Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Harika~2

@kurbikyazarr

 

 

 

 

Selam, yine ben bu bölüm neler olacak acaba bakalım bizi kurtaran bu adam kim? Bu arada hikayede geçen bazı sahneleri sonda resim şeklinde koymayı planladım. Yani umarım fotoğraf bulurum. Hihi. Bu bölüm sabır da var ama sonda. Hiç sizi tutmayalım geçelimm

________________________________

"Sen kimsin?" Dedim korku ile. Bir yandan kafası yarık adama bakıyordum bir yandandan da beni kurtaran adama.

Adam yere düşen telefonuma doğru uzandı.

Telefonumun arka kılıfını çıkarıp kılıfın içine sıkıştırdığım paralardan şuan göremediğim bir miktar alıp kılıfı geri taktı.

"Hiç kimse..." çıkardığı parayı işaret ederek tekrar konuştu. "Yanlış anlama yardımımın ücreti olarak alıyorum" Sadece bakakaldım.

Telefonumu bana uzattı. Hayla şaşkınlığım gitmemişken uzattığı telefonu alıp kafası yarılmış adama döndüm. "Ne olcak şimdi bu?" Adam baygın yatan kişiye baktı. "Alırlar merak etme. Şu kaçan tayfa yani."

Nasıl bu kadar rahat olabiliyordu ki? Adamın kafasını yardı. Ya öldüyse? "Ya öldüyse. O zaman ne olacak?" Tekrar ona döndüm bu sözleri söylerken.

"Dünyadan bir pislik silinmiş olacak."

Çok rahattı hatta sanki bu normalmiş gibi davranıyordu. İnsan öldürmek. O kadar basit bir kavram değildi. Belliki ona göre normal bir kavram haline gelmişti.

"Çok rahatsın. Nasıl bu kadar rahat oluyorsun?" Histirik bir şekilde güldü. "Alıştım" dedi. Alıştım? Çok insan öldürmüş olmalıydı. Bir adım geriye gittim. "Daha öncede insan mı öldürdün?"

Bir adım yaklaştı. O bir adım yaklaştıkça ben bir adım geriye gittim. Yeşil gözleri yine beni buldu. "Öldürmedim korkma ama yaralamış olabilirim."

Derin bir nefes verdim. Hala kafamda sorular vardı? Kimdi, nerede otururdu yada kaç yaşındaydı? Ben bir şey demeden konuştu.

"Evine git artık. Bir daha da buralara gelme." Bir hışımla cevap verdim. "Sana mı sorcam?"

Niye bu kadar kaba oldum bilmiyorum. Gerçi hep böyleydim. Emredilirse dik kafalı bir kıza dönüşürdüm. Gözlerini bana dikip iki adım ilerledi. "İyiliğini düşünmüştüm sen bilirsin."

Bende iki adım ileri gidip başımı kaldırdım. "Gerçekten kimsin sen?" Tekrar bir adım yaklaştı. Adım sesleri kulaklarımda yankılanıyordu. "sana çok yakın biri.."

Anlamaz gözlerle ona baktım. Ne demek istemişti. Bir adım geri gittim. "Anlamadım?" Derin bir soluk verip yönünü değiştirerek yola doğru ilerledi. "Eve git artık..."

Hızlı adımlarla gözden kaybolması ile arkasından baka kaldım.

Bende hızlı adımlarla evimize doğru yol aldım. Evin kilidini açıp içeri girmemle karşımda annemi görmem bir oldu. Korku ile sıçrayıp bir nefes verdim. "Anne ödümü patlattın."

Annem sus işareti yaparak kısık sesle konuştu. "Sus, Sus İkra'yı yeni uyuttum. Kaç yaşına geldi hala..." Sözünü kesen bendim. Çantamı koltuğa atıp. Koltuğa oturdum.

"Daha yedi yaşında anne." Annem de yanıma oturup başını arkaya attı. "Aman neyse sen neredeydin peki? E saat geç oldu merak ettim. Babanda seni odanda zannediyor. Daha yeni uyudu oda, sakın çaktırma."

Koltuktan kalkıp odama ilerledim. "Nerede olucam anne Asya ile birlikteydim. Neyse yatacağım iyi geceler."

Odama girerken annem de koltuktan kalktı.

"Hadi Allah rahatlık versin." Neredeyse hiç duyulmayacak bir ses tonu ile "sanada." Dedim.

Makyajımı çıkarıp pijamalarımı bile giymeden yatağa atladım.

________________________________

Yüzüme vuran güneş ışığı yüzünde gözlerimi kırpıştırıp zorda olsa yatağımdan kalktım.

Bugün pazardı ve yine kafede işlerimiz vardı.

Dünün yorgunluğu hala bendeyken. O çocuğu düşündüm.

Kimdi ne değildi? Adını bile söylemedi. Sadece aklımda kalan şu sözüydü. "Sana çok yakın biri..."

Bu söz ne anlama geliyordu?

Belkide korkutmak amaçlı yada etkilemek...

Bir of çekip banyoya ilerledim. Dişleri fırçalayıp, yüzümü yıkadım.

Odama tekrar dönüp dün gece çıkarmadan uyuduğum kombini çıkarıp, üstüme bol beyaz bir bir t-shirt altıma gri bir eşofman geçirdim.

Annemin seslenmesi ile tekrar evden çıkıp merdivenlerden aşağı inip kafemize geldim.

Hızla önlüğümü giyip bir tepsi alıp üzerine yazan notta ki masaya ilerledim. "Masa dört" Diye mırıldandım.

Masa dörde ilerleyip. Oturan kişiye bakmadan tepsideki kahveyi önüne koydum.

Gözlerim oturan kişiye takılınca fark ettim ki bu dün gece ki adam...Yani beni kurtaran.

Gözlerim büyümüş şaşkınlıkla ana bakmıştım. Adam ona baktığımı fark edince. Siyah sapkasından belli olmayan yeşil gözleri beni buldu...

"Sen..." Diye mırıldandım sadece. Bu o kadar da abartılacak bir şey değildi ama insan şaşırıyordu.

Gözleri gözlerime kenetlendi. "Evet ben... Tugay"

Sonunda ismini öğrenmiştim. Ay yani bunu demek zormuymuş? Alt tarafı "Selam ben Tugay." Demek bu kadar mı zor?

"Sonunda..." Diye cevap verdim.

Beni görebilmek için başını biraz daha yukarı kaldırdı.

"Sonunda derken?"

Derin bir nefes verip babam ve annemin içecek yaptığı tezgaha baktım. Babam tanımadığı bir erkek ile konuşmama kızardı.

Babamın iş yaptığını görünce isminin Tugay olduğunu öğrendiğim adamın karşısına oturdum.

"İsmin diyorum... Dün gece ısrarla söylememiştin."

Hala buğarı üzerinde olan kahvesini eline alıp bir yudum aldı. Yüzünü buruşturup konuştu.

 

"Sıcak..."

Kahveyi içisini izleyip güldüm.

"Kahvemiz sıcaktır. Dikkat et, zaten pek konuşmuyorsun. Dilini yakıp dilsiz kalma..."

Gözlerini sıcak kahveden çekip bana baktı.

Bir anda kardeşimin yanıma gelmesi ile hızla kardeşime döndüm. Ne ara gelmişti? Yani bir şeyede maydanoz olmasın.

Ardından hızla babama baktım. Neyseki hala iş yapıyordu.

"Apla sen napıyon buda? Bu kim? Sevgulin mi?"

Art arda sorduğu sorular yüzünden ayağa kalkıp. Onu kucakladım. Tugay'a geleceğim der gibi göz işareti yaptım. Tabi anladıysa...

İkra kucağımdayken yürümeye başladım.

"Hayır gülüm. Sadece sohbet ettim. Bak kimseye söylemek yok, sır"

Başını salladı ve tatlı bir gülümseme yaptı. Elini ağzına getirip fermuar işareti yaparken konuştu.

"Sııırr"

Gülümseyip yanağına bir öpücük kondurup onu yere bıraktım. Arkamı dönüp baktığımda Tugay masada yoktu.

Tekrar İkraya dönüp unun boyuna yetişmek için eğilerek fısıldadım.

"Hadi annenin yanına git..."

İkra başını olumlu anlamda sallayıp mutfağa doğru koştu.

Tugay'ın daha demin oturup şimdi olmadığı masaya yaklaştım.

Üzerinde not ve kahvenin ücreti olduğunu düşündüğüm bir miktar para vardı. Notu elime alıp sessizce okudum.

"akşam 19.00'da sahilde ol..."

Notu katlayıp cebime koydum. Ne diyecektiki? Parayı da alıp mutfağa baktım. Sinirle bana bakan annemi görmemle biraz tedirgin olmuştum.

Annem gözüyle tezgahtaki tam yedi tepsiyi işaret etti. Tüh çocukla konuşacağız diye müşterileri unuttuk ya...

________________________________

Kafeden çıkıp telefonumdan saati kontrol ettim. "17.30"

Kafemizin camındaki yansımama baktım. Makyajım doğal ve üstüm abartı değildi. Üzerime pembe bir kazak altıma ise siyah bir eşofman giymiştim.

Hava soğuk olduğu için böyle giymiştim. Her zamanki beyaz spor ayakkabım ile kombin bitiyordu. Tabi boynumdaki renkli taşlı kolyeyi unutmamak lazım.

Aslında pembe kazak ile siyah eşofmanı pek uyduramasamda artık iş işten geçmişti.

Çantamdan kırmızı rujumu çıkarıp sadece dudağımın içine sürerek dağıttım. Bu sayede doğal bir görüntü yakalamıştım.

Hızla ruju çantamın içine koyup sahile doğru ilerlemeye başladım.

Yolda gördüğüm süslü şeyler satan bir tezgahta durdum.

Tezgahçı telefon süsü, anahtarlık, kupa gibi bir çok şey satıyordu.

Elime telefon kılıfının bir deliğinden geçirilip süs olarak kullanılan uzun ama küçük ponponlar ilişti.

Acaba Tugay'a dün geceki yardımı için bir hediye mi alsaydım? Küçük ama anlamlı...

Neyi severdi ki? Biraz sert ve yapılı bir kişiliğe sahip gibiydi...

Gözüme çarpan pandalı telefon süsü ile gülümsedim. Aslında pek ona uygun değildi ama denemekten zarar gelmez...

"Bunu alıyorum..."

Dedim satıcıya satıcı bana baktığında devamını getirdim.

"...Hediye paketi olsun."

Satıcı gülümseyip tabii derken paketlemiş bana uzatmıştı. Çantamdan süsü ücreti kadar para çıkarıp ona uzattım. Satıcı alınca yoluma devam ettim...

Sonunda sahile vardığım saat 19.00 olmuştu bile hala Tugay'ı ortalıkta göremem beni şaşırtmıştı.

"Gelir herhalde."

Diye mırıldandım. Bir yandanda umarım ekilmem diye düşündüm.

Sahilin yumuşak kumlarına oturup denizi izlemeye başladım. Denizin ilerisindeki gün batımı ayrı bir güzeldi.

Ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordum. Saatlerce bekliyordum ama kimse gelmemişti. Ara sıra sahile gelenler olunca ümütlenip oraya baksamda onu göremiyordum.

Yapmaz dedim. Aramızda hiç bir şey yok ama arkadaş olarak bile bir kadını unutması insanı üzüyordu. İşi çıkmıştır. Diye düşündüm ama hiç gelmedi. Artık üşümeye başlamıştım. Hava kararmış insanlar dağılmıştı. Umutsuzca telefonumu elime alıp açtım.

Saate baktım. "21.02" Gözümden düşen bir damlayı yaşı hızla baş parmağım ile sildim.

"Benim hatam... tabi her zaman ki gibi ekildin. Cemal'i şimdi anlıyorum. Ona daha fazla vakit ayırayım..."

"Harika... aptal gibi ekildim..."

________________________________

Bölüm 1085 kelime tuttu. Baya ara vermiştim yazmaya nasıl buldunuz? Yorumlarda yazın birde vote(★) verin beya herkes okuyor hatta yeni bölüm ne zaman diyor ama vote vermiyor. Vote yoksa bölümde yok maalesef.

*sınır*

6 yorum 3 vote

 

Loading...
0%