Yeni Üyelik
1.
Bölüm

✨1✨

@kupra_


Merhaba sevgili okur, umarım keyif alırsın.
-Tüm hakları Saklıdır-

 

 

"Ahu gel, buradayız." Diyerek el sallayan Esra'nın yanına doğru adımlarımı hızlandırdım. Her gün olduğu gibi, okula erken gelmiş bahçede bulunan çardakta yerlerini almışlardı.

Çocukların hepsine tek tek selam vererek, bankın bir köşesine kuruldum. Yasemin heyecanlı sesiyle, "Yeni bebekler geliyor!" Dediğinde, istemsizce kıkırdamıştım. Onlar için bebekler demek, fakirler demekti. Kendilerine yeni eğlenceler buldukları için mutlu oluyorlardı. Ayaz söze girerek, "Hemde ne bebekler, bir bebek alana, bir yırtık ayakkabı hediye." Diyerek her zaman yaptığı esprisini tekrarlamıştı. Mert söze girdiğinde, "Baban çok yardımsever Ahu, bizi her gün eğlendirecek birilerini buluyor." Diyerek kahkaha atmaya başladığında diğerleri de ona eşlik etmişlerdi. Varış koleji babama aitti. Burs yardımı yaptıklarından, bizlerin yaşantısına dair fikri olmayan insanlar okulumuza geliyorlardı. Bizim eğlence kaynağımız sadece onlardı. "Tabi, her şey sizin için." Diyerek döndürdükleri muhabbete karşılık alayla yanıtlamıştım onları. Babamın okula fakir kesimleri alması hoşuma gitmiyordu, burs yardımı yapmasını istemiyordum. Güzel ve kaliteli okulumuzun içine günden güne yayılan varoş kokusu sinirlerimi bozuyordu. Her gün bu konu üzerine kavga etmemize rağmen hala devam ediyordu. Bu burslardan kazanç elde ettiğini biliyordum, çeşitli vakıflardan okula burslu öğrenci alımı yaptığında karşılığında da yüklü bir ücret alıyordu. Ancak burada onlarla uğraşan o değildi, sürekli burnumuzun dibinde olmalarına ve leş gibi kokmalarına gıcık oluyordum. "Hadi! Geliyorlar, hoşgeldin diyelim." Diyerek ayaklanan Esra'nın bir hediyesi olduğunada emindim. Bakışlarımız okulun bahçe kapısına kaydığında, Ayaz üzgün bir ses tonuyla, "Nasıl ya? Bu sefer bir kişi mi?" Diyerek inanmamışçasına bakışlarını bize sabitlemişti. "Sanırım öyle." Diyerek onu doğruladığımda karşımdaki çocuğun fakir olmasına rağmen, öyle görünmemesi de dikkatimden kaçmamıştı. İlerleyen adımları binanın içine girdiğinde, müdürün odasına gittiğini hepimiz anlamıştık. Yasemin ellerini birbirine sürterek, "Hadi hazırlanalım." Dediğinde hepimiz hızlanarak içeriye geçmiştik. Hoşgeldin adetimiz haline gelen, balonların içine su doldurduğumuzda, Müdürün odasının önüne düzenekleri kuran Ayaz ve Mert'in yanında yerimizi almıştık. Suyla doldurduğumuz balonları dikkatli bir şekilde dizerek, ipini de kapının kulpuna bağlamıştık. Böylece kapı açıldığında yeni varoşumuz bir güzel banyo yapacaktı. Kenara geçerek, kollarımızı bağlayıp kurbanımızın odadan çıkmasını bekliyorduk. Ayaz eğlenceli sesiyle, "1,2 ve 3" dediğinde kapı açılmış, kurbanımız bir güzel sular içinde kalmıştı. Mert durumdan keyif alan haliyle, Ayaz'ın ensesini tuttuğunda, "Nerden bildin lan?" Demeyi de ihmal etmemişti. Kurbanımız neye uğradığını şaşırarak ellerini iki yanına açmış, sağa sola bakmakla meşguldu. Arkasından çıkan müdürümüz, Fatih bey olayı anladığında bakışları direkt koridorun köşesinde bekleyen bizleri bulmuştu. Bu adetimizi müdürümüz artık ezberlemişti. "Yine mi Ahu?" Dediğinde, gülümseyerek, "Hocam hoş geldin dedik, kötü mü yaptık?" Diyerek her zaman ki cevabımı vermiştim. İşaret parmağını tehdit ederdesine sallarken, "Bir daha olmasın!" Dediğinde dudaklarının arasından da bizleri ayıplamak istercesine sesler çıkartıyordu. Yeni kurbanımızın bakışları da bize döndüğünde, siyaha çok yakın olan gözleri nedense içimi ürpertmişti. Yasemin el sallayarak, "Aramıza hoş geldin." Demeyi de ihmal etmemişti. Anlaşılan kurbanımız bundan pek memnun kalmamıştı. Sanırım gösterimizi beğenmediğinden olsa gerek, hızlı adımlarla bulunduğu noktadan ayrılmıştı. "Hadi gidelim." Diyen Mert'e uyum sağlayarak sınıfımıza doğru ilerlemiştik. En arkada bulunan masama kurulduğumda, ön sıramda Esra ve Yasemin, onların önünde bulunan sırada da Mert ve Ayaz oturuyordu. Esra ve Yasemin çocukluk arkadaşlarımdı, ailelerimizin senelerdir devam eden dostluğu ve iş ortaklığı nedeniyle aramızdaki samimiyet günden güne artıyordu. Mert ve Ayazla okulda tanışmıştık. Her ikisininde babası ünlü iş adamları listesinde yer alıyordu. Burslu varoşlardan değildik hiçbirimiz. Esra hocanın sınıfa girmemesini fırsat bilerek, arkasına dönerek bana odaklandığında, "Çıkışta çanta almaya gidelim." Dediğinde, onu başımla onaylamıştım. Neredeyse her gün okul çıkışlarında alışveriş yapmaya gidiyorduk. Pahalı çantalar, pahalı kıyafetler, pahalı ayakkabılar bizim en sevdiğimiz şeylerin başını çekiyordu. Çaprazımda bulunan kızların yaptığı konuşma kulaklarıma dolduğunda, histerik kahkahalarım tüm sınıfta duyulmuştu. "Çarşamba pazarı var, okul çıkışında uğrayalım mutlaka." Diyen kız neye güldüğümü anladığında, kendince kötü olduğunu zannettiği bakışlarını üzerimde gezdiriyordu. Yükselen sesimle, "Hey Millet! Çarşamba pazarı varmış!" Diye bağırdığımda sadece benim değil, tüm sınıfın alay konusu olmuşlardı. Çocukların biri, "Sizin de ömrünüz indirim kovalayarak geçiyor." Dediğinde tüm sınıf yeniden kahkahalara boğulmuştuk. Gülüşlerimizin arasında sınıfın kapısı açıldığında, hocayla birlikte yeni kurbanımız da giriş yapmıştı. "Arkadaşlar günaydın, bu yeni arkadaşımız Meriç." Dediğinde bakışlarını adını yeni öğrendiğim Meriç'e çevirerek, "Kısaca kendini tanıtıp, boş olan bir yere geçebilirsin." Demişti. Meriç'in bakışları benden ayrılmıyordu, her varoş gibi o da bana mutlaka bir gün aşık olacaktı. "Ben Meriç, Edebiyatı severim, bir sene sınıfta kaldığım için 18 yaşındayım." Dediğinde, Ayaz elinde bulunan silgiyi ona atarak tam alnından vurmuştu. "Sonra da burs kazandın ha, Varoş!" Demeyi de ihmal etmemişti. Tüm bakışlar Meriç'e yöneldiğinde sinirlendiğini belli etmek istercesine iki elini yanında yumruk yapmıştı. "Çocuklar lütfen!" Diyerek uyarı yapan hocamızın ardından, Meriç yerini bulmuşçasına adımladığında, benim yanıma gelerek oturmuştu. Mert sinirli bakışlarıyla ona dönerek, "Ne yapıyorsun sen? Orası sadece Ahu'ya ait. Kalk başka yere otur!" Dediğinde Meriç kendinden beklenmeyen bir şekilde kahkaha atmıştı. Ardından ayağa kalkarak, boş sandalyeye kısa bir süre bakıp, "Hani tapusu nerede?" Dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Komik ve zeki bir çocuğa benziyordu. Anlaşılan bu güne kadar gelen en güzel eğlence olacaktı. Duruma el atmak için bakışlarımı Mert'e çevirerek, "Bırak otursun, böyle bir şerefi yaşasın." Diyerek alayla gülmüştüm. Yanımda duran Meriç'in bakışları bir an yüzümden ayrılmasa da bakışlarımı camdan dışarıya çevirerek, dersle olan tüm ilişkimi de başlamadan kesmiştim. Bir süre sessiz duran Meriç, hareketlenerek zeki her öğrencinin yaptığı gibi defterlerini çıkartmıştı. Odağını dersi anlatan hocamıza verdiğinde, kısa bir anda olsa yüzünde bakışlarımı gezdirmeden duramamıştım. Fakir olmasına rağmen etrafa yaydığı koku, pahalı bir parfümü andırıyordu bana. Meriç sıradan fakirlerden değil gibi görünüyordu. Ona olan merakımın nedeni kesinlikle burnuma gelen parfüm kokusundan kaynaklanıyordu. Beyaz tenine yakışan beyaz gömleğin üzerine giydiği, siyah süveteri ve siyah pantolonu yapılı vücudunu ortaya çıkartmıştı. Aklımdaki karmaşıklığa iç sesim müdahale ederek, Ahu şu an bir fakirden etkilendin farkındasındır umarım, dediğinde haklı olması canımı sıkmıştı. Fakirleri sevmezdim, sürekli duyar kasan hallerini ve zeki olmalarını... Hayatta her şeyin ondan alındıklarını iddia eden insan topluluklarıydı, aslında bizlerden nefret eden insanlardı. Sadece kendilerinin bir bataklıkta yaşadığını düşünen, toplumun yüksek kesiminin giydiği ayakkabıları giyemiyorlar diye isyan edenlerdi... Camdan dışarıya bakmaya devam ettiğimde ne kadar süre düşündüm bilmiyorum ancak, konu anlatımı bitmiş alıştırmalara geçilmişti. Yanımda hissettiğim hareketlilik yüzüme değen bakışlarla odağımı değiştirmişti, Meriç sanki karşısında palyaço oynatıyormuşçasına bakışlarını bana sabitlemişti. Yüzüme avel avel bakışlarına, "Hayırdır?" Diye sormadan duramamıştım. Ne vardı bu kadar dikkatle incelenecek olan? Başını olumsuz anlamda sallayarak yeniden önüne döndüğünde, dersin bittiğini işaret eden zil çalmıştı. Yeni kurbanımız için başka bir sürpriz hazırlamamız gerekiyordu. Sıramdan kalkarken Mert'e göz kırptığımda ne demek istediğini çok iyi anlamıştı. Benimle birlikte ayaklanan kızlarla birlikte, okulun arka bahçesine geçmiştik. Mert ve Ayaz, yeni kurbanımız olan Meriç'i buraya getireceklerdi. Bizi fazla bekletmeden görünen üçlü, Meriç'in şaşkın bakışlarından ne olacağına dair bir fikri olmadığını açıkça belli ediyordu. Ayaz, Meriç'in ensesinden tutmuş, "Nasılsın dostum?" Diyerek ona bizlerle güzel bir arkadaşlık kurması için adım atmıştı. Oyunumuzdan habersiz mutlu olan Meriç, "Teşekkürler kardeşim, sen nasılsın?" Diyerek yanıtlamıştı onu. Mert araya girerek, "Sınıfta silgi attım ama kusura bakma kankacım, bazen fevri çıkışlarım oluyor böyle." Diyerek özrünü dilemiş, saf Meriç'te buna inanmıştı. Hoş geldin beş gittin sohbetlerine devam ediyorlardı ki, Meriç bize alışsın. Uzayan konuşmaları Ayaz'ın ilk atağını yapmasıyla yarıda kalmıştı. Meriç'e kafa atarak onun sersemleşmesini sağlamış, ardından Mert araya girerek onu yere yatırmıştı. Kollarını sıkıca tutuyor, hareket etmesine izin vermiyordu. Fırsattan yararlanan Ayaz, Meriç'in pantolonunu çıkardığında, kahkahalarımıza eşlik eden koşmalarımız olmuştu. Ayaz elinde tuttuğu pantolonu havada halay çekiyor edasıyla sallıyor, bahçede bizi görenler gülmeye başlıyordu. Meydana geldiğimizde arkamızdan iç çamaşırıyla koşmaya başlayan Meriç, video çekmeyi sevenlerin kurmanı olmuştu. Bu anı kaçırmak istemeyen herkes eline telefonu almış, bir güzel kayıt altına alıyordu. Yarına kalmadan sosyal medya bu haberle sallanacaktı. Ayaz koşuyor, Meriç arkasından belki yakalarım ümidiyle koşturmaya devam ediyordu. Çıkan eğlence tüm öğrencilerin hoşuna gittiğinden, daire oluşturulmuş, herkes olayı izliyordu. Meriç'in kırmızı iç çamaşırı beyaz teni için fazla iddialı kalmış, bu da kızların dikkatini çekmişti. Hatta benimde! Hangi erkek okula kırmızı iç çamaşırı giyerek gelmeyi tercih ederdi ki? Demekki Meriç cesaretliymiş, madem giymiş bizde izleriz. Anın komikliği bahçedeki sesi yükseltince, müdürümüz Fatih bey açık olan camından olayı anlamış soluğu bahçede almıştı. Gördüğü manzara karşısında sinir olmuş, yüksek sesiyle, "Ayaz hemen o pantolonu ver!" Diye bağırmıştı. Babasına şikayet edilmekten korkan Ayaz'da el mahkum geri vermek zorunda kalmıştı. Eğlencemizi dağıtan müdürümüzün ardından, kendimizi onun odasında bulmuştuk. "Neden böylesiniz?" "Ne derdiniz var bu insanlarla?""Size kaç defa yapmayın dedim?" Diyerek ard arda konuşuyor, bizden açıklama bile beklemiyordu. Artık alışmıştı çünkü, hepimizin vereceği yanıt, hoş geldin demek istedik hocam, olacaktı. O da bunu biliyordu, bu nedenden sormuyordu. Neredeyse her gün yeni bir burslu öğrenci geliyor, biz aynı karşılamayı yapıyor, o da her gün bizi çekip uyarıyordu. Sonuç yeniden aynı döngü devam ediyordu. "Tamam hocam bu sefer dinleyeceğiz." Diyen Mert'e ne biz ne de müdürümüz inanmamıştı. Konuyu fazla uzatmadan bizi kibarca odasından kovmuştu. Çalan ders ziliyle birlikte hepimiz kendimizi sınıfta bulmuştuk. Sırama oturduğum sırada, hocamız derse girmiş kısa bir selamlaşmanın ardından haftanın konusuna geçmişti. Dersle ilişkim yine başlamadan kesilmiş, kendimi camdan dışarıya bakarak düşüncelere teslim etmiştim. Üzerimde yeniden hissettiğim bakışlarla, Meriç'e doğru döndüğümde, "Ne o? Çok sevdin herhalde beni!" Diyerek yeniden önüme dönmüştüm. Bize kızgın olan fakir ama gururlu Meriç, "Sizin gibileri de, tadınızı da sevmem!" Diyerek yanıtlamıştı beni. Sinirim tavan yaptığında, babama başımıza yeni bir bela getirdiği için içimden sövmekle meşguldüm. "Bekle sen! Bunlar daha ne ki?" Diyerek ona sinirle solumuş, ardından dersin ortasında sınıfı terk etmişti. Hocalarımın bir çoğu alışıktı benim bu hallerime, edebiyat hocam dışında kimseyle konuşmaz, derslerine katılmazdım. Babamın gücü olduğu için onlarda beni her dersten geçirirlerdi. Sinirimden hızlı adımlar atarak, önce lavabonun yolunu tutmuş, yüzüme soğuk su çarpmıştım. Fakirlerin yanında olmak, kokularını almak, seslerini duymak bile sinir kat sayılarımı arttırıyordu. Bir de bana tadınızı sevmem diyordu, pardon sen kimdin acaba? "Aptal! Aptal! Ne zannediyorsun kendini?"Söylenerek lavabodan çıkmış okul bahçesine geçmiştim, her zaman oturduğumuz çardağa geçerek ellerimi de masanın üzerine sinirle vurmuştum. "Benim gibilerin tadını sevmezmiş!" "Aptal!" "Nereden biliyorsun acaba sen benim tadımı?" Sinirimden tırnaklarımı yediğim sırada, çalan teneffüs ziliyle birlikte Yasemin oturduğum bankın diğer ucuna yerleşmişti. "Ne oldu Ahu? Neden çıktın bir anda?" Diye sorduğunda, gergin halime de anlam veremiyormuşçasına bakıyordu. "Bir şey yok ya, daraldım bir anda." Diyerek gerçeği ondan sakladım. Nasıl diyecektim ki arkadaşıma o gıcığın söylediklerini. Sinirimi atmaya çalışan halim, Meriç'in bize doğru yürüdüğünü gördüğümde daha fazla artmıştı. Hadsiz bir de hala yanıma geliyordu. Bu çocuğun derdi neydi?Bize yaklaşan adımlarının ardından bankın boş kalan kısmına oturmuş, ardından, "Siz kendinizi ne zannediyorsunuz?" Diyerek bir soru yöneltmişti. Bu hali ikimizide güldürdüğünde, "Canım sana anlatsak bile anlayamazsın, farklı konumlar!" Diyerek onu aşağılamıştım. "Sizin farklı konumunuza başlarım, kendinizi bir şey zanneden ukala insanlarsınız! Paranız var diye dünya sizin etrafınızda dönmüyor!"dediğinde, söyledikleri sinirimi biraz daha yükseltmişti. Aramıza katılan Mert ve Ayaz, Meriç'in bizim yanımızda olduğunu görünce sinirlenmişlerdi. Mert fevri hareketleriyle, Meriç'in yakasına yapışarak oturduğu yerden kaldırmış, söylenmekten de geri durmamıştı. "Hayırdır olum? Senin ne işin var burada?"Meriç yakasına yapışan ellerden kurtulmaya çalıştıkça, Mert onu daha fazla sıkıştırıyordu. Sinirden kıp kırmızı kesilen yüzleri, birazdan gelecek büyük bir kavganın habercisiydi. Mert için sorun yoktu fakat Meriç okulda burslu olduğu için bu onu sıkıntıya düşürebilirdi. Birbirlerini ittirmeye başlayan bedenlerinin arasında, Mert sağ elini kaldırmış ve Meriç'e sağlam bir yumruk geçirmişti. Aldığı darbeyle gerileyen Meriç, çok geçmeden hıncını çıkartmak için Mert'e karşı atak yapmıştı. Savurduğu yumruktan kaçan Mert, bir yenisini daha ona göndermiş, dengesi bozulan Meriç yere düşmüştü. Bu kavganın pek duracağı yoktu anlaşılan. Meriç benim eğlencem olacaktı! Ona bu okulda ki en kötü günlerini ben geçirtecektim! Düşüncelerim harekete geçmemi sağladığında, yerimden kalkarak Mert'i kenara çekmiştim. Attığı yumruklar yüzünden eli ağrımaya başlayan Mert bankın bir köşesine kurulmuş, O sırada bende Meriç'i kaldırarak, okulun arka bahçesine çekiştirmiştim. "Ne yapıyorsun Meriç sen? Burada burslusun, geldiğin ilk günden kavgaya mı karışacaksın?"Diyerek ona yanlış yaptığını hatırlatmıştım. "Sen neden bu kadar endişelendin? Atılacak olan sen değilsin!" Diye bir anda sesini yükselttiğinde neye uğradığımı şaşırmıştım. Koyu gözleri normalin aksine biraz daha koyulaşmış, gergin hali çenesinin kasılmış olmasından belli oluyordu. "İyilik yaramıyor sana!" Diyerek hızlıca arkamı dönüp, birkaç adım attığım sırada beni kolumdan yakalayarak durdurmuştu. "Niye beni önemsedin Ahu?" Dediğinde sorularına bir yenisini daha ekleyerek, "Neden benimle uğraşıp sonrasında bir şey yokmuş gibi ilgileniyorsun?" Demişti. Şaşkınlığımdan dudaklarım bir açılıp kapanmış, ne diyeceğimi bilememiştim. Sahi ben neden onunla ilgileniyordum? Cevap veremeyen halim, yüzünde çarpık bir gülümseme oluşturduğunda beni orada bırakarak yanımdan ayrılmıştı. Şaşkın halimde boş boş etrafa bakarak, sorularının haklılığıyla savaşlar veriyordum. İç sesim bana kızmaya başlamış, bir fakirin daha fazla dayak yemesini engellediğim için benimle konuşmayacağını, söylemişti. Meriç'i bir başkasına bırakmaya niyetim yoktu. Onunla ben ilgilenecektim, önce onu bu okula geldiğine pişman edecek, ardından da gönderecektim. Düşüncelerimden sıyrılarak, çocukların yanına dönmenin iyi olacağını düşündüğümde, adımlarımı hızlandırmıştım. Banka yakışlandığım sırada, Mert'in uzak mesafeden bile belli olan, ateş eden gözlerinin hedefi bendim. Bana çok kızacağını biliyordum, başıma geleceklere hazırlıklı halim tam karşısında durduğunda, beklemediğim bir tepki almıştım. Beni omuzlarımdan sert bir şekilde iterek yere düşürdüğünde, gür sesiyle de isyan etmekle meşguldu. "Sen ne yaptığını zannediyorsun?""Nasıl varoşun birini savunursun? Onun yanında olursun?" Diyerek ard arda sorular soruyor, bir yandan da yere düşen bedenimi hızlıca kaldırıp, omuzlarımdan tutarak bir ileri, bir geri sallıyordu. Mert tanıdığım günden beri asabi biriydi, sinirli olduğu zaman gözü kimseyi görmeyen biri. Ancak bu güne kadar asla böyle bir anına denk gelmemiştim. Şaşkınlıktan olsa gerek, çocukların hepsi öylece durarak bizi izliyorlardı. Aralarından ilk kendine gelen Esra olduğunda, Mert'in kollarını tutmaya çalışmıştı. Küçük bedenim sarsılmaya devam ederken, gözyaşlarım bir bir akmaya başlamıştı. Gücü yetmeyen Esra sesini yükselterek, "Yardım edin!" Diye bağırmıştı. Esra'nın bağırmasıyla kendine gelen Ayaz, hızlıca harekete geçip, Mert'i belinden sararak benden uzaklaştırmıştı. Sarsıntının etkisi bende şok yarattığından olsa gerek, bacaklarım kırılmış kendimi yere çömelmiş bir şekilde bulmuştum. Ne olursa olsun, Mert'in bana bu şekilde davranması hiç hoşuma gitmemişti. Yasemin yanıma gelerek, kollarını bana sarıp ayağa kalkmama yardım etmişti. Beni saran kollarıyla banka yönlendirmiş oturmamı sağlamıştı. Mert'in davranışları aklıma geçmişi getirdiğinden şoka uğramış bir şekilde etrafa boş gözlerle bakıyordum. Geçmişim aklımda dönmeye başladığında, kaybetmek istediğim tüm öfke içimde yeniden oluşmuştu. Yediğim dayaklar, çektiğim acılar, vücudumda taşıdığım izler bana bunları yapanlara kin beslememe neden oluyordu. Esra kantine giderek su alıp geldiğinde, "Hadi iç canım." Diyerek bana şişeyi uzatıyordu. Birkaç yudum aldığım su beni biraz kendime getirdiği sırada, bahçede toplanan kalabalıkta dağılmıştı. Dersin başlayacağını işaret eden zil sesi kulaklarımıza dolduğunda, "İyi misin? Girelim mi derse?" Diyen Yasemin olmuştu. Başımı olumlu anlamda sallayarak sınıfa doğru ilerlemeye başlamıştım. Sınıfa geçip sırama oturduğumda, bakışlarımı yeniden camdan dışarıya çevirmiştim. Gözümün önüne gelen geçmişim gözlerimin dolmasına neden oluyordu. Yanımda hissettiğim hareketliliğin Meriç'e ait olduğunu bildiğimden bakışlarımı ona çevirmemek için kendime direnmiştim. Sınıfa giren hocamız kısa bir konuşmanın ardından haftanın konusunu işlemeye başladığında, Mert ve Ayaz derse girmemişti. Esra sürekli arkasına dönüyor, bakışlarıyla benim nasıl olduğumu kontrol ediyordu. Etrafın farkında olmama rağmen gözlerim tek bir an camdan ayrılmıyordu. Sessiz halim Meriç'in de dikkatini çektiğinde, önündeki deftere "İyi misin?" Yazarak görüş alanıma itmişti. İç sesim olaya karıştığında, neden beni düşündüğünü sorgulamamı sağlamıştı. Nasıl biriydi bu? Geldiği andan beri onunla uğraşmama rağmen neden benim nasıl olduğumu sormuştu? Onunla ilgilendiğim, onu düşündüğüm için kızmasına rağmen neden kendisi şu an benimle ilgileniyordu? Önümde yeniden hissettiğim hareketlilikle, Meriç'in sorunun yanına bir soru işareti daha eklediğini fark etmiştim. Bakışlarımı kısa süreliğine bana bakan çocuğa çevirmiştim. Dolu gözlerimi gördüğünde, kaşları çatılmıştı. Bana biraz daha yakınlaşarak, fısıldarcasına yeniden, "İyi misin Ahu?" Demişti. Sanırım olanlardan haberi yoktu. Bu nedenden söylememek daha mantıklı gelmişti. Mertle kavgaya tutuşan halleri, bu çatışmanın uzun süre devam edeceğini gösteriyordu. Bahçede Mert'in bana nasıl davrandığını görmemiş olması bir yandan beni mutlu etmişti. Travmalarımı tetikleyen bu ana, bir çok kişi ortak olmuştu zaten. Onaylarcasına başımı sallayarak, boş okul bahçesini izlemeye devam etmiştim. Dalgın bakışlarım ağladığım için gözlerimi yorduğunda, kollarımı sıranın üzerine birleştirerek, başımı yaslamıştım. Gözlerimi açtığım zaman başım Meriç'e doğru dönmüş bir şekilde uyumaya devam ettiğimi fark etmiştim. Sıranın üzerine kollarını koymuş, başını yaslamış haliyle beni izlemesini garipsesem de bir şey dememiştim. Uyandığımı anladığında başta ne yapacağını şaşırmış, sonra kalkmasının mantıklı olduğunu düşünmüş gibi ayaklanmıştı. Sınıftan çıkan bedenine bakarak, garip duygulara kapılmıştım. Teneffüste olduğumuzdan boş olan sınıfa Mert girdiğinde, yüzüme bile bakmadan kendi sırasına oturmuştu. Ondan özür beklediğimi biliyor olması gerekiyordu, ne olursa olsun bana çok kaba davranmıştı. Bu kadar kükremesini beklemiyordum. Meriç'in kim olduğunu ve hangi aileden geldiğini, yüzde kaç burslu olduğunu merak eden halim, beni harekete geçirerek adımlarımı müdürün odasına yönelttiğimde, kapıya birkaç kez vurarak onay veren sesin ardından içeri geçmiştim. Fatih bey beni gördüğünde, eliyle boş sandalyeyi işaret ederek, "Gel Ahu, otur lütfen." Demişti. Sandalyeye oturduğumda bakışlarımı ona sabitleyerek, geliş nedenimi açıklamaya başlamıştım. "Fatih bey, Meriç'i merak ediyorum. Onun hakkında biraz bilgi edinebilir miyim?" Dediğimde, şaşıran müdürümüz, babam kadar burada sözüm geçtiğini biliyordu. "Nasıl yani?" Diyerek konuyu biraz daha açmamı istemişti. " Hangi aileden geliyor? Yüzde kaç burslu? Nerede oturuyor?" Dediğim de Fatih bey yüzüme anlamsız bakışlar atmıştı. Garip halini anlayamamıştım. "Senin haberin yok mu Ahu?" Dediğinde garip bakışlar atan ben olmuş, başımı olumsuz anlamda sallamıştım. "Baban Meriç'i tıpkı senin kadar yetkili kaydetti buraya. Burslu olarak bilinmesini istediler ama Meriç aslında saygın ailelerin oğullarından." "Sen kimsin Meriç?" "Babamı nereden tanıyorsun?" "Seni neden buraya babam Kaydettiriyor?" Bölüm sonu✨ Yorumlarınızı ve desteğinizi bekliyorum şimdilik hoşçakalın.

Loading...
0%