Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@kurtxx

-15.10.2011-

 

Hiç hayatınızdan nefret ettiğiniz oldu mu? Veya kendinizi öldürmek istediğiniz, o isteği gerçekleştirecekken ise ortaya aniden çıkan yaşama sevincini hissettiğiniz oldu mu?

Benim oldu. Hatta hayata bağlayacak bir ailem bile oldu. Altı kişiydik ama hepimiz birleşik bir ruh gibiydik. Ayrılmazdık, sadıktık ve aynı amaçla aynı yollardaydık.

İntikam.

Doğduğumuz bu yerden nefret ederdik, bizim bu okula gelmemizi sağlayan kişiyi öldürme hayalini kurardık... Gerçekleştirecektik de. Ama bir sıkıntımız vardı.

Yetkililerin bize verdiği tarihler ve davranışları çok göze çarpıyordu. Bir şey sakladıkları barizdi.

Beyaz saçlarımı yukarıdan at kuyruğu yaparak gri gözlerimi Slona'nın isteği üzerine mavi lensle süsledim. Eğlence için sürekli bizi cansız mankenmiş gibi kullanması bazen sinirimi bozsa bile umursamazdan geliyordum.

Verdiği siyah dar kot ve uzun kollu cropa uzun uzun baktım. İsteksiz bir şekilde giyerek yüzüme bir tebessüm yerleştirip banyodan çıktım. Beni heyecanla bekleyen Slona ve Slona'nın zoruyla yanında duran Arans'ın gözleri hemen beni buldu. Slona heyecan ve ışıldayan gözlerle bana bakarak ayağa kalktı.

"Nerosa, çok güzel olmuşsun!" Diye sevinçten alkışlamaya başladı. Arans ise gülerek Slona'ya bakıyordu.

"Teşekkür ederim canım." Dedim. Gözleri gözlerime değdiğinde lensleri incelediğini anlamam uzun sürmemişti. Lenslerin yakıştığını anlatırcasına bir bakış attı. O sırada kapının açılmasıyla üçümüzün gözü içeri giren Trinky'i buldu. Üçümüzün bakışları onu ürkütmüş olacak ki hemen geri çekildi.

"B-benim." Ürkek sesi Arans ve Slona'yı gülümsetirken benim kalbimi parçalamıştı. Bebekken buraya gelmeyen tek kişiydi Trinky ve bunu babasının onu kaçırmasıyla başarmıştı. Fakat kaçırıldığı gün herkes onu aramaya başlamış, 5 yıl sonra bir adam bulmuştu. O zamanlar babasını kaybeden Trinky ise onu bulan adam tarafından tecavüze uğramış, ardından da buraya bırakılmıştı. Kötü bir sonuç doğurmayan bu girişim sayesinde ise kabul edilerek alınmıştı. Bizimkiler onun neden bu kadar ürkek olduğunu bilmiyorlardı.

Bana ağır gelen asıl şey de buydu. Onun güveni. Bunu sadece ben biliyordum. Diğer kimseye anlatmamış, bir tek bana güvenmişti. Onu kırmaktan her zaman korkmuştum.

"Gel hadi!" Slona'nın sevinçli sesi ile gülümseyerek içeri girmişti. Gözleri beni bulduğunda sıcak bir tebessüm gönderdi. Aynı sıcaklıkla bende ona gülümsedim.

"Nerosa nasıl olmuş sence? Ben ve Arans çok beğendik." Oysa Arans hiç bir şey söylememişti(!)

"Çok güzel olmuş." Dedi. O sırada Arans'ın gözleri gözleri gözlerime çarptığında ise kaşları çatıldı. Anlamsızca hareketine bakarken gözleri lenste oyalanıyordu.

"Lensler olmamış." Arans'ın tepkisine şaşıran Slona da fark etmişti. Sesinde ki tın ona göre biraz katıydı.

Şaşkınca ona bakarken Slona beni banyoya doğru ittirdi ve bir bakış attı. Lensleri çıkarmamı istiyordu. Gülerek içeri girdiğimde lensleri çıkarmadan yüzüme baktım. At kuyruğu bariz bir şekilde suratıma uymamıştı.

Derin bir iç çektim ve ilk saçlarımı açtım. Ardından ellerim gözümde ki mavi lense gitti. Lensi çıkarırken yanan gözümün acısını umursamamaya çalışsam da canımı yakıyordu.

Büyük savaşın ardından en sonunda ikisini de çıkardığımda gri gözlerimin etrafının kanlandığını gördüm.

Şu lenslerden nefret ediyorum!

Kapıyı açarak çıktığımda diğerlerine bakmadan hemen yan oda da kalan Kloms ve Dren'in odasına çevirdim adımlarımı. O an kolumu tutup beni kendisine çeken kişi görmeden gözlerimi kapadım.

"Gözlerini aç Nerosa."

"Ama-" açarsam abi dayağı yiyebilirdim.

"Aç dedim canım kardeşim. Hadi." Dişlerini sıkarak söylediği şey yüzünden daha da sinirlenmemesi için açtım. Kanlanmış gözünü gördüğünde sustu.

"Anlayamıyorum." Diye mırıldandı. Slona "Neyi anlayamıyorsun?" Dediğinde kolumu bıraktı.

"Bu kız daha lensi çıkarırken gözünü mahvetmiş, zeka neresinde onu anlayamıyorum. Her şeyi kolay öğrenen kişi bunu mu bilmiyor Tanrı aşkına." Derin nefes aldı. Slona hemen Arans'ın yanına geçerek bir şeyler söylemeye başladı. Ben de ürkmüş olan Trinky'in yanına gitti.

"Ah be Trinky..." Diye mırıldandım fakat bunu Trinky duymadı. "Korkma canım. Kendime zarar vermeme dayanamıyor. Sende onun kendi hayatını gözü bile kırmadan bizim için mahvedeceğini biliyorsun değilmi?" Başını onaylarcasına salladı.

"Fakat bu onun bazen ürkünç durduğunu değiştirmiyor." Dedi. Gülümsedim.

"Bak şimdi balım, bu hayatta istediğin herkesten kork fakat Aranstan asla ve asla korkma. Seni çok sevdiğinin farkındasın bir tanem. Korkma ondan." Her kelimemi dikkatlice dinlerken gözü dolmuştu.

"Hem ben ondan daha da korkutucuyum. Baksana şu kaslarıma. Gören herkes kaçar."

İlk başta gözlerime baktı tekrar. Ardından da kaslarımı gösterdiğim kollarıma. Ufak çaplı bir kahkaha koptu dudaklarından. "Cidden bu gözlerle korkutucu görünüyorsun." Bende gülümserken kollarımı daha da sıktım. "Yoo. Bence kaslarım daha da korkutucu." Daha da gülerken yeşil gözleri çok tatlıydı.

"Hayır. Senin kasın yok Nerosa(!)" Cümlesine beraber gülmeye başladık. O sırada gözüme yan odaya giren görevli abla çarptı. Gözlerimi kısarak oraya baktım. Trinky'nin hala gülündüğünü görünce hemen yan odanın kapı aralığından içeriye baktım. Kloms ve Dren yoktu. Sadece 15-16 yaşlarında kitap okuyan bir çocuk vardı. İçeri giren kadın elinde ki iğne ile yavaş yavaş çocuğa ilerledi. Gölgesi çocuğun üzerine düştüğünde çocuk bakışlarını kadına kaldırdı. Kadın iğneyi kavrayarak hızla çocuğun ağzını kapadı ve şah damarının hemen yanına iğneyi sapladı. Gözleri kayan çocuğa kocaman büyümüş gözlerimle bakarken görevli kadın çocuğu kucağına aldı ve kapıya doğru yöneldi. Hızlı adımlarla odaya döndüm.

 

Lanet olsun. Burada neler oluyor?

 

🎲🎲🎲

Loading...
0%