Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Alien: Isolation

@kuryil

“Neyin oyun alanı neyin?” diye çıkıştı yan taraftaki 40’lı yaşlarda olan adam. Bir kaşı yukarı kalkmıştı ve yüzü kasıntı görünüyordu. Adam sinirli gibiydi.

 

“Tanrının Oyun Alanı dedi amca” diye söyledim ona.

 

“Ne amcası lan dürzük! Ben daha 42 yaşındayım!” gözleri ile beni süzdü. “Sen de o kadar genç sayılmazsın.”

 

“Niye bu kadar sinirlendin ki? Zaten bu yaşta sana amca demeyen yoktur.”

 

Adam kaşı yukarı kalkık şekilde bana bakmaya devam etti. Ağzını araladı ancak aralarından hiçbir söz çıkmadı.

 

“N-Neredeyim ben?” utangaç bir kız sesi geldi. Sesin kaynağı diğer açılan kapsüldeki kızdı. Yüzünde korkulu bir ifade vardı ve ellerini kendini korumak istermişçesine göğüslerinin önünde birleştirmişti. Sanırım o da porno izlerken gelmiş olacak ki tecavüz edilecek korkusuna sahip gibiydi.

 

“Bacım endişelenme.” Saçları bağlı adama döndüm. “Bu adam ibne. Sana zararı olmaz.”

 

“Hahaha. Ayıp oluyor ama. İbne yerine homoseksüeli tercih ederim.” Adamın duruşu tekrar normal pozisyondaydı.

 

“Burada düşündüğün gibi şeyler yapmadığımızı artık anlamış olman gerek. Neden hala numara yapıyorsun?” dedi bana doğru.

 

Haklıydı. Ne kadar reddetmek istesem de anlamıştım. Etraftaki cihazlara ve mevcut duruma bakarsak sikik bir film sahnesindeydik. Anlaşılan o tuşa basınca doğaüstü bir olaya alet oldum.

 

Şu an yapılabilecek en iyi şey, bir şeyler biliyor gibi görünen bu ibneyi dinlemekti.

 

“Hey genç adam,” diye seslendi 40 larındaki adam. Amca olarak seslenilmeyi sevmeyen birisinin böyle bir söz kullanması ironik.

 

Sözlerinin hedefi saçları bağlı adamdı.

 

“Kimsin necisin bilmiyorum ama bu şakaya çabucak son versen iyi olur. Benim kim olduğumu biliyor musun?” Yüzünde tehditkar ve kendini beğenmiş bir ifade vardı. “Ben Keçi Holdingin yüksek mevkisindenim. Kaymak tabakadanım yani. Öyle sokak serserilerinin dalga geçip paçayı sıyırabileceği birisi değilim?”

 

Bu sözler ile saçları bağlı adamın suratında küçümser bir ifade oluştu. “Ooh demek zengin kesimdensin. Yani toplumun çoğunluğunun üzerine basıp rahat yaşayanlardan.. o zaman, az sonra anlatacaklarım seni daha da üzecektir.”

 

Ardından yüzüne bi ciddiyet kazındı. “Hepiniz buraya gelmeden önce telefonunuzdan veya bilgisayarınızdan bir ekrandaki soruları cevapladınız değil mi? ‘Sıkıldın mı? Eğlenmek ister misin?’ diye.” bu bir soru gibiydi ama cevaplarımızı beklemeden konuşmaya devam etti. Sanki vereceğimiz cevapları biliyormuşcasına..

 

“Ne yazıkki bu talihsiz sözlere ben de kandım ve kabul ettim. Şimdi ise burdayım. Sizler takım arkadaşım olacağınızdan bilgilendirmem gerekiyor. Aksi taktirde süre dolduktan sonra bok yoluna gideceksiniz.”

 

“Ne süresi?” diye sordum.

 

Saçları bağlı adam parmağı ile arkasındaki kapıyı işaret etti.

 

Orada, buranın çıkışı gibi görünen kapının yanında bir sayaç vardı. Duvara monteliydi. 13.47 yazıyordu ve geriye doğru gidiyordu.

 

“13 dakika sonra o kapı açılacak ve hemen yanınızda duran son kapsül de açılıp görev resmi olarak başlayacak.”

 

“Görev mi? Ne görevi be? Asker miyiz biz?” diye söylendi 40’lı yaşlardaki adam.

 

“Haha. Aklına ilk askerlik geldiğine göre senin oyunlar ile pek alakan yok amca.”

 

“Sikerim amcanı ama!” diye küfretti adam.

 

Saçları bağlı ibne ise sadece gülerek karşılık verdi ve konuşmaya devam etti.

 

“Bu görev, tamamlanması zorunlu bir durum oluşturuyor. Eğer tamamlanmazsa.. ölürüz”

 

Bu sözler ile dondum kaldım.

 

Nasıl bir bokun içine battım ya..

 

40 lı yaşlardaki adamın suratında alaycı ve küçümseyen bir ifade vardı.

 

“Hıh. Dönemin veletleri büyükleri ile dalga geçmeyi eğlenceli buluyor herhalde.”

 

Saçları bağlı adam ona aldırış etmeden devam etti.

 

“Buna ana görev deniyor. Bir de yan görevler var. Onların tamamlanması zorunlu değil ama tamamlarsanız ek ödüller alabilirsiniz.”

 

Ödüller mi?

 

Yani bu gerçekten oyun gibi bir şey olacak..

 

“Ve bir de gizli görevler var. Ne yazıkki bunların bilgisine ulaşamayız. Sadece görev başarı ile tamamlanırsa öğrenebiliriz ve ödüllerini alabiliriz.”

 

“Görevin ne olduğunu öğrenmek için ilk geldiğiniz bölgelerde etrafı incelemeniz yeterli. Çoğunlukla bu şekilde görevin içeriği iletilir” parmağı ile duvardaki bir dijital ekranı işaret etti.

 

Orada duvarda çeşitli yazılar vardı. Hepsi de türkçeydi.

 

Açıkcası bu bir oyunsa türkçe çevirisi olduğu için minnettardım. Çünkü çat pat ingilizcem ile hiçbir bok anlamazdım.

 

Duvarda yazanlar şunlardı;

 

Biçim: [Oyun] İsim: [Alien: Isolation]

Tür: [Gerilim] [Korku]

Ana Görev: Bilim İstasyonuna ulaşıp deney kayıtlarını konsola yükle.

 

Yan Görev 1: Amanda Ripley’i koru.

Yan Görev 2: Kovan’ı yok et.

Yan Görev 3: Kraliçeyi öldür.


 

Lan! Bu oyunu biliyorum! Birkaç sene önce oynamıştım ama gerginlikten sonuna kadar gidememiştim. Bu oyun uzayda geçiyordu! Şu anda bir uzay gemisinin içindeyiz! Başlarda sakin bir oyun olsa da ilk çeyrekten sonra öldüremediğiniz devasa bi canavar sürekli peşinizde geziyor. Oynarken kalp krizi geçirecektim.

 

Ama vay anasını! Uzaydayız mk! WOHHOO!

 

Bu beni heyecanlandırdı. Gerçekten oynadığım bir oyuna gireceğim için çok meraklıydım ve şimdi aynı zamanda bir uzay gemisinde olduğumu öğrendim!


 

Ancak bir an sonra oyunun türünü hatırladım. Korku ve gerilim..

 

Oyun boyunca beni kovalayan yaratığı düşündüm. Sürekli tısslayarak gezmesini ve tek darbe ile kaç kez tahtalı köyü boyladığımı..

 

Sıçtık ya.

 

“Orada yazanlar şu andan itibaren tüm hayatımızı ilgilendiren şeyler. Yan görevleri.. şimdilik boşverelim. Hepiniz yeni geldiniz. Hayatta kalmanız bile çok zorken yan görevler imkansız olacaktır.”

 

O konuşurken süre 5 dakikaya kadar inmişti.

 

“Oradayken size çok fazla yardımcı olamayacağım. Çünkü ben de sizin gibi kendi canımın derdinde olucam. Eğer.. eğer takımımın diğer üyeleri burada olsaydı onlar size yardımcı olabilirdi.” yüzünde hüzün vardı.

 

“Ne oldu onlara?” dedi başından beri sessiz olan yan taraftaki kız.

 

“Öldüler.”

 

Öldüler. Tek ve net bir cevap. Ancak kanımı dondurmaya yetti. Nasıl bir yere geldiğimi anlıyordum. Fena halde boka batmıştım.

 

“Hayır..” dedi kız korkuyla. “Ö-ölmek istemiyorum!” Bakışları telaşla odada gezindi. Kaçacak yer arıyor gibiydi. “Beni, B-Beni geri gönderin! İstemiyorum!”

 

“Yaygara koparmayı kes!” dedi 40’lı yaşlardaki adam. “Bunlar sadece bir kamera şakası. Bu dangalakların istediği de zaten senin korktuğunu görmek. Onlara istediklerini veriyorsun.”

 

“Ş-Şaka mı?” diye sorarken duraksadı kız.

 

“Elbette ki şaka. Sence anlattıkları doğru olabilir mi? O duvarda yazan Alien isimli filmi biliyorum ben. Yani şimdi bana bu filme ait bir oyunda olduğumuzu mu söylüyorsun? Biz şimdi gelecekteyiz ve uzay gemisinde miyiz? Ve bir uzaylı ile mi savaşıcaz? Peh. Tamamen çocuk şakası bu.”

 

“H-Haklısın. Şaka olmalı değil mi? Şaka olmasından başka şans var mı ki?” Kız umutla uzun saçlı adama baktı. Ancak uzun saçlı adamın yüzü ifadesizdi. Olayları anlatırken gülmeyi kesmişti. Kız ondan bir tepki göremeyince bana döndü.

 

‘Niye bana bakıyor lan bu kız? Ben de onun gibi mağdurum.’

 

Ancak yine de ondan farklı olduğum bir yön vardı. Ben bunun şaka olduğunu düşünmüyordum. O yüzden olumsuz anlamında kafamı iki yana salladım.

 

“Hah! Bakma şuna! O da ekipten olmalı.” Kırk yaşlarındaki adam olayı reddetmekte kararlı gibiydi.

 

“Ne dersen de amca. Ben sizi bilgilendirmek için elimden geleni yaptım.” uzun saçlı adamın yüzüne tekrar tebessüm gelmişti. “Bundan sonrasında ne yapacağınız size kalmış. İster beni takip edin, ister burada korkuyla sinip bekleyin.” Buraya kadar geldikten sonra sesi soğuklaştı. “Ancak sizi uyarayım. Tanrının Oyun Alanı’nda pas geçmek diye bir şey yok. Yani eğer oyunu oynamazsanız, ölümünüz kaçınılmaz olur.” Tekrar ölüm kelimesini kullanmıştı.

 

Sanki bu yerde ölüm her yerde gibiydi.

 

Kız tekrar korkuyla gerildi.

 

O sırada ‘BİİİP!’ diye bir ses duyuldu ve sonunda kapı açıldı. Süre dolmuştu. Aynı anda, kapalı olan kapsül de açılmaktaydı.

 

“Ah son bir uyarı. Karakterlere sakın oyundan bahsetmeyin. Yoksa cezasını size çektirirler.”

 

Söylemeyelim mi? Yani evet, birisi gelip bana da bi oyun karakterisin dese ve buna inandırsa çok sikim sonik bir durum olabilirdi.

 

Ancak ceza çekmek? Bu ayrı konuydu. Acaba nasıl bir ceza..

 

Bunu soracak zamanımın olmaması üzücüydü.

 

Kapsül komple açıldı ve içindeki kişi dışarı doğru uzandı.

 

Bu kişi mühendis tulumu giymiş beyaz tenli bir kadındı. Az öncekilerin hepsi türkiyeden olduğu belli olan kişilerken sadece bu kadın avrupalı birisine benziyordu. Renkli gözleri ve soluk teni, avrupalılara özgü çene yapısı. Onu tanıyorum. Oyundaki tipine çok benziyor. O ana karakter amely, amenta.. neydi adı ya?

 

“Günaydın Amanda.”

 

Hah Amanda doğru.

 

Bir dakika? Uzun saçlı adam arkadaş gibi mi konuşuyor?

 

“Günaydın Serhat.”

 

Oha o da onu tanıyor gibi konuşuyor! Ne oluyor lan?










 

Loading...
0%