Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Kızı Kurtar

@kuryil

Deli mi dedi bu bana yine?

 

Bunu bildiğim için dahi olmam gerekmiyor mu..

 

“Şimdi genç adam, sana ödülünü verelim bakalım.”

 

Heyecanlandım.

 

Fantastik bir dünyanın fantastik ödülü ne ola ki?

 

Yaşlı adam bir anda işaret parmağını uzatıp alnıma dokundu.

 

[Bir engelleme hakkınızı harcadınız! Kalan: 48]

 

LAN!

 

Refleks olarak kendimi geriye attım.

 

Bu yaşlı adam bana saldırdı mı!?

 

Nasıl!?

 

Neden!?

 

Yaşlı adam tam gözümün içine bakarken sinsice sırıtıyordu.

 

“Bu dokunuş, hafızanı mühürlemek içindi.. şu andan sonra söyleyeceklerimi hatırlamayacaksın ama yine de anlatmak isterim. Ben Düşmüş Tanrı Fatel’in hizmetkarıyım. Namı Değer Deliliğin Tanrısı.”

 

Tanrı mı!?!?

 

Buraya geldiğim gibi bu kadar güçlü birisi ile mi karşılaşıyorum!?!?

 

İzlediğim fantastik filmlerde böyle olmuyordu!?!

 

Tüm sıralama karışmış!!

 

“Burada karşılaşmamız kader olmalı çocuk. Üstüne testimi bile geçtin.. bu yüzden neden biraz eğlenceli bir şeyler yapmıyoruz?”

 

Dedenin az önce anlıma dokunan işaret parmağı parladı ve bu parlaklık parmağından ayrılıp bana doğru uçtu.

 

Ben daha tepki veremeden göğsümden içeri girdi!

 

[Deliliğin Tanrısının Kutsaması (uyuyor)]

 

Gözlerimin önüne gelen yazılarla şok oldum. Ancak bunu suratıma yansıtmadım. Sonuçta saldırı olarak algılanmadıysa kötü bir şey olmamalı.

 

“Hepsini unutacağından bilmeyeceksin ama bu, zamanı geldiğinde hayatını kurtarabilecek bir güç.

 

Oha!

 

Bir tanrının kutsaması!

 

Nasıl bir şey ki acaba?

 

Ama bekle.. delilik tanrısı diyor.. bu nasıl bir şaka ya.. deliliğin tanrısının verdiği güç ne olabilir ki? Şizofrenlik mi?

 

Sormam gerek.

 

“Eğer unutacaksam,” diye söze girdim. “O zaman biraz daha detay verebilir misin? Bu gücün olayı ne?” ona bahsettiği tanrının ne olduğunu sormaya çekindim. Sonuçta eğer bir tanrıysa tüm dünya tanıyordur değil mi? Bilmemem onu gücendirebilir. Fanatik tarikatçılar, söz konusu inandıkları tanrı olunca korkutucu olabilir.. kendi dünyamdan biliyorum.

 

“Hoho meraklıyız bakıyorum. Açıklamamda sakınca yok. Deliliğin dibine vurduğun, çıldırdığın bir an geldiğinde, bir süreliğine tüm diyarı titretecek bir canavar olacaksın. Korkusuz, acı hissetmeyen, ölümsüz bir manyak.” Tüm bunları anlatırken yaşlı adamın gözleri parlıyordu. “DELİLİĞİN VÜCUT BULMUŞ HALİ OLACAKSIN! HAHAHAHA!”

 

“Vaay yani hulk olucam.”

 

“Ne?” diye sorguladı fanatik kahkası bölünen yaşlı adam.

 

“Normal günlerde sıradan bir insan olan adam çok öfkelendiğinde öldürülemez devasa yeşil bir canavara dönüşüyor ve tüm öfkesi ile dünyaya saldırıyor.”

 

“Ooh.. evet aşağı yukarı öyle bir şey olacaksın.”

 

Bu bilgi beni sevindirdi. Yani kısa süreliğine de olsa süper güçlü olucam.

 

Ancak.. deliliğin dibine vurmak ne ya? Bu nasıl olacak ki?

 

“Artık güzel bir uyku çekebilirsin. Uyandığında beni tamamen unutacaksın.” dedi ve parmağını şıklattı.

 

O anda, bir tepki vermem gerektiğini anladım.

 

“Oh. Gözlerim.. gözlerim kararıyor...” dedim ve olduğum yere yığılıp bayılmış numarası yapmaya başladım.

 

 

Ancak, herhangi bir ayak sesi duymadım.

 

İnanmadı mı lan?

 

“Horr.horr.” horlama numarası yapmaya başladım..

 

“Umarım bana kızmazsın sevgili tanrım.. sonuçta sizin müridiniz olan ben de bir deliyim. Yani, kutsamanızı öylece rastgele birisine vermemi sorun etmemelisiniz.” diye kendi kendine konuşmaya başladı yaşlı adam. Sesi melankolik geliyordu. “Zaten bu kutsama o ölene kadar yanında olacak. Eğer yakın zamanda ölürse, ben yanılmışım demektir.. eğer hayatta kalırsa, o zaman kim bilir, belki de bu bitmeyen dengeyi bozacak domino taşı o olur.” adamın sesi derin ve akıl dolu geliyordu. Bir an dahi iken bir an deli gibiydi.. gerçekten garip birisi.

 

Sonra uzaklaşan adım seslerini duydum.

 

Bir dakika kadar sonra artık etrafta hiçbir ses yoktu.

 

Gözlerimi yavaşça araladım.

 

Başımı tuttum ve hafif bi acılı inleme saldım. “Bana ne oldu ya? Neredeyim ben? Neden baygınım?”

 

Ne olur ne olmaz. Eğer dede gitmeyip yakınlardaysa gerçekten bayılıp her şeyi unuttuğuma inanması için numarayı devam ettirmeliyim..

 

“Ah doğru, birisi beni kovalıyordu!” dedim heyecanla. Aslında bu heyecanım gerçekti. Gerçekten birisi beni kovalıyordu. Ancak bir süredir ses seda yoktu.. belki de izimi kaybettirmişimdir? Sonuçta o saldırı tepedeyken geldi. Belki de o kişi tepeden inemeyeceği bir pozisyondadır?

 

Bu düşünce ile biraz rahatladım.

 

Lan o kitaptan çıkan adam bunu mu kast ediyordu acaba? Her gönderdiği kişi ölüyor dedi. Belki de buraya geldikleri gibi böyle uçuk olaylar ile karşılaştıkları içindir? Daha yarım saat bile geçmedi ve 2 defa saldırı denilebilecek şey aldım. Bir tanrının hizmetkarı olduğunu söyleyen birisi ile karşılaştım.. bu dünya ne kadar aksiyon dolu böyle?

 

Üstüme baktım. Her yerim toz kir içindeydi. O kadar yuvarlanma ve üstüne şimdi yerde uyumam gelince resmen savaştan çıkmış gibiydim.

 

Bakışlarım ilerideki göl benzeri mavi yere kaydı.

 

Biraz teminlensem iyi olur.

 

O sırada aldığım kutsamayı da düşündüm.. her şey aklıma öylece gelip yok mu olacak? Yani anlamak için her zaman soracağım birisi olmayacak..

 

Keşke açıklamasını kendim öğrenebilseydim.

 

Bu düşüncem ile bir anda gözlerimin önüne yazılar geldi!

 

-Deliliğin Tanrısının Kutsaması (uyuyor)-

 

Deliliğin Düşmüş Tanrısı Fatel’in kutsaması. Normal şartlarda isteğe göre kullanılabilen bir yetenek. Ancak sen bu yeteneği koşullu olarak aldın. Akli dengeni kaybedeceğin kadar ümitsiz bir duruma düştüğünde devreye girer.

 

Etki: 10 dakikalığına öldürülemez ve yok edilemez olursun. Tüm savaş gücün 2 katına çıkar. Ancak süre bittikten sonra bitap duruma düşersin. 10 saat boyunca ölümün kıyısında gezen birisi haline gelirsin.

 

Oo istediğim zaman açıklamarı görebiliyor muymuşum? E iyiii.

 

Yeteneği incelemeye başladım.

 

Vay canınaa. Adamın anlattıkları ile etkilenmiştim ama açıklaması daha göz alıcıymış. 10 dakikalık dokunulmazlık mı? Bu muhteşem ötesi değil mi?

 

Yanii.. sonrasında gelen 10 saatlik ceza kötü ama buna değer. 10 dakikalığına herkesi şok etme gücü! Off.. ne kadar havalı olurdum bee!

 

Ancak koşulu beni çok üzdü. Yani neredeyse kullanmamı imkansız hale getiren bir koşulu var. Akli dengemi kaybetmek mi? Benim gibi cesur bir dahi mi? Bu mümkün mü?

 

..belki de bu yeteneği hayatım boyunca kullanamam. Keşke ‘uyuyor’ etiketi olmasaydı. O zaman açıklamaya bakarsak bunu istediğim zaman kullanabilirmişim.. yazık oldu.

 

Bu düşüncelerin içindeyken ağaç grubunu aştım ve o mavi yere vardım.

 

Bu.. gerçekten su gibi görünüyor. Yani tüm ayrıntıları ile, rengi olsun görünümü olsun su gibi.

 

Ancak yine de emin olamadım.. ya su değilse? Ya içtiğim gibi zehirlenirsem?

 

Bunu göze alamadım.

 

O sırada az ileriden zayıf bir ‘Hışır’ ‘Hışır’ sesi duydum.

 

Hemen yan taraftaki bir kayanın arkasına takla atarak geçtim ve saklandım.

 

Ah, niye her yere takla atarak saklandığımı mı merak ediyorsunuz? Yani, oynadığım bir oyunda gördüm ve havalı gibiydi. Öyle değil mi?

 

O sırada ilerideki hışırtının sahipleri ortaya çıktı. Gölün öbür tarafındalardı. İki kişi.. insan gibiler. Koyu kırmızı renkli cübbeler giyiyorlar. Çok.. bitkin görünen suratları var.

 

“Öhö öhö. ÖHÖ ÖHÖĞĞĞ! ÖHÖĞĞ!” bir tanesi ölecek gibi öksürmeye başladı!

 

Diğeri ise sanki bu doğal bir şeymiş gibi tepki vermedi..

 

“Bu işi niye biz yapıyoruz ya.” diye söylendi öksürmeyip önden giden.

 

Öksürük krizi bitmiş olan, “Yeni geldik diye herhalde.” diye yanıtladı göle varırken.

 

İkisi ellerinde duran kovaları suya daldırdılar. “Abi hani eşitlik vardı bu tarafta ya.”

 

“Var zaten. Buna sıracılık diyorlar. Bir süre biz yapıcaz, sonra da bizden sonra gelenler. Öhö öhö.”

 

“Tamam da daha önemli görevler yok mu?”

 

“Daha önemli mi? Bizim gibi en alt tabakada olanların yapacağı daha iyi hangi görev var? Bok temizlemek?”

 

“Hayır! Yani ne bileyim düşman var mı diye etrafı aramak falan.”

 

“Hmm? Ah sen tarikata katılalı bir hafta olduydu değil mi?” Tekrar öksürmeye başladı ve durunca devam etti. “Tanrımız Ishal’in gücü ile yaratılan mükemmel izole edici kalkanın gücünü bilmiyorsun.”

 

“Ne? Büyüklerin yerleşirken yaptığı büyüyü mü diyorsun? Onun için miydi?”

 

“Evet o.” dedi kovaları doldurmayı bitirirken. “O büyü tamamlandığında, 3 kilometre çaptaki bütün kutsanmamışları öldürür. Yani civarda bizim uğraşmamızı gerektiren hiç kimse yok. Kutsamaya sahip birisi olsaydı da kalkanı kuran büyükler bunu hemen fark ederdi. Yani şu an burada bize tehlike oluşturacak kimse yok.”

 

“Öyle mi?” dedi diğer cübbeli kişi de kovalarını doldurmayı bitirirken. “Peki ya şu beklendiği söylenen Delilik Tanrısının müridi? Yani biliyorsun deli sonuçta.”

 

Hmm? Yaşlı dededen mi bahsediyorlar?

 

“Iğh hiç hatırlatma. O manyağın inananları da kendi gibi manyak oluyor. Büyükler neden böyle bir tipe gerek duyuyor anlamıyorum.”

 

“Şş. Büyükleri sorgulamamamız gerekmiyor mu ne yapıyorsun?”

 

“Bu tenhada kim duyacak bizi?”

 

“.. sanırım haklısın.” Dedi kovaları eline alıp geldiği tarafa dönerken.

 

“Peki ya,” diye devam etti. “O saf kızla ne yapacağız?”

 

“Bu da soru mu? Tabii ki yüce tanrımıza kurban edeceğiz. O delinin gelme sebebi de bu zaten.”

 

Bu sözlerle beraber ormana ilerleyip duyamayacağım kadar uzaklaştılar.

 

Bir anda gözlerimin önüne bir yazı grubu geldi.

 

-Anlık Görev: Akçamera Lordunun Kızını Kurtar

 

Ödül: Akçemera Lordunun Güveni, 300 XP

 

Koşul: Akçamera Lordunun kızı Firdevs’i Hastalıklar Tanrısı Ishal’a kurban edilmeden kurtar ve güvenle Akçamera şehrine ulaştır.















 

Loading...
0%