Yeni Üyelik
9.
Bölüm

Anladım Abi

@kuryil

“Aah. Bu üzücü oldu.” dedi Serhat aşağı bakarken. Kast ettiği kara götün kaçması mı yoksa puanlarının Amanda tarafından boşa gitmiş olması mıydı bilmiyorum.

 

Kadın bu olaylardan sonra korkuyla etrafa baktı. Kurşunun kaynağını bulamıyor gibi.

 

“B-Bizi öldürmeyin!” diye bağırdı korkuyla.

 

Amanda ise sessizdi. Tek bir kelime bile etmiyordu.. tekrar birisini öldürmek zorunda kalmıştı. Bakışları sinirli görünüyor. Ancak sinirli olduğu o adamlar olmayabilir. Belki de böyle bir şey yapmak zorunda kaldığı için kendi kendine sinirliydi..

 

“Hadi gidelim.” dedim sessizce.

 

Burada durup o kadın ve çocuğun hayatını daha fazla zorlaştırmanın anlamı yok. Bizim amacımız onlar ile ilgili değil ve en önemlisi.. ben sandalyem nedeniyle aşağı inemem.. neyse zaten Sebasti denilen adamın elinde silah vardı. Onunla bir şekilde idare ederler gibi.

 

Amanda dalgınlığından uyandı. Sonra kafasını sallayıp o kapıya doğru ilerlemeye başladı.

 

Bakışlarım istemsizce aşağıdaki ikiliye kaydı. Ayaklanıyor gibiydiler. Küçük kız.. tatlı görünüyor. Bu kadın ile aralarındaki bakışmalara bakılırsa anne kız olabilirler. Belki de Amanda bu yüzden o ani hareketi yapmıştır.. onlarda kendi annesini ve geçmişini görmüş olabilir. Eğer yanlış hatırlamıyorsam bu oyundan önceki filmde Amanda da bu yaşlardaydı ve annesi tarafından kötülerden korunuyordu.. üzücü bir nostalji.

 

Beraberce kapıdan geçtikten sonra diğer tarafı gördüm. Aşağı doğru eğimlenen bir merdiven ve yanı başında yine engelliler için bir platform.

 

Geleceğin insanları çok modern ya. Her yere bundan koymuşlar.. ama şu sakatlığa bi çare bulamamışlar mk..

 

Amanda acele ile merdivenlerden indi ve bizden daha hızlı adımlar ile önden ilerledi.

 

Ben de kaydıraktan indikten sonra Serhat ile aynı hizada ilerlemeye başladım.

 

“Üzülmüş gibisin.” dedim.

 

Serhat hüzünlü bir tebessüm etti. “Evet.. bu gidişle sadece görevin ana ödülü ile Amanda’yı kurtarmanın ödülünü alabilicem.”

 

Yüzüm buruştu. Yani o puanlar birini öldürmeye değer.. Sebasti’nin son anlarını düşündüm. Adam.. nereden bakarsan bak öldürmek istemiyordu. Sadece kendini zorunda hissediyordu. O heyecanlı siyahi adamı bile durdurdu. Belki de o siyahi adam da öldürmek istemiyordu. Sebasti onun yerine kendisi elini kana bulamak istemiş olabilir.. sadece fedakarlık yapmak istemiş olabilir.. ancak kader onu bu duruma getirdi. Eğer o anne ve kızı ile karşılaşmasalar.. eğer Anton ağzından o sözleri kaçırmasa.. eğer ortada uğruna savaşılacak bi gemi olmasa.. çok fazla ‘eğer’ var. Ancak hiçbiri kaderi değiştiremez. Bu bir oyun olsaydı ve elimde seçenekler olsaydı, en iyi sonu almak için her şeyi yapabilirdim. Ancak şu an böyle bir durum yok. Tek bir canım ve her olay için tek bir karar hakkım var.

 

O anda aklıma Kubilay geldi. “Hey.” dedim Serhat’a.

 

“Hmm? Ne oldu çikolatam?”

 

Hay çikolatana..

 

“Sen pas geçmek falan yok diyip saçmalıyordun başta. Ama o Kubilay güvenli bir şekilde uzay gemisinde bekliyor. Ne ayak?”

 

“Ha o mu? Hmm nasıl anlatsam.. Tanrının garip bir espiri anlayışı var.”

 

“Nasıl yani?” dedim öndeki Amanda’yı takip ettiğimiz sırada. Bu koridor öncekilerden çok ama çok daha uzun. Sanırım başlangıçtaki hangarın yanından ilerleyen bir koridor. Çünkü bu uzunluk taa oraya kadar gidiyor gibi. Saçma bir yer.

 

“Tanrı,” diye girdi lafa Serhat. “Bizden oyununu oynamamızı istiyor. Onun kurduğu senaryolarda sürekli tehlikelere atlamamızı istiyor. Şu ana kadar toplamdaa.. dört oyuna katıldım. Ancak bir tanesinde bile sakince oturabildiğimi hatırlamıyorum.”

 

“Dört mü? Ben daha fazla olduğunu düşünmüştüm. Çok rahat görünüyorsun.”

 

“Hah!” dedi şiddetli bir şekilde. “Eğer daha fazla olsa böyle zayıf olur muydum cicikuşum?”

 

“Cicikuşunu sikerim ama bak!” öfkeyle çıkıştım. Çok yarrak kürek bir konuşma tarzı var. Bu sözleri bir kızdan duysam belki rahatsız olmazdım ama ibnenin birinden duymak beni kıl ediyordu. “Neyse, sen izci olduğunu söylemedin mi? Tüm puanları oraya bastın sanıyordum.”

 

“Öyle yaptım. Olay da o zaten zeki şey anlamadın mı?” bana döndü. “Buna zorlandım. Çünkü takımdaki izci ben gelmeden önceki görevde ölmüş. Yani eksik olduğu için mecburen beni bu göreve ittiler. Eh, şikayetçi olduğum da söylenemez. Herkes ön planda canları pahasına boğuşurken ben geri planda korunaklı bir bölgede kalırdım. Aslında gelişim aşamasındayım. Takım liderim Umut’un dediğine göre eski izci, bir kilometre çapında herkesi tespit edebiliyormuş. Bunun dışında kendini gizleyebiliyor ve tuzakları tespit edebiliyormuş. Nihai amacı beni öyle yapmaktı.” dedi. Yüzünde biraz hüzün vardı. Ancak bir an sonra yerini tebessüme bıraktı. “Eh şanssızlık. Hepsi benden önce gittiği için şimdi plan değişti. Olabilecek bütün roller şu an boş. İzcilik güzel olsa da kusurunu anladım. herkes ölünce kendini korumak zorunda kalıyorsun.. Bu yüzden! Geçen görevden gelen puanlarımı sakladım.” dedi heyecanla. “O puanlar ile savaş gücümü artıracak yetenekler alıcam!” Cilveli bir bakış attı. “Sonrasında omuz omuza savaşabiliriz tatlışımm.” dedi.

 

Iyy.. eski takım lideri onu bu tavırları için öldürmediği için şanslı..

 

“Anladım.. yani ilgi çekici bir hayat hikayen var kabul ama.. asıl sorumu cevaplamadın.”

 

“Ah.” utançla kıkırdadı. “Özür dilerim.. o yerde bir haftadır yalnız başıma oturuyorum. Uzun süreden sonra sohbet etme fırsatı bulunca dayanamadım.”

 

O yer mi?

Sanırım görevden sonra gidilen yeri kast ediyor.. hemen görevden göreve atılmayacak olduğumuzu bilmek güzel. Bu ölümcül olayları atlatınca durumumu iyice sindirmem gerek. Bir anda kendi dünyamdan bu sikindirik yere gelmem falan üzerinde durmam gereken bir konu.

 

“İşte anlayacağın, tanrı eğlence istiyor. Öyle sabit oturmaya izin yok. Takım liderim ve ekibi yönetimi iyi kurduğu için yeni gelenlerin başlangıç bölgesinde kalmasına izin vermez. Eğer gücü yetiyorsa hepsini güvenli yerlere götürür. Adamın dibiydi.” ondan bahsederken yüzü gurur doldu.

 

“Ancak onun anlattığına göre başlangıç böyle değilmiş. O geldiğinde bir kaos hakimmiş ve kendisi de dahil birçok kişi başlangıç bölgesinde beklemiş. Böyle yapmaları normal çünkü girdikleri oyun Resident Evil 2 imiş. Tek ısırıkta tahtalı köyü boyladığın bir zombi oyunu.. tabii ilaçlar ile bir anda iyileşebilirsin ama onlar bunu bilmiyordu.. İlk başlarda her şey iyi gitmiş. Kapısı kapalı güvenli bir odadalarmış. Dışarıda ise birkaç zombi sesi ve koşuşturma sesleri geliyormuş. Bu sesler ana karakterler ve zombiler arasında geçen olaylardanmış. Ancak sonra beklenmedik bir şey olmuş.”

 

“Nemesis içeri mi dalmış?”

 

Bu sözüm ile parlayan gözlerle bana baktı. “Vay canına bebeğim! Sen gerçekten birçok oyunu oynamışsın. Baş düşmanı bile biliyorsun.”

 

E herhalde mk 10 yıllık kapalı kapılar ardındaki sakat hayatı kolay mı?

 

“Ancak..” dedi Serhat. Anlatmaya devam ediyordu. “Yanılıyorsun. İçeriye hiç kimse dalmamış. Son ana kadar kapıyı zorlayan bile olmamış. Onun yerine.. kafalarının içinde bir ses duyulmuş. Eğer orayı 5 dakika içerisinde terk etmezlerse.. öldürüleceklermiş.”

 

“Oha! Kast ettiğin buydu yani! Öyleyse neden Selin’i orada bıraktık!?” bu bilgi ile ilk aklıma gelen doğal olarak oydu. O kız masumdu. Kubilay da ölmeyi hak etmiyordu ama Selin en azından çabalamış birisiydi. Yaşamayı hak ediyordu.

 

“Endişelenmee.” dedi Serhat. “Bu kural sadece başlangıç noktasında geçerli. Sebebini bilmiyorum ama başlangıç bölgesinin sınırlarından ayrılırsan sorun çözülüyor.”

 

“Oh, baştan desene onu.. bir dakika.. o zaman kubilay ölecek mi?”

 

“Haha. eğer beynini kullanıyorsa ölmez herhalde. Sonuçta altı üstü birkaç adım yürüyüp o gemiden çıkacak. O uyarıdan sonra en azından garanti olsun diye çıkar değil mi?”

 

“Haklısın aslında. O kadar salak değildir.. peki bu uyarı ne zaman geliyormuş?”

 

“Yanii şu sıralar gelmek üzeredir herhalde.”

 

O sırada Serhat’ın bakışları ciddileşti. “Amanda..!” diye sessizce bağırdı. Onun her böyle tepki verişinde bir şeyler oluyordu.

 

“Ne oldu?” diyip arkasını döndü Amanda. Silahını çekmişti.

 

“Hareket etme ve sessiz ol!” dedi. Yavaş yavaş Amanda’ya yaklaştı. “İleride bir şey var ama.. hareketsiz..” dedi.

 

“Ne? Sen bunu nasıl anlıyorsun?” dedi Amanda. Artık olayları garipsemeye başlamış gibiydi. Yani zamanıydı. Adam müneccim sikmiş gibi her şeyi önceden algılıyor.

 

“Şşş!” diye susturdu Serhat.

 

Ben de ses çıkarmamak için hareket etmiyordum. Tekerlekli sandalyem bu sessiz ortamda adımlardan daha çok ses çıkarırdı.

 

“Hareket etmeye başlıyor..” dedi Serhat. “Yavaşça geri çekilelim..” diyerek sessizce geriye doğru adımlamaya başladı.

 

Onun bu onayı ile bakışlarım sandalyeme düştü. “Ama ben sessizce gidemem ki lan..”

 

Serhat, “Bir şey olmaz gel.. o her kimse baya uzakta ama bu koridorun öbür ucunda..” dedi.

 

Bakışlarım koridorun ucuna düştü. 20 metre kadar ileride sağa doğru dönüyordu. Her kimden bahsediyorsa orada olmalıydı.

 

“LKrrrrrrrr.” diye bir ses geldi koridorun öbür ucundan.

 

Hasiktir!

 

Bu ses!

 

Refleks olarak korkuyla sandalyemi geri vitese taktım.

 

O sırada Serhat’ın gözleri de fal taşı gibi açıldı. “Geliyor! O, ço-çok hızlı!!” aciliyet duygusu içeren bakışlar ile etrafa bakıyordu.,

 

Dan!

Dan!

Dan!

 

Bu sesler geçen seferki metal sarsan sesler ile aynıydı.

 

“Ney çok hızlı?” dedi Amanda silahını koridorun öbür ucuna tutarken.

 

Dan!

Dan!

Dan!

 

“Zaman yok! Ölmek istemiyorsan çabuk gel!” dedi ve Amanda’yı çekiştirip yan taraftaki havalandırmaya getirdi. O sırada onlar yaklaşınca otomatikman açılan havalandırmadan Serhat hızla geçti. İçeriden “Gel!” diye bağırdı.

 

Dan!

Dan!

Dan!

 

Amanda, “Ama Cüneyt ne olacak? O sandalyede!” diye bağırdı.

 

“Doğru amına koyim ben ne olucam?!”

 

Orospu çocu beni bırakıp gitmeye dünden razı gibiydi.

 

Dan!

Dan!

Dan!

 

“Üzgünüm kardeşim! Kendi başının çaresine bakman gerek!” Serhat’ın bağırışı havalandırmanın içinden geliyordu ve uzaklaşıyor gibiydi.

 

O sırada sonunda, koridorun ucundan seslerin sahibi göründü. Bu.. Aliendı! İki metreden uzun boyu ve iskeletten oluşmuş gibi görünen devasa vücudu neredeyse tüm koridoru kaplıyor. Devasa iğneli kuyruğu arkasında sallanırken iki ayak ve iki eli üzerinde koşa koşa bize doğru geliyor!

 

“EĞHRHHHHH!” Ağzından çıkan tiz çığlık tüm koridoru doldurdu!

 

“Ananı sikim geliyor laaan!” dedim ve geri vitese takıp tüm hızla geldiğim tarafa çekildim. Neyse ki sandalyede geri vites ile ileri vites aynı hızda.

 

O sırada Amanda.. kaçmıyordu! Elindeki silahı kaldırdı ve Alien’a doğru taramaya başladı!

 

“Helal kız sana! Sik belasını!!!” dedim geri çekilmeye devam ettiğim sırada.

 

Ancak ateş ediş tarzı çok rastgele.. ah doğru! Bu kız profesyonel asker falan değil! Aynı hedefi nasıl 100 kez vursun!? Bu şekilde onu öldürmesi imkansız!!

 

“HAYIR! AMANDAA! KAAÇ!” diye bağırdım çekildiğim sırada, kalp atışlarım hızlanmaya başladı.

 

Gözlerimin önünde bu kızın yitip gitmesini istemiyorum..

 

Ancak elimden gelen bir şey yok..

 

Amanda tüm hışmıyla ateş etmeye devam ediyordu ama bu Alien’i durdurmadı. Bir an sonra Amanda’nın yanındaydı. Elinin Tersi ile ona geçirip taklalar atmasını sağladı! Ancak sonra duraksamadı! Hala koşmaya devam ediyordu. Hedefi…

 

“Ananı sikim bana geliyor bu!” kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Yaratık çok süratliydi ama benim kapıya varmama daha vardı..

 

“Kalp Atışlarının hızlandığı tespit edildi. Önlem modu açılsın mı?”

Bu sesi duymam ile içimde bir umut doğdu. O silahları sonunda çıkarma vakti geldi!

 

Yaratığa doğru öfkeli bakışlar attım. Amanda’yı hiçbir şey yapmadan bırakıp gittiğim için olan pişmanlığı atabilirim!

 

“Şimdi yarrağı yedin sikik şey. Önlem modunu aç!”

 

Ve işte o anda! Sandalyenin arka kısımlarından iki minik kol çıktı ve omuzlarıma masaj yapmaya başladı!!

 

Bekle, ne?

 

“Bu ne mk!?!!”

 

Alien hızla bana doğru yaklaşıyordu.

 

“Önlem modu sakinleştirmek için miydi?! TAŞŞAK MI GEÇİYORSUNUZ LAAAAĞN!?!?!”

 

Alien yakınlaşıyor ve ben geri viteste onun salya akan ağzını izleyerek gidiyordum.

 

“EĞHRHHHHH!” onun korkutucu çığlığı tekrar duyuldu. Bu çığlık bana onun tarafından nasıl vahşice katledileceğimi hatırlatıyor..

 

Arkamı göremediğimden kapıya ne kadar uzak olduğumu göremiyordum ama Alien’ı görebiliyordum!

 

25 metre..

20 metre..

17 metre..


 

O sırada ‘Güm’ diye bir şeye çarptım.

 

Bu kapıydı!

 

Hemen sonra kapı yukarı açıldı.

 

Bir an bile duraksamadan kapıdan geçtim ve kilitlemek için konsola gittim.

 

Beynim hiper hızda çalışıyordu. Olabildiğince hızlı tamamlayacaktım!

 

O sırada Alien yakınlaşmaya devam ediyordu.

 

12 metre..

7 metre..

5 METRE!

2 METRE!

 

Pıss sesi ile kapı bir anda kapandı!

 

GÜÜÜÜÜM!

 

Bir çarpma sesi ile Alien kapıya tosladı!

 

“HAHAHAHA! BAŞARDIM! KURTULDUM OROSPU ÇOCUĞU!!! AMINA KODUMUN KERTENKELESİ SENİ! KENDİNİ BİR SİK Mİ SANDIN HA?! ALTI ÜSTÜ BİRKAÇ AY ÖNCE DOĞMUŞ KUYRUKLU KURBAĞA!!” kurtulmanın verdiği rahatlık ile histerik çığlıklar atıyordum. O sırada öbür taraftan Alien’in bağırışları da duyuluyordu.

 

Ancak.. adımları uzaklaşmıyordu..

 

Hmm?

Bu sikik neden az önce devirdiği Amanda’ya gitmiyor?

 

Dan!

 

Hemen kapının ardındaki tavandan bir ses geldi. Bakışlarım sesin kaynağına döndü.

 

Bir an sonra bir ‘Dan!’ sesi daha duyuldu. Ses, bir adım ileri gidip kapının tam üstüne gelmişti. Sonra ‘Dan!’ sesi iki kez daha duyuldu. Bu sefer benim üzerimden geçip arkamdaki.. havalandırmanın üzerine geldi.

 

“Çat!” diye bir ses geldi ve havalandırma kapağı sökülüp yere düştü.

 

Bir an sonra da.. Havalandırmadan 2 metre boyunda bir varlık atladı.. bu Alien’dı.

 

Koskocaman boyu ile ve ağzından akan Salyaları ile karşımda duruyordu. Kafamı kaldırıp suratına doğru baktım.

 

İçim korku ile doldu.

Yutkundum.

Bu şok anımda beynim kontrolü kaybetti.

 

“Abi. Ben sana dememiştim ki abi. Ben şey, arkadaki arkadaşıma demiştim. Ben sana der miyim abi. Boyuna posuna kuvvet. Maşşallah.” dedim vücudundaki kas gibi görünen kemiksi yapıyı süzerken. “Macfit’te mi çalışıyorsun abi?”

 

“EĞHRRRRRRRHHHHHHHEĞĞ!!!!” tam yüzüme doğru geniş çığlığını bıraktı. Salyası yüzümün her tarafını doldurdu.

 

“Anladım abi.”

 

Ve sonra tek gördüğüm, havaya doğru kalkan uzun kuyruğunun kafama doğru yaklaşırkenki büyüyen görüntüsü oldu.

 

[Bir Takım Arkadaşınız Hayatını Kaybetti]

Loading...
0%