

 

Hepimiz aynıydık. Daha fazla dayanacak gücümüz kalmamıştı. Sadece yorgun beden ve zihinlerimizle zar zor idare edebiliyorduk. Daha fazlası bizi yıkardı. Peki biz yıkıldıktan sonra bizleri nasıl onarmayı düşünüyordu Noir? Sancılı geçen günlerimizi geride bıraksakta yeni günler daha acılı oluyordu.

Bakışlarımı Lale ‘ de sabitleyerek kısık sesle konuşmaya başladım.

 

“Şu anlık sabretmemiz gerekiyor Lale. Yarınlara umutla uyanmayı ben dahil diğerleride bırakmış olmalı ama şunu unutma kendini sakın bırakayım deme çünkü sen kendini uçurumun dibinden aşağı doğru bırakırsan seni kurtaracak kimse olmaz. Buna Deren de dahil. Çünkü önce can sonra canan demiş insanoğlu .” dedikten sonra susmuş düşüncelerin kuytu sokaklarına karışmıştım.

 

Sözlerimden sonra önüne dönerek bakışlarını ikizin çevirdi. Aklında sanırım söylediklerimi düşünüyordu.

Bir konuda haklıydım. Herkesin ilk önceliği tabii kendisi olurdu.

Masada sessizlik devam ederken önümde duran hoparlörden duyulan sesle bakışlarımı ekrana sabitledim. Noir ‘in görüntüsü kesik kesik belli olmaya başlamıştı. Noir’ in maskeli simasıyla karşımızda yerini almıştı. Birkaç dakika bizleri seyrettikten sonra zehirli sözlerini sarf etmişti.

 

“ Evet odalarım dünden bu yana nasılsınız? Biraz yorgun gözüküyorsunuz. Kusura bakmayın ama bugün sizleri birazcık daha da yoracağım. Ama bu günden sonra bol bol dinlenmenize izin vereceğim. Güzel bir oyun kurgusuyla sizlerin karşısındayım. Oyun kısa ama zor. Acılı ama vicdansız bir oyun. Zorlanacaksınız bir o kadar da canavarlaşacaksınız sizin söylemlerinizle. Evet biliyorsunuzdur ki bu 5. Oyun değil. Bu sizlere can sıkıntılarınızdan kurtulmak için kurguladığım yedek oyunlar. Şimdi oyun şöyle odalarım sizlere verilecek iki tane zarla oyunu seçeceksiniz. Masada önünüze konulacak 12 tane zarf olacak sizler zarı avuçlarınızda sallayıp masaya doğru atacaksınız zararın üzerindeki sayı toplamı size hangi zarfı seçeceğinizi belirleyecek. Misal ilk zarda 4 ikinci zarda 6 mı geldi. Toplamları 10 olduğundan 10. Zarfı seçeceksiniz. Ve Zarfı açıp içinde yazılanı eksiksiz yerine getirmek zorundasınızn odalarım . Şunu da ekleyeyim sadece herkes bir kere oynayacak bir daha oynamayacaksınız. Ve pas hakkınızın olmadığını da hatırlatayım sizlere. Umarım oyunu iyi anlatmışımdır ve sizlerde iyi anlamışsınızdır odalarım. Birkaç dakika sonra oyun başlayacak. Ve lütfen oyun anında fazla oyalanmayın. Beklemeyi hiç sevmem. Canım sıkılır ve canım sıkılırsa can sıkmaktan kaçınmam bu unutmayın. “

 

Noir sözlerini tamamladıktan sonra hepimiz tedirgin bir ifadeyle birbirimize bakıyorduk. Herkes zihninde nasıl bir oyun olacağını düşünüyordu . Aslında bizden bizleri aşacak bir şey isteyeceğini düşünüyordum. Zor olacaktı, bizleri ikilemde bırakacağını hissediyordum.

Birkaç dakikanın ardından arkamızda duran korumalar bulunduğmuz masaya doğru gelmiş ve ellerinde duran zarfları ve zarları masaya bıraktıktan sonra tekrar eski yerlerine geçmiştiler.

 

Gözlerimi masada bulunan zarfa ve zara çevirdim. İlk ben mi başlayacaktım acaba? Gerginlik bedenimi işgal ederken titreyen ellerimi pantolunuma sürterek avcumdaki terden kurtulmaya çalıştım gereksizce. Sildikçe daha çok terliyordu sanki. Derin bir nefes alıp sırtımı sandalyeye yasladım. Masada bulunan kişilerin de benden farkları yoktu. Hepsi gözlerini masada bulunan zarflara ve zara çevirmişti. Ne hissettiğimi ve neleri hissetmediğimi artık anlayamıyordum. Sakinliğin himayesine mi girmişti bedenim ve ruhum.? Bilemiyordum.

 

Genel olarak artık bir şeyleri anlamayı bırakmış gibiydi zihnim. Koşulsuzca olanları anlamadan bir sonuca varmadan yapıyordu. Ekrandan kısa bir süreliğine ayrılmış olan Noir tekrar ekranda belirmişti.

 

“ Evet odalarım şimdi ilk kim oyunu oynayacak onu söyleyeyim. İlk oynayacak kişi 005 Lavin ardından diğer oynayacak kişileri oynayan kişilerden sonra söyleyeceğim.”

 

Lavin kendisinin oynayacağını öğrendikten sonra daha da korkmuştu. Bunu yüz ifadesinden kolaylıkla anlayabiliyordu insan. Lavin sakince elini kaldırmış masada bulunan zarlara doğru yaklaştırmıştı parmaklarını. Titreyen parmaklarıyla iki zarı kavrayıp avuçlarına hapsetmişti. Avcunda kısa süre tuttuğu zarları kısa bir süre inceledikten sonra avuçlarını usulca örtüp zarları avuçlarında ileri geri salladıktan sonra masaya doğru bırakmıştı.

 

Zarlar masaya değdikten bir süre sonra durmuştu. Bakışlarım masanın üzerindeki iki küçük zarda sabit kalmış ve heyecan ve korkuyla üzerindeki sayıları zar zor toplayabilmişti. Önümdeki sağda duran zarın üzerinde 2 soldakinin üzerinde 5 vardı. Toplamı 7 ediyordu. Yani Lavin 7. Zarfı açıp içinde yazılanı yapacaktı.

 

Lavin stresle önündeki zarfa uzanarak 7. Zarfı parmaklarıyla kavrayıp kendine doğru çekti. Zarfı avuçlarına aldıktan sonra çipil çipil olan hareleriyle zarfı açıp içindeki kağıdı çıkarıp aldı. İlk sesli okumamıştı. Sanırım zihninde hala yazılanları okuyup netleştiriyordu.

Birkaç saniyenin ardından kağıtta yazılanı sesli bir şekilde dile getirdi.

 

“ Hamra ‘ nın baş parmağını sana verilen çekiçle kır.” diyerek susmuş ve bakışlarını bana çevirmişti.

 

Duyduklarımdan sonra bulunduğum yerde tepetaklak olmuştum sanki. Hala söylediklerini algılamış değildim. Ne demek çekiçle parmağımı kıracaktı. Buna izin verir iyim. Olamazdı. Buna nasıl izin vermemi isteyebilirim Noir. Dudaklarım buna hayır diyerek aralandı. Zihnim bangır bangır itiraz etmemi istiyordu .

 

“Buna nasıl izin vermemi istersin Noir! Sen çıldırmışsın. Hayır... Hayır bunu ne kabullenir ne de izin veririm” demiştim öfkeme yenik düşerek.

 

Sözlerimden sonra bakışlarımı Lavin ‘ e çevirdiğimde bana yaşlı gözlerle bakıyordu. Bunu yapmayı istemediğini biliyordum. Yapmasını istemiyordum ve izin vermemek için elimden geleni yapacaktım.

 

“ Şşşşş sakin ol Hamra. Sana burada söz hakkı tanıdım mı ben? Hayır. O zaman sus ve 005’ in kararını bekle 001. Eee Lavin kararın ne yapacak misin, yoksa arkandakilerden biri senin baş parmağını çekiçle kırsın mı?”

 

Bakışlarımı Lavin ‘ e çevirdiğimde üzgün bir ifadeyle bana bakıyordu. Kafamı sağa sola çevirip ona onaylamaz bakışlarımı attım. Başımı eğerek kendimi telkinledim. Lavin’ i suçlamıyordum ama hemen de kabul etmesi beni üzmüştü. Başımı kaldırıp ona baktım. Lavin yerinden doğrularak bana doğru ilerledi. Arkamdaki korumalardan biri hemen yanımda yerini almıştı. Elinde tuttuğu çekici Lavin’ e uzatıp Lavin ‘ in almasını bekledi. Lavin uzatılan çekici parmaklarıyla kavrayıp bana doğru bir adım daha da yaklaştı. Bacağımın üzerine yerleştirdiğim sol elimi masanın üzerine bıraktım. Lavin bana doğru eğilerek gözlerini gözlerimle buluşturdu.

 

“ Özür dilerim Hamra. Başka seçeneğim yok bunu biliyorsun.” dedi çaresizce.

 

Sözlerinden sonra hızla çekici havaya kaldırıp baş parmağıma doğru vurdu. O an çığlıklarımı içime hapsettim. Ama içimde hüngür hüngür ağlayan Hamra ‘yı gizleyemedim. Kanım damarlarımda daha hızlı akıyordu sanki çekiç parmağıma vurulduktan sonra. Yakıcı göz yaşlarımın gölgesi yanaklarımdan usul usul akıyor, bedenimdeki sıcaklığı az da olsa dindiriyordu. Burnumu çekerek ve göz yaşlarımın akmasına izin veriyordum.

Elimin acısından dolayı göz yaşlarım akmıştı istemeye istemeye.

 

Sağ elimle göz yaşlarımı silip hızla artan parmağımın acısına odaklandım. Acı gittikçe kuvvetleniyordu. Ve ben bu acıya daha ne kadar dayanabilirim bilmiyordum. Hıçkırıklarım genzimde boğuldu görünmez ellerim sayesinde. Ve atamadığım her çığlık göğüs kafesimi tırmaladı acımasızca. İçimde bir yerlerde açılmaya başlayan delikleri hissetmeye başlamıştım. Ama acımı belli etmemek için büyük çaba sarf ediyordum.

 

Sol elimi kaldırıp baş parmağımı sağ avcumun içine hapsettim. Ağrıdan dolayı sanki bütün bedenim uyuşmuşta sadece baş parmağıma odaklanmıştı zihnim. Ağrı etrafımla olan irtibatını kesmiş tek zihnimin parmağımdaki ağrıya odaklanmasını istemişti sanki. Hiçbir şey duymuyor sadece bakışlarımı baş parmağıma odaklamıştım. Beni etrafımdaki seslere odaklanmamı sağlayan Noir ‘in gür sesi olmuştu.

 

“Hadi ama Hamra sen güçlü bir kadınsın bu ufak ağrı seni yıldırmamalı. Daha sende bir oyun oynayacak karşındakine acımadan zarar vereceksin. Daha her şey bitmedi . Daha başlangıcı dahi yarılamadınız sizler. Ee o zaman şimdi zarı atacak olanı seçelim. Immm sanırım kim olacak buldum. İkinci oynayacak kişi 008 Deren. Sıra sende zarları at zarfı seç ve oyuna başla. “

 

Noir oynayacak kişinin Deren olduğunu söyledikten sonra Deren şaşkın bakışlarını Lale’ den çekmişti. Herkes belkide Lale’ nin bu hareketini beklemiyordu. Bende hala inanmamıştım. Bana zarar verirken hiç tereddüt etmemişti. Belkide bu potansiyel onun içinde vardı. Bizlerde belkide bu potansiyele sahiptik ve bunu daha fark edememiştik.

Deren 'in masada duran zarlara doğru parmaklarını uzatmasıyla bakışlarımı orada sabitledim.

 

Deren zarları avuçlarına hapsedilip sağa sola doğru salladıktan sonra masaya doğru bırakmıştı. Zarlar hareketini kesip yerlerinde durduklarında üzerinde bulunan sayıları masaya doğru eğilerek görmeye çalıştım. Zarların birinde 6 birinde 3 yazıyordu. Toplamları 9 ediyordu. O zaman Deren 9. Zarfı alıp içinde yazılanı uygulayacak. Deren sayıların toplamı eden 9. Zarfa doğru uzanıp onu parmaklarıyla sarmaladı. Zarfı alıp yavaşça açmaya başladı. Zarfı açıp içinde olan kağıdı çıkarıp yazılanı sesli bir şekilde okudu.

 

“ Sana verilen elektroşok cihazını Asır ‘in bedenine uygula ve 1 dakika boyunca acı çekmesini sağla.” dedi şaşkınlıkla.

 

Deren okuduklarından sonra hemen harelerini Asır’ a çevirdi. Asır ' a baktığımda hissizce Deren’ in elinde tuttuğu zarfa baktığını gördüm.

Arkamdaki hareketlilik sebebiyle arkama doğru döndüm. Bir kadın koruma bize doğru ilerliyordu. Gözlerimi onda gezdirdiğimde elinde tuttuğu elektroşok cihazını fark ettim. Elinde tuttuğunu Deren ‘ e verecekti. Deren’ doğru adımlarını atarken bakışlarımı ondan çekip masada bulunanlara çevirdim sırasıyla. Hepimiz seçeceğimiz zarflarda yazılanları yapmak mecburiyetinde kalacaktık.

 

Koruma Deren ‘ in yanına yaklaşmış ve elinde tuttuğu elektroşok cihazını ona doğru uzatmıştı. Deren korumanın elindeki elektroşok cihazını sağ eliyle kavrayıp yerinden doğrulmuştu. Asır’ ın olduğu tarafa doğru yürümeye başlamıştı. Asır’ın yanına vardığında elinde tuttuğu elektroşok cihazını hafifçe onun bedenine doğru yaklaştırdı. Yan profilinden gördüğüm kadarıyla dudakları hafif kımıldıyordu. Sanırım Lale ‘nin yaptığı gibi ondan özür diliyordu. Birkaç saniyenin ardından cihazı bedenine değdirip cihazın düğmesine basıp elektriği Asır’ in vücuduna vermeye başladı. Korkuyla yerinde titreyerek boğuk boğuk inleyen adama baktım. Acı çekiyordu ve bu acıyı çekmemek için elinden hiçbir şey gelmiyordu yapacak.

 

Titreyerek neredeyse sandalyeden düşeçekken Deren elektriği keserek elektroşok cihazını kapamıştı. Asır zar zor yerinden doğrularak sandalyede dik oturmaya çalıştı. Yüzünde ne denli acı çektiğini ve çekmeye devam ettiğini anlayabiliyorum insan.

Deren, Asır ‘in yanından ayrılarak yerine doğru yürümeye başlamıştı. Yerine geçip bakışlarını Asır’ a çevirdi. Üzgün olduğunu görebiliyordum. Onlarda kendilerine göre haklılardı ama karşılarında acı çekenler mağdur durumdaydı.

 

Ağrıyan parmağıma bakışlarımı çevirdim. Parmağımdan ötürü elim şişmiş ve morarmıştı. Acısı artık dayanılmaz bir hal almıştı.

Daha ne kadar dayanabilirdim bilemiyordum. Sabır gösterip oyun bitimine kadar dayanmalıydım.

Asır hala acısını çekmeye devam ederken benim gibi ekranda Noir ‘in simasının belirmesiyle dikkatlerimizi ekrana verdik.

 

“Zor değil mi odalarım can yakmak hele de vicdanınız ilk kez böyle bir şey karşısında çaresiz kalınca. Zor ama aşılmayacak bir şey değil. Zamanla merak etmeyin buna alışacaksınız. Artık bu tür olayların karşısında pek bir tepki vermezsiniz. Aslında oyun sonunda sizlerle konuşmak istiyorum. Çünkü oyun sonunda hepiniz yaralı ve yorgun olacaksınız. Bende sizlerin yaralarınızı onarmaya çalışacağım. Oyun sonunda merak etmeyin kontrolleriniz yapılacak. Sizde kalıcı yaralar bırakmak istemem. Daha sizlerle işim bitmemişken asla sizleri yarım kalmanıza gönlüm izin vermez.

Neyse kısa keselim konuşmayı daha oynayacak 6 kişi kaldı. O 6 kişi oyunu tamamlar tamamlamaz sizlerle sohbet edelim değil mi? Evet sırada oynayacak kişiyi belirleyelim. Imm kim olsun... Kim olsun? Buldum sevgili Barbaros sen zarları at ve oyunu belirle. Hızlı ol bekletilmeyi sevmediğimi biliyorsun artık “

 

Hala devam ediyordu ıstıraplarımız ve devam edeceğe benziyordu.

 

Loading...
0%