Yeni Üyelik
11.
Bölüm

Arap Saçı Gibi..

@kuryil

Kafama giren bu sesler sırasında dünyanın bütün diğer sesleri duyulmaz oldu. Siyah beyaz olan görüşümde, havadan akmakta olan su damlaları bile dondu. Adeta zaman durdu.

 

Son söz de kafama girdikten sonra, görüş alanım yavaşça karardı..

 

Tekrar kendime geldiğimde ise şimdi.. karşımda bembeyaz bi oda var.

 

“Cennette miyim?” diye bir ses geldi sağ tarafımdan. Kafamı çevirip baktığımda, Selin’i gördüm. O.. havada bir ışık halkasının içinde asılı duruyor! Yani resmen uçuyor!

 

Işık halkası onun boyutunu biraz aşacak şekilde yere kadar inen bir sütuna onu hapsetmiş gibi.

 

Ben.. bakış açısı olarak onunla aynı hizadayım.

 

Bakışlarımı aşağıya indirdim ve.. kendimin de uçtuğunu fark ettim!

 

“Oha!” dedi solumdan gelen bir ses. Kafamı çevirip baktığımda, şaşkın ve şok olmuş ifadeye sahip Serhat’ı gördüm.

 

“Sen ölmedin mi lan?!” dedi.

 

Sırıttım. “Ölmedim orospu çocu.”

 

“İnanamıyorum! Ama Alien sana doğru gittikten sonra takım arkadaşın öldü mesajı geldi?”

 

Omuz silkmeye çalıştım. Ancak bu ışık sütununun içinde hareket edemiyoruz gibi. “Görünüşe göre Kubilay gerçekten de alıkmış.”

 

Bu açıklama ile Serhat’ın bakışları etrafı taradı. Sonra tekrar bana döndü. “İnanamıyorum.. o yaşlı şeyin bu kadar inatçı olmasını beklememiştim.. gerçekten şaka gibi.”

 

“Yani,” dedim gülümseyerek etrafı tararken. “Tanrının bekleme odası burası ha?”

 

Beyaz duvarlara sahip geniş bir salondu. Salonun ilerisinde bir koridor vardı. Koridor çok ilerlere kadar gidiyordu. Buradan görülebildiği kadarıyla toplam 16 oda vardı.

 

“Ne iğrenç bir yer lan bura.. deli hastanesine düşmediğimize emin miyiz?”

 

“Haha. Tanrının renk seçiminde pek zevki yok gibi.”

 

“Şu an ne oluyor?” diye sordum.

 

Kast ettiğimi anlaması zor olmasa gerek ki Serhat hemen cevapladı.

 

“İyileşiyoruz. Her görevden sonra aldığımız yaralar bu şifalı halkanın içinde iyileşir.” Sesi sakin ve hevesli çıkıyordu. “Aynı tanrının kucaklaması gibi hissettirmiyor mu?”

 

O söyleyince fark ettim. Gerçekten içimi rahat bir his dolduruyor gibi.

 

“E kaç dakika kalıcaz burada?”

 

“Yaralanma durumuna göre değişir ya.” dedi Serhat. O sırada bakışlarım sol omzuna kaydı. Orada kıyafetinde koca bir delik vardı ve kemikleri görünebiliyordu.

 

“Acımıyor mu?” diye sordum.

 

“Hmm? Ah kolumdakini mi diyorsun. Beni düşünmene sevindim tatlım ama endişelenme, artık acımıyor. Buradayken tüm acılar yok olur.. asıl sana sormalı.” dedi.

 

“Hmm? Ben yaralanmadım ki?”

 

“Öyleyse neden çenende kanlar var? Sanki kan kusmuş gibisin.” dedi Serhat merakla.

 

“Ah o mu. Sadece bir canavar yum-” lafımı devam ettirecekken durdum. Eğer o yaratığın içime yumurta bıraktığını söylersem Serhat’tan iğrenç bir tepki alabileceğimi tahmin ediyorum..

 

“Alien ile biraz kapıştık.” dedim.

 

Gözleri açıldı. “Gerçekten cesursun! O yaratık dibine kadar gelince korkudan bayılırsın sandım.. çok ürkünçtü.” dedi yüzünü buruştururken. O havalandırma deliğinden izliyor olmalıydı.

 

O sırada Serhat’ın etrafındaki halka sanki bir serapmışcasına yavaş yavaş yok oldu ve Serhat da havada süzülmeyi kesip yavaşça zemine indi.

 

Kafamı çevirdiğimde Selin’in de çoktan inip merakla etrafa baktığını fark ettim.

 

Bir şey söylemeye çekiniyor gibi.

 

Serhat olduğu yerde zıplayıp birkaç jimnastik hareket yaptı. “Turp gibiyim artık!” dedi sevinçle.

 

“Aah, Umut olmadan bu kadar ileri gidebileceğimi düşünmemiştim! Haha!” yüzü sevinç doluydu. “Bu görevde öleceğimi düşünmüştüm ama neyse ki çok kolay bir tane geldi..”

 

Bu kolay görevde bile yakalandığımı hatırlamak beni üzdü.

 

Onlar inse de ben hala havada asılıyım. “Ben niye inmedim mk?” diye sorguladım.

 

Serhat bana doğru bilmiş bir bakış attı.

 

“Eğer yanlış tahmin etmiyorsam şu sıralar sorunun cevabını alacaksın.”

 

Onun sözlerinden hemen sonra, gözlerimin önünde hologram vari bir ekran belirdi.

 

[Tüm sonradan gelişen yaralanmalar düzeltildi]

[Vücutta önceden kaynaklanan hasarlar tespit edildi. Düzeltilsin mi?]

 

Bu soru ile şaşkına döndüm. Ancak buraya geldiğimden beri aslında beklediğim buydu.. sadece hayalini kurmaktan korkuyordum.. yarı yolda kalmaktan.. ancak şimdi karşımdaydı!

 

“Ö-önüme bi bildirim geldi. Nasıl onaylıyoruz?!” diye sordum heyecanla. Sabırsızlanıyordum.

 

“Sadece onayladığını hayal et yeter.” dedi Serhat kaygısızca.

 

Hemen onun dediğini yaptım ve bundan sonra önümdeki yazı değişti.

 

[Önceden kaynaklanan hasarların onarım ücreti: 2000 Puan]

 

Onaylıyorum!!

 

Bir an sonra, az önceki iç rahatlatan his geri geldi.

 

“Ne oldu şimdi?” diye sordum merakla.

 

“İyileşiyorsun işte.” dedi Serhat tebessüm ederken.

 

Selin de merakla bi bana bi ona bakıyordu. Neyi kast ettiğini anlamaya çalışıyor gibiydi.

 

İç rahatlatan hisle beraber başka şeyler de gelmeye başladı.. hissiyat. Evet, hissiyat! Bacaklarım! Bacaklarımı hissediyorum! Şu an bu sütunun içinde hareket edemiyor olsam da, çıktığımda hareket ettirebileceğimi hissediyorum!

 

“Oluyor! Hissediyorum!”

 

“Ne mutlu sana tatlım.” dedi Serhat gülümseyerek. “Çimlerde zıplayacağın zamanı dört gözle bekliyorum.”

 

O anda Selin’in gözleri açıldı. Serhat’ın sözleri ile neyi anlattığını anlayabilmiş gibiydi. Bakışları bacaklarıma düştü.

 

Bİrkaç saniye sonra etrafımdaki ışık halesi dağılmaya başladı. Ben de aşağı doğru alçalmaya başladım. Sonunda zemine ulaştım ve şimdi.. ayaklarımın üzerinde duruyorum.

 

Serbest kaldıktan sonra düşecek gibi oldum.. aradan uzun zaman geçtiği için kullanmayı biraz unutmuşum. Hafif çömelir pozisyona gelmiştim. Ellerimi istemsizce yana açıp dengede durmaya çalıştım. Gergin bir şekilde.. tek bacağımı kaldırıp ileriye adımımı attım.

 

“Yü-Yürüyorum!” sonra bir adım daha.

 

“Hassiktir lan yürüyorum!!!!” dedim ve bir adım daha attım.

 

Sonra bir adım daha ve bir adım daha! Geniş koridorun etrafında sanki bir yürüme simulatordeğmişçesine sadece yürüyordum! Bir an sonra yürümeyi bıraktım ve koşmaya başladım!

 

“WOHOOOOOOOOOO!” dedim. Kendimi Sonic gibi hissediyordum. Yavaş geçen o kadar yıldan sonra şu anki hızım ve yüzüme çarpan hava beni muhteşem hissettiriyor!

 

Ancak koştuğum sırada ayağım diğer ayağıma takıldı!

 

“Pat!” diye yere kapaklandım.

 

“Hahaha!”

“Hihihihi!”

 

İkisi de bana gülmeye başladı.

 

Ancak umurumda değil.

 

Yürüyorum mk!

 

Bacaklarım tutuyor!!

 

Aklıma anne ve babamın görüntüsü geldi.

 

Anne, baba.. keşke beni görebilseydiniz..

 

Ağlamaya başladım.

 

Bu.. hep hayalini kurduğum şeydi ve şimdi yaşanıyor..

 

Belki normal dünyada yaşayamamıştım ama şu an benim için bunun zerre önemi yok.

 

Nerede olursam olayım sonuç olarak tekrar yürüyebiliyorum!

 

******

******

******

 

Birkaç dakika kadar sonra, sonunda sakinleştim.

 

“Haha. Bitti demek.” Serhat’ın yüzünde bir tebessüm vardı. “Senin gibi birisinin böyle çocuklaşacağını tahmin etmezdim.. Bu tatlı halini bölesim gelmedi.. sonuçta burada bu kadar mutlu olan birilerini görmek zor..” sözleri acı içeriyordu.

 

“Haklısın kanki. Benim hatam.. beklediğin için sağol ya.” yüzümde bir gülümseme vardı.

 

Serhat şaşırmış bir ifade ile bana baktı ve, “Demek insan gibi konuşabiliyorsun ha? Ağzından ibne lafı düşmüyordu.”

 

“Haha! Onlar şakaydı ya! Şu an çok mutluyum! Artık sana hayatta öyle şeyler demem!”

 

“Hmm anlıyorum.” dedi Serhat. Yüzünde sinsi bir gülümseme vardı. “O zaman bana 500 Puan ödünç verir misin?”

 

“İbneye bak ne puanı lan?!” dedim çıkışarak.. sözümü biraz fazla hızlı bozdum.

 

“Haha. Lazım amaaa. Bak ben de sana karşılığında yardım ederimm.” yine ibne gülümsemesini atıyordu.

 

İçimi yine bi iğrenme kapladı. “Yok kardeş almayayım. Ben kendi başımın çaresine bakarım.”

 

“Öyle mi dersin? O zaman Marketi açmayı dene bakalım.”

 

“Hmm? Ne marketi lan?”

 

“Haha. Yetenekler gökten mi geliyor sandın? Onları alman için marketi açman gerek.”

 

“Ş-Şey,” dedi Selin bir anda. Bakışlarımız ona döndü. “B-Bölüyorum amaa..” dedi utançla. “Biz cennette değiliz yani di mi?”

 

..bu kız alık gibi.

 

Serhat Selin’e doğru sakin adımlarla yaklaştı. Sonra elini salınık saçlarının arasında gezdirip gözlerinin içine baktı. “Eğer bir cennet olsaydı kuzum..” buradan sonrasında sesi derinleşti. “Ben orada olmazdım.”

 

Selin’in yüzü karardı.

 

“Lan korkutmasana kızı sikik.” dedim aralarına girerken. Selin bir anda arkama geçti ve saklandı.

 

“Haha. Şakaydı şaka! Yeni gelenleri zorbalamak çok zevkli.”

 

Sonrasında açıklayıcı bir ton ile anlatmaya başladı. “Burası, Tanrının Bekleme Alanı minnoşlarım. Görevlerimizi tamamladıktan sonra her seferinde buraya geleceğiz ve yaralarımızı sardıktan sonra biraz dinlenip yeni göreve geçeceğiz. Bu dinlenme süreci her seferinde 7 gündür.”

 

Selin’in yüzünü korku kapladı. “G-Geri mi gideceğiz? Ama ama biz görevi tamamlamadık mı?”

 

“Hayır,” dedi Serhat tebessümünü korurken. “Görevi sen değil biz tamamladık.. ancak sen de olsaydın bile sıradaki göreve gidecektin. Bunu biz seçmiyoruz minnoşum. Zorlanıyoruz. 7 gün sonra şu an bulunduğumuz yerde kişi sayısı kadar sütun oluşacak. Eğer belirlenen sürede sütunun içinde olmazsan.. aynı o yaşlı adam gibi sen de tahtalı köyü boylarsın.”

 

Kızın yüzü daha da karardı.

 

“Lan.” dedim Serhat’a. “Ona daha nazik bir dille anlatamaz mısın? Artık az önceki gibi görev alanında değiliz. Bu kadar sert olmaya gerek yok değil mi?”

 

“Kim demiş?” dedi Serhat. Tebessümünü nedense hiç bozmuyordu. Sözleri sert olsa da tonu inceydi. “Burada ölüm her yerde. Eğer rahatlarsan, nasıl öldüğünü bile anlamazsın.”

 

Bakışları değişti. Uzaklara bakıyor gibiydi. “Size şunu anlatayım. Benim önceki takımımın lideri Umut, görüp görebileceğiz en ihtiyatlı adamlardandı. Her görevde olabilecek en güvenli yolları seçer ve savaştan kaçınırdı.” bakışları Selin’e kaydı. “Senin gibi toz pembe düşünen insanları bile zorlamaz ve sakince gelişmelerine izin verirdi.”

 

Bakışları bana döndü. “Peki sonra ne oldu dersin?”

 

Ne olduğunu biliyordum.. o şu an burada tek başına olduğuna göre tahmin etmesi zor değil.. ancak yine de sordum.

 

“Ne oldu?”

“Öldüler. Hepsi, bu güven delilikleri ve iyi niyetleri yüzünden öldüler.” bu tür sert sözlerde bile tebessümünü koruyabilmesi çok soğuk hissettiriyor..

 

“Yani, burada narinliğe yer yok. Sert olmalısın. Durumunu kabullenip, hayatta kalmanın yollarını bulmalısın. Eğer..” ciddi bakışlar ile Selin’e döndü. “Eğer, işe yarar biri olduğunu göstermezsen, orada seni terk etmekten çekinmem.”

 

“Beni terk ettiğin gibi mi?” dedim istemsizce.

 

Tekrar bana döndü. “Senin durumun istisnaydı. Sen gerçekten işe yarar birisisin. Sadece çok fazla oyun oynamış olman bile seni işe yarar yapar. Bunun dışında, sakat halinle bile tehlikenin ortasına dalabiliyorsun. Takımda isteyeceğim tipte birisisin.” Bu kısımda biraz duraksadıktan sonra devam etti. “Seni orada bırakma sebebim.. başka seçeneğimin olmamasıydı.” Sonunda tebessümü gitti. “Özür dilerim..” dedi üzgün bir surat ile.

 

Biliyorum. Onun gitme sebebini ve bunun ardındaki mantığı biliyorum. Yine de özür dileğini görmek beni mutlu etti..

 

“Teşekkür ederim.” dedim ona.

 

Daha sonra Selin’e döndüm. “Endişelenme.” dedim omzunu tutup gözlerine bakarken. Gözleri yaşlıydı. Bu genç kızın narin bir suratı vardı. İnsanın içinde koruma dürtüsü oluşturuyordu. Oradayken güçten yoksundum. Hiçbir şey yapamazdım. Ancak şimdi bacaklarım iyileşti!

 

“Endişelenme.” dedim özgüvenli bir ses ile. Kızın boyu 155 ila 160 kadar gibiydi. Benim boyum ise 190. Uzun zamandır birisine bu şekilde yukarıdan bakmadım.. çok hoş bir duyguymuş. “Eğer işler kötüleşirse seni ben korurum.”

 

Kızın gözleri parladı. Tebessüm edip gözyaşlarını sildi. “Teşekkürler abi!” dedi..

 

Abi mi?

 

Hay amınakoyim doğru. Ben yaşlandıydım değil mi?

 

Uzun zamandır dışarı çıkmadığım için artık yaş farkını ayırt edemiyorum..

 

Bunu çözmem gerek yoksa adım sübyancıya çıkabilir.

 

Hiç bozuntuya vermeden kafamı onaylarca salladım ve tekrar Serhat’a döndüm.

 

Yüzünde sinirli bir ifade var gibiydi. “Neden benimle sert bir dille konuşup o kıza karşı naziksin?” dedi.

 

“Ne saçma bir soru bu? Tabii ki ibnenin tekisin diye.”

 

“Sen ciddi misin?” dedi Serhat. “Homofobik misin?” diye sorguladı.

 

“Hayır.” dedim omuz silkerek. Bir kahkaha attım. “Sadece taşşak geçmeyi seviyorum. İbne de olsan hemcinsim değil misin? Erkek erkeğe şakalaşmanın nesi yanlış?”

 

“Iğh.” dedi gıcık olmuş bir ifade ile. “Bu söze sevinsem mi üzülsem mi bilemedim.” Sonra kafasını iki yana salladı. “Neyse, market diyorduk en son.”

 

Onu bölmedim ve konuşmasını bekledim.

 

“Az önce bacaklarını iyileştirirken yaptığın gibi şimdi de marketi görmeyi arzulaman yeter.” dedi Serhat bilmiş bir tonla.

 

Ben de bu basit isteği yerine getirdim ve marketi görmeyi arzuladım.

 

O anda, gözlerimin önüne sayamayacağım kadar seçenekten oluşan yazılar ve resimler geldi.

 

Birinde ‘Alakaban Kale Kılıcı’ yazıyordu. Yanında desenli mesenli havalı siyah bir kılıç resmi vardı. Diğerinde ‘Metal XLR’ yazıyordu. Yanında insan şekline sahip rengarenk bir robot resmi vardı. Bir başkasında ‘Bir yıl Sıçmama Hapı’ yazıyordu. Yanında otlardan yapılmış gibi görünen yuvarlak bir hap resmi vardı.

 

‘Kuyu Hırsızının Görünmezlik Pelerini’

‘Kıyafet Temizleme Büyüsü’

‘Ölüm Lordunun Büyü Kitabı’

‘Sahildeki Mızrakçının Eğitim Mızrağı’

‘Tatminiyetin Dildosu’

‘Bin Askerin Savaş Borazanı’

‘Ölüm Çığlığının Günlüğü’

‘Kehribar Kılıcı’

‘Kurşun Geçirmez Zırh’


 

Hiçbir kategori olmadan karmakarışık bir şekilde dizilmiş binlerce.. hatta onbinlerce seçenek vardı..

 

“Resmen Arap Saçı gibi..”



 

Loading...
0%