Yeni Üyelik
13.
Bölüm

11. Bölüm; Zarifliğin Dikeni

@kurtxx

 

ATEŞ KRALLIĞI

-MİNNTREL-

 

"Minntrel bu gün biraz solgunsunuz, nedenini sorabilir miyim?" Karşımda olan dans eğitmenime bakıyor, arada bir bakışlarımı kaçırıyordum. Bir şey yoktu aslında sadece 18 yaşıma girecektim bugün ve bu tahta geçme vakti için eş arama vaktiyti. Eş falan istemiyordum, zaten babam öldürmemişmiydi annemi?

"Yok bir şey Ast." Bakışları derinleşti. Emin misin dercesine bir bakış attığında başımı salladım.

"Toplantıda kötü bir şey mi oldu?" Dediğinde güldüm. Yo. Altı üstü Su krallığına gizlice girip gvenliğe yakalanarak Geçmiş Ormanı denilen bir yere hapsedilip gerçek olmayan ama bize zarar veren hologramlarla savaşıp ölüm riskini görüp Daskraw kraliçesi tarafından kurtarılmıştık. Birde Su kralının vuruluşunu unutmayalım. Bence kötü bir şey yok. Başımı iki yana sallamamla bir bakış daha atarak hareketleri göstermeye devam etti.

Sağ bacak öne, sol'u hafif bük ve kollar birleşik... Şu kursu bitirecek bir mucize olsa keşke.

"Lady Minntrel babanız sizi çağırıyor." Bu kadar hızlı mı? Yok artık canım.

"Şu an ders alıyor farkında mısınız?"

"Temizlik yapmayacak babasıyla konuşacak."

"Sus ve çık Anton."

"Kralın emri." Dediğinde dostuna ters bir bakış atarak odadan çıktı. Anton'un bana bakmasıyla yürümeye başladım, ta ki koskoca odaya giriş yapana kadar...

Odaya girdiğimle gözüme çarpan koskocaman bir kitap vardı ve bu buraya yeni gelmişti. Umarım eş değilde bu kitap hakkında konuşur.

"Bu kitap ta neyin nesi?" Dedim Anton'a. Cevap vermemesiyle sustuğumda bir kaç dakika içinde odadan çıktı. Bende kitabı elime alarak incelerken babam odaya geldi.

"Minntrel! Bırak o kitabı." Odaya girer girmez dediği şey ile ile başımı kaldırıp ona baktım.

"Ama baba güzel gidiyordu."

"Seni riske atamam." Ne riski altı üstü bir kitap.

"Ne riskinden bahsediyorsun?" Ben konuşurken elimden kitabı almaya çalışmasıyla kitabı çetim ama yere düşünce açılan sayfaya baktığımda gördüğüm yazılarla dona kaldım.

"Hey!" Adama doğru bağırdı Silia.

"Hey, burdayım." Adamın bakışları Silia'ya çarpınca gözleri şaşırmışçasına açıldı.

"Sen?" Şaşkındı sesi. Ama umarım Nat.'ı bırakırdı. Diğer kimse umurumda değildi.

"Bırak kızı, bak burdayım." Dedi bu sefer Silia. Adam kaşlarını kaldırıp dudaklarını araladı,

"İstenilen sen değilsin. O."

Bu diyaloglar o gün konuşulmuştu...

"Bu... Bunları daha 3 gün önce yaşadık. Nasıl burda yazabilir?" Babama yazıları göstersiğimde kaşlarını çattı.

"Neyse ne, konuşacağımız konu bu değil."

"Ama bunun konuşulması gerek."

"Her şeyi kenara koy Minnt. ben sana eş buldum yarın iş bitiyor diyecekken senin dediğin konuya bak!" Dediğinde elimdeki kitap yere düştü. Ne demişti o? Yarın iş bitiyor, eş buldum mu? Hayır, hayır yanlış duydum. Evet yanlış duydum. Yanlış duymaktan başka çarem yok!

"Baba sen ne dedin az önce."

"Çok mu ani oldu? Tanışmadın daha doğru." Dediğinde ellerim başıma gitti. Tanışmadım mı? Tek sorun tanışmamak mı!

"Baba sen bana bir şey sordun mu? Eş bulayım mı? Şunu yapayım mı? Birisini buldum tanıştırayım mı dedin mi hiç?"

"Özür dilerim kızım."

"Özür dileme. Annemi de öldüren sendin, gözümün önünde. Aynı şeyi bana yaşatamazsın!"

"Minntre-"

"Dinlemek istemiyorum baba." Bağırışmla saraydan çıkmak için koşmaya başlamam bir olmuştu. Babam muhafızlara çıkmamam için uyarı yaparken gözmden bir yaş geldi. O yaşı silip odama doğru koştum. Muhafızlar odama girdiğimi görünce çıkmamam için kapıda beklerken kapıyı kapatıp hemen cama yöneldim. Etrafa bir bakış attığımda gözüme çarpan dolabımla oraya doğru gidip içine sakladığım hançeri kıyafetimin üzerine yerleştirip kalın bir kürk alarak onu sakladım ve camı açtım. Derin nefesler alıp verirken aşağıya baktım. Beş katlı sarayın Üçüncü katındaydım. Atlarsam far edilirdim ve hançer bana batabilirdi.

Peki yapacağım şey bu riske değer mi?

Değerdi.

Hançere dokunan elimi kendime çektim ve aşağıda ki muhafız diğer tarafa gittiğine emin olduğumda kendimi camdan aşağı bıraktım. Yaşadığım boşluk hissi üzerimde değişik bir duyguya eşlik ederken ellerimi öne uzattığım an yere çakılmam bir oldu. Hançeri vücudumda hissetmediğim için dudağımın kenarı kıvrılsa da hemen ayağa kalkarak etrafa göz attım. Buraya yaklaşan muhafızı görür görmez hemen koşarak karşımda ki duvara çıkıntılardan tırmanıp karşı tarafa atladım. Nefes nefese kalmışken kendimi duvara yasladım. Keşke yanıma su alsaydım. Ama amacıma ulaşmıştım.

Eğer eş bulmak zorundaysam varis olmak falan istemiyorum ben. İstemedim ve kaçtım işte.

Hızlı bir şekilde halkın olduğu tarafın tersi olan ormanlık yola doğru hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Etrafta ki koyu yeşil renginde olan çam ağaçları karşıladı beni ormana girerken. Peki şimdi nereye gidecektim?

Tek imkanım buraya en yakın krallık olan Prentila krallığıydı galiba...

Beni alırlar mıydı?

Büyük ihtimal.

Orada kalma ihtimalim?

İmkansız ihtimal. Çünkü aptalca bir çekingenlik vardı karakterimde. Asla rahat edemezdim. Saray rahatlığını birden orman yaşamına dönüştüremezdim de. Önce Hern'lerin yanına uğrasam iyi olurdu. Ormanın ortalarına gelmişken arkamdan gelen yabancı bir sesle bakışlarım arkama döndü. Buraya koşan elinde hançer olan birisi vardı.

"Hey, hey dur." Dedi bağırara. Yanıma geldiğinde gözlerim elinde ki kanlı hançerdeydi.

"Hadi ama korkma." İsyanlı sesi gülme sesine dönüştüğünde arkama doğru adım attım ve hançeri bana sallamasıyla koşmaya başladım.

"İmdat!" Beni kim duyacakti ki? Keşke kaçmasaydım.

Üzerimden geçen okla arkama baktığımda koşan adamın hançeri kemerine yerleştirdiğini ve koşarak bana doğru ok attığını gördüm. Adımlarım daha da büyüyüp koşuşum hızlanırken derin nefes alıp veriyordum. Nefesim sıkışmıştı. Bayılacak gibi etraf grileştiğinde koşmaya zar zor devam ettim ama yavaşlamıştım istemsizce. Atılan bir ok bacağımı bulduğunda yere düşmemle acı dolu bir feryat çıktı iki dudağımın arasından.

"Çok zarifsiniz sayın varis." Kalın sesi duyduğumda canım sanki 25 kez bıçaklanmışçasına acıyordu o ok yüzünden.

"H-hayır..." Konuşamıyordum. Gözlerimi açtığında üzerime atlayan maskeli olan bu adamı görünce aklıma gelen hançerle elim hançerime gitti ve bu maskeli adamım kanlı hançeri bana değmeden hançerim onun bana hançer tutan kolunu buldu. Adam kolunu geri çektiğinde ayağa kalkarak koşacakken gözüm sırtüstü düştüğümde sırtımı mahveden oka takılsada görmezden gelerek çapraza doğru koşmauya başladım. Adım sesleri uzaklaştığında etrafa baktım ama nerede olduğumu çıkarımadım. Lanet olsun kayboldum galiba...

Bir saniye şurada ki ağaç gövdesinin üzerinde yazan yazı da ne?

Ağaca doğru ilerlediğimde gördüğüm D+M yazısıyla güldüm. Ormanın çıkışı ve Prentila krallığı yakındı ama bir o kadar az da olsa uzaktı şu an. Toplantıya gelen Darsell'i gördüğümde yazmıştık bu yazıyı. 3 yıl önce...

 

-------------------

Sonunda vardığım Prentila krallığının kapısına bakıyordum. Şimdi ne diyecektim ki? Gerçi bu buraya ilk gelişim değildi. Daha rahat olmam gerekiyordu ama nedense rahat değildim.

-Az önce ölümden döndünde ondan!

Diye bağıran iç sesime hak veriyordum aslında. Yüzüm büyük ihtimal kıpkırmızıydı ve hala gözümden yaş geliyordu. Neden böyle biriydim ki? Birisi azarladığı an ağlayacak kadar cam bir kız. Kapıya doğru yaklaştığımda beni gören muhafız Kornl kaşlarını çattı. Burada ki muhafızları bizim muhafızlardan çok tanıyordum. Sonuçta çocukluğum neredeyse burada geçti.

Fakat Nathan'ı hiç görmemiştim buraya her geldiğimde. Hiç mi çıkmıyordu odasından? Üstelik asıl varis oyken.

"Lady?" Dedi Kornl. Gülümsedim. İyi misin gibisinden attığı bakışa, "İyiyim." Şekline cevap verdim.

"Bir şey mi oldu?"

"Hayır, sadece içeri girebilir miyim?" Hemen başını sallayarak diğer görevlilere bir şeyler söyleyip geldi ve kapı açıldı. Gülümseyerek içeri girdiğimde çoğu görevli bana selam verirken bende onlara gülümsüyordum. Saray kapısından içeri girdiğimde beni gören küçüklüğümün dostlarından biri olan Sarent'i gördüm.

Ufak şaşkınlık ve braz muhabbeten sonra Nathan'ın odasını sorunca onu nerden tanıdığımı sordu. Doğru tahmin etmiştim ki Nathan hiç odasından çıkmıyordu. Yolu gösterdiğinde teşekkür ederek odaya girdim. Kitap okuyan Nathan beni görünce şaşırmıştı.

"Rahatsız etmedim değil mi Nathan?" Sesim normalden ince çıkmıştı

"Hayır tabii ki de, niye ağladın sen?"

"Uzun hikaye."

"Ama uzun bir süremiz vardır değil mi?" Yüzüme yayılan tebessümle yatağında işaret ettiği yere oturdum ve konuşmaya başladık...

 

Loading...
0%