Yeni Üyelik
17.
Bölüm

Adının Hakkını Verdi

@kuryil

“Puhahahahaa!” Serhat gülme krizine girdi. “Seni tecavüzcü sandı!”

 

Karşımdaki kız korkuyla içine sinmişti.

 

Hay tipimi sikeyim..

 

Gülümsemeyi kestim.. bu daha kötü etki ediyor gibi.

 

“Ben sana tecavüz etmeyeceğim! Eğer aramızda bir şey yaşanacaksa senin de istemen gerek!”

 

Bu sözlerimden sonra kadının yüzü karardı.

 

“AHAHAHAHA salak şimdi de daha büyük bi sapık olduğunu düşünecek!” Serhat gülmekten yerlere yatıyordu.

 

“Hayır dur!” Açıklamaya çalıştım. “Ortada sex ile ilgili bir şey yok!” sonra kadının korkudan titrediğini fark ettim.

 

“Hay sikeyim..” diye döndüm arkamı ve çekildim. “Tamam sen anlat Serhat..”

 

Serhat yavaş yavaş gülmeyi keserken yüzünde tebessüm ile kadının karşısına geçti.

 

“Merhaba güzel şey.” dedi ibnemsi ses tonuyla. Bu.. kadını biraz rahatlatmış gibi. En azından şimdi titremiyordu.

 

“S-Siz kimsiniz.” dedi merak ve korku ile.

 

O sırada diğerleri de yavaş yavaş tabutlarından çıkmaktaydı.

 

İlk kalkan kel adam oldu. Yüzünde sert bir ifade ile etrafı süzdü.. bir mafyanın bakışlarına sahip. Ancak hiçbir şey söylemedi.

 

Sonra ergen çocuk kalktı. Gözlerinde toyluktan gelen bir merak ile o da etrafa bakıyordu. O sırada bakışları bana düştü ve bir anda şaşkınlıkla gözleri açıldı. “Oha çok kaslıı!” dedi.

 

..bu çocuğu sevdim.

 

Sonra dağınık sarı saçlı çocuk kalktı. O da etrafı süzdü ve, “Bu da ne lan?” dedi. Ardından bakışları bana düştü. “Oha ayıya benziyor!” dedi.

 

..bu çocuğu sevmedim.

 

Sonra kalkan ofis çalışanına benzeyen kadın oldu. Zeki bir havaya sahip. Kahverengi gözleri ile keskin bakışlarını etrafta gezdirdi. Bakışları bana döndüğünde ise.. içim ürperdi. Sanki bende benim bildiğimden fazlasını biliyor gibi bakıyor. “Bir ağdaya ihtiyacın var gibi.” dedi sakin ve eğlenen bir tonla.. kendisini mezarlığın ortasında bir tabuttan kalkarken buluyor ve böyle şaka mı yapıyor? Manyak karı..

 

Son kalan kişi ise.. kalkmadı.

 

“Horrrr.”

 

Hmm?

 

Horluyor mu lan bu?

 

Yanına gittim ve tabutun içine baktım. Adam gerçekten de horlaya horlaya uyuyordu..

 

O sırada, “Abi film çekiminde miyiz?” dedi ergen çocuk. Ona döndüm. “Hayır yavrum. Ancak ben bir süperkahramanım.”

 

Gözleri heyecanla açıldı. “Ohaaa! Gerçekten mi?!”

 

Çok saf bir çocuk. Sevdim bunu.

 

“İnsanlarla dalga geçmee.” diye çıkıştı Serhat. “Bu işleri zorlaştırıyor.” Alnına düşen saçını üfledi. “Herkes uyandı mı?”

 

“Yok. Bu lavuk güzellik uykusuna dalmış gibi.” dedim yanımdaki amele yanıklı adamı gösterirken.

 

“Hmm.. çok uzun süre beklersek millet gerilir. Uyandır onu.” dedi.

 

“Tokatlayayım mı?”

 

“..uyandır dedim. Öldür demedim.”

 

“Ha tamam o zaman.”

 

Sonra eğildim ve tabutu tutup bir tarafını havaya kaldırıp salladım!

 

“Ohaa! Güce baaak!” dedi ergen çocuk gözleri parlarken.

 

“Aneey! Ne oluyor laaan?! Deprem mi oluyor AAAAĞĞH!” diye bağırdı adam korku ile. Onun uyandığını görünce sallamayı bıraktım ve tam üzerindeki bana bakan suratına gülümsedim.. ama otuz iki dişimi göstermeden. “Oo paşam uyanmışsın.” dedim. Sonra tabutu yere bıraktım.

 

Bir ‘Güm’ sesi ile yere çarptı.

 

Sonra da adam içeriden dengesiz bir şekilde dışarı uzandı. Etrafa baktı. “Vay anam babam.. ula burası neresidir?” kürt aksanı vardı.

 

“Herkes uyandığına göre..” dedi Serhat bana dejavu hissiyatı veren bir tonla. Onun sesi ile herkes o tarafa döndü. “Artık tanıtımı yapabiliriz.” bakışları milletin üzerinde gezindi. Hepsi ne olduğundan habersiz bir şekilde buraya gelen sivillerdi. Normal hayatlarında ev iş veya okul gibi yerlerden başka bir şey görmemiş kimseler.

 

Ellerini iki yana açıp gururla kafasını kaldırdı. Ancak bu sefer bakışlarında hüzün yoktu.. bunun yerine, mutluluk vardı. “Tanrının Oyun Alanı’na Hoşgeldiniz.”

 

“...”

“...”

 

Bir sessizlik çöktü. Geçen seferkinden farklı. En azından birileri karşı çıkıp yaygara çıkarır sandım.

 

“Afedersiniz?” dedi sarışın çocuk el kaldırırken.

 

Söz istiyor gibiydi.

 

Okul mu burası mk..

 

Serhat kafasını salladı, “Evet buyur.” dedi.

 

“Burası Dark Souls 3 mü?”

 

???????

 

???????

 

“Sen nereden bildin mk?” dedim istemsizce.

 

Genç adam düşüncesinin onaylanması ile gülümsedi.

 

“Demek gerçekten bir oyuna girdim.. hem de gire gire favorime!” yüzünde güller açıyordu. “Oley be! Her zaman Dark Souls 3’ün içine girme hayali kuruyordum! Sonunda!!”

 

Onun bu tepkisi ile bir şüphe aklıma oturdu..

 

“Senin.. bu oyunda kaç saatin var?”

 

Adam hevesle bana döndü. “7 bin saat!”

 

“Yuh mk. Sıkılmadın mı evladım.”

 

“7 bin saat çok mu?” diye soru yöneltti Serhat.

 

“Bir yıl boyunca yemeden içmeden uyumadan oyunu oynarsa 8 bin saat oynamış olur. Oradan hesap et.”

 

“Oo!” dedi Serhat gözleri parlarken. Bu oyunda işe yarayacak birisini bulduğu için mutlu gibi.

 

“Oyun mu? Oyuna mı girdik biz?” dedi ergen çocuk konuşurken.. ne desen inanır gibi. En azından bu iki kişiye açıklamakta sorun olmayacak.

 

O sırada bir hareketlenme de vardı. Kel adam tabutundan çıkmıştı ve çok güzel olan kadının çıkmasına yardım ediyordu.. fırsatçı piç.

 

“Bu bir kamera şakası mı?” diye sordu güzeller güzeli kadın. Kel adam tam onun önünde dikiliyordu. Bir duvar gibi duruyordu.. belki de kadın onun verdiği özgüven ile böyle kendine gelmiştir.

 

“Keşke öyle olsaydı..” diye söylendi Selin.. hala durumu kabullenememiş gibi.

 

“Şöyle ki canlarım.” diye söze girdi Serhat. “Hepiniz buraya gelmeden önce telefonunuzdan veya bilgisayarınızdan bir ekrandaki soruları cevapladınız değil mi? ‘Sıkıldın mı? Eğlenmek ister misin?’ diye.”

 

Bu adam sözleri ezberlemiş mi?

 

Geçenki ile birebir aynı konuşuyor..

 

“Abey ben karıma resim atarken yanlışlıkla bir şeye tıklamışam.” dedi kürt aksanlı adam.

 

“Evet. İşte o şey canım benim, sizin buraya giriş biletiniz oldu. Artık siz de bu oyunun bir parçasısınız. Az önce de dediğim gibi burası Tanrının Oyun Alanı.. ve biz de onun oyuncaklarıyız.”

 

“Ben kimsenin oyuncağı değilim.” dedi güzel kadın sert bir ton ile.

 

“Ne yazıkki içindeki feminist burada iş görmez balım benim. Güzelliğin tanrıya geçmiyor.”

 

“Hıh.” dedi kadın meydan okur gibisine..

 

Serhat devam etti. “Şu etrafınıza bir bakın. Sizce hangi kurgu size böyle bir şey gösterebilir? Altı üstü rastgele insanları toplamak için Marvel’den bile daha büyük bir bütçe hazırlayıp burayı yaparlar mı? Kendinizi abartmayın.. kabul etseniz de etmeseniz de burası gerçek ve siz de kurallara uyacaksınız.”

 

“Uymazsak ne olur?” diye sordu kel kafalı adam. Bakışları sertti.

 

“Denemesi bedava..” dedi Serhat tebessüm ederken. “Ben sadece size yardımcı olmaya çalışıyorum. En sonki görevde isyan eden bi adam vardı. Keçi Holdingin önemli bir üyesi olduğunu söyleyip duruyordu. Bunun bir şaka olduğunu varsaydı ve sonuç olarak.. cezalandırıldı.. tanrı tarafından.”

 

“Ne cezası?” dedi güzel kadın.

 

Serhat acılı bir tebessüm etti. “Aramızda olmadığına göre, tahmin etmesi zor olmasa gerek.”

 

“Öldü mü?” diye sordu sarı saçlı çocuk.

 

Serhat onaylarca kafa salladı.

 

“Şimdi, ister sözlerimize uyup bizi takip edin. İster kafanıza göre takılın. Daha yeni buraya gelmiş olan sizler zaten çok işimize yaramazsınız. Yani ne yapacağınız bizim için fark etmez.”

 

“Abeey!” dedi kürt aksanlı adam ve Serhat’ın ayaklarına kapandı. “Allahını seversen geri gönder beni abey! Evde garım kızım beni bekler ne olursun yaw!”

 

Adamın bu acıklı tavrı beni üzdü.. anne ve babamı aklıma getirdi. Ardında birilerini bırakmak insanı daha çok üzüyor.

 

Serhat çaresiz bir ifade ile ona baktı. “Üzgünüm.. bu benim elimde olan bir şey değil.. ben de sizin gibi mağdurum.”

 

Adamın gözleri doldu. O sırada yanına yaklaşıp omzundan tutup kalkmasına yardım ettim. “Üzülme heval. Hep beraber buradan kurtulucaz.”

 

Buradan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. Bahsetmediğine göre Serhat da bilmiyor. Ancak şimdilik bu adamın acısını dindirmeye yarayacaksa biliyor numarası yapmak iyi..

 

Ortalığa bir kaos hakim oldu. Herkes bu konuda kendi fikirlerine sahip gibi.

 

“Size düşünmeniz için zaman veriyoruz.” dedi Serhat ve bana kafa işareti yaptı. Ardından Selin’e doğru yürüdü. Ben de yürüdüm. Diğerleri ile aramızda biraz mesafe vardı.

 

Serhat söze girdi. “Nasıldı? İyi konuştum mu?”

 

“Yani bir ibneye göre fazlasıyla serttin. Bence iyiydi.”

 

“Serhatcan acaba daha nazik mi yaklaşsaydın.. sonuçta onlar da hiçbir şey bilmiyor.”

 

Serhat elini uzatıp Selin’in omzunu sıvazladı. “Üzülme Selincim. Üzülürsen üzülünecek duruma düşersin. Şu an onlara karşı böyle davranmazsam, ileride sözlerimizi dinlemezler. Her şeyin yolunda gitmesi için biraz sert yapmalıyız..”

 

Haklı.

 

İnsan oğlu nankördür. Yüzüne çok gülersen seni ciddiye almaz. Birçok askerlik anısında bu açıkca görülür. O yüzden komutanlar her zaman sert tutumda olurlar. Asker cozutmasın diye.

 

“Ee ne zaman adam dövücez?” diye sorguladım. “Elim kaşınıyor.. birilerini tokatlamam gerek.”

 

“Sakin ol be adam.” diye çıkıştı Serhat. “Dikkatli ilerleyeceğiz demedik mi? Bizi öldürtecek misin?”

 

“Öf ne olacak be.” dedim özgüvenli bir ifade ile. “Buradakiler benim için çereez. En azından az ilerideki çapulcu pezevenkleri döveyim.”

 

“Hmm.. doğru düşman sayısını falan da konuşmadık biz.”

 

“Sayı mı?” biraz düşündüm. O zamanlar çok dikkat etmemiştim. Sadece önüme geleni öldürüyordum.

 

“Yedi.” dedi yandan gelen bir ses. Kafamı çevirip baktığımda bunun o 7 bin saat Dark Souls 3 oynayan manyak olduğunu fark ettim. Anlaşılan kulak misafiri olmuştu. “Orada tam olarak yedi adet mezar bekcisi var.”

 

Ah demek isimleri mezar bekcisiydi. Ben onları başıboş zombi gibi tipler olarak yargılıyordum.

 

Serhat ona ilgiyle baktı. “Demek yedi kişiler ve isimleri Mezar Bekcisi.. olayları ne bunların? Ne tür silahlar kullanırlar?”

 

Adam yabancılık çekmeden yanımıza yaklaştı. “Öncelikle merhaba. Benim adım Memati.”

 

İsme bak mk.

 

“Görünümünün adın ile pek alakası yok gibi.” diyip sorguladım.

 

“Haha. Ben aslında dizi çıkmadan bir sene önce doğdum. Yani onlar çaldı diyebilirim.”

 

“Harbi mi? Baban bu ismi bulmak için çok düşünmüş olmalı.”

 

“Yok ya dedemin adıymış.”

 

“Boş muhabbetiniz bittiyse canlarım,” dedi Serhat lafı bölerek. “Devam edelim. Bu arada hızlıca tanıtayım. Ben Serhat, bu çam yarması Cüneyt ve bu hanım hanımcık kızımız Selin.”

 

Selin nazikce başıyla selam verdi.

 

Ben de, “Memnun oldum Memati kardeş. İsmine bakılırsa kaderin yancı olmak. Altımda çalışmak ister misin? Ama benden Polat olmaz söyleyeyim. Daha çok Çakır insanıyım.”

 

“Haha. O kadar emin olma. Bu oyundayken kendime güvenim tam. Büyük ihtimal ana karakter ben olucam.”

 

“Baya hızlı adapte olmuş gibisin bebeğim.” dedi Serhat merakla.

 

“E normal değil mi? Bu oyun hayallerimi süslüyor! Her zaman içine girsem neler yapardım diye hayallerini kurdum! Şimdi ise bu hayaller gerçek oldu! Haha!” çılgın gibi bakıyordu.

 

Bu işi baya ciddiye alıyor gibi..


 

“Anladım..” dedi Serhat. O da garipsemiş gibi. “Ee devam et bakalım bu mezar bekçilerinin olayı ne?”

 

“Mezar bekcileri, oyunun eğitim kısmı için olan aşırı zayıf yaratıklar. Hiç zorlanmadan öldürüp geçebiliriz. Haklarında düşünmeye bile pek gerek yok. Kırık kılıç kullanan ve paçavralar giyen zayıf tipler.”

 

“O kadar mı kötüler ya?” dedi Serhat inanamayarak.

 

Ben de demedim mi benzer şeyler mk..

 

Bana inanmayıp ona inanıyor ibne.

 

“Elbette. İstersen gösterebilirim.” dedi buraya gelirken yere bıraktığı sopayı alırken.

 

“Kalkanı neden almıyorsun?” diye sordu Serhat.

 

Memati kendine güvenen bir bakış takındı. “Eğer vurulmayı düşünmüyorsan neden bir kalkana ihtiyacın olsun ki?”

 

Vaay baya havalı söz he.

 

Ardından yavaş yavaş tepelerden oluşan koridora ilerledi.

 

“Hey dur!” diye seslendi Serhat.

 

“Endişelenme!” diye karşılık verdi Memati. “Orada sadece bir kişi duruyor. Kolayca hallederim.”

 

“Olsun yine de dikkatli ol! Bizi bekle! Burası oynadığın oyun gibi olmayabilir!”

 

“Sorun yook! 7 bin saat oynadım diyorum. Tüm hareket mekaniklerine gözüm kapalı karşılık veririm ben.”

 

Onun sözleri ile biz de peşine düştük.

 

Arkama baktığımda diğerlerinin gelmediğini fark ettim.. hepsi ihtiyatla bize doğru bakıyordu. Ergen olan çocuk hariç. Onda bi kararsızlık var gibiydi. Sanki gelmek ile gelmemek arasındaydı.

 

Sonra önüme döndüm. Memati’nin yanına varmıştık. Şu anda tepelerden oluşan koridorun dönüş noktasındaydık. Orada.. ileride dikilen bir mezar bekcisi vardı. Tam da oyundaki ile aynı pozisyondaydı.

 

Serhat beni uyardığı için onu orada göremeyiz diye düşünüyordum ama şu an oradaydı.. belki de Serhat yanılıyordu. Belki de 24 saat orada durabilirlerdi.

 

Memati, “Burada bekleyin ve sadece onu ne kadar kolay öldürdüğümü görün.” dedi özgüvenle.

 

Konuşma tarzı garipti. Bunu bir oyun olarak görüyor gibi. Yoksa birini öldürmekten nasıl bu kadar kolay bahsetsin? Etin yarılma hissiyatının nasıl bir his olduğunu bilmeyen toy bir bebe.. belki de onu salmakla hata ediyoruz.

 

“Serhat, onu salmamız iyi mi la? Öldürmesin kendini?”

 

“Yani ilerideki yaratık gerçekten zayıf görünüyor. Onu bile öldüremeyecek değil ya?”

 

İleriye baktım.. gerçekten de oyundaki gibiydi. Simsiyah bir çarşafa sarınmış çıplak ayaklı zayıf bir vücut. Kafası tek parça cüppesinin şapkası ile kapalıydı. Elinde neredeyse ucuna kadar kırılmış bir kılıç vardı. Oyunda bu yaratıklar tek vuruşta ölüyordu.. yani burada da tüm gücüyle savurduğu bir vuruş onu devirmeye yetmeliydi değil mi? En fazla ne kadar zorlaşmış olabilir ki?

 

Memati yaratık onu fark edene kadar yavaş adımlarla gitmişti.

 

“Hır?” bir hırlama sesi ile yaratık onu fark etti.

 

“Hır! Hır!” diye hırlarken ona doğru koşmaya başladı! Kırık kılıcını havaya kaldırmıştı.

 

Onunla kafa kafaya gelmek üzere olan Memati bir anda yana çekildi!

 

Yaratık elindeki kılıcı boşluğa salladı. Dengesini toparlayamadı.. gerçekten de oyundaki kadar zayıftı..

 

Memati bu fırsatı değerlendirip elindeki sopayı yaratığın sırtına geçirdi! Hala dengesini toparlamamış olan yaratık yere kapaklandı!

 

Memati bu savuruşta biraz zorlanmış gibiydi. Tüm gücünü verdiği için olabilir.

 

Yere devrilen yaratığın kafasına doğru sopayı tekrar savurdu!

 

Bir ‘Crank!’ sesi duyuldu.. yaratığın kafatası kırılmış gibiydi.

 

Memati nefes nefeseydi. Sadece iki hareket yapmış olmasına rağmen bu kadar yorulmuştu.

 

Sonra gururlu bir bakış ile bize doğru baktı. “Gördünüz mü? Çok kolay değil mi?” o sırada bakışları garipleşti. “Oha! Ruhları alıyorum! Hatta anlamını bilmediğim 2 Puan Bile Aldım!” o bu sözleri söylediği sırada.. kafasının üzerinde bi gölge yükseldi.

 

Bakışlarımı çevirip baktığımda, hemen yanındaki tepede bir mezar bekcisinin oturduğu yerden kalktığını ve.. yukarıdan ona doğru atladığını gördüm!

 

“Hayır! Üstündeee!” diye bağırdım.

 

Memati’nin gözleri şaşkınlıkla açıldı. Ancak tam arkasına döndüğünde yaratık üstüne düştü ve onu devirdi!

 

Yanımdan geçen bir rüzgar hissettim. Serhat tüm hızıyla oraya koşuyordu!

 

Yaratık tam Memati’nin üzerindeydi. Cübbesinden dolayı yaratığın bakışlarını seçemiyordum ama Memati’nin korku dolu bakışlarını görebiliyordum.

 

Memati, “Hayır dur yapm-” diye konuşurken yaratık bir anda elindeki kırık kılıcı savurmaya başladı!

 

“AAAAAĞĞĞH!” Memati suratına doğru atılan yarım düzine kesik darbesi sırasında çığlıklar attı.

 

O sırada Serhat oraya vardı ve tek hamlede yaratığın kafasını içine göçertti!

 

Ondan böyle bir güç çıkmasını beklemiyordum..

 

Yaratığı Memati’nin üzerinden itti ve ona doğru baktı. Ben ve Selin de o sırada koşa koşa gelip oraya vardık.

 

Serhat’ın bakışlarında acı ve üzüntü vardı.

 

Memati’nin suratına baktığımda.. vahşeti gördüm. Bir gözü tamamen parçalara ayrılmıştı ve diğer gözünün kapağı da kesilmişti. Dudağı parçalanmıştı ve içindeki dişleri görülüyordu. Burnun üst kısmı ikiye ayrılmıştı ve alnında da içinden kanlar akan derin bi kesik vardı. Tüm bunların dışında en üzücü olansa.. boynundan kanlar fışkırtan kesikti.

 

“Ş-Şifa!” diye bağırmakta olan Selin, Serhat’ın onun ışık çıkmakta olan ellerini tutup indirmesi ile durdu. “Hayır.. artık çok geç yavrum.. artık çok geç.” dedi üzüntü ile.

 

Onun da sözleri ile.. Memati’nin ölmekte olduğunu anladım.. yazık çocuğa.. adının anlamını çok erken ve beklenmedik bir şekilde tecrübe etti..

 

***

Yazar Notu: Memati ismi Ölüm anlamına gelir.

 

***





 

Loading...
0%