Yeni Üyelik
4.
Bölüm

✨4✨

@kupra_

Canımın acısından yere uzanmış burnumu tutuyorken, Meriç girdiği şaşkınlıktan koparak,
"Ahu! İyi misin?" Diyerek yanımda bitmişti. Başımı olumlu anlamda sallıyordum, ancak pek iyi olduğum söylenemezdi. Sızlayan burnum, kırıldığını düşündürüyordu bana.

Burnumu çok severdim, doğal ve hafif kalkık hali bir çok kişinin estetik olduğunu düşünmesine neden oluyordu. Meriç suskun halimle iyice endişelenmiş, "Ahu cevap ver! İyi misin?" Diyerek önümde diz çökmüştü.

Bakışlarımın odağı Mert olduğu sırada, birkaç saniye bana bakmış, ardından patlayan dudağındaki kanı emerek ayrılmıştı yanımızdan. Mert yüzünden ikinci defa başıma iş açıyordum. İkisinde de özür dilemiyor, ama çok hakkı varmış gibi bana Meriç hakkında sorular sorabiliyordu.

Ondaki bu değişime anlam veremiyordum. Tanıdığım, beni seven Mert gitmiş, yerine benden nefret eden biri gelmişti. Meriç'e bu kadar takması hoşuma gitmiyordu. Aralarında bir gıcıklık almış başını gidiyordu. Bu böyle devam ettikçe, ikiliyi kavga ederken çok görecektik.

Düşüncelere daldığım sırada, Meriç'in uğultu gibi gelen sesi beni yeniden dış dünyaya döndürmüştü. "Ahu iyi misin?" Diye sorusunu yenilediğinde, elimi burnumdan çekmiştim. Burnumdan gelen ıslaklık kanadığını anlamamı sağladığında, elimi çekmemle birkaç damla beyaz gömleğime doğru yol almıştı.

Meriç burnumun kanadığını görünce, beni kollarımdan tutarak dikkatli bir şekilde kaldırmış ardından, "Hadi tuvalete gidelim." Diyerek ilerletmişti. Bir elini belime sarmış, diğer elini koluma sabitlemiş hali parfümünü darbe alan burnumla bile solumamı sağlamıştı.

Sporla ilgilendiğini belli eden güçlü kollarının aksine, belimden tutuşu oldukça nazikti. Bu adamda beni kendine çeken bir şeyler vardı. Evet, kesinlikle vardı. Sadece bir parfüm kokusundan bu kadar etkilenmiş olamazdım!

Kızlar tuvaleti olmasına rağmen benimle birlikte gelen Meriç'e durum el vermediği için gülemiyordum. Musluğu açarak yüzümdeki kan lekelerini temizlemeye çalıştığımda, su tutuyor olmanın bir işe yaramadığını artan kanama anlamamı sağlamıştı.

Peçetelikten kalın bir parça kopartıp, burnuma koyarak başımı yukarıya diktiğimde, Meriç'in endişeli bakışlarıyla karşılaşmıştım. Yüzündeki saçma ifadeden kurtulması için, ona elimde iyiyim işareti yapmaya çalışmıştım. Ağzımı kullanabiliyor olduğumu unutmuş olmalıydım.

Sanırım Meriç'in kaslı kolları sadece burnuma değil, beynime de darbe atmıştı. Meriç lavaboya yaslanmış, kollarını birbirine bağlamış benimle birlikte kanamanın durmasını bekliyordu. Başımı bir süre daha yukarıda tutarak, kanamanın devam edip, etmediğini anlamak için yeniden musluğu açtığımda, durmuş olması beni sevindirmişti.

Yüzümde kuruyan kan lekelerini de çıkardığımda, bu faciadan geriye sadece burnumda var olan ince sızı kalmıştı. Bakışlarımı yeniden Meriç'e odakladığımda, "Ne kasmış arkadaş, hakkın rahmetine kavuşuyorduk!" Diye sitem etmeden de durmamıştım.

Üzgün bakışları onu harekete geçirdiğinde, kollarımdan tutarak beni kendine çekmiş, ardından ellerini belime indirerek bana sıkı sıkı sarılmıştı. Beklemediğim bu an, sıkı sarılışından dolayı bedenlerimizi birbirine bastırmamıza neden olmuştu. Heyecan içimde yükseldiği sırada, burnuma yeniden dolan parfüm kokusu, beni büyülemiş, başımı boynuna gömmeme neden olmuştu.

Harekete geçen duygularım, burnumun acısını tamamen unutturmuş, istekle boynuna bir buse kondurarak ondan ayrılmıştım. Elleri belimden inerken kasılan kolları, aynı isteğin onda da var olduğunun habercisiydi.

"Üzgünüm, inan geldiğini hiç fark etmedim." Dediğinde, anlayışla gülümsemiştim.

"Henüz bana isteyerek yumruk atacak kadar kötü anlaştığımızı düşünmüyorum." Diyerek yarım aklımla mizah yapmaya çalışmıştım.

Yüzünde beliren tebessüm, koyu gözlerini ışıl ışıl parlatmıştı. Ellerini saçlarının arasından geçirip, çenesine indirdiğinde, parmaklarını düşündüğünü belli etmek istercesine, gezdiriyordu. Aklına yeni gelmiş gibi söze girdiğinde, "Ne zırvaladı o it sana?" Demişti.

Mertle konuşmamız aklıma geldiğinde, içimi kemiren bir şüphe doğmaya başlamıştı.
"Meriç sen benim kardeşim misin?" Diye birden bire sorduğumda, kaşları çatılmış bir süre duruma anlam verememişti.

"Öyle mi söyledi?" Dediğinde, başımı olumlu anlamda sallayarak, "Sorumun cevabı bu değil ama." Demiştim.

Şaşkın hali kahkahalara döndüğünde, neden güldüğüne anlam veremiyordum. "Ne oluyor Meriç? Komik olan ne?" Diyerek sorularıma bir yenisini eklemiştim.

Alacağım cevaptan korkuyordum, bunun imkanı olmadığını düşünmek istiyordum ama emin olamıyordum.

"Hayır Ahu saçmalama!" Diyerek beni yanıtlayan Meriç'e inanmadığımı belli eden bakışlar atmıştım. "O zaman Mert neden ortaya böyle bir şey attı?" Diyerek aklımdakileri sesli dile getirmiştim.

Düşünceli hali, "Bilmiyorum." Diye beni yanıtladığında, bir anda sinirim yükselmiş, Meriç'in göğsüne ellerimi ardı ardına vurmaya başlamıştım. Beni tutmuyor, içimdeki öfkenin dağılmasına izin veriyordu.

"Kimsin sen?"
"Neden birden bire girdin hayatıma?"
"Gerçekten kimsin sen?"
"Babamı nereden tanıyorsun?"
"Neden okula burslu gelmediğin halde öyle biliniyorsun?"
Diye ardı ardına sorular sıralıyordum.

Meriç sadece vurmama izin veriyor, sorduğum soruları da yanıtsız bırakıyordu.

"Neden kardeşin dedi?"
"Sen gerçekten kardeşim misin?" Diye yeniden sorduğumda, artık vurmaktan ve bağırmaktan yorulmuştum. Bunu anlayan Meriç yeniden beni göğsüne yaslayarak ellerini belime koyduğunda, fısıldarcasına, "Kardeşin değilim Ahu!"

"İnan bana kardeş falan değiliz!"

"Eğer öyle olsaydı, şu an seninle burada, bu kadar yakın olmazdım!"

Ve hatta, diyerek doğrulduğunda, çenemden tutarak bakışlarımızı birbirine sabitlemişti. Başını yüzüme eğerek, dudağımın kenarına küçük bir buse kondurduğunda,

"Ve hatta şu an seni öpmezdim!" Diyerek tamamlamıştı cümlesini.

Titreyen bedenim, anın heyecanından nefesimin hızlanmasına neden olmuştu. Yüzüme yakın duran hali, nefeslerimizi birbirine çarpıyor, inip kalkan göğüs kafeslerimiz birbirimize karşı olan istediğimizi belli ediyordu. Koyulaşmış gözlerini benden dudaklarıma indirdiğinde, biraz daha böyle kalırsak beni öpeceğini anlamamı sağlamıştı.

Ondan hızlıca uzaklaşarak, birkaç adım geri gittiğimde, "Kimsin sen o zaman Meriç?" Diyerek yeni bir soru sormuştum. Kaçamayacağını anlayan haliyle, "Akşam ödev için geldiğinde tüm bunları konuşalım Ahu!" Diyerek beni tuvalette tek başıma bırakmıştı.

Kurtulmaya çalıştığım heyecan, vücudumu terk etmemek için direniyordu. Meriç'in sakin kapattığı tuvalet kapısı bir hışımla açılmış, Esra bağırarak, "Ahu iyi misin?" Diyerek burnumun dibinde bitmişti.

Sağ elini kaldırmış, küçük dokunuşlarla burnuma değdiriyor, "Kırık mı?" Diye kendi kendine fısıldıyordu. Anın komikliği, dibimde olan Esra'nın yüzüne doğru kahkaha atmama neden olduğunda, birkaç adım geri çekilerek, benden iğrendiğini belli eden bakışlar atmaya başlamıştı.

Kahkahalarım son bulduğunda, "Sağlam Esracım merak etme!" Diyerek arkadaşımın da içini rahatlatmıştım. "Oh! Çok şükür ahu. Kırıldı sandım." Demişti.

"Nereden duydun?" Dediğimde,

"Mert söyledi, pişkin kelle hem kavgayı çıkarttı, hemde burnuna vurdu diye Meriç'i anlattı." Diyerek aydınlatmıştı beni.

"Esra, Mert'ten korkuyorum artık. Bu aralar hiç iyi değil, benden nefret ediyor gibi davranıyor." Dediğimde, "Ahu ben bunların neden olduğunu biliyorum ama!" Dediğinde, cümlesini tamamlamadan susmuştu. Kararsız haline, "Nedenmiş Esra?" Diye yanıt verdiğimde, "Kesin sen bu fakirlerin canını yakıyorsun diye oluyor. Dua okuyup, tövbe etmen lazım!" Dediğinde ciddiliğini bozmuş gülmeye başlamıştı.

"Salaksın Esra, cidden. Bende durmuş burada ne diyeceksin diye bekliyorum!" Diyerek hareketlenmiş, kendimi uzun koridora teslim etmiştim. Arkamdan bana yetişmeye çalışan Esra, bir yandan kahkahalar atıyor, diğer yandan da, "Bekle!" Diye bana bağırıyordu.

İki işi aynı anda yapamayan hali, gülerken bana yetişmesini zorlaştırıyordu. Kendimi sınıfa attığımda, sırama geçerek kurulmuştum. Kısa süre sonra o da sınıfa girdiğinde, yüzünde aptal sırıtışla bana göz kırpmış, ardından kendi yerini almıştı.

Matematik hocamız derse girdiğinde, açık bıraktığı kapıdan Meriç girmiş, "Affedersiniz." Diyerek yerine oturmuştu. Hocamız konu anlatımına hızlı bir giriş yaptığında, edebiyat dışında derslerin hiç biri beni sarmadığından, yine camdan dışarısını izlemekle meşguldüm.

Meriç önüme defterini ittiğinde, anlaşılan dersi pek dinlemek istemiyordu."Edebiyat dışında derslerle ilgili değilsin." Yazısını görünce, bakışlarımı ona çevirerek sadece başımı sallamıştım.

Aklıma annem geldiği için yine kimseyle konuşmak istemiyordum. Ona çok üzülüyordum, babamın bu hareketleri günden güne bizi mahvediyordu. Koca gün evde duruyordu, camı açıp nefes aldığı bile yoktu. Bütün gün bakımsız, depresyonda gibi geziyor, babamın geleceği saatlere doğru kendine çekidüzen veriyordu.

Babamsa onun bu hazırlıklarını her akşam görmezden geliyor, ilgilenmiyordu. Dalgın halimi gözlerini bir an kaçırmadan izleyen Meriç, sanki aklımdan geçenleri okuyabiliyor gibi hissediyordum.

Telefonum titrediğinde, belki annemdir diyerek hızlıca masanın altından bakmıştım, gelen bildirimin bilinmeyen numaradan olduğunu görünce, Meriç'in koluna dokunmuş, bakışlarımla da telefonu işaret etmiştim.

"20 dakika içinde yeniden Merkür AVM'de olun! İkinizde!"

Gelen mesajı okuyan Meriç, bakışlarını bana sabitlendiğinde, "Çıkalım!" Diyerek ayaklanmıştı. Bende hızlıca toparlanarak ayağa kalktığımda, hocamız bize anlamsız bakışlar atmış, ilerleyen halimize, "Hayırdır çocuklar nereye?" Diye sormuştu.

Olduğumuz yerde durduğumuzda, Meriç hocamıza bakarak, "Gitmeliyiz!" Dediğinde, başla bir şey demesine izin vermeden hızlanmıştık.

Okuldan hızlıca çıkarak arabaya geçtiğimizde, gaza yüklenerek hızlıca Merkür AVM'ye varmıştık. Meriç'in sessiz hali düşünceli görünüyordu, arabayı otoparka bırakınca, "Ahu ne olursa olsun, birlikte hareket edeceğiz tamam mı?" Dediğinde, onu başımla onaylamıştım.

AVM'ye adım attığımız an, bu sefer Meriç'in telefonu çalmaya başlamıştı. Aramayı cevapladığında, gerildiği kasılan çenesinden belli oluyordu. "Tamam!" Diyerek sonlandırdığı görüşmenin ardından, "Ne istiyor?" Diye sormuştum.

Bakışlarını AVM'nin içinde gezdirerek, "Her zamanki gibi, terasa!" Diyerek beni bilgilendirmişti.

Hızlı adımlarla asansöre ilerlemiş, çok beklemeden acil kapısından terasa çıkmıştık. Saatlerin öğlen olması bu sefer içime biraz su serpiyordu. Tabi Meriç'in yanımda olmasının etkisi de büyüktü.

Yeniden gelen arama, geçen seferki gibi bizi duvarın üzerine çıkmaya davet etmişti. Meriç bana, ben Meriç'e bakıyordum. İkimizde çıkıp, çıkmamak konusunda kararsızdık.

"Ne yapacağız?" Dediğimde, Meriç kendinden emin haliyle, "Dediklerini yapacağız Ahu, başka çaresi yok. Baksana bizi rahat bırakmayacaklar belliki." Dediğinde, haklı olduğunu bilmeme rağmen korkuyordum.

İçimde dağ olan korkuyu görmezden gelmeye çalışarak, Meriç'in bana uzattığı eli tutmuş, ardından ikimizde kendimizi duvarın üzerinde bulmuştuk. "Şimdi aşağıya bakacağız Ahu! Bakışlarını tek bir noktaya odakla, hareket etme, dengen bozulmasın." Dediğinde, onu onaylamıştım.

Bedenim yüksekliğin verdiği etkiden titremeye başladığında, Meriç'in elini tutan parmaklarımı sıkılaştırmıştım. "Hadi yavaşça aşağıya bak Ahu!" Diye yeniden hatırlatma yapan Meriç'e uyarak bakışlarımı yüksek binadan yavaş yavaş indirmeye başladım.

Bakış açım her değiştiğinde midem bulanıyor, titreyen vücudum mümkünmüş gibi daha fazla titremek istiyordu. Hafiften kararmaya başlayan gözlerim, bu adrenalinin bedenime fazla geldiğinin habercisiydi!

Adımlarımı sağlam tutmak için direnen halim, bacaklarımın kasılmasına neden olduğunda, bakışlarım zemini bulmuştu. Yüzünde palyaço maskesi olan adam, bize gülümseyerek bakıyordu.

Meriç'in telefonu yeniden çalmaya başladığında, temkinli hareketlerle cebinden çıkarmış aramayı yanıtlamıştı. "Ne diyorsun sen?" Diye kükrediğinde, bakışlarını zeminden ayırmış, binalar arasında gezdirmişti. Meraktan ölen halime karışan korku, düşmemek için zor dayanmamı sağlıyordu. Artık vücudum dayanamıyordu.

Çok geçmeden Meriç telefonu kapattığında, temkinli adımlarla duvardan inmiş, "Gel Ahu!" Diyerek benide indirmişti.

"Ne oldu Meriç? Ne diyorlar?" Diye sorduğumda, sinirle bağırmış, terasta adımlamaya başlamıştı.

"Ne diyorlar?" Diyerek sorumu yenilediğimde, cevapları bir an önce almak istiyordum.

"Delirmişler! Bunlar delirmişler! Kim bu bilmiyorum ama psikolojisi bozuk!" Diye yeniden kükrediğinde, "Anlat artık!" Diye bende yükselmiştim.

"Manyaklar Ahu! Manyaklar!"

"Kim olduklarını bilmiyorum, bizi nereden bulduklarını bilmiyorum!"

"Beni annemle tehdit ediyor! Artık onun adamı olmamı ve emrettiği her işi yapmamı istiyor!"

Diye soluksuz bir şekilde anlatan Meriç'e anlamsız bakışlarımı sunuyordum. Onu tehdit edebilecek ne gibi bir durum olabilir ki?

"Neyle tehdit ediyor? Neden ediyor?"
Diye ardı ardına sorduğum sorulara, "Benim annem hasta Ahu! Hastanede tedavi görüyor, makinelere bağlı yaşıyor! İstediklerini yapmazsam beni onu öldürmekle tehdit ediyorlar!" Diye bir çırpıda yanıt verdiğinde kanım donmuştu.

Çaresiz hali ne yapacağını bilemediğini gözler önüne seriyordu. "Bunu nereden öğrendiler?" Diye sorduğumda, ellerini iki yanına açmış, başını da olumsuz anlamda sallamıştı.

"Peki ben Meriç?"

"Benden ne yapmamı bekliyorlar?" Diye sorduğumda, bir süre sessiz kalmış, bakışlarını benden kaçırmıştı. Meraklı halim beklememe izin vermediğinde, "Meriç!" Diyerek ondan yanıt almayı beklemiştim.

"Senden..." diyerek bir müddet durmuş, söylemenin kolay olmadığını beden diliyle ifade etmişti. "Benden?" Diyerek onu yanıtladığımda, artık söylesin ve kurtulsun istiyordum.

"Senden istedikleri şey de benim yanımda olarak yardım etmen." Dediğinde, "Peki beni neyle tehdit ediyorlar?" Diyerek yanıtlamıştım onu.

Yeniden sessiz kaldığında, "Boşver Ahu!"

"Gidelim buradan!" Diyerek adımlarını acil çıkış kapısına yöneltmişti. Meraklı halim arkasından ilerlerken, "Neyle tehdit ediliyorum Meriç?"
"Bilmeye hakkım var!" Diye ardı ardına konuşuyor olsam da, Meriç sessizliğini devam ettirmekle meşguldü.

Asansörden inerek, AVM'den çıktıktan sonra, arabadaki yerimizi almıştık. Hala beni aydınlatmayan hali sinirimi oynatıyordu.

Arabayı çalıştırdığım sırada hala ona sorular soruyordum. "Bak Meriç söylemen lazım, neyle tehdit edildiğimi bilmeliyim!"

"Hakkım var buna! O adamlar bana ne yapacaklar? Ya aileme zarar gelirse!"

"Ne yapacağız Meriç biz?"

Söylenen halime, "Sus artık!" Diye yükselmişti. Gür çıkan sesi beni susturmak için yeterli olduğunda, bir yanımda içten içe kırılmıştı.

Annesi için endişelendiğini anlıyorum ama, yinede bana böyle davranmasını istemiyordum. Onun yaşadığı her şeyi bende yaşayacaktım. Meriç'i tanıdığım gün başlayan bu karmaşa hayatımı günden güne değiştirecek gibi görünüyordu.

Burnuma gelen kötü kokular, başımıza iyi şeyler gelmeyeceğinin habercisiydi!

"Evi tarif et, sana gidelim. Konuşacaklarımız var!" Dediğimde beni ikiletmemişti. "İlerden sola döneceksin." diyerek yönlendirdiğinde, bakışlarını yüzüme sabitlemişti.

"Bağırdığım için üzgünüm. Eve gidince bir sakinleşelim, öyle konuşalım her şeyi olur mu?" Dediğinde, onu başımla onaylamıştım.

"En azından şimdi neyle tehdit edildiğimi söyleyemez misin?" Diyerek sorumu yenilediğimde, gözlerini benden kaçırmış camdan dışarısını izlemeye başlamıştı.


Yine konuşmayacağını düşündüğüm için bende üzerine gitmeme kararı almıştım. Merak ediyor olsam da, bir yandan onu da anlamaya çalışıyordum. Annesi zaten hasta olan birini öldürmekten bahsediyorlardı, makinelere bağlı bir insanın fişini çekmekten. Kimdi bu vicdansız adamlar? Ne istiyorlardı bizden? Nasıl bulmuşlardı bizi? Neden başımıza böyle bir bela açılmıştı?

Ben neyle tehdit ediliyordum? Bize nasıl işler vereceklerdi? Aklımda dönüp duran soruların arasında, altüst olmuş bir halde arabayı sola çektiğimde, direksiyona vurarak ağlamaya başlamıştım. Hala tek derdimin Meriç'i okuldan göndermek olmasını istiyordum.

Bunlar benim için çok fazlaydı! Benim tek derdim daha düne kadar, okulumuza fakirlerin geliyor olmasıydı, babamın annemle yeteri kadar ilgilenmemesiydi. Birden değişmeye başlıyordu her şey, önümü göremiyordum.

Nereye sürüklendiğimi bilmiyordum. Ağlamalarım arasına karışan Meriç'in kolları, gözyaşlarımı daha çok şiddetlendirmişti.

"Yanındayım." Diyerek tutuşunu sıkılaştıran Meriç, hayatıma girdiği gibi felaketler getirmeye başlamıştı.

Önce Mert ile aram bozulmuştu, ardından Yasemin bana ters davranmaya başlamıştı. Saçma sapan adamlar peşime takılmıştı!

Anlam veremediğim duygu ve durumların içinde sıkışıp kalmıştım.

 

Bölüm sonu✨

Loading...
0%