Yeni Üyelik
5.
Bölüm

✨5✨

@kupra_

Geçirdiğim küçük çaplı sinir krizinin ardından, bir anda canlanmış hayatımıza yeni heyecanlar eklememek adına, arabayı Meriç’in kullanmasını daha doğru bulmuştum. Yanağımdan süzülmeye devam eden gözyaşlarım, sakinleşsem de ağlamamı durdurmam için yeterli olmamıştı.

 

Kısa süren bir yolculuğun ardından, Meriç arabayı caddeden küçük bir sokağa çevirmişti. Biraz daha ilerledikten sonra rast gele bir apartmanın önüne park ederek, "Geldik." Diyerek inmek için hareketlenmişti. Araban indiğimde bakışlarım önce sokağı taramış, rengarenk binalar neşeli ruhuma hitap etmişti.

 

Aklım Meriç’in evinin neresi olduğunu düşünüyorken, hareketlenen Meriç, arabayı park ettiğimiz dairenin hemen yanında bulunan, sarı dış kaplamasıyla düşlerdeki evleri anımsadan apartmana giriş yapmıştı. İki katlı olan bu apartmanın, dış kapısı cephenin aksine mavi olduğundan, nedensiz bir şekilde müteahhitin fenerbahçeli olduğunu düşünmeme neden olmuştu.

 

Apartmana girdiğimizde, yerlerin ince bir halı ile kaplanması ve tertemiz olması dikkatimi çekmişti. Bir apartmanın içinden ziyade, evin içindeymişim izlenimi vermişti. Meriç merdivenleri tırmanarak ikinci kata çıktığında, dış cephenin aksine siyah bir kapıyla karşılaşmıştım. Cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açarak kenara çekilmiş, önceliği bana tanıyarak, "Buyurun hanımefendi." Demişti.

 

İç sesim devreye girerek Meriç’e göz devirmiş, karizmatik olduğunu zannediyorsan yanılıyorsun, demişti. Kafamın içinde dönen bu diyalog dudaklarımı kıvırdığında, ev beni büyülemişti.

 

Girişte sol tarafta bulunan portmanto, tam karşı duvara dekor katmış bir boy aynası ve yanında bitkiler vardı. Şıklığın konuştuğu ama sadeliğin güzelliği ele alınan bu eve bakınca huzurlu hissetmemek mümkün değildi.

 

"Ayakta kaldın geçsene, ben kahve yapayım bize." Diyerek mutfağa yönelen Meriç, orasınıda merak ettiğim için peşinden gitmeme neden olmuştu. Amerikan dizayn edilmiş mutfak dolapları da evdeki bir çok şey gibi siyah tercih edilmişti. Ortaya konulan yuvarlak masa etrafına dizilen rengarenk sandalyeler, karanlık ve neşeyi aynı anda yansıtıyordu.

 

Küçük bir duvar bölmesinin ardından salona çıktığımızı tahmin ettiğim köşeye doğru adımladığımda, evin aksine seçilen yeşil koltuklar dışında her şey, perdelerde dahil olmak üzere siyah tercih edilmişti. Şık dekorasyon yaşamak istediğim bir yer olmasına neden olmuştu. Etrafı biraz daha inceledikten sonra yeniden mutfağa geçtiğimde, "Meriç burası çok güzel!" Demekten de geri duramamıştım.

 

Büyülendiğim sesimin tonundan belli olduğunda, Meriç aldığı yanıttan memnun bir halde kıkırdamıştı. "Siyahı seviyorsun sanırım." Diyerek sohbete devam ettiğimde, "Daha çok annem seviyor." Demişti.

 

Anlaşılan evin dizaynı Meriç’e ait değildi. Zaten bir kadının elinin değdiğide kapıdan girince, burnuma dolan huzur kokusundan belli oluyordu. "Annen çok zevkli, hayran kaldım." Diyerek onu yanıtladığımda, filtre kahve demlenmiş, salona doğru ilerlemişti.

 

Arkasından takip ederek yanına geçtiğimde, uzun L koltuğun bir ucuna o, diğer ucuna ben oturmuştum. Taze filtre kahvenin kokusu, evin içindeki huzur kokusuna karışmıştı.

 

 

Ev bana huzur verdiğinden olsa gerek, içimdeki bütün huzursuzluk bir anda uçup gitmişti. Ancak yinede konuşmamız gerektiğinin farkında olan halim konuyu açmıştı, "Annen me hastası Meriç?" Diyerek direkt konuya girdiğimde biraz pişman olarak, "Yani kusura bakma, pat diye sordum ama…" diyerek kendimi açıklamaya çalışmıştım.

 

Meriç başını anlayışla salladığında, "Sorun yok." Demiş ardından söylemenin onun için zor olduğundan olsa gerek sessiz kalmıştı. Oturduğu koltukta biraz daha öne gelmiş, hafif araladığı bacaklarına dayadığı kolları kahvesini tutarken, bakışları da fincandan çıkan dumanı takip ediyordu.

 

 

Konuşmaya kendini hazır hissettiğinde önce boğazını temişlemiş ardından, "Annem KOAH hastası Ahu." Diyerek yeniden susmuştu. Bu hastalığın adını bile bilmeyen bana bir dünya soru işareti bırakan halim merakla, "O ne demek peki?" Diye sormuştu.

 

"Solunumla akciğerlere alınan havanın kolay bir şekilde dışarıya verilememesi, şeklinde açıklayabileceğim bir akciğer hastalığı." Dediğinde, "Durumu nasıl peki? İyileşebilecek mi?" Dediğimde, önce başını olumsuz anlamda sallamış ardından, "Durumu çok ağır Ahu, yoğun bakımda, hastalığı çok geç farkettik, doktorlar ümitli olmadıklarını açıkça söylüyorlar." Dediğinde çaresizce başımı sallayabilmiştim. Onun için üzülüyordum ancak yapabilecek bir şeyimin olmadığının da farkındaydım.

 

Sessiz haline sorularıma yenisi ekleyerek, "Peki, Meriç ben neyle tehdit edildim?" Diyerek bu sefer yanıt vermesini umut etmiştim.

 

Ona sormamışım gibi davranan umursamaz hali ılınmış kahvesinden bir yudum almış, yutkunuşunun küçük sesi duyulmuştu.

"Hadi ama Meriç, artık söylemen lazım." Diye devam ettiğinde, başını sallamış, "Anlatacağım hepsini tek tek." Demişti.

 

Meraklanan halime karışan korku, içimdeki huzursuzluğu yine tetiklemiş, tüm bedenime yaymaya başlamıştı. "Beni okula Anıl abi kaydettirdi, yani baban." Dediğinde başımı olumlu anlamda sallayarak, "Bunu müdürden öğrendim, babamla ilişkin nedir?" Diye hızlı bir soru yöneltmiştim.

 

"Ahu bu söyleyeceklerim seni şaşırtacak, üzecek belki ama bilmeye artık hakkın var." Dediğinde, tepkimi ölçmek içinde bakışlarını bana sabitlemişti. "Tamam Meriç anlat artık, çatlatma insanı meraktan." Dediğimde, yeniden konuşmak için kendini hazırlamıştı.

 

"Baban Anıl abi, bir dönem annem Aydanla birlikteydi. Kısa süren bu birliktelik, babamın onları yakalamasıyla son buldu." Dediğinde, şaşkınlıktan gözlerim açılmış, dudaklarımın arasından tiz bir, Ha! Sesi çıkmıştı.

 

"Evet, 7 ay kadar bir birliktelikleri vardı. Annemle babamın arası o dönemlerde hiç iyi değildi. Her gece evde kıyamet, kavga vardı. Boşanmaya doğru gidiyorlardı. Babam geceleri eve gelmemeye başlamış, annemde harap olmuştu. 2,3 ay kadar devam eden bu sorunlar, annemin hareketlerinin birden değişmesiyle garip bir hal almıştı. Babamla artık kavga etmiyor, hatta onu görmezden geliyordu. Her gün sabah erken saatlerde evden çıkıyor, süsleniyor, şık kıyafetler giyiyor, bazende günlerce eve uğramıyordu."

 

"Meriç sen ne diyorsun? Senin annen, benim babamı nerede görecek? Nasıl birlikte olacaklar? Bu mümkün değil!" Dediğimde, Meriç başını olumsuz anlamda sallamış, "Mümkünmüş işte Ahu, oldu!" Demişti.

 

Sessiz kalan halimden yararlanarak konuşmasına devam ettiğinde, "Nerede, nasıl tanıştılar bilmiyorum. Bir tek o konuya hakim değilim. Ama annemin bu halleri epey sürdü. Bir gece eve geldiğinde sarhoştu, babamla ben mutfak masasında oturuyorduk, kapıdan içeriye girdiğinde düşe kalka yanımıza gelerek alkolden babama, Anıl diye hitap etmişti. Babamın o gece içine düşen kurt, ertesi gün annemi takip etmeye kadar götürdü. Şehrin en lüks otellerinden birinde, oda servisi yapan bir çocuktan rica ederek onları yakaladı." Demişti.

 

Şaşkınlığım sinire dönüşmeye başladığında, "Saçmalıyorsun, böyle bir şey mümkün değil! Babam annemi aldatmış olamaz!" Diye çıkışmıştım.

 

"Bende böyle dedim Ahu, annemin ağzından babanın adını duyduğum o gece bende söyledim. Ama oldu, senin baban anneni, benim annem babamı aldattı."

 

"Hayır, hayır! Mümkün değil, sana inanmıyorum! Nereden belli doğruyu söylediğin?" Dediğimde, ayaklanarak televizyon ünitesinin altında bulunan çekmeceyi karıştırmaya başlamıştı. Çok geçmeden eline bir fotoğraf alarak yerine geçtiğinde, fotoğrafı bana uzatarak, "Doğru söylüyorum, al kendin bak." Demişti.

 

Gördüğüm karede, babam ve Meriç’in annesi olduğunu tahmin ettiğim kadın, deniz manzarasına karşı birbirlerine sıkı sıkı sarılmışlardı. Dışarıdan gören biri onların birbirlerine deli gibi aşık olduğunu düşünebilirdi. Ama ben düşünmek istemiyordum. Babam hala anneme aşık olmalıydı, öyle kalmalıydı.

 

Fotoğrafı tuttuğum elim titremeye başladığında, gözlerim dolmuş, yeni bir ağlama seansım başlamıştı. "Hayır baba, yapmadın! Anneme bunu yapmadın! Bari bunu yapma baba!" Fotoğraftaki adama bakarak söylediklerim, bunun gerçekliğinden emin olmama neden olmuştu. Yapmıştı, babam annemi aldatmıştı!

 

Meriç yine sessizleşmiş, ağlayarak içimi dökmeme ve olanı kabullenmeme zaman tanımıştı. Gözyaşlarım durmadan akıyor, her şeyden habersiz evinde sessiz sedasız bekleyen anneme üzülüyordum. Oturduğu koltukta babamın ona gelmesini bekliyorken geceleri sabah ediyor, babamda tüm bunlara rağmen başka bir kadının koynuna gidiyordu.

 

Onu evinde bekleyen güzel karısı yetmiyordu.

Bu yaştan sonra kendine yeni tatlar ve heyecanlar aramıştı. Oysa annem romantik filmlerdeki başrol erkekleri bile, babam olarak hayal ediyordu. Gerçekte göremediği mutluluğun açığını onlarla kapatıyordu. Ama asla başka bir tene dokunmuyordu.

 

Gözyaşlarımı gömleğimin üzerine giydiğim siyah kazağıma sildiğimde, ağladığımdan dolayı çatallı çıkan sesimle, "Babam seni neden bizim okula aldı?" Dediğimde, "Onlar ayrıldıktan kısa bir süre sonra, annemin hastalığının teşhisi kondu. Annem babana çok aşık olduğunu, onu tanıyınca aşkın ne demek olduğunu öğrendiğini söylerdi hep, sonrasında benden babana haber vermemi istedi. Baban annemi hastaneye ziyarete geldi, ona oğlumun elinden tut demiş, benim haberim yoktu." Demişti.

 

"Neden babam senin elinden tutacak? Baban nerede? O neden destek olmadı sana?" Dediğimde, yeniden sessizleşmişti. Altından çıkan acı dolu gerçekse tüylerimi ürpertmişti.

 

"Babam, annemin onu aldattığını öğrenince intihar etti. Bu nedenden dolayı annemde babana böyle bir ricada bulunmuş, baban bana bunu çok yeni söyledi, her şeyi bırakıp boş veren benim karşıma çıkarak, çalışmam gerektiğini, hayata tutunmam gerektiğini söyledi. Başta bende burslu geleceğimi düşündüğüm için tüm ders notlarımı yükselttim, çünkü hayatta tek başıma değilim, ortaokulu İzmir’de teyzemin yanında okuyan kız kardeşime bakmam gerekiyor. Onu bir süre sonra yanıma almam gerekiyor. Bunun yoluda ancak, çalışmak ve başarılı olmaktan geçiyor. Sonra öğrendim ki, baban beni burslu değil, tıpkı senin gibi ödemesini yaparak kayıt ettirmiş. İtiraz etsemde, seni bana annen emanet etti, diyerek geri çevirdi."

 

Meriç’in anlattıklarına sadece başımı sallayabilmiştim. Benimle hiç ilgilenmeyen babam, Meriç ona emanet edildiği için üzerine düşen her şeyi yapmıştı. Kendi kızını görmezden gelen babam, Meriç’i cesaretlendirip, arkasında durmuştu. Babama olan nefretimi Meriç’in gözlerine kusmaya başladığımda, rahatsız olarak kaçırmıştı gözlerini benden.

 

Bilmiyordu, o babamı tanımıyordu. Nasıl bir insan olduğuna dair tek bir fikri yoktu. Kendi canından, kanından olan kızına neler yaptığını bilmiyordu. Bizim evimizin içinde ‘baba’ kavramının eksik olduğundan bir haberdi.

 

Hem kızına hem eşine karşı biten sevgisinin yerini çok hızlı doldurmuştu. Artık gözünde bir oğlu ve ölüm döşeklerinde olan sevdiği vardı. Üzülemiyordum artık Meriç’in annesine. Belasını bulmuştu gözümde, hak etmişti başına gelenleri.

 

"O adamlar beni neyle tehdit etti?" Diyerek sinirle soluğumdan, vücudumda artan öfke oturmama izin vermemiş, salonun ortasında volta atmaya başlamıştım. Babamı öldürmek istiyordum, Meriç’in annesinin de en kısa sürede ölmesini diliyordum.

 

"Seni annene, babanın yaptıklarını söylemekle tehdit ettiler. Eğer yanımda olup bana yardım etmezsen, annene her şeyi anlatan bir zarf gönderecekler." Dediğinde, tiz bir Ha! Sesiyle karşılık vermiştim.

 

Öfkemden yerimde duramıyor, tırnaklarımı yiyor, ellerimi sıkıyor, herkesin canını yakmak istiyordum. Annem bu olanları öğrenince canı ne kadar yanacaksa, intikamını almak için onlara kat bin kat fazlasını çektirmek istiyordum. Babamı yer yüzünden silmek, var olmadığı hayatımıza adını bile anmadan devam etmek istiyordum.

 

Annemin canını yaktığı, ona ihanet ettiği için ondan nefret ediyordum. Bana yaptıkları umurumda bile değildi, ben daha doğmadan istememişti o beni. İstenmeyen bir bebektim ben, hiç sevmemişti beni. Bir kere saçlarımı okşamamış, yanağıma buse kondurmamıştı. Elimden tutup beni gezmeye götürmemiş, düştüğüm zaman kaldıran olmamıştı. Okula arkadaşlarım babaları ile gelirken, ben hep annemle gitmiştim.

 

Arkadaşlarım bana her zaman, senin baban yok mu? Diye sormuşlardı. Okulda öğretmenin anlatmamızı istediği baba sevgisi konulu yazılara, ben hep boş sayfalar vermiştim.

 

Benim bir annem vardı dünyamda. Canımdan çok sevdiğim annem, uğruna canımı vereceğim annem, gözünden akan tek damla gözyaşı için zulm edeceğim annem…

 

"Beni tehdit etmeleri çok yersiz olmuş Meriç! Ben bundan sonra annemden saklayamam zaten." Dediğimde, Meriç oturduğu koltuktan bir anda fırlayarak karşımda yerini almıştı.

 

"Ne diyorsun Ahu sen? Bencil olma! Ya annem ne olacak? Öldürsünler mi onu? Bile bile izin mi vereyim buna?"

 

"Ben mi izin vereyim? Annemin ihanete uğradığını bile bile, her gece babamı beklemesine göz mü yumayım? Tüm bu olanları bilmiyormuş gibi annemin yüzüne nasıl bakarım? Bir de ben mi ihanet edeyim?"

 

"Ahu saçmalama, idare edebilirsin! Bu adamlardan kurtulduktan sonra söyleyebilirsin! Belki 3,4 günü kaldı annemin, başkasının öldürmesine izin veremem. Allah alsın canını, bir başkası değil. Bunun yükünü taşıyamam ben!"

 

"Banane senin pislik annenden! İğrençlik yapmasaymış, evli adamın koynuna girmeseymiş. Üstelik evliyken yapmış! Layığını bulmuş pis varoş! Para gözünü boyamış!"

 

"Annem hakkında düzgün konuş be! Ne anlarsın sen aşktan! Senin tek derdin para! Asıl senin gözün boyanmış!"

 

"Ya öyle mi dersin? Annene sordun mu pahalı kıyafetlerin içinde kendini nasıl hissetmiş? Pahalı lüks otellerin yataklarında yatarken, evdeki yatağından tutulan sırtını unutmuş mu? Elektirik tasarrufu yapacak diye sıcak alamadığı duşunun tadına, küvetlerde saatlerce varmış mı? Kim para avcısı acaba? Ha! Dur ben cevaplayayım, tabi ki ANNEN!"

 

"Benim annem para avcısı falan değil!" Diyen Meriç içindeki öfkeyi çıkartmak için, az önce hışımla koyduğu fincanı yeniden eline çalmış, güçlü bir itişle duvara fırlatmıştı. Ufak cam parçalarına dönen fincan bana tıpkı annemin gerçekleri öğrenince kırılacağı kalbini anımsatmıştı.

 

"Benim annem para avcısı falan değil!" Diye Meriç yeniden gürlediğinde, histerik bir kahkaha atarak, "Senin annen hem para avcısı, hem katil!" Diyerek girişe yöneldiğimde, Meriç arkamdan hızlıca gelmiş kolumu tutarak, "Ne? Ne katili?" Demişti.

 

Boş bakışlarımı yüzünde gezdirerek, "Babanın ölümüne neden olan bir katil!" Diyerek yeniden hareketlenmiştim. Meriç haklılığı yüzüne vurduğumdan olsa gerek bir müddet bulunduğu yere çakılı kalmıştı. Fırsattan yararlanan ben hızlıca montumu giymiş, merdivenleri inmeye başlamıştım.

 

Apartmandan çıkarak arabaya ilerlediğim sırada, arkamdan gelen Meriç’in bağırışlarına da kulak asmamaya çalışıyordum.

 

"Ahu dur ne olur! Adam bilerek söyledi, ikiniz birlikte çalışacaksınız, dedi! Biriniz bile anlaşmayı bozmayacak, dedi! Yapma Ahu ne olur! Annemi kaybetmeme izin verme!"

 

Koltuğa geçerek kemerimi bile takmadan gaza bastığımda, araba nedense tutukluk yaparak çalışmamıştı. Anlam veremeyen halim Meriç’in bana yaklaştığını gösteren dikiz aynasıyla tüm kapıları kitlemişti. Onunla uğraşmak istemiyordum, annesini kurtarmak hiç istemiyordum. Zaten ölecekti, gereği yoktu.

 

Pişmandım, iliklerime kadar pişmandım. En son onu okuldan gönderen olmayı, hayatı ona zindan etmekten bahsediyordum. Hangi ara bu kadar yakınına gitmiştim. Neden bir varoşa sınırlarımı aştırmıştım? Ona neden sarılmıştım? Neden beni öpmesine izin vermiştim? Neden parfümünden etkilenmiştim? Benim bir varoşla ne işim vardı?

 

Meriç arabanın yanına gelmiş, oturduğum koltuğun camını çalarak, ısrarlarına devam etmekle meşguldu. Bir an önce buradan gitmek isteyen halim, sürekli anahtarı çeviriyor olmama rağmen arabam çalışmıyordu. Kafayı yemek üzereydim. Bu kadar sorunun bir arada olmasına imkan yoktu.

 

Beklemediğim bir anda, elim anahtardan kaymış, beynim adeta uğuldamaya başlamıştı. Arabanın camı kırılmış, başıma aldığım darbe, kemerim takılı olmadığından beni yan koltuğa kadar devirmişti. Karanlık birden çöktüğünde, gözümün önüne annem gelmişti.

 

Uğultu olarak gelen sesler gözlerimi açma isteği uyandırıyordu, hissettiğim el yüzüme dokunuyor, iyi misin, diyordu.

 

Sonra yavaş yavaş tüm sesler kesiliyor. Uğultu duruyor ve beni mükemmel bir uyku çağırıyordu.

 

Gözlerim tamamen kapanmadan duyduğum son ses ise Meriç’e aitti.

 

"Ahu!"

 

Bölüm sonu✨

Sizce Ahu'ya ne oldu? Aralarındaki bu anlaşmazlık son bulabilecek mi? Ahu annesine gerçekleri söyleyecek mi? Yorumlarda buluşalım...

 

Loading...
0%