Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10. Bölüm; Geçmişin Vurgusu

@kurtxx

HERN SLOKİA'NIN ANLATIMIYLA...

 

Yağmur.

Çok fazla damla.

Sis

Islak.

Kan.

Hançer.

Kararan hava...

Soğuk bir havaydı ben donmak üzereyken kaybettiklerimin acısındayken... Hepsi aklımda canlanmıştı. Ölen kardeşime benziyordu Nat. neredeyse onun varlığını bana hissettiriyordu ve şu an onu kaybetme riskim vardı.

Tıpkı kardeşim gibi.

Hava soğumaya başlıyordu. Dolunay vardı tepede. O bile kana bulanmıştı, kıpkırmızıydı ve kendisini belli etmeye başlamıştı. Kalbimde sızı vardı ve kan pompalayan organ kanıyordu.

O camın içinde ki Nathana bakıyordum. O ise beni görmüyordu. Baktığı tek kişi hüzünlü bakışlar ile Silia'ydı. Silia hançerini eski yerine taktıktan sonra hepimize bakış attı. Yanıma gelen Sterw elini omzuma koydu ve "Sakin ol." Diye fısıldadı. İyi de ben sakindim ki, gereğinden fazla. İçimde kopan fırtına başımı çorba karıştırırcasına karıştırıyor, mide bulantısını başımda yaşıyordum. Bayılacak gibi olup bayılmayan insanlar gibiydim. Bayılmak üzereyken tanrıya minnet duyduğumda bayılamıyordum.

"Hey!" Adama doğru bağırdı Silia.

"Hey, burdayım." Adamın bakışları Silia'ya çarpınca gözleri şaşırmışçasına açıldı.

"Sen?" Şaşkındı sesi. Ama umarım Nat.'ı bırakırdı. Diğer kimse umurumda değildi.

"Bırak kızı, bak burdayım." Dedi bu sefer Silia. Adam kaşlarını kaldırıp dudaklarını araladı,

"İstenilen sen değilsin. O."

Nasıl yani...

"Hayır, Silia ben!" Sesi sinirden patlayacak bir kızı andıran Silia kaşlarını çatmış oraya doğru ilerlemeye başlamıştı. Ama her şeye rağmen aklım bir cümlede takılı kalmıştı, 'İstenilen sen değilsin. O.'

"İstenilen Nathan... bir de senin cesedin." Adamın arkasından çıkan 8 adamla hepimiz geriye adımlar atmıştık. Silia donakalmış bir vaziyetteyken Darsell hemen kemerine saklı olan bıçakları çıkardı. Urstall ise Silia'ya doğru gidip yanımıza çekti onu. Adamların elinde kılıçları vardı ve buraya hızla geliyorlardı.

"Ne yapacağız?!" Dedi Elsyra.

"Bilmiyorum." Minntrel kenarda oturmuş başını kollarının arasına sokmuştu. Ciddi ciddi ağlıyordu. Elimize bıçakları teker teker hızla veren Darsell hemen Ateş varisinin yanına gitti.

Bize yaklaşan adamlarla ne yapacağımızı bilmiyorken elimizde ki bıçaklara göz attım.

Mutfak bıçağı mı!

"Ciddi misin Dars?!" Haklı bir isyan edilişti bu. Sterw'e ters bir bakış atan Darsell Minntrelle konuşmaya devam etti. Adamlar çok yakındaydı. Başlasak iyi olurdu.

"Gençler, şu kırmızı aptal ile mavi aptal bende." Diyerek bıçağı sağ elimde sıkıca tutarak sağa doğru yan adımladım. Kırmızı kıravatlı olan adama bir bakış attım. Siyahın üzerine bu kırmızı tonu uymamıştı. Mavi bile daha iyi!

Odaklan Hern...

Elinde ki kılıç ile birden üzerime koşan kırmızı kravatlının hamlesi ile hemen sola çekildim ama kırmızının kılıcı karnımdan bedenimi ikiye ayıracak şekilde savurduğunda eğilecekken yanlışlıkla zıpladım.

"Sakin ol Hern. Risk alma." Elsyra'nın boğuk sesi ile gözlerim istemsizce o tarafa kaydı. Minntrel dışında hepsi savaşıyordu. Cidden bu kız mı eskrim dersi alıyordu?

Üzerime saldıran kırmızı kravatlı adam arkama geçtiğinde etrafımda dönüp eğildim ve adamın karnına bıçağı geçirdim. Fakat bıçak darbesi ile adamın hologram şeklinde kaybolması ile yerimde donup kaldım. Bu nasıl mümkün olabilir!

Fakat bunu diğerlerine söylemeden üzerime saldıran başka bir adam ile boğuşurken zar zor ondan da kurtulmuştum ve o da kaybolmuştu. Hey, bu aptalların hamleleri gerçekten insanı kesebilirken nasıl kaybolabiliyorlar?

"Bıçağınız adamlara deydiği an kayboluyorlar!" Urstall'ın sesi ile gözlerim ona kaydı bu sefer. Üzerine saldıran iki adam vardı ve ikisini de halletmesi yaklaşık 10 saniyesini almıştı. Etrafa baktığımda geriye son bir adamın kaldığını ve Silia'nın arkasından onu öldüreceğini gördüğümde oraya ilerleyecekken havadan uçan bir bıçak o son adamın tam sırtına gelmişti. Bıçağı kimin attığına baktığımda Minntrel'î kaşları çatık, eli havada görünce kaşlarımı kaldırdım. Ah, hakkını yemişim kızım.

"Ölmene izin veremem!" Minntrel'e sarıldı Silia.

"Hangisi gerçek!" Kimse bilmiyordu ki...

"Ah, neden biz?"

"Çünkü varisiz ahmak!" Urstall'a verdiği cevapla Darsell aldığı tepkiye gülecek gibi oldu.

"Yakışmadı."

Silia Minntrel'e teşekkür ederken gözlerim Nat.'ın olduğu yere kaydı.

Nat....

"Nat.!" Diye bağırdım aşırı yüksek bir sesle. Kahretsin.

Diğer varisler bana baktığında koşmaya başladım. Nerdesin Nathan?

"Hern. Nathan nerde?" Dediğinde başımı iki yana salladım. Bilmiyordum.

"Hery, Nathan orda, o adamda öyle." Sterw'in sesi ile Minntrelle gösterdiği yere baktım. Evet, Nathan ordaydı.

Oraya doğru koşmaya başladığımda diğer varislerin bana seslendiklerini duyuyordum fakat hiç birinin ne dediğini duymuyordum. Tek bir odağım vardı; Nathan. Hızımı fazla alsam da tökezlemeden oraya vardığımda dışarı da olan Nathan'a baktım. Tehlikeli bir mermi noktasında ya da camda değildi.

Karşımdaydı.

Sarılmak için bir adım attığımda o da bana doğru geldi. "Seyra..." Dedim yanlışlıkla. Dediğim ile bakışları bana kaydı.

"Ne? Ne Seyrasından bahsediyorsun!" Bağırışıyla irkildim. Bana ters dönüp giderken elini tuttum. Tuttuğum ise o değildi...

Ortadan kayboldu Nat. ve diğer varislerin dediğini anladım.

"Tuzak! Nathan yanımızda." Hemen arkama döndüğümde bu sefer bana uzatılan namlu gözlerimin büyümesine neden oldu.

"Önünde bir şey yok Hern. Hemen gel." Sterw'in cümlesi ile koşmaya başladım. Evet, Nathan gerçekten de ordaydı. Daha hızlı koşmaya başladığımda yere düştüm ama onların yanında. Beni ayağa kaldıran Urstall ile gözlerimi kırptım. Tamam... burası gerçek dünya Hern. Her şey neden bu kadar ani gelişiyordu ki...

"Nathan." Mırıltı şeklindeydi sesim.

"Efendim Hern."

"Gerçekten sen misin?" Ellerini önüme uzattı.

"Dokun ve gör." Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım.

Gerçek... Gerçek gerçekten gerçek miydi? İşte cevabını şimdi öğrenecektim. Nathan'ın ellerine elim deydiğinde gözlerimi açtım. Kaybolmamıştı.

Birden içimden gelen bir his ile ona sarıldığımda o da bana karşılık vermişti.

"Bu duygusallık nerden geliyor acaba Hern bey?" Urstall'ı duymazdan geldim.

"Gençler." Dedi yabancı bir ses. Fakat hepimiz o sesi duymazdan geldik.

"Nasıl çıkacağız!" Minntrel'in sorusunu Darsell cevapladı.

"İmkansız, fanus gibi bir şeyin içindeyiz." Elsyra da buna yorum yapacakkken aynı sesi duymamız ile bakışlarımız arkaya kaydı.

"Kral..." Dedi Silia.

"Su kralı!" Bağıran Minntreldi.

"Hayır... bu Su kralı değil." İşte tüm ümitleri mahveden bu ses Nat.'ın sesiydi.

-----------------------

"Her şeyi bize açıklamak zorunda değildin Nathan." Diye isyan ettim. Neredeyse gün aymıştı ve Nat.'ın bize Su kralının gerçeğinin bir hologramını fark ettiğini söylediğinden beri o garip adamlarla boğuşuyorduk.

"Keşke söylemeseydim de zindanda çürüseydik değil mi Hern!" Sesi katıydı ama canı yanmış olmalı ki çığlık atarcasına söylemişti ismimi. Hemen Nat.'a dönmek için üzerime atılan adama batırdım Darsell'in müthiş mutfak bıçağını. Bunu Sterw yapsa bu kadar sorgulamayacağıma emindim.

Sürekli savaş açan bir krallıktan kendisini korumak için mutfak bıçağı getirmiş...

Tanrım! Çok üzerime geliyorsun ama.

Nathan'a baktığımda yanağı çizilmişti ve kan akıyordu.

"İyi misin Nat.?" Başını sallayıp bıçağı eline aldı. "Senden iyiyim." Gülümsedim.

Silia'nın attığı yüksek sesli çığlık ve yere düşen hançerin metalik sesi ile irkildim. İri bir şekilde açılan gözlerim çığlığın olduğu yerde durunca ise donakaldım.

"Silia!" Diye bağırmıştı Urstall.

Yerde yatan Silia'nın bedenini görünce kan akışı duruyordu bedenimde, ama gözlerim her şeyi takip ediyordu. Nathan Urstall'a doğru koşunca kendime geldim. Nat.'ın bana attığı bakışın anlamı şuydu; o gerçek değil ve hançeri al!

Kahretsin burda kimler gerçekti!

Arka tarafa baktığımda Silia'yı aradı gözlerim. Ağacın arkasındaydı. Hemen haçeri alıp üzerime atlayan adamlara saldırırken Silia'ya doğru ilerledim.

"Silia!" Bana baktı. Fakat gözleri...

Kahretsin. Silia nerde! O an elimden hançeri alan Darsell' e baktım.

"Hançeri bana ver." Dedim.

"Hepinizden daha iyi kullanan o, olmaz Hern."

"Bana ver, o gerçek değil." Dediğim şey ile Silia'ya baktı.

"Emin misin? Bence o."

"Gözleri açık kahve, Silia'nınkisi yeşil." Dediğimde detayı o da fark etmişti.

"Pardon." Dediği gibi diğerlerinin yanına döndü. Hançer elimdeyken gözlerim Silia'nınkiler ile bir araya geldi. Attığı bakış o kadar robotikti ki diğer adamlardan daha cansızdı.

"Hern! O kontrol anahtarı, elinde hançer var ona onun kendi hançeri ile dokunmazsan kaybolur ve burada bu döngüye sıkışırız." Ağacın tepesinde ki gerçek Silia olmasını umduğum kişiye baktım.

"Sen olduğunu bana kanıtla."

"Sihe." Dediğinde gülümsedim.

"Vay be! Demek kodları hatırlıyorsun."

"Hadi!" Sesi telaşlıydı. Gözlerim anahtar olan Silia'ya kaydığında bakışlarımız kesişti tekrardan, kıpırdamıyordu. Yanına yürümeye devam ettiğimde bir hançer çekti.

Şimdi Hern...

Bir adım attığımda hançerini savurdu. Eğildiğimde elimin ortadan ikiye ayrılmaması umudu ile hançeri tutup çektim.

"K-Kahretsin!" Boğuk çıkan sesime rağmen sesini çıkarmayan Silia hançeri alabildiğimde sevinç çığlığı atıp aşağıya inmişti ve bana sarılmıştı.

"Elim." Avucuma baktığımda gördüğüm kemiklerle midem tepe taklak olsa da kusmadan durabilmiştim. Bu hançer neden bu kadar keskindi ki?

"Hançeri onun tam iki gözüne sapla." Dedi Silia. Başımı salladığımda dediği gibi yaptım. Birden kaybolan adamlardan sonra herkes buraya toplanmıştı.

"Ne oldu?"

"Elinin körü oldu Urstall." Gülen Darsell'e omzuna vuran Urstall elime baktığında gözleri açılıp kapandı.

"Dostum elin..." Söyledikleriyleriyle Nat.'ın bana bakması bir oldu. Bakışları gözlerimden elime kaydığından donakaldı.

"O gözüken şey kemiğin mi?" Sorduğu soruda suratı öyle bir hal almıştı ki hepimiz gülmüştük. Elbisesinin en ucundan bir parçayı zar zor koparan Nathan onu elime sardı.

"Şükret ki kardeşiz. Yoksa umrumda olmazdın." Kardeşiz...

O an gelen ses ile yukarıda ki tepe noktasından başlayan cam tamamen yok olmuştu. Sevinç çığlığı ile koşmaya başlayan varislerin en arkasında ben vardım ve ilk başta ki yere gelene kadar koşmuştuk.

"İyi misiniz?" Herkesten olumlu yanıt geldi. Şimdi sıra çıkma yolundaydı ama kapının açılması ile içeri giren kişi telaşla ismimizi söylüyordu.

1 kraliçe ve 8 varisin ismi...

"Anne!" Silia Daskraw krallığının kraliçesine koşarken biz de gülüyorduk.

"Nasıl bir şeydi bu toplantıdan kaçışımız ya?" Sterw'in dediği şeye çoğu kişi katılıp gülmüştü.

"Buraya bir daha gelmeyelim."

"Gelemeyiz zaten Sterw."

"Ah, doğru ya." Beraber gülerken bu günü gözden geçirdim. Aksiyon doluydu.

"Gençler iyi misiniz?" Kraliçe buraya geldiğinde ona verilen selamlardan sonra kapıya doğru giderken Su kralının sesi duyuldu.

"Yol sonu." Ya yeter ama. Cidden yeter!

"Asla..." Diye mırıldandı kraliçe. Hadi canım, kralı öldürmeyecek ya. Nedir bu kararlı ses?

"Ne, ne oluyor!" Silia'nın telaşlı sesi düşündüğüm şeyi doğruladı.

Hançer bu sefer gerçeği vurmuştu...

"Baba!" Bağırmıştı Silia. Kızına şaşkınca bakan annesi başını öne eğmişti. Ne oluyordu...

Ama... Can yakardı fedakarlıklar. Kraliçe de kızı için bir fedakarlık mı yapmıştı?

"Gitmesen olur mu?" Dedi kraliçe. Korkmuştu kızının tepkisinden. Korkmuştu ve kızına 'Gitmesen olur mu?' Demişti telaşla.

"Ölmesen olur mu baba!" Diye bağırdı Silia. Kızının gözünden gelen yaşla sarsılmıştı kraliçe.

Bir yıkıma tanık olmuştuk ve bu ilk olacak gibi durmuyordu.

Geçmiş vurmuştu bu sefer onu, ama bir mermiden öteyle, kızıyla vurmuştu.

"Siz..." Kraliçenin rengi atmıştı.

"Siz 'Geçmiş Ormanına' mı hapsoldunuz?" Dur...

Görülen her hologram gibi olan adamlar ve Silia ile Nat.'ın görselleri geçmişten mi?

Peki Nathan burda ne yapıyordu?

-------------------------

 

Loading...
0%