@kupalaralayiksin
|
Gözyaşlarımı durduramadan telefondan gelen arama ve mesajlara bakıyordum. Yaklaşık yarım saat önce maçtayken maça çıktığı bir hava topunda kafasını aldığı darbeden sonra kanlar içinde yere yığıldı. Şu anda Naz arabayı kullanırken Biz de kaldırıldı hastaneye gidiyorduk. Stresten elim ayağım titrerken beni sakinleştirmek için konuştu. " iyi ya . o kalın kafaya bir şey olmaz" Naz'a döndüm. "Çok kan aktı ama" Nazım yutkunmasıyla halamın daha da arttı Naz bir elini bacağıma koyup ovdu. "Bir şey olmaz dediysem olmaz. " Gözyaşım hafiften silip Naza döndüm "senin muhabir arkadaşlara bir sorsana nasılmış? " Naz direksiyonu sıkıp mırıldandı. "Gidiyoruz zaten şimdi yanına boşver birine sormayı." Onun dedikleri ve hareketi ile daha da strese girerken başıma geriye yasladım ve gözlerimi kapatıp dua etmeye başladım. ________________________ "Nehir! " Ameliyathane önündeki koltukta otururken Yener abinin sesini duyunca ellerimin arasındaki başımı bırakıp ayağa kalktım. Sesinden yorgunluğu belliydi. "Abi" mırıldanıp sorgularcasına baktım. Sakince kafasını salladı. "İyi şu an. Merak etme. ' rahatlayarak nefes verdim Bu sefer gözyaşlarım Mutluluktan akıyordu. Naz'ın kolumu omzumda hissedince ona döndüm ve sarıldım O da benimle birlikte ağlamaya başladı. Yener abi arkamızdan konuştu. " odaya alınıyor 15 dakikaya kendine biraz biraz gelmiş olacak görebilirsiniz. " Yener abi onaylayıp naz'dan ayrılırken hastanede tanıdık sesi duyulmaya başladı. Yunus ve Abdülkerim abi koşarak nefes nefese geldiler . Mert Naz'ın yanına koşarak geldi vesarıldı .Naz'ın ağlaması daha çok artarken Mert onu kenara çekti. Abdülkerim abi yanıma gelip omuzlarımı sıvazladı. "İyi olucak her şey" onu sadece kafama onayladım ve az önce kalktığım yere geri oturdum. Ağlamam görünmesin diye deyip tekrardan kafam ellerimin arasına aldım. Gözyaşlarım benden bağımsız akıyordu. Bir yana Batuhan öteki yanıma Efe oturunca gözyaşlarımı sildim ve Batuhan'a döndüm. "Ağla Nehir. Ağla ki rahatla" konu konum atınca Batuhan'ı hızla sarılıp bir şey umursamadınız Kıra hıçkıra ağlamaya başladım. Yaklaşık 20 dakikayı böyle geçirdikten sonra takımdan birilerinin "odaya alınmış hadi" demesi ile geri çekilip gözyaşlarımı sildim . Nefesimi Düzenli bir hale getirmeye çalıştım. Ilk başta Batuhan ayağa kalktı ve ardından beni de yavaşça ayağa kaldırdı. Onun koluna girip yürümeye başladım. Bir odanın önüne gelince Herkes kapının kenarında dururken bana baktılar. Derince nefes alıp kapıyı tıklattım ve açtım. Zor adımlarla girdim ama Metin'in her şeye rağmen gülümsemesini yüzünde görünce göz yaşlarım tekrar aktı. Başındaki sargı ile sanki benim kafam acıyor gibi hissetim. Yanına yanaşıp korkuyla elini tuttum. Elimi sıkıp parmağıyla elimin üstüne ovmaya başladı. "İyiyim ben. Özür dilerim korkuttum seni de" ona Ciddi misin der gibi baktım. Çatallayan sesimi umursamadan mırıldandım. "Ne özürü? "Metehan’ın elini sımsıkı tutarken gözlerimden süzülen yaşları engelleyemiyordum. Onun sakin ve yumuşak bakışları bile içimdeki korkuyu tamamen dindirememişti. Parmaklarını nazikçe elimde hissettiğimde biraz olsun nefes almayı hatırladım. Ancak yine de endişeyle fısıldadım:
“Çok kan aktı Mete… O an… o an kalbim duracak sandım.”
Metehan derin bir nefes aldı ve zorlukla doğrulmaya çalışırken yüzünde acı bir tebessüm belirdi. Hemen elimi göğsüne koyup durmasını söyledim. “Lütfen kıpırdama! Daha yeni ameliyattan çıktın!”
Başını hafifçe sallayarak beni dinledi ama yine de konuşmayı sürdürdü. “Nehir, gerçekten iyiyim. Bu takımda kafasına top yiyip de bu kadar sağlam kalan başka kimse yok, biliyorsun. Ben de sizinle dalga geçenlerden biriyim hani.”
Onun bu esprisi beni rahatlatmaya yetmedi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Kalbim hala hızlı atıyordu ama Metehan’ın burada, yanımda olması her şeyden önemliydi.
“Sen dalga geçiyor olabilirsin ama ben... ben seni kaybetme fikrine dayanamam. Anlıyor musun?” dedim ve gözlerimi açıp ona baktım. Gözlerindeki sıcaklık bana bir nebze de olsa güven verdi.
Elimi biraz daha sıkarak yanıtladı. “Asla kaybetmeyeceksin, Nehir. Söz veriyorum.”
O an kapı yavaşça aralandı ve Naz kafasını içeri uzattı. Gözleri hala nemliydi ama yüzünde bir gülümseme vardı.
“Rahatsız etmiyorum, değil mi?” diye sordu.
Hafifçe başımı sallayarak gülümsedim. “Hayır, gel. Zaten burada sadece Metehan’ın kafasını koruma derneği kurmayı düşünüyordum.”
Naz’ın kahkahası odayı doldurdu. Yanıma gelip Metehan’a baktı. “Gerçekten bizi çok korkuttun, haberin olsun. Bundan sonra kask takmanı öneriyorum. Futbolculara serbest mi böyle bir şey?”
Metehan, Naz’ın şakasına hafif bir kahkahayla karşılık verdi. “Belki özel izin alırım. Ama bu kafayı korumam gerektiğini ben de anladım.”
Naz, bana bakarak hafifçe omzuma dokundu. “Ben dışarıda bekliyorum. Mert de burada bir yerlere kaybolmuş ama yanınıza gelmek istiyor. Dinlenin biraz, tamam mı?”
Naz odadan çıkarken Metehan bir süre sessiz kaldı. Onun yüzündeki yorgunluk ve başındaki sargılar içimde yeni bir korku dalgası yarattı. Ama ellerimiz birbirine kenetliyken, onun güvende olduğunu hissetmek için kendimi zorladım.
“Metehan...” dedim usulca.
“Efendim?” diye yanıtladı, sesi hala yorgun ama sevgi doluydu.
“Bir daha bu kadar korkutursan...” Sözümü tamamlayamadım çünkü o, beni daha fazla susturmama izin vermeden yavaşça elimi dudaklarına götürdü ve hafifçe öptü.
“Bir daha korkmayacaksın. Söz veriyorum.”
Onun bu sözü, derin bir nefes almamı sağladı. Gözyaşlarım yine yanaklarımı ıslatırken, bu kez içinde korku yerine rahatlama vardı.
Metehan’ın bu kadar yorgun olmasına rağmen beni sakinleştirmek için çabalaması içimi biraz daha rahatlattı. Ama gözlerimdeki korku ve endişeyi tamamen silebilmek mümkün değildi. Onu bir an bile yalnız bırakmak istemiyordum. Yine de toparlanmam gerektiğini biliyordum. Elini sıkıca tutarak gülümsedim ve alçak bir sesle, “Biraz dinlen, tamam mı? Senin iyi olduğunu bilmek bana yeter,” dedim.
Metehan başını hafifçe salladı. Gözlerindeki minnettarlık beni derinden etkiliyordu. O an kapı tekrar aralandı ve Yener abi içeriye kafasını uzattı. “Nehir, biz buradayız. Dışarıda biraz dinlen istersen. Metehan’ın yanında birileri hep olacak.”
Ona döndüm ve nazikçe başımı salladım. “Teşekkür ederim, abi. Ama biraz daha burada kalmak istiyorum.” Yener abi sessizce kapıyı kapattı ve bizi yalnız bıraktı.
Metehan gözlerini kapatmış, hafif bir nefes alıp veriyordu. Yüzündeki yorgun ifade beni hem üzmüş hem de daha güçlü olmaya zorlamıştı. Onun için burada olmalıydım. Ama bir yandan, Naz ve Mert’in beni dışarıda beklediğini biliyordum. Metehan’ın elini yavaşça bırakıp yataktan kalktım. Onun uyumasına izin vermek için üzerini düzelttim ve sessizce odadan çıktım.
Koridora adım atar atmaz Naz, Mert ve birkaç takım arkadaşı beni karşıladı. Naz hemen yanıma geldi, yüzünde endişe ve merak vardı. “Nasıl görünüyor? Daha iyi mi?”
Derin bir nefes aldım ve başımı salladım. “Daha iyi. Ama çok yorgun. Şimdi uyuyor.”
Naz, rahatlamış bir ifadeyle omzuma dokundu. Mert ise ona sarılıp saçını okşadı. “Korktuğun kadar kötü değilmiş,” dedi Mert. Ama sesi bile hala titriyordu.
Yunus ve Abdülkerim abi yanımıza yaklaşıp Metehan’ın durumu hakkında daha fazla bilgi almak istedi. Onlara sakin bir şekilde anlatırken gözüm hâlâ odaya gidip geliyordu. Her an bir şey olabilir diye tetikteydim. Ama Yener abinin araya girip beni biraz olsun sakinleştirme çabası işe yaradı.
“Nehir, Metehan burada güvende. Biz hepimiz buradayız. Hadi biraz nefes al. Naz’la aşağıya inip bir şeyler iç, olur mu?” dedi.
Naz, beni kolumdan nazikçe çekiştirerek gülümsedi. “Hadi gel. Senin biraz sakinleşmeye ihtiyacın var.”
Onunla birlikte aşağıya inerken koridorlarda yankılanan hastane kokusu bile içimdeki tedirginliği arttırıyordu. Kafamın içinde sürekli Metehan’ı düşünüyordum. Ama Naz’ın beni aşağıdaki küçük kafeteryaya sürükleyip sıcak bir kahve uzatmasıyla biraz olsun kendime geldim.
“Naz, ya ona bir şey olsaydı?” diye mırıldandım. Gözlerim yine dolmuştu. Naz ise ellerimi tuttu ve sakin bir sesle, “Ama olmadı. Şimdi iyileşiyor. Ve biz onun yanında olacağız. Sen de güçlü olacaksın,” dedi.
Bir süre sessizlik içinde oturduk. Kahvemden bir yudum alırken yan masadan Mert’in sesini duydum. Onun da Metehan için endişelendiği açıktı.
Naz bana dönüp gülümsedi. “Bak, her şey yoluna girecek. Sen Metehan’ın iyileştiğini göreceksin. Ve o zaman bu anları gülerek hatırlayacağız.”
Naz’ın sözleri içimde küçük bir umut ışığı yaktı. Derin bir nefes alıp kahvemi içmeye devam ettim. Ama aklımın bir köşesi hâlâ odanın kapısında, Metehan’daydı. Onun iyi olduğunu bilmek için bir an önce tekrar yanına çıkmayı bekliyordum.
Hastane koridorlarına geri döndüğümüzde içimdeki huzursuzluk hâlâ tam anlamıyla geçmemişti. Metehan’ın odasına doğru adım atarken Naz kolumdan tuttu. Gözlerimdeki inatçı bakışı fark etmişti.
“Nehir, belki biraz dinlenmek istersin? Burada hepimiz varız, sırayla yanında oluruz,” dedi. Sesinde haklı bir endişe vardı, ama onun yüzüne baktığımda yalnız kalmaya dayanamayacağımı anladım.
Başımı hafifçe salladım. “Hayır, Naz. Onun yanında olmak istiyorum. Kendimi ancak böyle iyi hissedebilirim.”
Naz, bu kararlılığıma karşı çıkmadı. Omuzlarımı sıkıp bir adım geri çekildi. “Tamam, ama bir şey olursa hemen haber ver. Hepimiz buradayız.” _______________________________ Odaya adım attığımda Metehan hâlâ uyuyordu. Başındaki sargılar ve solgun yüzü içimdeki korkuyu yeniden tetikledi. Yanına yaklaşıp sessizce oturdum. Elini avucuma alıp yavaşça okşadım. Onun sıcaklığı, yaşadığım tüm endişeleri bir nebze de olsa hafifletiyordu.
Dakikalar geçti, ama benim için zaman durmuş gibiydi. Metehan, gözlerini yavaşça araladığında kalbim yeniden çarpmaya başladı. Gözleri benimkilere odaklanınca dudaklarında hafif bir tebessüm belirdi.
“Uyuyamadın mı?” diye fısıldadı. Sesi kısık ve yorgundu, ama benim için bu ses bir melodiden farksızdı.
Başımı iki yana salladım. “Sana bakmak daha önemliydi.”
Onun yanına biraz daha yaklaşıp saçlarını okşadım. Bu basit hareket bile içimdeki tüm sevgiyi ona aktarabilmek için yeterliydi. Metehan, elimi tutarak parmaklarını benimkilerin arasına geçirdi.
“Beni bu kadar sevdiğini bilmiyordum,” dedi, sesi hâlâ yorgundu ama hafif bir alay tonu da vardı.
Ona dik dik bakıp mırıldandım. “Dalga geçecek halde değilsin, Metehan. Gerçekten korktum.”
O an kapı tekrar aralandı ve Yener abi içeri girdi. Elinde bir tepsi vardı, üzerine çorba ve birkaç atıştırmalık koymuştu. Bana nazikçe başını salladı. “Nehir, Metehan’ın biraz beslenmesi lazım."
Tepsiyi alıp Metehan’ın önüne koydum. O ise hâlâ yarı uykulu bir şekilde bana bakıyordu. Kaşığı elime alıp ona dönerek hafifçe gülümsedim. “Bu kadarını ben yaparım. Sadece otur ve dinlen.”
Metehan gülümsemeye çalıştı ama yorgunluğu onu ele vermişti. Çorbayı yavaşça içmesine yardımcı olurken sessizlik içinde sadece birbirimize odaklandık. Yener abi bir süre sonra bizi yalnız bıraktı ve kapıyı sessizce kapattı.
Metehan çorbayı bitirdiğinde derin bir nefes alıp gözlerini tekrar kapadı. Ama uyumadan önce fısıldadı:
“Sen yanımdayken her şey daha kolay, Nehir. Hep böyle kal.”
Bu sözler içimdeki her korkuyu bastırdı. Elini sıkıca tuttum ve yanından bir an bile ayrılmamaya karar verdim. Metehan’ın yanında olmak, ona destek olmak benim için artık bir görevden öte bir ihtiyaçtı.
Naz kapının aralığından başını uzatıp beni çağırdığında ona bakarak hafifçe başımı salladım. Dışarı çıkıp kapıyı yavaşça kapattım.
“Nasıl?” diye sordu Naz, yüzünde hafif bir merak ve endişe vardı.
“Daha iyi,” dedim sakin bir sesle. “Ama hâlâ çok yorgun.”
Naz koluma girip beni hastane koridorunda biraz dolaştırmaya başladı. Bu kısa yürüyüş bile içimdeki gerginliği azaltmaya yetmişti. Metehan iyileşiyordu, ben de onunla birlikte iyileşecektim. Ama onu tekrar sahada görmek için sabırsızlanıyordum. O an, bu kötü günlerin yakında birer anıdan ibaret kalacağına dair kendime söz verdim. Yarın daha güzel olacaktı. ______________________________
Sabah ilk ışıkları odaya vurduğunda, Metehan’ın yanında uyanmıştım. Yüzünde hafif bir renk vardı ve daha sağlıklı görünüyordu. Onun bu hâlini görmek içimi biraz olsun rahatlattı. Yanında olmak, onun iyileşme sürecine tanıklık etmek en büyük mutluluğumdu.
Kapı hafifçe çaldı ve içeri Yener abi girdi. Elinde bir demet çiçek ve bir poşet içinde birkaç kahvaltılık vardı. Bana bakıp gülümsedi. “Bunları getirdim. Metehan’ın uyanmasına az kalmıştır. Hadi, biraz bir şeyler ye,” dedi.
Çiçeklerin kokusu odayı doldururken Yener abi çıkmıştı odadan. Metehan gözlerini yavaşça açtı ve başını çevirip bana baktı. “Günaydın,” diye mırıldandı. "Günaydın,” onda bakıp gülerken Elinde bir dosya ve telefonla odaya adım atan Yener abi, her zamanki sakinliğiyle yüzüme baktı. “Nehir, dışarıda bir telefon konuşması yapmam gerekiyor ama sana birkaç bilgi bırakayım istedim,” dedi ve Metehan’a kısa bir bakış attı. “Kendini nasıl hissediyorsun delikanlı?” Metehan, başını hafifçe kaldırarak gülümsedi. “Sahaya ne zaman dönebileceğimi öğrenmek istiyorsanız, hemen bir tarih veremem ama iyiyim, abi.” Sesi biraz daha güçlüydü ve bu, içimdeki korkunun yerini minik bir rahatlamaya bırakmasını sağladı. Yener abi gülümsedi ve dosyayı bana uzattı. “Burada doktorun önerileri ve birkaç prosedür var. Bu süreçte hepimiz burada olacağız ama sen biraz daha dinlenmeye çalış, tamam mı? Metehan’ın yanında olmak güzel ama senin de güçlü kalman lazım.” Kafamı sallayarak dosyayı aldım. “Teşekkür ederim, abi. Onun için elimden gelen her şeyi yapacağım.” Yener abi, Metehan’a bir kez daha bakıp başını sallayarak odadan çıktı. Dosyayı yanımdaki küçük sehpanın üzerine bıraktım ve Metehan’a döndüm. Yatağında hafifçe doğrulmuş, gözlerini bana dikmişti. Gülümsemesindeki sıcaklık beni hem rahatlatıyor hem de tekrar gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. “Elinden gelen her şey, ha?” dedi alaycı bir şekilde. Gözlerimi devirip yanına oturdum. “Dalga geçmeyi bırak. Senin iyi olduğunu görmek benim için her şeyden daha önemli.” Metehan, elimi yavaşça tutarak ciddileşti. “Nehir, dün akşamdan beri yanımdasın. Uyuyamadığını, yemek bile doğru düzgün yemediklerini biliyorum. Kendine dikkat etmezsen, bu süreçte ikimiz de yıpranırız. Lütfen, biraz dinlen.” Onun bu sözleri beni duygulandırdı. Derin bir nefes alıp hafifçe gülümsedim. “Haklısın. Ama seni yalnız bırakmak içimden gelmiyor. Daha iyi olduğunu görene kadar burada kalacağım.” Metehan başını iki yana sallayarak gülümsedi. “Sen gerçekten inatçısın. Ama bu yüzden seni seviyorum.” Bu sözler beni hazırlıksız yakalamıştı. Yanaklarımın ısındığını hissettim ve gözlerimi kaçırarak hafifçe kıkırdadım. “Tamam, tamam. Biraz dinleneceğim, söz.” Kapı tekrar çalındığında içeri Naz ve Mert girdiler. Naz’ın elinde bir termos, Mert’in ise bir kahvaltı tepsisi vardı. “Dışarıda çok bekledik ama seni biraz zorla aşağıya indirmeye geldik,” dedi Naz. “Tam zamanında geldiniz,” dedi Metehan, bana bakarak. “Lütfen, bu kızı biraz dışarı çıkarın. Ben iyiyim.” Naz yanıma gelip koluma girdi ve beni kaldırmaya çalıştı. “Hadi Nehir. Biraz hava alman lazım. Metehan burada güvende.” Başta itiraz edecek gibi oldum ama Metehan’ın bakışlarındaki kararlılık beni susturdu. “Tamam, ama çok uzun sürmeyecek,” dedim. Naz ve Mert’le birlikte odadan çıkarken Metehan’ın ardından gülümsediğini fark ettim. Bu küçük an, içimdeki huzursuzluğu biraz olsun yatıştırdı. Koridorda yürürken Naz bana dönüp sakin bir sesle konuştu. “Metehan seni gerçekten çok seviyor, Nehir. Onun için güçlü kalman lazım. Biz de senin yanındayız, bunu unutma.” Naz’ın sözleri içimde minik bir umut ışığı yaktı. Elimi sıkıca tuttuğunda, onun desteğini hissettim. Metehan için güçlü olmaya devam edecektim. O iyileşecek ve birlikte bu kötü günlerin üstesinden gelecektik. Bugün biraz daha umut doluydu.
|
0% |