Yeni Üyelik
15.
Bölüm

Dark Souls 3

@kuryil

“Bana pazardan bunun için bir şeyler bakamaz mısın?” diye sordum Serhat’a.

 

Bana garipserce baktı. “Sadece kıllar için puan mı harcayacaksın?”

 

“Evet! Bu kasları boşa mı büyüttüm ben? Kıllarım bu kadar uzunken nasıl sergileyeceğim!?”

 

“Sen delirmişsin..” dedi bana ve havada bir şeyleri incelemeye başladı. Bir dakika kadar bunu sürdürdü. “Burada bir şey var.. Elçinin Saflaştırıcı Toniği diyor.. görünüşe göre bedendeki kirleri atmak için kullanılıyormuş ama yan etki olarak dokandığı yerdeki kıl köklerini de öldürüyormuş..”

 

“Oo güzel bir taşla iki kuş. Peki bu şey kaç paraymış?”

 

“Hmm.. 1000 Puan yazıyor.”

 

“Oha! Tüy dökücü bu kadar pahalı olur mu be!?”

 

“Haha. Bunu isteyen sensin. Ama unutma o sadece yan etki. Asıl olay beden saflaştırma kısmı. Görünüşe göre bu toniği vücuduna sürdüğünde vücudundaki kirleri arındırıyor.. sanırım bizim durumda bu Büyü statını artırmak ile ilgili olmalı. İşine yarayabilir. Silah kullanamıyorsun.”

 

Onun bu sözleri ile.. büyü de kullanamadığımı hatırladım. Daha önceki tepkisine bakarak bu kısmı söylememeye karar verdim.

 

“Aah, başka bir şey yok mu?”

 

“Neden? Beğenmedin mi? Buraya gelen herkes büyü lafını duyunca heyecanlanır.”

 

“Haha! Erkek adam dediğin büyü kullanır mı? Ben adamın hasıyım ve göğüs göğüse savaşırım.”

 

“Yüz yüzeyken de kullanabileceğin büyüler var.” dedi Serhat açıklar bir tonda.

 

“Öyle mi?” ne diyeceğimi bilemedim. “Neyse biz yine de başkalarına bakalım bi..”

 

Serhat tekrar önüne döndü ve araştırmaya devam etti. Bir dakika kadar sonra tekrar konuşmaya başladı. “Burada değişik bi eşya var.. vücudunun dayanıklılığını artırmak ile ilgili. Ancak ateş kullanarak yapılıyor. Yani yan etki olarak kılların da yanacaktır.”

 

Ateş! Doğru bu işe yarayabilir.

 

“E iyi onu alalım madem.”

 

“Hmm..” diye düşüncelere daldı Serhat. “Hayır. Saçma olur.. bunun fiyatı 500 puan. Bu kadarcık şey senin direncini artırmaz. Zaten bünyen D+ seviyede.”

 

Doğru söylüyor..

 

Ah!

 

O anda aklıma bir fikir geldi.

 

“Neden odama gidip bu kıllara zarar verecek bir şey yaratmıyorum?”

 

“Haha. Fikrin güzel canım ama ne yazık ki sadece gündelik eşyaları yaratabiliyoruz. Eğer böyle olmasa orada kendimize füze atarlar yaratıp göreve giderdik.”

 

Hasiktir ya. Benim de öyle bir düşüncem vardı boşaymış demekki..

 

“Ne yazık ki şu anki puanların ile yapabileceğimiz bir şey yok.. istersen onları senin için traş edebilirim.”

 

“Ne? Nasıl?” diye sordum merakla.

 

“Yani sen silah kullanamadığın için, elime keskin bir kılıç alıp kıllarını budayabilirim.”

 

“Doğru lan! Çok iyi fikir!”

 

“Ama ne yazıkki bu sıradaki göreve kalacak.. çünkü silah alacak Puanım kalmadı..”

 

Yüzüm düştü.. bir süre daha böyle gezmem gerek gibi.. ama sorun çözülecekse katlanabilirim.

 

“Ee peki, şimdi ne yapıyoruz?” diye sordum. “Elim kaşınıyor. Göreve ne zaman gidicez?”

 

“Daha iki gün var. Hem ne bu acelen? Oraya gidip önüne geleni dövebileceğini mi düşünüyorsun?”

 

“Evet!” dedim kollarımı sıkarken. “Şu kasları görmüyor musun?! Herkesi zıplatıcam!”

 

“Öyle mi?” dedi gülerken. “Kendine baya güveniyor gibisin.” sonra bir anda dibimde bitti! Elinde nereden çıkardığını bilmediğim bir bıçak tutuyordu. Bu.. geçen görevdeki bıçaktı! Bıçağı tam boynuma dayamıştı. Tepki bile veremedim.

 

“Kendine fazla güveniyorsun.” dedi ve bıçağını geri çekip bir anda kıvrak hareketler ile önceki pozisyonuna döndü.

 

“Şu anki halinle sen daha beni yenemezsin. Ama ben bile sıradaki görevde hayatta kalacağıma emin değilim.. Önceki takım üyelerimle karşılaştırırsak şu anda ben ortalama bile değilim. Ne silahım var ne canımı koruyacak bir eşyam. Benden daha kötü durumda olan senin bu özgüvenin gülünesi..”

 

Onun sözleri ile sinirlendim.

 

Yavaş ve ağır adımlarla ona doğru yaklaştım. Bu sırada o da savunma pozisyonuna geçti. “Ne yapıyorsun?” diye sordu ihtiyatla.

 

Yanına kadar geldiğimde. Bana doğru doğrultulmuş bıçağa baktım. Sonra uzanıp elini tuttum ve bıçağı kendime doğru çektim!

 

Tenime değen bıçağın ucu kırılıp uçtu!

 

Serhat bana kaşları çatık baktı.

 

Ben de onun gözlerinin içine baktım. “O zaman öğreniriz.. sonuçta atmam gereken sadece bir tokat değil mi?”

 

Bakışmamız bir süre devam etti.

 

“K-Kavga etmeyin lütfen!” diye bağırdı Selin. “Bizler takım arkadaşıyız düşman değil!”

 

Elini bırakıp geri çekildim.

 

Serhat elini bırakmam ile havada salladı.. biraz fazla sıkmışım gibi.

 

“Peki.. sana gerekli her şeyi anlatıcam. Ama iyi dinlemen gerek.. hadi, odama gidelim.. sen de gel Selin’cim.” dedi.

 

******

 

Bir süre sonra odasından çıktık. “Yarine kadar dinlenin. 7. günün saat 12’sinde görev başlayacak. O saatten önce kalkın.”

 

“Saati nasıl anlayacağız?”

 

“Salonda bir gösterge var abii.” dedi Selin karşıki odaya girerken.

 

Bu sözler ile onayladım ve ben de odama döndüm.

 

Az önce Serhat’ın odasındayken bazı temel bilgiler aldık.

 

..hayatta kalmak ile ilgili bilgiler. Ancak bunların çoğu bana ters.

 

Onun hayatta kalma metotları tamamen korkaklık üzerine. Asıl işime yarayanlar alıştırma metodu. Bana, gücümü keşfetmemi ve anlamamı öğretledi. Bu sayede savaşta daha iyi tepki verebilirmişim.

 

Odama gelince, boş alanda kap kalın bir mermer sütun yarattım.

 

Sonra da pozisyonumu aldım ve, “Ya Allah!” diyip tokadı geçirdim!

 

Pat!

Güm!

Güm!

 

Mermer sütun tek tokadımda parçalara ayrıldı..

 

“Oh.. sanırım sütun yerine koca bir kaya yaratmam gerek..”

 

Öyle de yaptım. 2 metre kalınlığında 5 metre genişliğinde dikdörtgen bir kaya yarattım.

 

“YA ALLAH!!” tokadı koydum!

 

PAT!

 

Bu sefer parçalara ayrılmadı ama vurduğum yerde hafif çatlaklar oluştu!

 

Buna benzer bir şeyi Serhat’ın odada da yaptım. Ancak onun yöntem çok daha farklı olduğundan hiçbir şey anlamadım.. bana yumuşak top gibi bir şeye vurdurmuştu. Bu sayede güç seviyemi ölçebileceğini söyledi..

 

O şeye vurduğumda hiçbir hissiyat almadığımdan bir bok anlamadım.

 

Ancak Serhat’ın dediğine göre gücüm E+ seviyedeymiş.. daha fazlasını bekliyordum. Yani şu anda Serhat’ın çevikliği kadar gücüm var.. o ibneyi fazla mı küçümsüyorum yoksa ikimiz de baya güçlü müyüz?

 

Bu sorumun cevabını az önce yaptıklarım ile aldım.

 

Ben.. baya güçlüyüm lan! Sadece tokatlayarak kalın bir mermeri parçalayabiliyorum!

Dünya üzerinde böyle bir varlık olmamalı! Yani benim şu anki gücüm dünyanın en güçlü insanlarından bile fazla!

 

Ancak.. Serhat’ın dediklerine göre bu tek başına yeterli değilmiş. Bunu canlı olarak gösterdi. Orada boynuma bıçağı dayadığında tepki bile veremedim. Biraz daha yavaş olsaydı bile zamanında tepki veremezdim. Eğer elinde bana zarar verebilecek bir silah olsaydı.. beni istediği gibi öldürebilirdi.

 

Onun dediğine göre acilen istatistiklerimi dengelemeliymişim.. bu yüzden bana 4 tane iksir içirtti. Bu iksirler önceden Serhat’ın içtikleri ile aynıydı. Tatları maydanoz suyu gibiydi. Normalde önceki tepki hızıma göre baktığında F- seviyesindeymişim. Yani olabilecek en düşük hız. Şimdi içtiğim iksirlerden sonra ise seviyem E-’ye gelmiş. Yani iksirlerin etkisi kullandıkça azalıyor.. artık Serhat hamle yaptığında tepki verebiliyorum ama sadece geldiğini görebiliyorum. Ondan kaçmakta hala beceriksizim. Ona karşılık vermek ise.. yaralanmayı göze almadığım sürece imkansız.

 

Birkaç saat daha mermer tokatladım ve sonunda kaya parçalanmaya başladığında bıraktım. Ellerime baktım. Titriyorlardı.. bu kadar uzun süren işleme benim D+ seviye cildim bile dayanmıyor gibi.

 

Gidip mermerden dolayı tozlanan ve terlenen vücudumu yıkadım.. o sırada bakışlarım yerdeki dergilere gitti.. bu dergiler de benim hayal gücüm ile ortaya çıkmış olmalı..

 

Hmm.. baya zaman olmuştu aslında..

 

Hayal gücüme dalıp bu banyoyu değerlendirsem mi?

 

Ama bekle bi.. lan.. benim şimdi tokat gücüm arttıysa kavrama gücüm de artmıştır.

 

..ya gücümü kontrol edemeyip fazla sıkarsam?

 

Olabilecekleri düşünmek beni korkuttu.. şimdilik bundan vazgeçtim ve sakince banyomu bitirip yatağa uzandım.

 

Önceki kabuslu geceden sonra.. pek uyuyasım yok.

 

“Ağh.”

 

O anda başıma anlık bi ağrı girdi ve yarım saniyeliğine başım döndü..

 

“Ne oluyor lan?” bir çeşit yan etki galiba? Belki de iğne yüzündendir..

 

Bu arada Serhat’ın anlattıkları aklıma geldi. daha önce umursamadığım sözler bir anda aklımı doldurdu.

 

Serhat hayatta kalma dersleri verirken aslında mantıklı konuşuyordu. Bazı görevler süre sınırlı olduğundan olaya hızlı tepki verip pervasız hareketler yapmamız gerekebilir. Aynı Alien gibi. O görevde gemi uzaylılar ve robotlar ile dolmadan veya Amanda görevi ilerletip gemiyi patlatmadan kendi görevimizi yapmalıydık. Ancak bunlar dışındaki görevlerde yani süre sınırı pek yokmuş gibi görünen görevlerde daha dikkatli olmalıyız. Sonuçta oyunların aksine burada tek bir canımız var. Yanlış bir hareket tahtalı köyü boylatabilir. Şu anda şifacımızın daha başlangıç evresinde olmasından da dolayı büyük yaralanmalar görev boyunca sakat kalmamızı sağlayabilir. Bu yüzden elimizden geldiğince düşmanı ve ortamı tanımalı, seçenekleri tartmalıyız. Sonra da en güvenli yolu seçmeliyiz. Ancak bu metodun da kusuru, aniden yaşanan olaylara tepki vermekte zorlanmamız olur. Biz hesap kitap yapacakken bir anda ortaya bir uzay gemisi veyahut dev bir dinazor çıksa ne yapacağız? Her konuya mükemmel bir şekilde hazırlanacak kadar tecrübemiz yok. Sonuçta hepimiz buraya gelmeden önce sıradan insanlardık. Bunun dışında, güvenli seçenek diye bir şey olmadığı durumlarda da batırırdık. Bu yüzden sadece güvenli olanı değil, en yararlı olanı seçmeliyiz. Ancak Serhat bunu savunmadı. Serhat sadece güvenli olanı savundu.. ona neden o anda bu fikirlerimi söylemedim ki? Hmm garip..

 

“Ağh.” başıma tekrar ağrı girdi ve aynı sürede geçti.

 

“Dur biraz.. ben az önce ne düşünüyordum?” az önce baya detaylı bir şey düşünüyor gibiydim ama.. hatırlayamıyorum..

 

Bu düşüncelerden sonra daha fazla takmadım ve yavaşça kendimi uykuya bıraktım.

 

******

 

“Bacaklarım!!” diye bağırarak yataktan fırladım. Kan ter içindeydim.

 

Yine aynı kabusu görmüştüm.

 

“Bu hep böyle mi olacak lan? Sikerler ama!” dedim hınçla yataktan fırlayıp. Sonra da banyomu yaptım ve terden ıslanmış pantolonu bir kenara atıp yenisini yarattım.

 

Odadan çıkıp salona geldiğimde herkes çoktan oradaydı.. Kenarda duvarda asılı olan göstergeye baktım.

 

Sıradaki Görevin Açıklanmasına: 0 saat 6 dakika 19 saniye

 

Görünüşe göre burada son dakikalara kadar görevi öğrenemiyorduk.. bu hazırlanmayı zorlaştırıyor. Ancak hiçbir şey bilmeden gitmekten iyidir.

 

Serhat ile Selin’e baktım ve, “Günaydın canavarlar.” dedim.

 

“Günaydın prensees.”

 

“Günaydın Cüneyt abii”

 

ikisi de kendilerine özgü cevabını verdi.

 

“İyi uyudun mu bakalım?” diye sordu Serhat.

 

“Evet. Mükemmeldi.” diye gülecen bir yanıt verdim. Kimseye kabuslarımdan bahsetmeyi düşünmüyorum.

 

“Bir an hiç uyanmayacaksın sandım. 12 den önce buradan olmamız gerektiğini söylemedim mi?”

 

“E nereden bileyim ben saati. Alarm mı kursaydım?”

 

“Evet?” diye karşılık verdi Serhat. Sonra kafasını iki yana salladı. “Neyse. Şimdi kavga etmeyelim. Görev başlamak üzere.” heyecanlı gibiydi.. ve gergin.

 

“Lan o kadar göreve gittin hala gerginsin. Korkak kedi gibisin.”

 

“Hıh. Buna farkındalık diyorlar zeki şey.. orada ölebiliriz biliyorsun değil mi?”

 

Omuz silktim. “Evet biliyorum. Ne olmuş yani? Zaten her ölümlü bir gün ölümü tatmayacak mı?”

 

“Ah doğru.. sen delirmiştin değil mi.. kime laf anlatıyorsam.”

 

Selin’e döndü. “Yavrucuğum, orada sakın heyecan yapma tamam mı? Karşımıza bir ana karakter gelmesi durumunda pot kıramayız. Bazı karakterler gerçekten meraklı oluyor.”

 

Selin kuvvetlice başını salladı. O Serhat’tan daha gergin gibiydi.

 

“Neden konuşmaktan bu kadar korkuyoruz? Bu bahsettiğin ceza nasıl bir şey?” diye sordum merakla. Beklerken zaman öldürmeye uygun bir muhabbet.

 

“Ceza, görevden hiç puan alamamak.”

 

Oh.. bu hem büyük hem küçük denilebilecek bir ceza. Yani en azından canımızı kaybetmiyoruz ama bir hiç uğruna birçok bela ile uğraşmak zorunda kalıyoruz.

 

Eğer öyle bir şey başıma gelse ağır söverdim.

 

“İşte, geliyor.” dedi Serhat.

 

Onun sözleri ile ekrana baktım..

 

10 saniye..

 

9 saniye..

 

8 saniye..

 

7 saniye..

 

6 saniye..

 

5 saniye..

 

4 saniye..

 

3 saniye..

 

2 saniye..

 

1 saniye..

 

O anda bir bildirim sesi geldi. Bir tür çağrıya benziyordu.. belki de o sırada burada olmayanları çağırıyordu.

 

Ekrandaki yazılar da bir anda değişti.

 

-Görev Açıklaması-

 

Biçim: [Oyun] İsim: [Dark Souls 3]

Tür: [Karanlık Fantezi] [Macera]

Ana Görev: Hiçliğin Gözcülerini Yen.

 

Yan Görev 1: Lanetli Çürümüş Büyük Ağacı yen.

Yan Görev 2: Başka dünyadan yardımcı çağırma.

Yan Görev 3: İrina’yı Mahzeninden Kurtar.








 

Loading...
0%