Yeni Üyelik
3.
Bölüm

Delikanlı~3

@kurbikyazarr

Helloooo, nasılsınız ben hasta ve biraz düşük morelliyim. Umarım iyisinizdir. Bu bölüm ne olacak? Bu arada diğer bölümün sınırı dolmadı ama yinede atıyorum. Bu bölümün sınırı dolsun lütfen.

Bu bölümü iki bin kelime falan tutmak istiyorum. O zaman geçelimmm.

________________________________

Kapının anahtarını çevirdim. Yavaşça kapıyı araladım. Kimsenin dışarıdan geldiğimi görmesini istemiyordum.

Yavaşça evin içine girdiğimde hiç kimse uyanık değil gibi görünüyordu.

Yavaşça salondaki koltuğa doğru ilerledim. Beni bekleyen babamı görmem ile irkildim.

"Baba!"

Babam gereğinden sakin gibiydi. Bana baktı ve gülümsedi. Saçlarının bazı tutamları beyazlamıştı. Esmer tenine rağmen çilleri belli oluyor. Gülüşünü bıyıkları kapatamıyordu.

Yanını işaret ederek konuştu.

"Gel otur kızım."

Yavaşça yanına oturup çantamı yere nazikçe bıraktım. Size evimi anlatmayı unutmuş olabilirim.

Evin girişinde kısa bir koridor. Onun karşısında salon, salonun içinde yeşil bir L koltuk ve karşısında ise duvara montelenmiş bir televizyon vardı. Salonun çaparazında mutfak ve salonun arkasında banyo, yatak odası vb. Odalar için bir koridor vardı.

Babam konuştu.

"Seni fazla sıkmak istemiyorum ama bazı günler dükkanın kapanışı ile bir yere gidiyorsun. Dün takip etmemiştim ama bugün ettim. Sahile gittin ama birini bekliyor gibiydin. Hatta biraz ağladın...Ne oldu kızım?"

Tabi ya babalar her şeyi biliyorlar. Ne kadar bilmediklerini sansakta.

Ona yalan söyleyemezdim. Her şeyi anlardı yalan ama biraz da doğru şeyler bulmalıydım.

"Dün Asya'ya gittim. Bugün de senin dediğin gibi sahile... Bugün sahilde Asya'yı bekliyordum. Beni biliyorsun dalgınım. Saat geç olduğunda telefonuma baktım. Meğerse saatler önce gelmeyecekğini yazmış görmemişim. Bu yüzden kısa bir şekilde sinirden ağlamış bulundum...Başka bir şey yok."

Babam pek inanmış gözükmesede bir şeyler söyledi.

"Eh iyi öyle olsun madem... Hadi uyu artık bende uyuyayım. Annen zaten erkenden uyudu."

Başımı sallayıp yerdeki çantamı alıp odama doğru ilerledim. Odama girmeden önce babama seslendim.

"Allah rahatlık versin."

Babam oturduğu koltuktan kalkıp yatak odasına ilerledi.

"Sanada kızım sanada."

Kapıyı kapatıp. Kapıya sırtımı dayayak yere oturdum.

Aptal ben yine ekilmiştim. Birde salak gibi saatlerce orada beklemiştim.

Liseden beri çok davete çağrıldım ama sadece altı tanesinde falan ekilmemişimdir.

Tugay... Beni kötü adamlardan kurtarmıştı. Hatta bir adamın kafasını yarmasına rağmen. Benim için yapmıştı bunu. Hatta hiç yadırgamamıştı.

Bugün de beni çağırdığı yere gelmemişti. Belki işi çıkmıştı ama ben uzun süre bekledim. Belkide işi çıktı ve benim fazla bekleyeceğimi düşünmediği için sahile gelmemişti.

Kırılmıştım evet ama bunu bilerek yapmadığını düşünüyorum. Gerçi hep soğuktu... Beni bir davete çağırdığına şaşırmalıyım.

Soğuk bir tavrı var ve beni önemsediği pekte aşikar değil... Belkide o gece sadece vicdan azabından kurtardı beni.

Belkide gerçekten kahramanım değildir...

Oturduğum yerden kalkıp çantamı odanın bir köşesine attım.

Üzerimi çıkarıp temiz pembe pijamamı giyip aynaya baktım. Çoktan akmış rimelimi fark edince makyaj masama oturup yüzümü temizledikten sonra kendimi yatağa attım...

Sabahın erken saatlerinde uyanmış annemin sesi ile gözlerimi araladım.

Sesi oldukça yumuşaktı. Sarı saçları önüne gelmesin diye bağlamış her zamanki mutfak önlüğü ve eldivenleri ile bana bakıyordu.

"Duru uyan artık, saat kaç oldu?"

Mırıldanarak yataktan kalkmış. Odamdaki yuvarlak duvar saatine bakmıştım. "06.04"

Yavaşça yorganı üzerimden çekip ayağa kalktım. Eminim annemide saat beşte çalan alarmım uyandırmıştı. Evet o kişi benim. Kendi kurduğu alarmda uyanmayıp tüm ev halkını uyandıran.

Annem artık kalktığımdan emin olmuş odamdan çıkmadan önce bana bir şeyler söylemişti.

"Kahvaltı hazır, hazırlanıp gel."

Bugün hafta içi olduğu için kafede çalışmayacaktım. Benim yerime Alten abla garsonluk yapacaktı.

O bizim kafemizde hafta içleri çalışır hafta sonları ise izinli olurdu. Bu yüzden hafta sonu kafede ben çalışırdım.

Bugünde okul vardı tabii. Lise son sınıf öğrencisiyim ama hayalim ailemin kafesini işletmek bu yüzden aşçılık okuyacağım.

Derslerime dikkat etmem gerekiyor ve bunu yaptığım pek söylenemez. Taban puanı 410 olan bir üniversite kazanmak istiyorum ama denemelerde 300 puanı anca yapan bir kız olarak çok çalışmam gerekiyor.

Odamdan çıkıp banyoya ilerledim. Aynaya bakıp sivilceli yüzüme bakmıştım. Fazla sivilcem olmasada küçük küçük sivilceleri sahiptim.

Elimi annemin bir bardağa koyduğu diş fırçama ve macuna ilişti. Nazikçe dişlerimi fırçalayıp lavaboya tükürdüm. Daha sonra yüzümü yıkayıp. Çekmeceden nemlendiricimi alıp yüzüme sürdüm. En sonda neredeyse bitmiş güneş kremimi sürüp banyodan çıktım.

Tam çıkmışken saçlarım aklıma gelmiş yine banyoya girmiştim. Tarağıma uzanıp saçlarımı taradım. Krem sürdüğüm için ellerim yağlı olmuştu. Bu nedenle tarağı zorlukla tutarak saçlarımı tarıyordum.

Uzun sarı saçlarımı tarayıp bir at kuyruğu yaptım. Hızla banyodan çıkıp gardırobumun önüne geldim. Okul formamı giyip altına siyah bir keten pantolon giydim.

Son kez günler önceden hazırladığım çantamı kontrol edip çantam ile telefonumu alarak salona geldim ağır çantamı koltuğa bırakıp telefonum ile mutfağa geldim. Herkes kahvaltıya oturmuştu.

Bende babamın kucağındaki İkrayı, sonra babamı öperek masaya oturdum. Son olarak masaya sıcak menemeni koyan anneminde yanağından bir öpücük alarak telefonu masama koydum.

Annemde babamın yanına otururken konuştu.

"Kızım yağmur yağıyor kapının yanına siyah şemsiye koydum onu al tamam mı?"

Menemenden ekmek ile banıp ağzıma götürdüm.

"Alırım merak etme annem"

Menemenden bir lokma daha aldım.

Babam ikrayı kendi masasına bırakmış oda yemeğe başlamıştı.

Herkes yemek yerken art arda çalan kapı zili ile o yöne baktık. Hızla yerimden kalktım.

"Ben bakarım."

Kapıya doğru yönelip açtım. Neyseki kimse beni göremiyordu çünkü mutfakla kapının arasında bir salon birde koridor vardı.

Kapıyı açtığımda kimseyi göremedim. Bir adım dışarı çıkıp etrafa bakarken küçük bir kutu ve not gördüm. Kutuyu elime alarak notu sessizce okudum.

"Dün kesinlikle gelmek istedim ama maalesef işim çıktı. Bu kolyeyi özür olarak sana veriyorum. Onu bugün tak. Boynunda görmek istiyorum..."

Notun altında ise meşhur Tugay yazısı ve bir telefon numarası vardı. Sevinçle telefonu çıkarıp numarayı kaydettim.

Sabah ekildiğimi unutmuştum ama yinede ekilmemişim değil mi? Tugay ne kadar soğuk olsada delikanlı çocuktu bunu anlamıştım.

Ağzım neredeyse kulaklarıma varacak şekilde yavaşça kutuyu açtım. İncinmesini istemiyordum. Bana verilen hediyelerin kutusuna bile değer verirdim.

Kutuyu açtığımda hayatımda gördüğüm en güzel kolye ile karşılaştım.

Kolye küçük bir istiridye kabuğundan oluşuyordu. Ama kabuğu yavaşça tutarak açtığınızda içinden bir inci çıkıyordu.

"Bu çok pahalıdır ama..." dedim sessizce ama yinede hevesle boynuma taktım.

Annemin seslenişi ile irkilerek kutuyu kapatıp kapıyı da kapattım.

"Kızım kimmiş? Hadi gel."

Kutuyuda çantama koyarak anneme yanıt verirken mutfağa ilerledim.

"Çocuklarmış anne zile basıp kaçıyorlar işte."

Babam çoktan yemeğini bitirmiş. Gazetesini eline almıştı. Gazetesini okurken konuştu.

"Bizde yapardık küçükken ama babamdan dayağı yediğim gün kesmiştim haha. Ne günlerdi ama..."

İkra ağzındaki lokmayı yutup hevesle konuştu.

"Nasıl günlerdi? Anlatsana biraz."

İkra eskilere çok meraklı bir çocuktu babamda yorulmadan anlatmayı seven biriydi. Yani iyi ikili oluyorlardı.

Masadan son kez bir salatalık alıp ağzıma attım.

"Ben kaçar."

Annem bu sözüme karşılık konuştu.

"Kızım çok az yedin ama."

Çoktan salondaki çantamı bir omzuma takmış kapıdaki siyah şemsiyeyi açıp konuştum.

"Yedim yedim hadi Allah'a emanet."

Hızla kapıyı kapatıp çıktım şemsiyeyi yukarı kaldırıp. Apartmanın merdivenlerinden aşağı inip çıkış kapısından dışarı çıktım.

Yağmur yağıyordu. Yağmurun sesi huzur veriyordu. Yağmurda ıslanmayı seven bir insandım.

Tek sevmediğim şey bulutların kapkara olması ve güzel manzaralarının yok olmasıydı.

Oysa karanlık geceye mahsus değilmiydi?

yavaş adımlarla okula doğru ilerledim.

Sokakta bir birlerine sokularak duran bir grup kediyi görünce hiç düşünmeden şemsiyemi onların yanına koyarak ıslanmalarını engelledim.

Kimse şemsiyeyi çalmassa okul dönüşü alırdım. Zaten yağmurda ıslanmak için bir sebep olmuştu bana.

Kapşonumu çekip saçlarımın ıslanmasını engelledim. Aslında okula gitmesem açardım kapşonu ama ıslak saçla okula gitmek istemedim.

Kollarımı açarak yavaş adımlarla okula ilerledim...

Okula geldiğimde çantamı her zamanki sırama koydum. Sınıfta Şanslı Duru diye bilinirdim. Çünkü hiç bilmediğim sınavları sallayarak doğru çıkartıyor, bir sırada tek ben oturuyordum. Aynı zamanda sözlülerde diğer sene hiç kalkmamıştım çünkü sıra asla gelmemişti.

Sınıfın kapısınında beliren Asya ile gülümsedim. Onu iki gündür görmüyordum. Hızla çantasını Efe diye bir çocukla oturduğu sıraya koydu.

Kollarını açıp bana koşmaya başladı. Sıkıca sarıldım.

"Kızım sırılsıklam olmuşsun."

Bu sözleri söylerken sarılmayı bırakmış beni inceliyordu. Hafife kıkırdadım ve ceketimi askıya astım.

Tekrar ona döndüğümde gözleri boynumdaydı. Göz kırpıp bu ne dermiş gibi baktı.

"Bu kolye... Daha önce hiç takmadın değil mi?"

Kolyeme bakıp yavaşça ucuna dokundum.

"Bu mu? İşte sana onu anlatacaktım. Hani şu adı Tugay olan."

Başını salladı.

"He evet."

Kolyeyi bırakıp sırama oturarak devam ettim.

"İşte o beni sahile çağırmıştı ama gelemedi özür olarak hediye etti."

Oda karşımdaki sıranın oturağına ters oturup bana bakar şekilde oldu.

"Hım bu çocuk sana soğuk değil miydi ya öyle yazmıştın."

Sıraya yatıp duvara baktım.

"Evet öyleydi ama belki telafi içindir. Aslında bende ona bir şey almıştım ama vermeyeceğim. Hem manevi hemde maddi bir şey olsa daha iyi..."

Derin bir nefes çekip verdim. Zilin çalması ile Asya oflayarak sırasına oturdu. Bende ona gülmekle yetindim.

Ben cam kenarı en arka sırada otururken o ortada dördüncü sırada oturuyordu.

İçeri yavaşça dolmaya başlamış. Bir çok kişi bir şeyler fısıldayan içeri girmişti. Biraz kulak misafiri olmuştum.

"Yeni gelen çocuğu gördün mü?"

"İnşallah bizim şubedendir."

"Kızım sana bakmaz o soğuk bir tip zaten."

"Of sanane?"

Bütün kızlar bunu konuşuyordu. Fazla kafaya takmadan Asya'nın sırasına baktım.

Efe başını sıraya koymuş Asya'yaya bakıyordu. Asya ise kitaplarını çıkarıyordu. Aşık bu çocuk benden söylemesi.

Hoca ile birlikte içeri Tugay'ın girmesi ile gözlerim açıldı fincan gibi. Yüreğim hopladı horoz gibi.

Yine her zamanki soğuk tavrı ile sınıfı inceledi. Beni gördüğünde direk boynuma bakmış kolyeyi taktığımı görünce hafif gülümsemişti.

Bende ona gülümseyip. Gözlerimi hocaya cevirdim.

Herkes "Evet bizim şubede" Diye sevinirken ben bir şey dememiştim.

Hoca söze girdi.

"Evet çocuklar sınıfımıza yeni bir arkadaşınız katıldı. Tanıt çocuğum kendini."

Hocanın saçları beyazlamış saçının ortası kel olmuştu. Nasıl hala emekli değil diye şaşıyordum açıkçası. Bu hoca edebiyat öğretmeniydi.

Tugay kendini tanıtmak adına konuştu. Sesi kalın ve tok çıkmıştı.

"Ben Tugay Karahanlı, 19 yaşındayım. İngilizce öğretmenliği okumak istiyorum."

Hoca ona teşekkür etmiş ve sınıfa göz gezdirip tek yanı boş olan ben olduğum için beni işaret ederek otur şuraya çocuğum demişti.

Sınıfın şımarık çocuğu olan Karza yine göstermişti hünerini.

"Kucağına mı hocam?"

Hoca yanımı değilde beni gösterdiği için böyle yapmıştı. Tüm sınıf kahkahaya boğulurken. Tugay'a baktım oda bu durumdan pek memnun değildi. Ona sert bir cevap vermek istedim.

"Sana çok oturmuşlar galiba Karza çok gördük yanında kız, birini oturtmuşsundur."

Karza sinirle bana bakarken sınıf susmuştu. Tugay'ın gururlu bakışlarını hissetmektende mutlu olmuştum.

Hoca masaya vurarak konuştu.

"Sessizlik."

Karza bana öldürücü bakışlar atsada umursamadım. Tugay yavaş adımlarla yanıma gelip oturdu.

Tekrar boynuma bakıp gülümsedi. Bu çocuğun soğukluğunu ne olmuştu?

"Takmışsın..."

Gülümseyip boynumdaki kolyeyi dokundum.

"Taktım..."

Hocanın ders anlatması ile önüme dönüp. Dersi dinlemeye başladım...

Teneffüs zili çalmış herkes dağılmıştı. Sınıfta ben, Tugay, Efe, Asya ve Karza kalmıştı. Asya yanıma gelirken Efe ile Tugay sarıldı.

Sarılmalarına anlam veremeden bakmıştım.

"Siz tanışıyor musunuz?"

Efe cevap verdi.

"Tugay benim teyze oğlu olur. Siz bakmayın böyle olduğuna soğuk gibi davranır ama yumuşar birazdan."

Tugay Efe'ye küçük bir dirsek atarken ben Asya ile gülmüştüm. Karza'ya baktığımda sınıfın kapısının önünde bana dik dik bakıyordu.

Bakışlarını fark etsemde aldırış etmeden Asya'ya döndüm. Asya'ya dönmüşken Efe'yi ima ederek seslice konuştum.

"Valla Asya'cım birileri sana yanık gibi, hayırdır?"

Hayırdır kelimesini göz kırparak söylemiştim. Asya yalandan öksürerek kolumu cimcikledi. Efe ise duymamış gibi Tugayla konuşuyordu ama duyduğuna emindim.

"Ne yalan mı kızım?"

Dedim sessizce. Asya fısıldayarak konuştu.

"Takmışsın... Taktım..."

Derste Tugay ile konuşmamızı duymuş koz olarak kullanıyordu. Omzuna yumuşakça vurdum.

"Tilki"

Kurnaz olduğu için ona tilki demiştim. Zilin çalması ile ağzım açık kaldı.

"Ya üç kelime etmedik üff"

Asya ile Efe sırasına otururken. Tugay da yanıma oturup kafasını sıraya gömdü.

Sınıfın şımarık kızlarından biri olan Gül Tugay'ın yanına geldi.

"Şey Tugay acaba okul çıkışı buluşmamızın imkanı var mı?"

Tugay başını kaldırıp kızı süzdü. Ne diyeceğini merak etmiştim.

"Hayır, okul çıkışı işim var."

Verdiği cevaptan rahatlatmıştım. Neden rahatladım ki ben? Gül'ün yüzü asılmış sinirle sırasına geri oturmuştu...

Okul bitmiş tek başıma kütüphaneye gitmek için okulın çıkış kapısına yaklaştım.

Yağmur durmamıştı. Hatta daha siddetliydi şemsiyesizde kalmıştım. Neyse umarım o kediler ıslanmamıştır. Şemsiyemde kaybolmuş olmalıydı. Rüzgar yağmur derken.

Ellerimi omuzlarıma götürüp çantamın kollarından tuttum. Derin bir nefes verip tam yağmura doğru adımlayacakken arkamdan gelip hızla önümde açılan şemsiye ile durdum.

Yavaşça arakama baktığımda Tugay ile karşılaşmıştım.

"Nereye gidiyordun?"

Uzun boyu yüzünden başımı yukarı kaldırarak konuşmuştum.

"Şey... Kütüphaneye."

Şemsiyeyi önümden çekip ikimizide yağmurdan koruyacak şekilde yukarı kaldırdı.

Yeşil gözleri ile bana bakıyordu. Gözleri koyulaşmış yüzü ciddi bir ifade almıştı.

"Bende... birlikte gidelim."

Ona bakmayı kesip önüme döndüm. Zar zor duyacağı bir ses tonu ile konuştum.

"Peki."

Tam ikimizde öne adımlayacakken arkadan gelen tanıdık ses ile durduk.

"Oo bakıyorum birileri hemen kaynaşmış."

Arkamı döndüğümde bir kolunu Asya'nın omzuna atmış bir adet Efe vardı.

Tugay göz devirip kafasını kaşıyıp yalandan öksürdü.

"Çok konuşma Efe... Canım kuzenim."

Son iki kelimesini bastırarak söylemişti.

Efe sadece gülmekle yetinmişti. Tugay'dan cesaret alarak bende konuştum.

"Hayırdır? Asya'nın omzuna kol falan? Siz bizden fazla kaynaşmışsınız?"

Asya ilk önce Efe'ye sonra bana baktı.

"Ya sizene? Ayrıca bizim aramızda bir şey yok."

Efe Asya'ya gülerek bakıyordu. Ortada kesin bir yalan vardı ama sonra çözerdim ben.

Bunları bir kenera atıp tekrar konuştum.

"Siz nereye?"

Efe yalandan öksürdü. Belkide gerçekten üşütmüştü ama neyse.

"Çam Deresi'ne siz?"

Çam Deresi? Ora ormandan girilerek kısa bir yol sonra bolca ağacın bulunduğu bir dereydi. Bu yağmurda gidilmesi pek hayra alamet değildi.

Yağmurun ıslattığı kumun çamur olması ile kayıp durmaksızın akan dereye düşmek pekte zor değildi.

Tugay ile aynı anda konuştuk.

"Hayır!"

"Hayır!"

Bu sitemimize karşı irkilmiş geri konuşmuşlardı.

"Neden?"

Hızla konuştum. Sinirliydim de.

"Çamurda kayar dereye düşersiniz. Akıntı sizi alıp götürür."

İkiside bana hak vererek başlarını sallamışlardı...

Tugay ile zorlu yağmur yolculuğundan sonra kütüphaneye gelmiştik.

Yavaşça sessizlik içindeki kütüphaneye girip soluk soluğa nefes verdik. Buraya şemsiyemiz olsada koşarak gelmiştik. Yağmur damlaları neredeyse şemsiyeyi delecekti.

Hızlı yoldan sonra tek hatırladığım. Tugay'ın koşarken elimi sıkıca kavrayıp aynı konuma gelmemizi sağlayarak. İkimizinde şemsiyenin altına gelmemizi sağlamasıydı.

Kalp atışlarım o kadar hızlanmıştı ki. O an kalp krizi geçireceğim zannettim.

Ona karşı duygular beslemiyorum ama kalbimi hızlandırdığı doğrudur. Aynı zamanda elinin içinde küçücük kalan elimide unutmamalıyım.

Yavaş adımlarla bir masanın yanına gelip çantasından test kitapları çıkarmaya başladı.

Bende yanına gidip yanındaki masaya oturup test kitapları çıkarmaya başladım...

Üç saate yakın olmuş hala ders çalışıyorduk. Ara sıra anlamadığımız soruları bir birbirimize sormuş. Hatta molalar sevdiğimiz kitaplardan konuşmuştuk. Yani konuşuyorduk.

Molaya yeni girmiş sohbet etmeye başlamıştık. Bir nefes vererek konuştu. Yağmur bir kesiliyor bir devam ediyordu.

"Ee en son ne olmuştu kitapta?"

Sorduğu soruya karşılık cevap verdim.

"İşte kız adamın katil olduğunu öğrenince bizim adam bu kızı kitledi. Ha ne boksa. Yani kitap biraz poka sardı."

Ellerini karnında birleştirdi.

"Kötü olmuş. Böyle olunca insanın okuma isteğinde kalmaz."

Tugay bana son üç saate baya alışmıştı. Telefon numaramı vermiştim. Ben zaten onun gönderdiği hediyedeki nottan almıştım.

Artık o kadar soğuk değildi ve eve gitme vaktinin gelmesi beni üzüyordu. Hava kararmıştı ama zaten anneme kütüphanede olduğumu saatler önce söylemiştim.

Hazır yağmurun durması ile de eşyalarımı toplamaya başladım.

"Eve gitme vakti geldi."

Oda ayağa kalkıp çantasını tek omzuna taktı.

"İstersen sana eşlik edeyim."

Bende çantamı tek omzuma takıp konuştum.

"Yok sağol. Sana da fazla yük oldum."

Gözlerini devirip tekrar bana baktı.

"En son iki gün önce ne olduğunu gördük. Bana tekrar kafa yardırma."

Uzun ısmarları sonucu nihayet beni eve bırakmıştı. Eve girmeden ona dönüp konuştum.

"Çok teşekkür ederim. Allah rahatlık versin."

Başını salladı. Daha sonra siyah kapşonunu kafasına tekrar geçirdi.

"Sanada. Yarın görüşürüz."

Gülümseyip içeri girdim. Ev halkı mutfakta yemek yiyor olmalıydı. Ayakkabılarımı çıkarıp ağır çantamı salonun yeşil koltuğuna bıraktım.

Mutfağa geldiğimde herkes gülüşüyordu. Annem benim geldiğimi fark edince bana döndü.

"Hoş geldin kızım. Hadi elini yıkada gel."

İkra oturduğu yerden kalkıp yanıma gelip kollarını açtı.

"Apya"

Onu kucaklayıp yanağından öptüm. Onu tekrar sandalyeye oturtup ellerimi yıkadım.

"Ay kurt gibi açım."

Annemle babam aynı anda konuştu.

"Sabah bir şey yemezsen."

"Sabah bir şey yemezsen"

Oflayıp. Yinede yemeğine devam ettim...

________________________________

2213 kelime tuttu. Neyse lütfen vote ve bol bol yorum atın. Ayrıca aynı addaki yazarizistew adlı youtube hesabımızı takip ederseniz çok sevinirim.

*sınır*

3 yorum 4 vote

Umarım bölümü sevdinizz.😊🤍

Loading...
0%