Yeni Üyelik
2.
Bölüm

✨2✨

@kupra_

 

Müdürün odasından çıktığımda, düşüncelerim bir yumruk haline gelerek boğazıma oturmuştu. Anlam veremediğim şeyler oluyordu. Babam yine benden bir şeyler saklıyordu. Düşünceli halim sınıfa gelip, çantamı toparladığım sırada, Esra’nın koluma girmesiyle son bulmuştu.

"Sevgili arkadaşım, çanta almaya gidiyoruz değil mi?" Diyerek aklının hala orada kaldığını anlamamı sağlamıştı. Tatlı hali yüzüme tebessüm kondurduğunda, "Gidelim madem." Diyerek onu onaylamıştım.

Esra güzel ve tatlı bir kızdı. En önemliside her an yanımda olabiliyordu. Üzüldüğüm zaman kollarına koştuğum tek kişiydi. Dışarıdan bakıldığı zaman, insanlar bizim üzülebileceğimizi düşünmüyor, bu hayatı dertsiz yaşadığımızı zannediyorlardı.

Babamın çok parası vardı, kocaman bir evimiz ve garajımızda farklı modellerle dolu arabalarımız. Ancak evimizin içinde huzur yoktu. Başımıza bir çok şey gelmişti. Babam işinin yoğunluğunu her zaman bahane ederek annemle hiç ilgilenemezdi. Bazen eve bile gelmezdi.

Bunlara aldırış etmiyor gibi davranan annem ise, içten içe kırılıyordu. Yüzüne konan küçük tebessümler, artık sadece acıdan oluşuyordu. Oysa babamla, annem birbirlerine çok aşıktı. Çocukluğum çok güzel geçmişti, mutlu bir evlilikleri vardı. Ne zaman babam, kazancıyla yetinmeyip, daha fazlasını istemeye başladı o zaman bizim evimizin kurulu tüm düzeni de teker teker bozulmaya başladı.

Artık akşam yemeklerine birlikte oturmuyor, haftasonları gezilere gitmiyor, film geceleri düzenlemiyorduk. Çok paramız vardı ama hiç mutlu değildik. İçimde dağ olan baba sevgisinin eksikliği vardı.

Düşünceli halimi fark eden arkadaşım, "Hey! Nerelere daldın bakayım sen?" Diyerek beni dürtmüştü.

"Ne olsun Esra, düşünüyorum öyle."

"Şu yeni çocuk mu?" Dediğinde, başımı olumlu anlamda sallamıştım. Ailemi düşündüğümü bilmesine gerek yoktu. "Aklım almıyor, burslu geldiği söyleniyor ama hiç öyle görünmüyor." Dediğimde, arkadaşım da beni onaylamıştı.

"Evet, haklısın. Biraz garip ve çok cesur."

"Ne diyorsun, çok cesur hemde. Mertle nasıl birbirlerine girdiler görmedin mi?" Dediğimde, cümlemin sonu keyif aldığımı belli eden kahkahalarımla dolmuştu.

"Hiç sorma, yalnız sen Meriç’i koruyunca, Mert baya çıldırdı." Dediğinde, başımı sallayarak,
"Fark ettim, beni yere düşürdü resmen! Ayıran olmasa öldürecekti o sinirle beni." Dediğimde yaşadığım o an yeniden gözümün önüne gelmişti. Geçmişi hatırlatan bu an, aklımdan çıkartmaya çalıştığım olayları gün yüzüne getirmişti.

"Ayıp etti sana, ne olursa olsun o kadar kaba davranmamalıydı. Sende tetiklediği şeyler olduğunu anlamalıydı." Dediğinde Esra’nın üstü kapalı geçmişimi anlatmaya çalıştığını anlamıştım.

Haklıydı da, Mert, Ayaz, Esra ve Yasemin bu anlara ortak olmuşlardı. Neler yaşadığımı onlar biliyorlardı, gözlerinin önünde olmuştu her şey.

"Boşver Esra, biliyorsun Mert işte. Sinirlenince gözü kimseyi görmüyor ki." Diyerek konuyu kapatmaya çalışmıştım. Halimi anlayan arkadaşımda daha fazla uzatmamıştı.

Esra’nın her zaman alışveriş yaptığı çantacıya geldiğimizde, kapıdan girdiği an çocuksu bir heyecanla, "Ah! Bebeklerim." Diye bağırmıştı.

Bu hallerine alışkın olan, mağaza müdürü Ebru hanım, bizi gülümsemesiyle karşılamıştı.
"Hoş geldiniz hanımlar." Dediğinde, Esra çantalarla aşk yaşamaya çoktan başladığı için Ebru hanımı görmezden gelmişti.

"Hoş bulduk, nasılsınız?" Diyerek onu selamlamıştım. Köşeye koydukları koltukların birine yerleştiğimde, Esra’nın alışverişinin uzun süreceğini biliyordum.

"Teşekkür ederim Ahu hanım, ne içersiniz?" Diyen Ebru hanıma, "Sade kahve lütfen." Diyerek yanıt vermiştim.

Arkadaşım eline aldığı çantalarla, aynanın önüne gidiyor, kendince provalar yapıyordu. Dışarıdan ne kadar komik göründüğünün farkında bile değildi. Seçtiği renkler onu komik gösteriyor o farkında bile olmadan, "Ay! Çok güzelsin." Diyerek onlara adeta insan muamelesi yapıyordu.

Bu şapşal hallerini acı kahvemi yudumlayarak izlemekte bana fazlasıyla keyif veriyordu. Yüksek ihtimalle hiçbir kıyafetiyle kombinleyemeyeceği renkleri seçecek, ertesi günde aldığına pişman olacaktı. Sonra o çantalar rafında çürüyecekti.

Çalan telefonum Esra’dan gözlerimi ayırmamı sağladığında, bilinmeyen bir numaranın arıyor olması şaşırmama neden olmuştu.

"Alo!" Diyerek aramayı cevapladığımda, karşımdaki kişinin ses değiştirme cihazı kullandığını anlamamak için aptal olmak gerekirdi. Kulağıma dolan cızırtıların yanında, "Saat 19:00’da Merkür AVM’de seni bekliyor olacağım." Diyerek görüşmemizi sonlandırmıştı.

Saçma tavrına anlam veremeyen halim, bir yandan da kim olduğunu merak ediyordu. Anlaşılan birileri benimle eğlenmeyi tercih ediyordu, ancak unuttukları bir şey vardı ki ben eğlenebilecekleri biri değildim. Onlar benim piyonum olurdu!

Tatsız halim, "Hadi Esra, al birini gidelim artık!" Diyerek Esra’ya çattığında, yüz ifademi değiştirmeye çok çalıştım ancak pek başarılı olamadım. Sinirlendiğim zaman kaslarımı çatıyor olmaktan ve sinirimi atamadığım zaman ağlamaktan nefret ediyordum.

"Tamam patron, kızma!" Diyen Esra, eline aldığı leopar desenli çantasıyla kasaya ilerlemişti. Ödemeyi yapıp tekrar yanıma geldiğinde, "Hadi bakalım, gidelim." Diyen bu sefer o olmuştu.

Mağazadan çıktığımız sırada, "Sen leopardan nefret etmiyor muydun?" Diyerek alışveriş delisi arkadaşıma nasıl bir hata yaptığını anlatmaya çalışıyordum. Yüzüme anlamsız bakışlarını gönderirken, durumun hala farkında değildi.

"Evet ediyorum." Dediğinde, haline gülümseyerek, "Nasıl bir çanta aldın Esra?" Diyerek hala durumu farketmesi için elimden geleni yapıyordum. "Nasıl almışım Ahu?" Diye soruyla karşılık verdiğinde, arkadaşımın beynini çantalarla birlikte mağazada unuttuğunu düşünmüştüm.

Yürüdüğümüz yönün tam tersine dönerek, "Gidiyorum Esra, beynini unuttun alıp geleceğim!" Diye bağırdığımda, Esra gülme krizine girmiş, gülerken de kaldırıma oturmuştu.

Dilenci gibi görünen arkadaşım bir yandan da ellerini dizine vuruyor, tıpkı nineler gibi davranıyordu. "Manyak mısın?" Diye sorduğumda, gülmekten cevap bile verememişti. Koluna girip onu kaldırmaya çalışırken, "Kalk Esra kalk, gidelim artık." Diyerek ciddileşmiştim.

Arkadaşım söylediklerimi ciddiye alarak, arabasına doğru ilerlediğinde, "Ben eve yürüyerek geçeceğim." Diyerek onunla vedalaşıp ayrılmıştım.

Amacım kesinlikle eve gitmek değildi, merakım beni Merkür AVM’ye doğru çoktan yöneltmişti. Beni kimin aradığını ve hangi akılsız arkadaşımın böyle bir oyun kurduğunu merak ediyordum. Bir an önce bu oyunu bozmalı ve eve gidip babama, Meriç konusunda hesap sormalıydım. Tabi onu evde bulabilirsem…

Bulunduğum konuma yakın olan AVM’ye kısa sürede varmıştım. Sanki bir yerlerden izleniyormuşum gibi, AVM’nin içine girdiğim gibi telefonum çalmaya başlamıştı. Aramayı cevapladığımda, sessiz kalarak karşı tarafın konuşmasını beklemiştim.

Ses cihanızının cızırtılı sesiyle birlikte, "En üst kata çık, soldaki acil çıkış kapısından terasa çıkacaksın seni orada bekliyorum." Diyen kişiye, "Pekala!" Diyerek telefonu kapattım.

Heyecanım artmış, hızlanan nefesim göğüs kafesimi kaldırıp, indiriyordu. Asansöre binerek en üst kata çıktığımda, söylediği gibi solda bulunan acil çıkış kapısının önüne gelmiştim.

Korku bir anda bedenimi yakalamıştı, hava kararmaya başlamış, birazdan zifiri karanlıkta tanımadığım biriyle terasta olacaktım. Kendi kendimi cesaret etmek için, hadi kızım git ve bu oyunu boz! Diye mırıldanarak, kapıyı açtım.

Teras şehrin mükemmel manzarasını gözler önüne serdiğinde, etrafıma birini görme umuduyla bakınıyordum. Yeniden çalan telefonumu hızlıca cevaplayarak, karşımdaki kişinin bir diğer komutunu vermesini bekledim.

"Şimdi köşeye doğru ilerle, duvarın üzerine çık ve aşağıya bak, beni orada göreceksin."

"Manyak mısın be sen? Neden yapacağım bunu?" Diyerek sinirle soluduğumda, "Beni görmen için yapman lazım." Demesi içimdeki duyguların hepsini bir anda sinire döndürmüştü.

"İşine bak!" Diyerek görüşmemizi sonlandırıp, acil çıkış kapısından çıkarak yeniden asansöre binmiştim. Sinirden kendi kendime de söylenmeden duramıyordum, "Bir de aşağıya atlayayım istersen!"

"Daha neler yani!" "Saçmaladın iyice!"

Asansöre binen insanlar garip hareketlerime bakıyorlardı, ne yaşadığımdan haberleri olmadıkları için, gözlerinde deli modeline girdiğimi biliyordum.

Gece gece renksiz hayatıma, heyecan katan bu kişinin kim olduğunu hala merak ediyordum. Oyunu akıllıcaydı, benim gideceğimden emindi demekki…

Düşüncelerim beni AVM’den çıkarıp, eve doğru ilerlettiği sırada, hava iyice kararmış etraf yavaştan sakinlemişti. Kış aylarını bu nedenden hiç sevmiyordum. Akşam saatleri gelince caddeler hızlıca boşalıyor, herkes sıcak evlerine çekiliyordu. Ve ben karanlıkta yürümekten nefret ediyordum.

Çocukluğumdan beri, yükseklik ve karanlık fobim vardı. Sessiz caddelerde topuklu botumun çıkardığı sesler yankılanıyor, bazen de arkama dönerek birinin gelip, gelmediğini kontrol ediyordum. Ürkek bedenim soğuğun etkisiyle, ceketime iyice sarılmama neden olmuştu.

Ev fazla uzak değildi, ancak yinede arabayla çıkmadığıma pişman olmuştum. Üstelik topuklu botum artık ayaklarımı ağrıtmaya başlamış, aklımda sadece Meriç dönüp duruyordu.

Bir yanım babama hesap sormak istiyor, diğer yanım bu konuyu gizliden halletmemi söylüyordu. Babam gayet sakin biriydi, iş ortaklarının yanında her daim gülümseyen yüzü, evden içeriye girdiği an sertleşiyor ama buna rağmen olaylara yüksek tepkiler vermiyordu.

Tersi çok kötüydü sadece, o anına denk gelince bir suçun olmasa bile bazı şeyler kaçınılmaz oluyordu. Kendini savunmak için ağzını açmana bile müsade etmiyordu. O ne derse oydu, üzerine söz söylenmiyordu. Sonrasında gelen cezalarda kaçınılmaz oluyordu.

Düşüncelerim beni, sağ salim eve getirdiğinde, kapıda bulunan güvenlik geldiğimi görünce ayağa kalkarak beni karşılamıştı. "Hoş geldiniz Ahu hanım, buyurun." Diyerek kapıyı açmış, geçmem için müsade etmişti.

Onu başımla selamlamış, tüm cümlelerimi babama saklama kararı almıştım. Sitenin içine geçtiğimde, anahtarlarımı çıkartarak, kapıyı açarak eve geçmiştim. Sevgi abla çoktan çıkmış olmalıydı, bu nedenle evdekileri rahatsız etmek istememiştim.

Salondan gelen televizyon seslerine aldırış etmeden, odama doğru yönelmiştim. Önce bir duş almaya ihtiyacım vardı. Çatı katında bulunan odam, dünyada mutlu olabildiğim tek yerdi. Sessiz hali ve tavanın camdan olması, gecenin güzel yıldızlarını gözler önüne seriyor, yağmurlu gecelerde düşen damlaları da üzerime yığıyordu.

Kıyafetlerimi çıkararak kendimi banyoya attığımda, sıcak su üşüyen bedenimi anında rahatlatmıştı. Kısa bir duşun ardından, üzerime siyah geceliklerimi giyerek, babamın çalışma odasına doğru yol aldım.

Evde olduğu zamanlarda, onu görebileceğimiz tek yer çalışma odası oluyordu artık. Evin herhangi bir yerinde yaşam belirtisi vermiyordu. Kapısını tıklatarak onay vermesini beklediğim sırada, içerden ses gelmiyordu.

Evde olmadığını düşünerek, kulpu aşağıya indirip kapıyı açmaya çalışmıştım ancak kitli olabileceğini hiç düşünememiştim. Açılmayan kapıya bakarak, ne zannediyordun Ahu? Tabi kitli olacaktı! Diye kendi kendime söylenerek, bu sefer adımlarımı salona doğru yönlendirmiştim.

Babamın ilgilenemediği annemle ben ilgilenmeye çalışıyordum ama, babamın uzaklaşan hali onu günden güne daha fazla içine kapatıyordu. Artık çok konuşmuyor, fazla düşünüyor ve kendini saçma sapan diziler izleyerek avutuyordu. Romantik filmleri tercih ediyor, en ufak duygusal sahnelerde bile hıçkırarak ağlamaya başlıyordu. Tüm bunların içinde biriktiği şeylerden olduğunu, dizilerle ya da filmlerle bir ilgisinin olmadığını biliyordum.

Onun benden sakladığı duyguları gibi bende, ondan bildiğim gerçekleri saklıyordum. Yaslandığımda duvarda, annemi uzaktan izlemeye son vererek yanına geçerek, oturduğu koltuğun boş bir alanına yerleştim. Başımı elime yaslayarak, bakışlarımı doğrudan ona yönelttiğimde, ben orada yokmuşum gibi davranmayı tercih ediyordu.

"Anne nasılsın?" Diyerek boş bakışlarımı yüzünün her bir noktasına gezdirdiğim de, sessizliğini hiç bozmuyor, bakışlarını da televizyondan ayırmıyordu. İyiyim demeye cesaret edemiyordu çünkü artık. İyilikler bizim hayatımızda yalandan ibaretti.

Bizler dışardan mükemmel görünen ama ruhları paramparça olmuş insanlardık. Neşesini yerine getirme ümidiyle,
"Gece kremini mi değiştirdin sen? Cildin ışıl ışıl parlıyor." Dediğimde,

Küçük bir tebessüm ederek, bakışlarını bana çevirmişti. Gözlerime anlamlı bakışlar sunduğunda, kollarını iki yanında açarak, beni sarılmaya davet etmişti. Beklediğim o an geldiği için sevinçli halimle, yavru bir kedi gibi kollarına sığınmış, büyük bedenimi küçültebildiğim kadar küçültmeye çalışmıştım.

"Güzel kızım benim." Diyerek saçlarımı okşayan annem, her ikimizinde ne kadar yıprandığını gözler önüne seriyordu. İkimizinde babam tarafından, okşanmayı bekleyen saçları vardı.

Kırgınlıklarımız saçlarımızda toplanmıştı, babam okşamaya başladığında, önce azalacak en uçlara inecekti, sonrada kaybolup gidecekti.

Annemle sevgi yumağı olduğumuz anlarda, kapının açıldığını duymuştuk. "Kalk bakalım, babanı karşılayayım." Diyen annem, hızlıca toparlanıp holdeki yerini almıştı.

Kollarını açarak babamın sarılmasını beklemiş, babam onu umursamadan kabanını askıya asmayı tercih etmişti. Bir sarılmayı bile çok görüyordu anneme. Bu hali ondan nefret etmemi kolaylaştırıyordu. Anneme davranışının kızgınlığı beni harekete geçirdiğinde, bende holdeki yerimi alarak,

"Baba Meriç kimin oğlu?" Diyerek konuya hızlı bir giriş yapmıştım. Böyle bir soru beklemediği her halinden belli oluyordu. Şaşkın hali pot kırmak istemiyor gibi, hızlıca toparlandığında yanıtta gecikmemişti.

"Meriç…" diyerek bir süre durmuş, düşündüğünü belli edercesine parmakları çenesinde gezinmişti. Aklına birden gelmiş gibi davranarak tiz bir, "Ha!" Sesi çıkardığında benimle dalga geçer gibi,
"Bugün kayıt edilen burslu öğrenciden bahsediyorsun." Demişti.

Tabi müdürümüz Fatih beyin haberleri bana uçurduğundan henüz haberi yoktu.

"Burslu evet, ama hiç burs alacak biri gibi değil. Zengin parfümleri kullanıyor, kıyafetleri markayım diye bağırıyor!" Diye isyan ettiğimde, kaşları çatılmıştı.

"Ahu derdin nedir bu burslu öğrencilerle? İnsanlar okuyor, çalışıyor senin aksine! Ayrıca burs alanlar illaki fakir olacak diye bir şey yok ya, orta halli bir aileden geliyordur." Dediğinde, gözlerini de hızlıca kaçırmıştı.

Yalan söylediği mi her halinden belli oluyordu, yoksa ben bildiğim için mi öyle geliyordu bilmiyordum. Ama bu konu canımı sıkıyordu.

"Burs verdiğiniz öğrenciler bir halt etmiyor baba, daha ilk günden kavgaya karıştı bile!"
Dediğimde sitemim sesime yansımıştı.

Herkes babamın gözünde benden önde geliyordu. Kızını yüceltmiyor, taktir etmiyordu. Her zaman bana o varoşları savunuyordu!

Yükselen sesi salonda yankılandığında, "Yeter Ahu! Beş yaşında çocuk gibi davranma, sürekli şikayet etme!" Dediğinde artık bir şey söylememe izin vermeyeceğini biliyordum.

Bu nedenden susmayı tercih ettim. Odama yönelen adımlarım, hızlandığında tek amacım gözyaşlarımı birinin görmesini engellemekti. Babam işte böyleydi, gönül almayı hiç bilmez ama kırmakta sınır tanımazdı.

Hep anneme kızardı, sen çok yüz veriyorsun bu kıza ondan böyle oldu, derdi. Annemde artık babam tarafından ilgi görmek için, onun yapma dediği şeyleri yapmazdı. Beni sevmekte bunlara dahildi.

Çatı katına çıktığımda, hava bir hayli soğumuştu, odamın içi açık kalan camdan buz gibi olmuştu. Hızlıca camı kapatarak çalışma masamda yerimi aldım. Biraz kitap okuyup yatmak, düşüncelerimden uzaklaşmama yardımcı olacaktı.

Işığı kapatarak masamda duran aydınlatmayı açtığımda, loş ışık odayı muazzam kılıyordu. Ve bu ortam bir kitabın içinde kaybolmak için çok müsaitti. Babam ne kadar beni çalışmıyor zannetse de, okumayı çok severdim. Yeni şeyler öğrenmek, insanların yaşantılarına ortak olmak bana keyif veriyordu.

Kaldığım yerden devam ettiğim kitabım, arkama düşen selülitin yansımasıyla duraksamamı sağlamıştı. Başta hayal gördüğümü zannederek başımı salladığımda, gözümü yeniden açınca gerçek olduğunu anlamıştım.

Yerimden fırlayarak kitabı elimden düşürdüğümde, arkamdaki kişi yüzünün görünmesine bile izin vermeden beni kollarının arasına sıkıştırmıştı. Çırpınışlarım kuvvetli kollarının arasında anlamsız kalıyor, sıkı tutuşu canımı yakıyordu.

"Bırak beni bırak!"

"Kimsen sen?" Diye bağırdığımda, eli hızlıca dudaklarıma kapanmış, konuşmamı da engellemişti. Başını kulağıma yakınlaştırmış halde, "Sakin ol, babanın duymasını mı istiyorsun?"

Burnuma dolan parfüm kokusunun tanıdıklığı aklıma tek bir isim getirse de, kollarının arasında kaldığım bu adam hareket etmeme izin vermemişti.

Elini dudaklarımın üzerine kapatmış, başını boynuma yakınlaştırdığında, "Uslu duracaksan konuşmana izin vereceğim." Demişti. Başımı olumlu anlamda hızlıca sallayarak beni rahat bırakmasını umut etmiştim.

Söylediğini yapmış elini çekmiş, kollarımı arkada birleştirerek hareketimi iyice kısıtlamıştı.

Korku dolu sesimle, "Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?" Dediğimde, histerik bir kahkaha atmış, ardından beni rahat bırakmıştı.

Serbest kalan vücudum ona döndüğünde karşımda onu görmeyi beklemiyordum.

"Meriç!"

"Ne işin var senin burada?"

"Çık çabuk evimden!"

 

Bölüm sonu✨

Destek ve yorumlarınızı bekliyorum şimdilik hoşçakalın

Loading...
0%