@kumsallardagezen12
|
*Yolumun karanlığa karışan noktasındayım....*
Birden bire bulandım karanlık mazime , sırlarda kayboldum. Çıkmak istesemde zihnimin mahkumiyetinin altında ezildim. Ezildikçe zihnimin zifiri karanlığına hapsoldum. Silik ruhların mahzenine kabul edildim. Görünmez insan varlıklarını hissediyordum . Ama bu sadece hissetmekle kalıyordu. Onları görmüyor iletişim kurmuyordum. Sadece bana yaydıkları o karanlık hissi hissedebiliyordum. Beyaz gülen surat maskesi takan adamın söyledikleri herkesin kafasını karıştırmış ti. Ne demek izleniyorduk her an.
Oyun parkurlarını anlayabilirdim ama biz odalarımızda giyiniyor ve ihtiyaçlarımızı hallediyorum. Ben o kameranın sadece belli zamanlarda bizlerden haberdar olmak için konulduğunu düşünüyordum ilk zamanlar bu aklıma gelmişti. Ama hiç böyle bir şeyi hayal etmemiştim. Şuana kadar yaptıklarımı gözlerimden sis perdesi gibi geçerken pişmanlık ve utanç bedenimi ele geçirmişti. Hücreme girdiğimde kesinlikle buna bir çözüm yolu bulmalıydım. Sızısı devam eden ayağımla daha fazla ayakta durmak istemiyordum. Hareketlenerek ilerlemeye başladım. Burdan hemen ayrılmalıydım.
Benim hareketlenmemle diğer hücredekilerde hareketlendi. Herkesin yüzünden şaşkın olduğu belli oluyordu. Hiç kimse konuşmak için çabalamadı. Birbirimizle iletişime geçmedik. Hepsi hala duyduklarını idrak etmeye çalışıyordu. Keza ne kadar geçsede zaman biz hala bu ortama bu tuhaf yaşantımıza alışamazdık.
Alışmayacaktık da. Yanıma gelen maskeli kadın korumalarla bulunduğumuz bu odadan kadın koruma bileğindeki saati kapının yanındaki cihaza okutmasıyla kapı açıldıktan sonra odayı terk etmiş hücreye doğru ilerlemeye başlamıştık. Kararsızca etrafımı izlemeye başladım. İlk buraya geldiğimiz yoldan gitmek yerine başka bir yoldan ilerliyorduk .
Her zaman oyun alanlarına farklı yollardan gidiyorduk. Çok karmakarışıktı koridorlar. Kaybolmamak elde değildi. Burayı çözmek bile zaman alacaktı. Gözlerimle etrafı daha iyi taramaya başladığımda kameraları fark etmem zor değildi. Koyu yeşil duvarların olduğu koridordan ilerlemeye devam ediyorduk.
Sağa döneceğimiz zaman ileride duran yol ayrımında küçük bir pencere gördüm ama sıradan bir pencere değildi bu insan uzunluğunda bir kapı gibiydi. Siyah renkteydi camın rengi. Bu kapı da neyin nesiydi ?Nereye çıkıyordu? Ve bu odanın olmasının sebebi neydi ki? Olduğum yerde durmam kadın korumaları rahatsız ettiğinden buldunduğum yerden sertçe ittirilmemle ilerlemeye devam etmeye başladım. O insan boyutundaki pencerenin nereye açıldığını bilmek zorundaydım. Yol bitiminde hücrelerimizin bulunduğu koridora gelmiştik hücremi görmemle adımlarımı hızlandırdım . Kadın koruma hücrenin kapısının önüne geldiğinde anahtarla kapıyı açıp içeri girmemi bekledi.
Hızla odama girip ilk yardım çantasının içindeki malzemeyle yaralarımı onarmalıydım. Umarım halledemeyeceğim derecede büyük bir yaram yoktur. Hücremin kapıları açıldıktan sonra içeriye doğru adımladım . Kapım kapatıldıktan sonra odamdaki değişikliği fark etmeye başladım. Sedir yatak kalkmış. Yerine tek kişilik bir yatak getirtilmişti. Yatağa doğru ilerleyip oturdum. Oturduğumda gıcırdayan yay sesi kulaklarıma ilişti. Pek rahat olmasada sedir yatağa rağmen bunada şükretmeliydim. Hemen yatağın baş ucunda duran küçük çantayı ellerimle kavrayıp kucağıma bıraktım. Çantayı açıp içinden bana lazım olacak malzemeleri çıkardım.
Ayağımı görebileceğim şekilde tuttuktan sonra pansuman yapmaya başladım. Pansuman yaparken epey canım yansımıştı. Çektiğim acı beni artık daha da bitkin düşürüyordu. Hızla pansumanımı yaptıktan sonra çantayı tekrar açıp içinde duran makası ellerimin arasına aldım . Kafamı kaldırıp baktığımda hücreme kameranın yeri değiştirilmişti. Tam kapının üstünde konumlandırılarak benim görülmemi sağlıyordu. Yataktan kalkıp yatağın sol tarafına yürümeye başladım. İlk yardım çantasında yanıma alarak yatağın soluna çöküp makasla yatağın belirlediğim yerden kesmeye başladım.
Kimsenin fark etmemesine önem vermeliydim. Kesim işini bitirdikten sonra ilk yardım çantasının içinde duran bana sonrdan da lazım olacak malzemeleri yatağın içine farklı farklı yerleştirmeye başladım. Yerleştirmeye bitirdiğimde elimdeki makaslada diğer köşelerinide kesmeye başladım aynı şekilde .
İşimi bitirdikten sonra yatağıma oturdum tekrar . Bugün çok yorucu bir gündü benim için. Yorgun bedenimin derin bir uykuya ihtiyacı vardı. Bu acılarım belki uyuyarak geçerdi. Ya da uyumakla bu acılarımı kısa sürede olsa hissetmezdim. Uykusuzluğa artık dayanamayan bedenim artık dinleme ihtiyacı istiyordu. Üzerinde bulunan pikeyi çekip uyumak için yatağıma serildi. Gözlerim bu yorgunluk karşısında hemen teslim olmuştu. Gözlerim usulca kapanırken zihnimdeki tek şey korkuydu.
Siyah bulutların sardığı karanlık salıncakta sallanıyordum. Hızlı bir şekilde sallanıyordum salıncakta. Garipsediğim şey ise etrafımı göremiyorum. Her yer sislerle örtülmüştü. Etrafta yankılanan baykuş seslerinden başka ses yoktu. Bedenimi ele geçiren korkuyla gözlerimi etrafta dolaştırmaya başladım .
Göremediğim halde etrafta bir şey arıyordum . Sanki beni izleyen birinin varlığını hisseder gibiydim. Başımı öne çevirir çevirmez karşımda çift kan kırmızısı koyuluğundaki gözler bulunuyordu. Karşımda duranın sadece gözlerini görebiliyordum. Şeytani pırıltılarla beni gözlemleyen silik süliet ... Ellerimi salıncaktan çekip kalkmaya hazırlanırken ayaklarımın kaymasıyla yere çakıldı.
Yere düşmemle vücuduma sarmalanan ağrıyla ağzımdan küçük bir inleme dökülüverdi. Salıncağın iplerine tutuna tutuna doğrulmaya çalıştım. Kakmayı başardığımda gözlerimle kan kırmızısı koyuluğunda olan çift gözleri aradım ama bulamadım.
Uzaktan gelen kısık sesle etrafıma bakındım. Ses her salise dahada bana doğru yaklaşıyoruz. Katlanamayacağım derecede desibeli yüksek olduğunda kulaklarımı ellerimle kapatıp sesi en aza indirmeye çalıştım ama başaramıyordum. Ellerime doğru akan sıcak ıslak bir şey beni afallattı. Ellerimle kulağımı taradığımda bunun kan olduğuna kanaat getirdim. Saniye daha geçmeden burnumdan da akan bir sıvı geldi.
Kokusunu içime çekmemle bunun kan kokusu olduğunu anladım. Durmadan akan duran kan bedenime korkuyu salmıştı. Ne yapmaya çalıssamda başaramıyordum durmasını. Daha fazla dayanamayan ruhum ortalığa keskin sesini salmıştı bile.
..HAYYYIIIRRRR......
⚓
Ansızın karanlık bulvarda ruhum talan etmekte etrafı. Sığamadığım geçmiş anılardan , kurtulamadığım zihin perdelerinden gün ışığı beklemekteyim . Ama o gün ışı hiçbir zaman bana doğmayacak bunu bildiğim halde yine de ümit etmekteyim. Karanlığın gölgesinde yolumu aramakta ve o karanlığa anahtar demekteyim. Ama doğru ya da yanlış anahtarı seçtiğimi bilmeden o yola ilerlemekteyim.
Hayatta her zaman doğru çıkışlar vardır . Peki biz bu doğru çıkışlara hayatımızda rast geliyor muyuz? Nadirende olsa belki doğrulara ulaşıyor ama anlamadığımız veya iyi bakmadığımız için yanından geçip gidiyoruzdur.
Ben belkide ilk kez doğru çıkışı yanlgıya düşmeden seçiyorum. Dün ki kötü geçen günü kötü bir geceyle kapatmıştım. Sabahı ise halsiz ve uykusuz tamamlayarak başlamıştım. Ama en kötüsü kapımın gürültüyle açılarak uyandırılmamdı. İki maskeli kadın koruma sabahın erken saatlerinde hücreme gelmişti. Uyandırıp bir kaç tane emir vermişlerdi.
Onların dediklerini uygulayıp yatağımdan kalkıp onların verdiği çantayı sırtıma geçirmiş ardından odamdan ayrılarak onları takip etmeye başlamıştım . Arkama bakındığımda hücrede bulunan diğer kişiler bulamamıştım. Bu beni tedirgin etmişti. İlk kez onlar olmadan bir yere götürülüyordum. Nedenini çok merak ediyordum. Adımlarımı kadın korumalara ayak uydurarak atıyordum.
Bir adım bile sanki geride kalsam beni cezalandıracakmışlar gibi hissediyordum. Bu artık benim için çok zor bir durumdu. Adımlarım siyah bir kapının önünde durmamızla sonlandırdım. Kadın elinde bulunan kartı kapıya okutarak içeri girmemiz sağladı. Yavaşça derin bir nefes alıp kendimi sakinleştirmeye çalıştım. İçeri adımlarımı attığımda ilk gözüme çarpan şey hücrede bulunan kişilerinde burda olmasıydı.
Neden ayrı geldiğimizi de anlayamamıştım. Bu ilk kez oluyordu. Bunu garipsedim. Ama önemli olan şuan neyin içine düştüğümdü. Burada olamamızı anlamışta değildim. Önümüzde kocaman bir yüzme havuzu vardı. Daha dikkatli baktığımda havuzun yanında küçük boyutlarda kameralar vardı.
Oynayacağımız oyunun 3. Aşamasını bugün mü oynayacaktık? Bu kadar erken beklemiyordum açıkçası. Biraz zamanın geçmesinden sonra olacağını düşünüyordum. Adımlarımı havuzun yanına doğru korka korka atarak ilerlemeye başladım. Daha vücudumda var olan yaraya alışmamışken yeni bir acıyla karşı karşıya gelmek istemediğimi anladım .
Ama istemeye istemeye söylenenleri yapmak zorundaydık. Acı çekmemiz onların hiç umurunda değildi. Havuzun dibine geldiğimde suya yansıyan görüntümü izlemeye başladım. Suda tek gördüğüm yok olan bir insan ruhu vardı ve bu ruh bana çok yabancıydı . Kendimi ilk başta tanıyamamışım. Sudaki yansıma bana mı aitti?
Bu kişi ben miydim? Daha dikkatli bakındığımda ölü ruha dönüşen bir benlikle karşılaşmak hiçbir duygu barındırmıyordu artık zihnimde. Hiçbir şey için artık endişe etmemeye başlamıştım. Hislerimi mi yitiriyordum yoksa. Tekrar mı başlamıştı o şey. Atlatamamış mıydım geçmişimi? Tekrar aynı şeyleri mi yaşayacaktım.
Unutmalıydım. Yanılıyordum. Geçmiş geçmişte kalmıştı. Çok şey değişmişti geçmişten bugüne. Olması ihtimal değildi. Ben eskiyi unutmuş yeni bir yaşama başlamıştım. Her şeyi hemen o günlere bağlamamalıydım. Unut Hamra unut bu bir yanlış bir düşünceden ibaretti. Olmayacaktı eskisi gibi olmayacaktı hayatım ben yeni bir hayata yönelmiş değişmiştim. Yeni bir Hamra olmuştum. Zihnimdeki düşüncelerimi savuşturup şimdiye odaklandım.
Gözlerimi yansımamdan çekip havuzun yanında duranlara çevirdim. Lale ve Deren el ele tutmuş havuzu izlemekteydiler benim gibi... Korkularını paylaşıyordular bir nevi. Lavin ve Ediz yanyana havuzun biraz uzağında duruyorlardı. Havuza bakınmıyorlardı. Gözlerini etrafta dolaştırıyor burada bulunan kişileri gözlemliyorlardı. Asır ,Barboros ve Meriç gözlerini havuzun karşısındaki dev ekrana dikmişlerdi. Ekranı onlar sayesinde fark etmiştim.
Sanırım bir kez daha beyaz gülen surat maskesi takan adamla konuşma faslı geçecekti. Artık bu adama katlanamıyordum. Sesindeki o iğrenç tını ve egoist tavrı beni sinir kırızlerine sürüklemek zorunda bırakıyordu. Artık onu ne görmek nede sesini duymak istiyordum. Onun her konuşması benim için bizlerin zarar göreceğini anlatan bir fragmandı. Ve ben bir şeyi fark etmiştim ben bu fragmandan çok fazla korkuyordum. Bu fragman sonunda yaşayacaklarımdan ve sonrasında neler olacağından epey korkuyordum.
Ama umudumu da yitirmiyordum tam olarak. Buraya neden geldiğimizi açıklayacaktı tekrar beyaz gülen surat maskeli adam. Hemen konuşsa da yapmamız gerekeni yapıp derin çıkmaz bir uykuya dalsamda bir daha uyanmasam. Ekrandaki seslerden sonra onun simasını gördüm.
Gözlerimi ekranda beyaz gülen surat maskesi takan adamın saniyeler sonra beliren görüntüsüne çevirdim. Her zamanki konumunu almıştı. Hiçbir farklılık olmadan. Ne eksik ne fazla. İşkence dolu olan konuşma faslımız böylece başlamıştı .
“Merhabalar. Dünden bu yana nasılsınız ODALARIM? Sizleri biraz halsiz gördüm. Ama merak etmeyin sizlerin tüm yorgunluklarınızı silip alacağım. Gördüğünüz gibi önünüzde kocaman bir yüzme havuzu var. Bu havuzda 3. Parkur için antrenman yapmanızı isteyeceğim hazır olduğunuzu anladığımda. Sürenizi biliyorsunuzdur tekrar açıklamama gerek yok sanırım.
Ufak bir tüyo vereyim. Su fazlasıyla soğuk biraz sizleri üşüteceğim . Bunun için umarım bana kızmazsınız. Ve bu arada bir daha ki parkurda ve sonraki parkurlarda asi olmaz ve sorun çıkartmazsanız sevinirim. Kimse kimseye müdahalede bulunmazsa sevinirim. Şimdiden iyi şanslar. Tekrar görüşeceğiz Odalarım. HOŞÇA KALIN...”
Konuşma bittiğinde yaptığı göndermeyi anlamamak elde bile değildi. Elimden bir şey gelmezdi. Ben böyle birydim gördüğüm yanlışları düzeltmek benim huyumdu. Kendimi değiştiremezsin. Ben onun acımasızlığına tepkisiz kalamazdım. Bu insanlık dışıydı. Buna boyun eğmeyeceğimi de biliyordum. Herkes havuzun yanına gelmeye başlamıştı. Gergin ve korku dolu bakışlarla havuza bakıyorduk. Yapmak istemesekte mecburduk buna. Dalma zamanı başlasın o zaman.. Zor ve tehlikeli olacağından adım kadar emindim. Bizi neler bekliyordu kim bilir.
⚓
Havuzun başında yerlerimizi almış dalmak için işaret bekliyorduk. Korumalardan biri yapmamız gerekenleri anlatmıştı. İlk zaman pek dediklerinden bir şey anlamamıştım korumaların ama ardından sonra ikinci kez anlattıktan sonra anlamıştım. İlk başta içimizden Lale ve Lavin de benim gibi anlamamıştı. Korumalara yönettikleri sorudan sonra tekrar bizler için anlatmıştılar soğuk ses tonuyla.
Ekrandaki süreye ayak uyduracaktık. Ve bizimle ilgilenen korumalardam biri kademe kademe dalış sürelerimizin zamanını not edecekti. Son kez bakışlarımı diktiğim havuzdan kaldırıp hücredekilere çevirdim. Hepsi kararsız bakışları ve gergin halleriyle havuza bakınıyorlardı. Umarım bunuda kolayca halledebilirdik.
Birkaç kere dalma yarışları yapmıştım arkadaşlarımla ama bu denli büyük bir süre ile yarışmamıştık. On dakika benim için büyük bir süreydi. Nasıl dayanacaktım bilmiyorum ve düşünmek bile istemiyordum. Olumsuz sonuçları benim ve bizler açısından hiç iyi olmazdı. 10 dakika boyunca nefessizliğe dayanabileceğimi düşünmüyordum.
Gözlerimi ekrana çevirdiğimde hâlâ bir hareket yoktu. Sürenin başlamasıyla başlayacaktı havuzda nefeslerimizi tutmaya . Bir iki dakikadan sonra süre başlamıştı. Süre başlamıştı ama bizler bir kaç dakika afallamış öylece bekliyorduk. Korumalardan birinin emriyle suyun içine girmeye başladık hepimiz . Bulunduğum yerden aşağıya doğru eğildim.
Havuzum başına yavaşça oturdum . İki ayaklarımı önce daldırdım. Sonra bedenimi suya usulca attım. Daldığım an anında ürpermiştim. Su omzumun iki karış yukarısındaydı. Havuzun yüksekliği olduğu hâlde suyun yüksekliği bizlerin boylarının orantısına göre ayarlanmıştı. Suyun sıcaklığı iyi seviyedeydi.
Galiba soğuk su havuzunu parkur zamanında kullanacaktır. Tam dibe çömelip oturmuştum nefesimi tutarak. Suda herkes yerini almıştı. Hepsi bir köşede havuzun dibine çöküp oturmuştu. Zamanın sessizliği hançer gibi deştiği bu saliseler içinde olacak şeyleri ruhsuzca bekliyorduk havuzun dibinde . Acılarımızla yoğunlaşma anları yaşıyorduk. Bedensel ve zihinsel....
Havuza daldığımda sırtımı duvara yaslayıp gözlerimi kapadım. Zihnimi oyalamam gerekiyordu. Bunu da sayıları saymaya başlayarak yapabilirdim. Elimden başka bir şey gelemezdi.
1...2...3...4...5....6...7...8...9....10 10...9...8...7...6...5...4...3...2...1
Yirmi saniyeyi devirmiştim. Ama ciğerlerime her saniye nefes alamadığımda verdiği keskin acı beni zorluyordu. Parmaklarımı yavaşça arkamdaki duvara yasladım. Her acıda duvara geçirdiğim küçük ama anlamı büyük yumruklar bana teselli oluyordu. Dalma zamanımdan bu yana sadece 40 saniye dayanabilmiştim. Ne olursa olsun dayanmalıydım sonuna kadar.
Önceden tuttuğum ve ciğerlerime hapsettiğim nefesi saniye saniye veriyordum dışarıya doğru. Artık dayanma gücümü kaybetme seviyesindeydim. Kapattığım gözlerimi usulca açtım. Gözlerimi benim gibi havuzda nefesin tutan kişilerde bir bir gezdirdim. Lavin ve Deren havuzun içinde ellerini birleştirmiş gözlerini kapatmış bir şekilde havuzun köşesindeydiler. Birbirlerine olan bu sevgileri insanı çok duygulandırıyordu. Gözlerimi hemen sağda duran Meriç ‘ e çevirdim. Havuzun dibine çökmüş sırtını duvara yaslamış bir şekilde duruyordu . Gözleri açık şekilde karşıya bakıyor haldeydi.
Gözlerimi hemen karşımda duran Lavin ‘ e çevirdim. Bakışlarını Asır ‘ çevirmiş öylece bakıyordu. Yüzündeki kırgın ifadeyi anlamlandıramamıştım. Asır da her zamanki gibi sakin ruh haliyle bakışları yerdeydi. Barboros ve Ediz ‘ in da Meriç ‘ ten bir farkları yoktu.
Nefessizliğe dayanacak gücümün tükenmesi ve akciğerimdeki artan sızı dayanma gücümü kırıyordu. Daha fazla dayanamayacaktım. Hızla bulunduğum yerden doğrularak havuzun yüzeyine bedenimi çıkarttım. Kesik kesik alabildiğim nefes acımı daha da arttırıyordu sanki. Hızla verip aldığım soluklarımla havuzun yüzeyine göz gezdirdim. Nefes almak bile insana acı verebilir miydi? Bana veriyordu. Benden iki saniye sonra ikizler çıkmıştı. Ve ardından diğerleri. Gözlerimi ekrana çevirdiğimde 00:02:30 dakikadaydık.
En fazla bu kadar dayanabiliyorduk hepimiz. 10 dakika boyunca durmamız çok zordu. Her gün bizler için daha da zor geçiyordu. Karşımızda duran korumalar çıktığımız saniyeleri not etmekle meşgullerdi. İlk dalma antrenmanından sonra bunu birkaç kez daha da tekrarlamaya devam ettik. Bunun ardından defalarca kez on dakika arayla devam ediyorduk. Artık kaç kere yaptığımızı saymaz olmuştuk.
Aradan sanırım üç saat geçmiş olmalıydı. 3 saat boyunca bu işkenceye maruz kalmış hiçbir şey diyemez olmuştuk bu ne acıydı bizler için . Korumalar kaldığımız süreleri sırayla birebir yazmaya devam etmişlerdi. Yorulan bedenimiz ve acıkan midelerimizle ara vermek istediğimizi dile getirdiğimizde ısrar etmeden onaylamışlardı.
Yemeklerimizi getiren korumalar yemek yememizi bekledikten sonra hiç nefes almamızı beklemeden tekrar antrenmana devam etmiştik istemeyerekte olsa. Artık yorulduğumuzu anlayan korumalar antrenmanın bittiğini söylemiştiler bizlere. Antrenman olmayacağını anladıktan sonra herkes gibi bende yavaşça havuzdan çıkarak korumalarla hücrelerimize gitmek için ayaklanmıştık.
Yerimden aksaya aksaya benimle ilgilenmekte görevli olan kadın korumalara ilerlemiştim. Her koruma sorumlu olduğu kişiye elinde bulunan iğneyi enjekte etmişti. İğnelerin ne için olduğunu bilmiyordum. Bunu sormak için de hiç te halim yoktu. Koşulsuz her şeye itaat ediyordum. Daha önce geldiğimiz siyah kapıdan çıkıp koridorda ilerlemeye başladık hep beraber. Halsiz ve bitkin bedenimle son kalan güç kırıntılarımla hücreme adımlıyordum. Korumalar eşliğinde hücremin koridoruna geldiğimde koruma hücre kapmı açıp içeri girmemi bekledi. Hücreme girdiğim gibi koruma ardımdan kapıyı kapayıp kilitlemişti.
Hücre de yatağıma doğru adımlayarak yatağa uzandım temkinlice . Yorgun olan bedenimi şimdi daha da hissedebilmiştim. Umarım derin bir uykuya dalar ve her şeyin sonsuza gömüldüğü gibi bende sonsuz boşluğa gömülmüş gibi uyur ve bir daha hiç uyanmazdım. Bu sayede zihnimdeki çığlıkları bir nebzede olsa susturabilirdim. Uyku benim kaçış noktamdı.
⚓⚓
Dün kü suya dalma antrenmanını bugün de devam ettiriyorduk. Toplam üç gündür bunu tekrarlıyorduk. Her gün biraz daha dayanma gücümüz artıyordu. İlk başta 00:02:30 dakika dayanırken üç gündür ilerleme sarf etmiştim. Üç günün ardından toplam 00:07:00 dayanabiliyordum. Daha fazlasını yapamıyordum. 00:10:00 dakikayı bulmak benim için büyük bir mucize olacaktı . Ama ne kadar çabalasam da bu sürenin üstüne çıkamıyordum. Bende oyun anında hızlı davranıp 00:07:00 dakika dolmadan bitirmeliydim oyunu.
Ekranda yer alan hepimizin su altında kalabildiğimiz süreler vardı. Ve bu sıralamalar hücre sıralamasına göre dizilmişti.
001 HAMRA = 00:07:00 002 LALE = 00:07:40 003 BARBOROS = 00:08:00 004 MERİÇ = 00:07:30 005 LAVİN = 00:06:00 006 ASIR = 00:06:40 007 EDİZ = 00:09:00 008 DEREN= 00:09:35
On dakikaya en yakın kişi Deren di.Sanırım bu konuda bir geçmişi vardı. Çünkü antrenman zamanında en iyi performansı o sergilemişti. Tek duam oyun zamanında bu süreden şaşmamamızdı. Yoksa küçük kazaların olmaması ihtimal bile değildi. Yoksa kafamızda kurduğumuz ihtimaller ve planlar bize büyük kayıplar olarak dönebilirdi oyun anında .
Zihnimin karanlık duvarlarında yazan düşüncelerimin çığlıkları ruhumda feryat figan haldeydi. Bu feryatları dindirecek bir umut ışığı arıyordu bedenim, kalbim... Ama olacaktı bizlerin ruhunun mutluluğa ereceği gün yakın bir zaman gelecekti buna inanıyor ve hissediyordum.
Zaman bizleri sınadığı kadar şaşırtacak ve değişime sürükleyecekti.
|
0% |