@kupalaralayiksin
|
Şarkı sesini duyunca gözlerimi açtım yavaşça. Yatağın öteki başında üstünü değiştiren Metehan'ı görünce çoktan gidip sabah yürüyüşünden döndüğünü anladım. Uykulu sesimle mırıldandım. "Günaydın." Benden daha enerjik bir şekilde bana döndü. "Günaydın sevgilimm" Onun bu haline gülümserken yatakta biraz daha doğruldum ve telefonumu elime aldım. Öylesine gezerken bir anda önüme düşen magazin haberi ile gözlerim kocaman açıldı. Yutkunup kafamı kaldırdım. Mete kaşlarını çatıp bana baktı ve yavaşça yatağa gelip yanıma yanaştı "n'oldu? " Telefonu sessizce Mete’ye uzattım. Ekranda bir fotoğraf vardı: Mete, Mertcan, Naz ve ben bir masada oturuyorduk. Başlık ise gözlerimi devirmeme sebep olacak kadar saçmaydı: "Galatasaray’ın yıldızları aşk dolu ,kaçamak bir gecede yakalandı!" Mete, ekrana göz ucuyla baktıktan sonra kısa bir kahkaha attı. “Gerçekten mi? Bu kadar mı boş haber yapıyorlar artık?” dedi, yüzünde hafif bir alaycı gülümseme belirmişti. Ama ben onun kadar rahat değildim. “Dün gece kimse bizi tanımadı sanmıştım. Bu nasıl olmuş?” diye sordum, sesimde hafif bir tedirginlik. Mete omzunu silkerek beni sakinleştirmeye çalıştı. “Bunlar olur, güzelim. Magazincilerin işi bu. Ama fotoğraf çok masum, boşuna büyütme. Dördümüz birlikte yemek yedik, hepsi bu. Takılma bunlara.” Telefonu elimden alıp komidine koydu ve bana yaklaştı. “ Seni üzgün görmek istemiyorum. Bizim hiçbir şeyden utanacak ya da hiç kimsedensaklayacak bir durumumuz yok.” Haklıydı ama yine de, sabah sabah böyle bir haber görmek canımı sıkmıştı. “Biliyorum,” dedim iç çekerek. “Ama insanlar hemen her şeyden bir anlam çıkarmaya çalışıyor. Bu haberlerde adımın geçmesini istemiyorum. İşim yüzünden dikkatli olmam gerekiyor.” Mete yüzümdeki endişeyi görünce ellerimi tuttu. “Bak, bu sadece bir haber. Gün içinde unutulup gider. Naz’a söyle, o da çok kafasına takmasın. Mertcan da bu işlere alışık zaten. Şimdi gel, kahvaltımızı yapalım, güzel bir gün geçirelim.” Sözleri biraz olsun içimi rahatlattı. Başımı sallayıp onu onayladım. Tam o sırada telefonuma bir mesaj düştü: "Nehir, haberi gördün mü? Kafayı yemek üzereyim galiba. Evde çığlıklar atıyorum." Mesaj Naz’dandı. Mesajı okuyunca bir an duraksadım, ardından Mete’ye dönüp telefonu gösterdim. “Naz iyice sinirlenmiş. Evde çığlıklar atıyormuş.” Mete, bir şey demeden önce kahkahayı bastı. “Naz’ı çok iyi anlıyorum ama bence biraz abartıyor. Hadi, ona mesaj at da sakinleşsin.” Telefonu elime aldım ve hızlıca cevap yazdım: “Evet, gördüm. Mete rahat, ama ben de sabah sabah böyle bir şeyle uyanmak istemezdim. Çığlıkları bırak, biraz sakinleş. Kahvaltıdan sonra konuşuruz, tamam mı?”
Mesajı gönderirken Mete mutfağa doğru yürümeye başlamıştı. “Kahvaltı hazır olunca seslenirim, sen Naz’la konuş, kız kendini parçalamadan toparlasın,” dedi gülerek.O sırada Naz’dan cevap geldi: "Tamam, Mertcan daha yeni aradı ve ‘Boş ver, her zaman olan şeyler’ deyip konuyu kapatmaya çalıştı. Sanki bu kadar kolaymış gibi! Of, Nehir, kahvaltıdan sonra mutlaka konuşalım. Bir de Mete nasıl bu kadar sakin kalabiliyor anlamıyorum. Erkekler cidden tuhaf."Mesajı okuyup istemsizce gülümsedim. Naz’ın her şeyi böyle dramatize etmesine alışkındım, ama bu sefer biraz hak veriyordum. Telefonu bırakıp yataktan kalktım. Banyoya gidip yüzümü yıkadıktan sonra mutfağa yöneldim. Mete, o sırada kahvaltıyı masaya hazırlıyordu. “Sen ve Mertcan, Naz’ı biraz hafife alıyorsunuz gibi,” dedim, masaya otururken. Mete, bana dönüp hafifçe omzunu silkti. “ Bu işler böyledir. İnsanlar magazinle yaşamayı öğrenir. Bizim yapmamız gereken şey sadece görmezden gelmek.” “Haklı olabilirsin, ama işim yüzünden benim için daha zor. Davalarda ismim sürekli ön planda oluyor. Ciddi bir avukat olarak görünmek istiyorum, magazinle değil.” Mete’nin yüzü ciddileşti. “Bunu anlıyorum ve elimden geleni yaparım, söz. Ama bugün kafana takma. İşine, bize, güzel şeylere odaklan. Naz da bunu hatırlat.”Derin bir nefes aldım ve başımı salladım. “Tamam. Kahvaltıdan sonra Naz’ı arayıp konuşacağım. Umarım sakinleşir.” Mete, çayı uzatırken gülümseyerek ekledi: “Eminim konuşman işe yarayacak. Ama önce şu menemenin tadına bak.” Kahvaltıyı Mete’nin enerjisiyle daha keyifli hale getirmeyi başardım. Menemen gerçekten harikaydı, ama aklım hala Naz’ın mesajında ve magazin haberindeydi. Mete’nin rahat tavrı biraz olsun içimi rahatlatsa da, bu tür haberlerin ciddiyetini görmezden gelemiyordum. Kahvaltı bitince Mete tabakları toplarken telefonumu aldım ve Naz’ı aradım. Naz telefonu o kadar hızlı açtı ki, sanki elinde bekliyormuş gibi. “Nehir! Neden bu kadar rahatsınız? Bu nasıl bir skandal, farkında değil misiniz?” diye bağırdı. Derin bir nefes alıp sakince konuşmaya çalıştım. “Naz, önce bir sakin ol. Fotoğraf masum bir yemek anıydı. Başka bir şey değil. Mete de aynı şeyi söylüyor, büyütmeye gerek yok.” Naz, “Ama insanlar hemen kötü bir şey varmış gibi yorum yapıyor! Dün gece o kadar dikkatliydik. Kim çekti bu fotoğrafı?” diye sordu. “Haklısın, dikkatliydik. Ama magazinciler her yerdeler. Bunu değiştiremeyiz. Mertcan ne dedi?” Naz iç çekti. “Sadece gülüp geçti. Onun da umurunda değil gibi görünüyor. Ama ben senin gibi avukat değilim Nehir, benim işim böyle şeylerden etkileniyor! İnsanlar bunu canlı yayında konuşur, sorular sorar. Nasıl rahat kalabilirim?”
Naz’ın endişesini anlıyordum. Spor spikeri olarak onun işi benimkinden daha fazla göz önündeydi. “Bak,” dedim kararlı bir sesle. “Bugün biraz sosyal medyadan uzak dur. Ayrıca emin ol senin ki gibi benim ki de etkileniyor. Sen simdi git Mertcan’la vakit geçir, kendini bu kadar sıkma. Eğer işte biri bu konuyu açarsa, sadece yemeğe çıktığınızı söyle. O kadar. Mete’nin dediği gibi, biz saklanacak bir şey yapmadık.” Naz bir süre sessiz kaldı. Ardından daha yumuşak bir sesle konuştu. “Haklısın sanırım. Ama hâlâ sinirliyim. Bugün çıkıp yürüyüş yapacağım. Belki biraz hava alırsam sakinleşirim.” “Harika fikir. Zaten akşama Mertcan’la bir plan yaparsanız iyice rahatlarsın,” muzipçe gülüp konuştum. Naz hafif bir kahkaha attı. “Sen bayağı rahatlatıcı bir terapistsin bugün. Teşekkür ederim. Akşam konuşuruz.”
Telefonu kapattıktan sonra Mete'nin mutfaktan gelen sesiyle irkildim. “Kahven hazır! Hadi avukat hanım, bu kadar ciddiyet fazla sana!” dedi neşeli bir şekilde. Kendimi toparlayıp yüzümde hafif bir gülümsemeyle mutfağa yöneldim. Bugün cumartesiydi, davalar, işler yoktu. Mete’nin enerjisine ayak uydurup rahat bir gün geçirme fikri hoşuma gitmeye başlamıştı. Mete, benim kahvemi masaya bırakıp kendi çayını da alıp sandalyesine oturdu. Gözleri hala üzerimdeydi. “Naz biraz sakinleşti mi?” diye sordu, çayını yudumlarken. “Biraz,” dedim otururken. “Ama hâlâ sinirli. Mertcan’ın sakinliği onu daha çok çıldırtmış. Sanırım yürüyüşe çıkıp rahatlayacak.”Mete başını sallayarak güldü. “Mertcan’ın sakinliğine alışması lazım. Adam yıllardır bu işin içinde. Naz da bir süre sonra öğrenir.” Kahvemi baktıktan sonra Mete'ye baktım. “Biz alışsak da, bu kadar göz önünde olmak insanı yoruyor. Ama sen bu işleri hiç umursamıyorsun. Bu nasıl mümkün?” Mete omzunu silkti. “Hayatım boyunca hep birileri hakkımda konuştu, yazdı. Başlarda beni de rahatsız ediyordu ama sonra fark ettim ki, kimsenin düşünceleri benim hayatımı değiştiremez. Ben kendi bildiğim yolda ilerlerim.” Sözleri beni biraz daha rahatlatmıştı. “Haklısın,” dedim gülümseyerek. “Ama yine de bazen insanların ne düşündüğünü önemsememek zor.”
Önümüzdeki içecekleri bitirirken benim yüzüme içimde tuttuğum heyecan yansıdı “Bugün ne yapıyoruz?” Bir an duraksadı. “Bilmiyorum, hiçbir plan yapmadım. Senin bir fikrin var mı?” Ben gülüp başımı salladım “Tabii ki var! Tüm gün birlkte battaniye altı film günü??'' Şu an dışardan üç yaşında bir çocuğun oyuncak istemesi gibi göründüğümü biliyordum. Ama Mete'ye mutluluk ve heycanla bakmaya devam ettim. Mete yüzünde kocaman bir gülümsemeyle bana doğru eğildi. “Battaniye altı film günü mü? Bunu reddetmek imkansız, sevgilim,” dedi ve ellerini havaya kaldırarak teslim olmuş gibi yaptı. Kahkahamı tutamadım. Mete’nin her fikrime bu kadar kolay ayak uydurması beni hep mutlu ediyordu. “Tamam o zaman, ben atıştırmalıklarla ilgilenirim, sen de film seçme işini hallet,” dedi enerjik bir şekilde yerinden kalkarak. “Ama şimdiden söyleyeyim, çok ağlatan bir şey seçme. Cumartesi günü depresyon istemiyorum.” “Merak etme,” dedim gülerek. “Klasiklerden şaşmam.”
Mete mutfağa yönelirken ben de oturma odasına geçip film aramaya başladım. Battaniyeyi koltuğun üzerine serip küçük yastıkları düzenlerken içimde bir huzur vardı. Böyle sade ama anlamlı anlar bana hayatın asıl tadını çıkarabildiğimizi hissettiriyordu. Bir süre sonra Mete, kocaman bir tabak patlamış mısır ve birkaç küçük atıştırmalıkla geldi. “İşte battaniye altı film günü için mükemmel donanım!” dedi gururla. Masaya tabakları bırakırken gözü televizyona kaydı. “Eee, ne seçtin bakalım?” “Elbette bir klasik,” dedim yüzümü hafifçe yana çevirerek. “Forrest Gump.” Mete, başını sallayarak onayladı. “Mükemmel seçim. Ama ağlatacak bir sahneye gelince seni uyarmıştım, unutmuyorsun, tamam mı?” Gülümseyip omuz silktim. “Sen battaniyenin altına girdikten sonra sahneler seni rahatsız etmez.”
Mete kahkaha atarak battaniyenin altına yerleşti. “Hadi başlatalım şu filmi. Bakalım Gump bizi nasıl etkileyecek.” Filmi izlerken aramızda bazen küçük yorumlar yapıyor, bazen de tamamen sessizce ekrana odaklanıyorduk. Bir ara Mete başını bacaklarıma koyunca yavaş yavaş saçları ile oynamaya başladım. Filmin sonlarına doğru Mete birden duraksayıp bana döndü. “Biliyor musun, bazen seninle böyle anlar yaşadığımız için kendimi dünyanın en şanslı insanı gibi hissediyorum.” Bu sözleri duyunca gözlerimde biriken yaşı tutmaya çalıştım ama pek başarılı olamadım. “Ben de öyle hissediyorum,” dedim, gözlerimi onunkilere dikerek. Gözlerimin dolduğunu görünce gülüp yanakalarımı ellerinin arasına aldı.
_____________________
Mete ile evde akşam yemeğini de yedikten sonra beni eve bırakmmıştı. Yaklaşık 1 saat olmuştu ve sabırsızcaa koltukta oturmuş Naz'ı bekliyordum. Öğleden sonra bana ''Akşam Mertcan iile yemek yiycem '' diye mesaj atmıştı. Sabırsızca koltukta ayağımı sallarken kapının açılma sesini duyunca hızla kalıp kapıya koştum ve açıp heycanla Naz'a baktım. Dudağındaki rujun dağıldığını görünce gözlerim kocaman açıldı ve çığlık attım. Naz liseli ergen sırtmasından sonra eliyle ağzımı kapatıp içeri girdi ve kapıyı kapatıp kapıya yaslandı. Gülümsemesi büyümeye devam ederken ben tepinmeye başladığım da Naz konuşmaya başladı. ''Mertcan yıılardır aradğım adam Nehir.'' Ben yerimde durup tekrardan çığlık attım .'' Allah'ım sonundaa'' Naz gülmeye devam etti.
Naz’ın gözlerindeki heyecan ve yüzündeki mutlu gülümsemeyi görünce kendimi durdurmam imkansızdı. “Hadi ama, Naz! Anlat! Yemekte neler oldu?” dedim, kolundan tutup onu salona sürüklerken. Naz kahkaha atarak koltuğa oturdu ve hemen kendini toparlayıp anlatmaya başladı. “Öncelikle şunu söylemeliyim, Mertcan inanılmaz biri. Her zaman eğlenceliydi, ama bugün… Bambaşka biriydi. Sanki her kelimesi özenle seçilmiş gibiydi. Beni öyle hissettirdi ki, ne söyleyeceğimi bilemedim. Ve...” diye duraksadı, gözleri bir an için utangaç bir şekilde yere kaydı. “Ve?” diye üsteledim, sabırsızca yerimde kıpırdanırken. Naz yüzünü elleriyle kapattı, ama parmaklarının arasından gülümsemesini görebiliyordum. “Elimi tuttu . Resmen yemek boyunca elimi tuttu. O kadar doğal, o kadar nazik bir şekilde yaptı ki... Sanki hep böyle olması gerekiyormuş gibi.”
Bir an sessizlik oldu. Sözlerinin etkisini sindirmeye çalışıyordum, ama yüzümdeki gülümsemeyi bastıramadım. “ bu gerçekten harika bir şey! Peki, başka? Yani... Bir itirafta mı bulundu, yoksa sadece romantik anlar mı yaşandı?” Naz derin bir nefes aldı. “İtiraf gibi bir şeydi aslında. Bana, 'Seninle vakit geçirdiğim her an kendimi daha mutlu hissediyorum' dedi. Nehir, bunu söylerken gözlerime öyle bir baktı ki… Kendimi bir anda bulutların üstünde gibi hissettim.” Hemen yanına geçip onu sıkıca kucakladım. “Naz, sonunda! Yani bu kadar beklemeye değdi, değil mi? Senin kadar özel birinin yanında böyle hissettiren bir adam olmalıydı. Ve sanırım, o adamı buldun!”
Naz kollarımı bırakıp derin bir nefes aldı. “Bilmiyorum. Bu kadar erken konuşmak doğru mu, emin değilim. Ama hissettiklerimi inkar edemem. Mertcan... Bambaşka.” Gözlerindeki o kararlılığı ve mutluluğu görünce, onun adına içim rahatladı. “Naz, sen zaten bunu hak ediyorsun. Mertcan gibi biri de seni bulduğu için şanslı. Ama şimdi şu rujunun dağıldığı hikayeye gelelim,” dedim, biraz muzip bir tonla.
Naz kahkaha atarak saçını düzeltti. “Ruju fark ettin, değil mi? Şey... Eve bırakırken… Arabadan inmeden önce…” diye cümlesini yarım bırakınca gözlerim kocaman açıldı. “Hayır! Naz, yoksa…” Naz hafifçe başını salladı, utangaç bir gülümsemeyle. “Evet, Nehir. Beni öptü.” Tepkime engel olamayıp koltuğun üzerinde zıplamaya başladım. “Bu harika bir şey! Naz, bu çok büyük bir adım!” Naz başını sallayarak gülümsedi. “Evet, öyle. Ama aynı zamanda beni biraz da korkutuyor. Sanki... Her şey çok hızlı gelişiyor gibi.” Naz’ın endişesini anlayarak elini tuttum. “Korkmana gerek yok, Naz. Mertcan sana gerçekten değer veriyor. Ve senin mutlu olduğunu görmek onun için çok önemli. Adımlarınızı kendi hızınıza göre atabilirsiniz. Kimse sizi acele ettirmiyor.” Naz bu sözlerimden sonra biraz rahatlamış gibi görünüyordu. “Haklısın. Bunu aklımda tutacağım. Çok mutluyum '' Naz'ın gözlerinin dolmasına gülümsedim ve ellerimle göz yaşlarını sildim. '' Hak ettiğini yaşayacaksın bir tanem.'' Bana yavaşça gülüp kafa sallaması ile bende gülümsedim. |
0% |