Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Ben Oyum!

@kuryil

Karşıma gelen yazılar beni şaşırttı.

 

Anlık Görev mi varmış?

 

Bu kavramı oyunlardan az çok biliyorum. Belirli bir bölgeye girince, belirli bir olayı tetikleyince veya belirli bir zaman gelince ortaya çıkarlar. Süre sınırları olduğu için Anlık Görev denir.

 

Bu durumda karşıma gelen yazılara göre.. Firdevs isimli bu şanssız kız, eğer onu zamanında kurtarmazsam ölecek demektir.

 

Kaşlarımı çatmama engel olamadım.

 

Bu dünyaya geleli çok olmamasına rağmen sorundan soruna atlayıp duruyorum.. daha etrafı tanımaya, nerede olduğumu öğrenmeye bile fırsatım olmadı. Kahraman olmak ilgimi çekse de, şu anki halim ile koskoca bir tarikata meydan okuyabilir miyim emin değilim.. yani gerçek dünya olsa şu izbandut tipim ile o az önceki zayıf tipleri tokatlaya tokatlaya gidebilirdim. Hele ki aldığım o özel tokat gücü sayesinde. Ancak burası büyülü bir dünya. O zayıf vücutlarının içinde beni ikiye bölebilecek büyüler olabilir.

 

Tereddüte düştüm. Ancak o anda aklıma bir plan geldi. Biraz kafamda tarttıktan sonra.. bu planın dahiane olduğuna karar verdim!

 

Planı uygulamadan önce göle yöneldim. Dibi görünen masmavi bir suydu. İçinde çeşitli minik balıkların yüzdüğünü görebiliyordum. Bu ormanın ortasındaki gizli bir sualtı habitatı gibiydi. Eğer gerçek dünyada olsa turistlerin uğrak yeri olurdu.

 

Bakstırımla beraber suya daldım.

 

Bir an sonra ise çıktım.

 

“Phee! Rahatladım be!” diye bağırdım istemsizce. Ancak bir an sonra hatamı anlayıp sesimi kıstım.. yakınlarda birisi olabilir.

 

Üzerimi başımı ovaladıktan sonra oyalanmadan sudan çıktım. Artık eskisine kıyasla tertemizdim.

 

Islak bakstırım ile o adamların gittiği yöne ilerledim. Yüzüme olabildiğince zeka dolu özgüvenli bir ifade takındım. Dik duruşumu da bozmadım ve dimdik bir açıda kaldım.

 

Birkaç dakika boyunca ilerledim.. ancak ne birini gördüm ne de bir yapıyı.

 

Uzun süre yüzümdeki ifadeyi korumak zordu.

 

Nerede lan bunlar?

 

Ancak sabır edip duruşum ile ifademi bozmadan birkaç dakika daha ilerledim.

 

O sırada, ileride ağaçların arasında bir yapı görür gibi oldum.

 

Aha! Buldum galiba!

 

Bir süre daha yürüdükten sonra ağaçların sonuna geldim. Buradan ileride ağaçlardan arınmış boş bir alan ve o alanın ortasında eski zamanlardaki tapınakları andıran taştan bir yapı vardı. Boş alanda öncekiler ile aynı cübbeleri giyen insanlar sağa sola gidiyordu ve bir şeyler ile uğraşıyor gibilerdi 4 adet cübbeli de buranın girişinde sabit dikiliyordu. O sırada birçok cübbeli de tapınağın etrafında sanki devriye atıyor gibi nizami şekilde ilerliyordu.

 

Burası olmalı..

 

Derin bir nefes aldım. Az sonra yapacaklarım sonucunda ya tarih yazıcam, ya da tarih olucam.

 

Ağaçlık alandan çıkıp oraya doğru ilerledim.

 

O sırada yürümekte olan bi cübbeli beni gördü.

 

“Kimsin sen!” diye bağırdı.

 

“Neden cübbeni giymeden geziyorsun!?”

 

Ah, beni kendilerinden sandı.

 

Yani o kalkanın habersiz geçilemeyeceğine o kadar emin..

 

O anda buraya geldiğimde aldığım saldırıyı anımsadım.. yoksa bu bahsettikleri yok edici kalkan yüzünden miydi?

 

O sırada garipliği fark eden çevredeki cübbeliler de yaklaşmaya başladı.

 

Yüzümdeki zeki ifadeyi korurken ağzımı araladım. “İnsan beklediği misafiri tanımaz mı?” Kollarımı iki yana açıp çenemi havaya kaldırdım. “Ben Deliliğin Düşmüş Tanrısı Fatel’in hizmetkarıyım.”

 

Evet. Nasıl plan ama? O dedenin taklidini yapıp içeri sızıcam ve kızı kaçırıp çıkıcam! Mükemmel değil mi?

 

Sözlerimin bitimi ile onların anlayışlı tepkisini bekledim.. ancak bunun yerine şok oldular!

 

“ALARM!!!” diye bağırdılar!

 

Neler oluyor?

 

Benim gibi önemli birisini gördüklerinden mi korktular? Daha yüksek mevkide birisini ilgilenmesi için mi çağırıyorlar?

 

O anda, tapınağın girişinden yeşil bir duman çıktı!

 

Duman rastgele yayılmıyıp bir yol izledi ve doğal olmayan bir hızda bana doğru yaklaştı! Bir anda onlarca metreyi kapatan duman 5 metre önümde durdu!

 

Hemen sonra duman.. içine doğru yoğunlaşmaya başladı ve bir insan sülietine büründü. Daha sonra duman bir anda dağıldı ve içinden cübbeli bir insan çıktı! Diğerlerinin aksine bunun cübbesinin ön kısmında yeşil bir kuru kafa işareti oyuluydu.

 

Ohaaaa!

 

Bu büyü mü laan!?

 

Buraya geldiğimden beri kendi gözümle gördüğüm (dedenin parmak hariç) ilk büyü buydu!

 

Çok havalı!!

 

Cübbeli adamın up uzun saçları sırtına kadar uzanıyordu ve serbestçe salınıktı. Zayıflamış hastalıklı suratında çukurlaşmış göz bebekleri vardı.

 

Sanırım bu o daha yüksek mevkideki kişi olmalı, değil mi?

 

“Burayı nasıl buldun!?” diye bir soru yöneltti bana.

 

Bu soruyu beklemiyordum.. beklenen misafire böyle bir soru sorulmaz.

 

Bir şeyi yanlış mı yaptım?

 

Yüzümdeki zeki ve gururlu ifadeyi korurken, “Ben-“ diye söze girmiştim ki adam bir anda ağzını açıp duman kustu! Duman üzerime doğru ilerledi ve ben tepki veremeden tüm vücudumu kapladı!

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 47]

 

Lan bu bana saldırıyor!!

 

Etrafımı dumandan dolayı göremiyordum. Bu kadar kişi varken kaçmamın da anlamı yok.

 

“Seni gidi aptal inanan. Düşüp gitmiş bir tanrının peşinden gidecek aptallar olacağını düşünmemiştim. Neyse ki düşmüş tanrının adını verdin. Yoksa seni Deliliğin Tanrısı Çılkın’ın müridi sanabilirdik.”

 

Lan!

 

Bunlar başka bir delilik tanrısının müridini mi bekliyormuş!?!?

 

O anda bulunduğum yerin gölgelendiğini fark ettim. Kafamı kaldırdım ve orada.. bana doğru alçalan bir ejderha kellesi gördüm! Ağzı beni yutmak isterce açıktı!

 

Kelle aşağı inip dumanla beraber beni ısırdı! Vüucuduma doğru yaklaşan keskin dişleri çok net görebiliyordum! Kafam kadarlar lan!

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 46]

 

Ejderha kellesi beni ısırdıktan sonra.. sanki bir hayalmişcesine yok oldu. Onun ısırığı ile beraber duman da dağılmaya başladı.

 

Ancak ejderha kellesi yok olduğu gibi üzerime bir anda iğneler uçmaya başladı!

 

İğneler tam önümden geliyordu!

 

Ancak her biri bana çarptıktan sonra sekip gidiyordu!

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 45]

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 44]

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 43]

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 35]

 

İğnelerin her biri bir engelleme hakkı götürdü!

 

Hasiktir! Bu yeteneğin böyle bir zayıflığı varmış!

 

Tüm iğneler duman dağıldığı sırada gelmişti ve duman dağıldığında gelmeyi kesmişti.

 

O zaman iğnelerin geldiği yöndeki uzun saçlı cübbeliyi görebildim. Yüzünde şok olmuş ve korkmuş bir ifade vardı. “S-Sen nasıl hiç hasar görmezsin!?”

 

Onlara karşı zeki ve gururlu bakışımı hala sürdürüyordum. O kadar saldırıdan sonra bile dimdik duruyordum. Sonra o dedenin gülüşü hatırladım ve kendimi hazırladım. “PUHAHAHAHAHAHAĞ” manyak bir gülüşü etrafa saldım. Herkes kahkahayı bastığım anda korkula birkaç adım geri çekildi. Uzun saçlı adam bile buna bir istisna değildi.

 

“Sadece siz çocukları korkutmak istedim. Karşınızda bir anda yitip gitmiş bir tanrının müridini görseniz ne yapardınız onu merak ettim.”

 

“Ö-öyle mi!?” Diye anlayış ile bağırdı uzun saçlı adam. “Ya koruyucu kalkanın tüm gücünü seni yok etmek için kullansaydık?”

 

Kalkan öyle kullanılabiliyor mu lan?

 

O zaman bu kalkan değil silah olmaz mı..

 

İfademi bozmadan devam ettim. “Sonuç olarak kullanmadınız değil mi? PUHAHAHA!”

 

Uzun saçlı adam garipser bir ifade takındı. “Sen gerçekten delisin..”






















 

Loading...
0%