Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Bölüm 2

@kupra_

Zorlanarak geçirmeye çalıştığım saatler yavaş yavaş ofisin boşalmasını fark etmeme neden olmuştu. Uzun saatlerdir sürekli telefonda konuşmaktan çenemin ağrıdığını da kafamı bilgisayardan ayırınca fark etmiştim. Her yerim tutulmuş, dilim damağım adeta kurumuştu. Gittikçe sakinleşen ofis hoşuma gidiyordu.

Her ne kadar işe geç kalıyor olmak hoşuma gitmese de herkes gittikten sonra, sessiz ve sakin bir ortamda çalışmaya bayılıyordum. Yanımda birileri olmadığı zaman asıl benliğim ortalarda rahatça geziniyordu. Üstelik sorunsuz aramalar geçiriyor, bağlanan müşterilere gayet yapıcı ve mantıklı yanıtlar veriyordum.


Tabi iş dünyasını bilirsiniz ; doğrular ve başarılar genelde pek dikkate alınmaz, adına şans denilip geçilir, verilen emekler genelde görülmez. Yanlış ve hatalarda bunun aksine, küçücük olması önemsenmeden duvarlara asılır, o da yetmez manşetler yapılır. İnsanlar konuyu dilden dile çevirir, kulaktan kulağa yayılmasını sağlar, başarılar gibi "Şanslıymış!" diyerek çabuk kapatılmayan konulardır. Kimse merdivenleri hangi zorluklarla tırmandığını konuşmaz ama düşüşün an be an kaçırılmadan izlenir.

Sanırım benliğimin her zaman benimle yol almıyor olmasının da baş nedeni buydu, hakkımda sürekli konuşuluyor olması artık beni ne yapsam eleştirileceğim korkusuna esir ediyordu. Normalde yapacağım şeyleri yapamıyor, eleştirilmekten çekinmeye başlıyordum, tabi haliyle bu da kendimi kasmama ve kısıtlamama neden oluyordu.

Sessizliğin verdiği huzurla birlikte kendimi zaman zaman aramaların yoğunluğa kaptırıyor bazen de derin düşüncelere teslim oluyordum. Sanki birazdan ölecekmişim gibi tüm hayatım bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip gidiyordu.

Geriye dönüp baktığımdaysa en çok annemi hatırlamak keyif veriyordu bana. Gerçi ondan başka keyif veren bir durumda yoktu. Çok güzel bir kadındı benim annem, tıpkı bir melek gibiydi. En önemlisi de çok iyi biriydi, çevresindeki herkese neşe saçan, yardıma ihtiyacı var mı yok mu sormadan kucak açan, kocaman kalbi olan biriydi.

Hala hatırlarım annemin bana oyunla öğrettiği her şeyi, bana her zaman "Kimsenin seni incitmesine izin verme güzel kızım" derdi. Sanırım ben annemi bir tek o konuda dinleyemedim. Kalbimi kırmalarına, beni yerden yere vurmalarına çok izin verdim.

İstenmediğim yerlerde çok fazla kaldım, mesela babamın yanında, kabullenmek istemediğim çok şeye boyun eğdim, herkesi kendimden önde tuttum. Aslında şimdi daha yeni yeni akıllandım, yaşamdan tecrübe edinmeyi öğrendim.


Babamın evinden ayrıldıktan sonra süreç başlarda çok zorlu ilerledi. Doğup büyüdüğüm güzel İzmir'i mi arkamda bırakmak bana çok ağır geldi. Tüm hayatım orada geçecek sanırken arkama bakmaya fırsatım bile olmadı.

Gitmeye karar verdiğim o geceyi çok iyi anımsıyorum. Hıçkırıklarım gecenin sessizliğinde duyulmasın diye yüzümü yastığa bastırmış ağlıyordum. Babamın yeni bir çocuğunun olacağı haberini alalı üç ay olmuştu. Evdeki çekilmez enerji günden güne artıyor o kadın gitmem için resmen gözümün içine bakıyordu. O zamanlar yine temiz kalbimle babamın tüm bu olanlardan haberinin olmadığını düşünüyordum. Ta ki ertesi gün babamla konuşana kadar.

Ağlamaktan kan çanağı olmuş gözlerimle geceyi sabah ettiğimde, uykusuzluğumun asıl nedeninin babamla dertleşmek istememden kaynaklandığını biliyordum. Onu ancak sabahları yalnız görebiliyordum, kalan süre zarflarında yeni eşi asla bizi baş başa bırakmıyordu.

Evin sessizliğine kapı sesi eklenince emin olmuştum babamın uyandığına, babamdı o benim, canımdı, herşeyimdi, ilk aşkımdı, annemi en çok sevendi. Biraz kendine gelmesini beklemek adına odamın içinde dolanıyordum. Uyku sersemi hemen üzerine gitmek istemiyordum.

Sağa sola volta atmaktan içim içimi yediğinde daha fazla dayanamamış ve mutfağa atmıştım kendimi. Babam kahvesini yapmış, yanına bir de sigarasını yakmış oturuyordu. Hareketlilik hissettiğinde göz göze gelmiştik, "Neden uyandın kızım bu saatte?" diye sormuştu. Bilmiyordu ki kızı aylardır düzgün uyku uyuyamıyordu. Yanındaki sandalyeyi yavaşça çekerek usulca oturmuştum. Durgunluğum canımın sıkkın olduğunu anlamasına yardım etmiş olacak ki, sorusunu yenilemişti. " Ne oldu sana bakayım?"

" Seninle konuşmak istediğim bir konu var baba."
"Söyle kızım, anlat ne oldu?"
" Bu konu Hatice ablayla ilgili baba."
" Haydi bilge, ağzının içinde yuvarlama kelimeleri sabah sabah, ne oldu doğrudan anlat!"
"Dur baba kızma hemen! Çekiniyorum sadece biraz."

Üzerime gelirse hiç anlatamayacağımı biliyor gibi sakince beklemeye başlamıştı. Kendimde konuşacak cesareti tam bulamasam da babamı bekleterek kızdırmak istemediğim için konuya girmek zorunda kalmıştım.

" Bebek doğacak ya baba, Hatice abla evden gitmemi istiyor. Odamı onun odası yapmak istiyor, geçen gün bana "Sen artık kendi başının çaresine bakabilirsin ayrıl evden!" dedi."

Babamın ona değer verdiğini bildiğim için konuşmalarımızı biraz değiştirerek anlatmak zorunda kalmıştım. Aralarını bozmak asla istemiyordum.

"Bilge, Hatice ablan haklı, bu ev hepimiz için küçük. O daha çok küçük ama ilerde büyüyecek, onunda bir odası olmasın mı?"

"Tabi olsun baba, ben olmasın demedim ki! Ben neden evimizden gideyim, tek başıma nereye gideyim, nasıl yaşayayım? O büyüyünce başka bir eve çıkarız, hepimize yetecek büyük bir eve. Bende çalışır destek olurum sana hem, birlikte öderiz kirasını."


"Çok hayal kuruyorsun Bilge, o işler öyle kolay değil. Kendi ayaklarının üstünde durman lazım. Yarın öbür gün bende tıpkı annen gibi gideceğim bu dünyadan o zaman ne yapacaksın? Mücadele etmeyi öğrenmen lazım. Bu güne dek hiç ayrılmadın yanımızdan. Hayat her zaman iki kişilik değil kızım, ansızın tek başına kalıverirsin."

O sabah babamın beni düşündüğüne her şeyin benim iyiliğim için olduğuna çok ikna olmuştum. Babam sadece annem gibi mücadeleci biri olmamı istiyor, bana bunu öğretecek sanmıştım. Meğer babam benden kurtulmak için türlü türlü bahaneler üretiyormuş, hiç bilememişim.


Konuşmamızın üzerine babamı haklı bularak sorgusuz kabullenmiştim her şeyi. Aklımda hemen yeni iş, yeni ev, yeni hayat senaryoları dolaşmaya başlamıştı. İç sesim benimle cesur olmam adına konuşmalar yapıyordu. Sözüm ona annem gibi güçlü bir kadın olacak, kendi ayaklarımın üzerinde duracak, kimseye boyun eğmeyecektim.

Liseden mezun olduktan sonra ailemin durumu gereği direkt çalışmaya başlamıştım. Genelde kafelerde, mağazalarda tecrübelerim vardı ama bu sefer kendime daha çok kazanacağım bir iş bulmak istiyordum. Babamın bana destek olacağını bilsem de ben tam anlamıyla her şeyi kendim halletmek istiyordum.

Neredeyse tüm günümü iş ilanlarına bakarak, hangi şehirde yaşamak istediğimi düşünerek geçirmiştim. Hatice abla tüm gün sessiz kalmama sinir olmuş olacak ki odama gelerek bana yapılması gereken bazı işleri buyurmuştu.

Beni neden hiç sevmediğine asla anlam veremiyor olsamda yaşım gereği ev konusunda ona yardımcı olmam gerektiğinin farkındaydım. Bu yüzden sözünü ikiletmeden bilgisayarın başından kalkarak işlere koyuldum. Kötülük meleği arkamdan bilgisayarıma bakarak iş ilanlarını benim yerime incelemiş.

Alaycı bir tavırla yanıma geldiğinde histerik kahkahasının ardından "Ne o gitmeye kara vermişsin!" diyerek yeniden gülmüştü. İçten içe çok seviniyordu ama benimle uğraşmadığında canı sıkılıyordu bence.


"Evet, istediğin oluyor sonunda!"

"Demek baban seni göndermenin bir yolunu buldu."
Bu ana kadar her şey normal ilerliyordu ki, sonrasında tüm taşları yerine oturtan yanıtlar geldi.

"Nasıl yani, bu ne demek?"

"Baban seni seviyor sanıyorsun ama yanılıyorsun. Bebeği öğrendiğinden beri seni göndermeye çalışıyor. Bana hep bekle ben halledeceğim dedi ve sonunda halletti. Artık senden kurtuluyorum."

Hatice ablanın söyledikleri beynimden vurulmuşa dönmeme neden olmuştu. Babamın böyle bir şey yapmadığına ikna edilmeye ihtiyacım vardı ama bildiğim bir gerçek Hatice ablanın ağzına hiç yalan sürmediğiydi. Bu sefer sadece beni sinir etmek için konuşmuyor, aslında bana doğruları anlatıyordu.

Duyduklarımın şokundan olsa gerek bir süre konuşamamış olduğum yere öylece çökmüştüm. Kalp ritmim hızlanmış, nasıl toparlanacağımı bilememiştim. Babam benim için ilk o an ölmeye başlamıştı.

Dışarıdan baya kötü görünüyor olmalıydım ki, Hatice abla bile endişelenmiş omuzuma dokunarak "İyi misin Bilge? Betin benzin attı!" demişti.

Konuşamıyor öylece yere bakıyordum. Beynimde dönüp duran tek bir soru vardı, bu doğru muydu? Babam gerçekten benden kurtulmak mı istiyordu?
Kan beynime sıçramıştı aniden yerimden kalkarak Hatice ablanın üzerine yürümeye, avazım çıktığı kadar bağırmaya başlamıştım.

"Yalan söylüyorsun, sen yalancının tekisin!"
"Bunların hepsini benden kurtulmak istediğin için uyduruyorsun!"
"Babam beni sever, benden kurtulmak istemez!"

Sinirime yenik düşmüş bir şekilde onu ittiriyor, zarar veriyordum. "Yapma!" haykırışları beni durdurmak için yeterli olmuyordu, gözüm dönmüştü ve ben kendimi ilk defa böyle hissediyordum.

Hıçkırıklarıma yenisi ekleniyor, ağladıkça daha çok sinir oluyor ve ona daha çok saldırıyordum.

Hatırladığım tek şey avazı çıktığı kadar bağırarak "Bebeğime zarar vereceksin! Dur artık! Dur!" demesiydi. Beni durduran o olmuştu.

O andan sonrada tüm hayatım değişmeye başlamıştı. Akşama kadar kendimi odaya kapatmış, babam dediğim adamın gelmesini dört gözle beklemiştim. Onunla yüzleşmek için can atıyordum. Her şeyin daha kötü bir hale geleceği o anı sabırsızlıkla bekliyordum. Evimden çıkıp gideceğim, koca hayatımı küçük bir valize sığdırmayı öğreneceğim o anı.

Çok beklenen geç gelirmiş hesabı zaman geçmek bilmiyor, saatler milim milim ilerliyordu. Sinirim azalacağına artıyor, babamın tanımadığım bir hale dönüşmesini seyrediyordum. Annemden sonra babamı da kaybediyordum ama bu kayıpların en acılısı gibi geliyordu. Bu sefer aramızdan ayrılan babam değildi sanki, nefesi kesilen bendim. Umudu çalınan, içindeki küçük kıza yaralar bırakan bendim.

Kulaklara dolan zil sesi evin içinde yankılandığında babamın geldiğini anlamıştım. Zaten bizim evimize artık misafir gelmezdi, annemin zamanı değildi bu. Bu sefer rüzgar estiren Hatice ablaydı ve sadece beni babamdan ayırmıyor, herkesi bizden uzaklaştırıyordu. Bu yaptığını insanlar zamanla hoş bulmamaya başlamış, önce çalan kapı zilleri azalmış ardından da hiç çalmamaya başlamıştı.

Babamın içeri geçtiğini gösteren kapı sesi yeniden duyulduğunda, her zamankinin aksine sessiz karşılanması da gözümden kaçmamıştı. Normalde babam eve geldiğinde Hatice abla onu büyük bir sevinç ve özlemle karşılar, karnını ovuşturur ve bebekleri adına da selamlardı onu. Bu sessizliğin tek bir nedeni vardı, evin içinde dönmüş olan konuşmalardı.

Babam Hatice ablaya değer verse de zaman zaman hatalı bulduğu konularda ona kızıyordu ve göründüğü kadarıyla Hatice abla bunu sevmiyor, babam ona kızmasın diye hoşuna gitmeyecek her şeyden uzak duruyordu. Şimdi sessizliğinin nedeni de babamın ona kızmasından korkuyor olmasıydı.

Sessizlik devam ederken, içimden bir ses fısır fısır konuştuklarını ve Hatice ablanın kendini haklı çıkartmak için türlü türlü bahaneler bularak babama olayı anlattığını söylüyordu. İç sesime bu konuda çok güveniyordum çünkü artık Hatice ablayı çok iyi tanıyordum.

Odamın kapısı iki defa vuruldu, ardından öncesinde aşık olduğum, şimdilerde ise ne düşüneceğimi bilemediğim babamın sesi doldu kulaklarıma.

"Bilge müsait misin? Gelebilir miyim?"
"Gel!" Diyebildim sadece çünkü benim babam bu değildi. Ben fark etmeden eski babamı da annemle birlikte toprağa vermiştim.

Biraz duraksamanın ardından açıldı kapı, babam bir o kadar kararsız ama emin görünen adımlarla attı kendini odanın ortasına. Hasret kaldığım yüzüne baktım doya doya, eski halini özlediğim, gözlerinin içi gülen babama baktım, eser yoktu o halinden ve belli ki daha çok özleyecektim onu, kim bilir belki de hiç kavuşamayacaktım.


"Neler oldu bugün Bilge? Naptın kızım sen? Hiç yakıştı mı bu Sevgi'nin kızına!"

Beni vuracağı yeri çok iyi biliyordu, ben unutmuştum babamı ama o tanıyordu kızını. Çünkü ben onun aksine Sevgi'nin bıraktığı gibiydim, o ise bir yabancı.

 

"Ona mı yakışmadı doğruları söylemek yoksa sana mı yakışmadı evladından kurtulmak istemek?"

"Bak Bilge-"

"Hiç yorma kendini boş yere, ben bugün anlayacağımı anladım, duyacağımı duydum baba! Elin kadınına değil de bana söyleseydin keşke istemediğini. Benim zoruma bu gitti!"

"Bilge!"
"Sus dedim sana! Ne anlatacaksın? Nasıl savunacaksın kendini? Hangi yalana inandıracaksın beni yine baba?"

"Yalan öyle mi?"
"Yalan, hemde koca bir yalan. Senin annemden sonra her şeyin yalan oldu baba!"

 

"Hadi! Kalk, oturma orda öyle madem. Toparla eşyalarını çık git evimden. Doğru Sevgi'nin yanında, orada kal sende!"

"Gideyim baba! En geç bir saate çıkarım evinden, endişen olmasın. Sevgi gökyüzünde baba, her sabah doğuyor, her gece görüyor bizi. Sen hiç göğe bakmadın baba, ben hep baktım Sevgi'ye, ondan senin için zindanlık, benim aydınlık."

"Defol git evimden!" Sesi yükseldi küçük odamın dört duvarları içinde. İçime bir ürperdi sardı, gözlerim buğulandı, boğazım düğümlendi. O gece ben veda ettim babama, sığındım Sevgi'ye.


Nasıl bir hızla topladım eşyalarımı hiç hatırlamıyorum. Kıyafetlerime bakmadan attım küçük valizime. Önemli olan o değildi ki artık, ben yuvamı kaybetmiştim. Ben babamı kaybetmiştim.

Aklımdaki ne yapacağım sorularını sıkıştırdım cebime. Yolda lazım olacak önemli şeylerin arasına ekledim onlarıda. Gecenin bir körü attım kendimi sokağa, çok bekledim arkamdan babamın gelmesini, bağırmasını dur kızım demesini. Olmadı, sessiz caddeye eşlik eden hıçkırıklarım ve valizimin dönen tekerlek sesleri oldu beni uğurlayan ama aynı zamanda karşılayan.

O gece ilk hayat dersimi aldım ben sevgili okur, İlk ders yalnızlıktı, getirdiği zorluk. Bu hayatın en zor dersi de buymuş meğer, geçemeyeni çokmuş...sonradan öğrendim.

Loading...
0%