Yeni Üyelik
5.
Bölüm

Güneşi Görmek İstermisin?

@kuryil

“Off! Çok güzel sapladın!” dedi mutlu bir ses ile Serhat.

 

Onun bu övgüsü beni mutlu etmedi..

 

Üstümdeki androidi ittim. Metalik çınlamalar eşliğinde yere düştü. Üzerimden kayarken bıçak da gözünden çıkmıştı ve elimde duruyordu.

 

Amanda da elindeki elektirik fışkırtan kabloları kenara attı. Kaynağına baktığımda kabloların yerdeki bir ağdan geldiğini fark ettim. Bu kadar tehlikeli bir hareket yapması övgüye değerdi.

 

“Onları nasıl koparttın?” diye sordum.

 

Amanda nefes nefeseydi. Üstü başı kan ter içindeydi. Elleri ile belini gösterdi. Kemerindeki takımlar ve ceplerindeki şişkinlikler görünüyordu.

 

“Aa tamircisin diye.”

 

“Hayır, mühendisim ben salak.”

 

Utançla kafamı eğdim.

 

Az önce aklıma gelen sesi düşündüm. Görünüşe göre öldürdüğüm bu robot bana puan vermişti. Serhat’ın bahsettiği yetenekler de büyük ihtimal bu puanlar ile alınıyordu.

 

Götümden bal damlıyor he.

Şans eseri ona son vuruşu ben yaptım.

Gerçi bana özel olmaya da bilir.

Belki de puan tüm takıma veya destek olanlara da gidiyordur.

 

“Şanslın.” dedi Serhat. Yüzünde kıskanç bi ifade vardı.

 

Onun bu sözü ve ifadesi ile düşüncelerimin cevabını aldım. Görünüşe göre puanı ya tek öldüren kişi alıyordu ya da dağıtım yapılırken öldüren kişiye çok daha fazla veriliyordu.

 

“Şanslı mı? Az önce uçan bir bıçak bacağıma girdi biliyorsun değil mi?”

 

Serhat omuz silkti. “Göğsüne falan da gelebilirdi.” bakışları bacağıma düştü. “Hem buradan acı hissediyor musun ki sen?”

 

“Hayır hissetmiyorum. Ancak biraz daha yana kaysaydı.. o zaman yaşama sebebimi yitirirdim.” Bıçak benim oğlanın çok yakınına saplanmıştı.

 

Serhat kan lekesinin olduğu yere baktı ve anlayışla başını salladı. “Evet bu çok acıklı olurdu.. ama buradan çıktıktan sonra iyileşirdi canım.”

 

Hmm?

Nasıl iyileşecek?

Onun dediklerine bakılırsa görev tamamlandıktan sonra iyileşmenin bir yolu vardı.. bu merak uyandırıcıydı.

 

“Yaralandın mı?!” Amanda koşarak yanıma geldi.

 

Bacağıma elini uzatıp pantalonun yırtılmış yerini araladı.

 

“Çok derine gitmemiş gibi. Yoksa şimdiye kırmızı bir donla geziyor olurdun.. hadi gel” odanın içerisine gitti. Duvarda asılı olan artı işaretli bir kutu vardı. İlaçlar için olanlara benziyordu.

 

Tekerlekli sandalyemi hareket ettirip oraya yöneldim ve yakınında durdum.

 

Heyecanlandım.

Yara bacaklarımda olduğundan pantolonu çıkarmam gerek.

O da iyileştirmek için yaklaşmalı.. beni oğlana en son bir kız bu kadar yaklaşalı 10 yıl oldu.

 

“Hey, istersen ben yapayım.” dedi Serhat.

 

“HAYIR LAN!” diye bağırdım istemsizce.

 

“Neden? Benim bu tür konularda becerim iyidir.”

 

“Banane mk! Sana yaptıracağıma bacağımı keser atarım daha iyi!”

 

“Aah, bu kadar çekingen olmaa.” dedi Serhat ibne gülüşüyle.

 

“İkiniz de kesin sesinizi.” dedi Amanda ve kutudan çıkarttığı şırıngayı bir anda bacağıma sapladı!!

 

“HIIĞNGH!” refleks olarak acıyla inledim. Ancak herhangi bir acı hissetmemiştim.. üstüne.. yaradaki kanama durmuştu!! Bununla da kalmayıp yara kapandı! Sanki hiç yaralanmamışım gibi oradan gitmişti! Geriye sadece kan lekeleri kalmıştı.

 

“Nasıl oluyor mk?” diye tepki verdim istemsizce.

 

“Şey, ben alıştım.” dedi Serhat.

 

Anlaşılan bu oyun olayı tamamen gerçekti. Yoksa normalde bir ilaç yaraları böyle yok edememeliydi. En azından rastgele bir yerde asılı olan ilaç.

 

Amanda için ise bu çok normal bir şeymiş gibiydi.

 

Biraz üzüldüm. Onu gerçek bir insan gibi görüyordum aslında. Oyun dense de karşımda kanlı canlı bir kadın duruyordu. Ancak bu iyileşme efektine bakılırsa Amanda dahil her şey koddan ibaret olmalı.

 

“Ee nasılsın şimdi?” dedi.

 

Gülümsedim. “Valla bir an bacaklarım bile iyileşti sandım yürüyecektim.”

 

“O kadar değil de,” tebessüm etti. Ardından bakışları arkamda duran androide döndü ve yüzü tekrar ciddileşti.

 

“Beyler, görünüşe göre burada düşündüğümüzden çok daha beter şeyler oluyor.”

 

Yürüyüp androidin yanına geldi ve onu ayağı ile ittirip suratını açığa çıkardı. Tek gözü gitmiş olan ifadesiz bir surattı.

 

“Bu modeli biliyorum. Seegson Şirketine ait. Diğer androidlerin aksine insana benzetilmemiş gerçek bir hizmetçi robot.”

 

“Evimde böyle bir hizmetci istemezdim.” dedi Serhat iğrenen bir surat ile.

 

“Öyle mi? Bence mantıklı. Yani diğerleri fazla insansı olduğundan onlara emir verirken insan kötü hissediyor. Sanki köleymiş gibi. Ancak bu android tamamen duygusuz tarzda yapılmış. İnsana da benzemiyor. Şu bez gibi görünen derisine baksana? Buna karşı o tür acıma duyguları hissetmene gerek kalmaz.”

“Yine de,” diye söze girdim. “Bir hizmetcinin böyle saldırması normal mi? Hem saldırma mekanizması neden var ki bunun?”

 

“Bir hizmetci sadece temizlik yapmaz. Aynı zamanda evin güvenliğini de sağlar.”

 

“Yani biz onun gözünde hırsız mıyız?” olayın aslını bilsem de ayak uyduruyordum.

 

Amanda kaşlarını çattı. “Bilmiyorum. Böyle olmaması gerekti. Onların böyle yapmasını sağlayan bir şeyler yaşanmış olmalı. Belki.. bir korsan saldırısı?”

 

Ancak bir an sonra kafasını iki yana salladı. “Bu kadar büyük bir yere hangi korsan saldırır ki? Hem de galaksinin sınırındaki bir yere? Gelmeye bile değmez. Buradakiler anca kendine yetiyor olmalı. Batmış bir işletmeden farksız.”

 

“Evet ama dediğine göre bir hırsıza karşı böyle savunmaya geçiyor olmalılar. Yani, ne olursa olsun içeride bir düşman olmalı değil mi?” dedi Serhat.

 

Amanda onaylarca kafasını salladı.

 

“O zaman,” diye devam etti Serhat. “Gidip silahlarımızı almamız daha iyi olmaz mı?”

 

“Veya uçup buradan uzaklaşa da biliriz.” dedim refleks olarak. Sonrasında ise teklifime pişman oldum. Çünkü eğer gidersek görevi yapamayız ve cezalandırılırız..

 

“Hayır.” dedi Amanda sert bir dil ile.

 

Onun bu sert tepkisine şaşırdım. Biz görev için burada kalsak da onun bir sebebi olmamalı. Böyle ölümcül görünen bir duruma girmek yerine dönmek daha iyi bir seçenek olmalı.

 

“O kadar yıl sonra annemden bir iz bulmuşum. Şimdi geri dönemem.. dönmemeliyim.”

 

Yüzünde acıklı bir ifade vardı.

 

Doğru.

Şimdi hatırladım.

Bu kız buraya 10 yıldan fazla süredir haber alamadığı annesi için gelmişti. Sonunda bir şirket subayının yardımı ile annesinden geriye bir mesaj kaldığını öğrenmişti. O mesaj aradığı kara kutunun içinde.

 

O zamanlar vikide araştırdığım kadarı ile annesi bir film karakteriydi. Yani Alien filmlerinde birden fazla kez oynamış bir ana karakter. Şu anda aslında o bilmese de annesi yaşıyordu. Ancak pek iyi durumda değildi..

 

Bu bilgi ile istemsizce ona söylemek istedim. Yüzündeki hüzün ve çaresizlik tüm duygularını anlatıyordu. Şu sıralar yirmilerinin başındaydı. Yani annesi kaybolduğunda daha küçük bir kız olmalıydı. Bu uçsuz bucaksız uzayda tek yakını olan annesini kaybeden yetim bir kız.. özlemini anlayamıyor ama sadece tahmin edebiliyordum. Acı çekiyor olmalıydı. Ancak ona söyleyemezdim. Eğer ona söylersem.. burada kalmasının bir anlamı olmaz ve gerçekten gider. Bu da görevimizi sekteye uğratabilir.. sanırım?

 

Serhat’a döndüm. Belki de o bunun cevabını biliyordur.

 

Amanda anılara dalmışken yavaşça Serhat’a yaklaştım ve bir şey söyleyeceğimi belli ederek kafamı uzattım. O da kafasını eğip kulağını bana verdi.

 

“Kardeş, bu kız bizim görevde şart mı?”

“Nasıl yani?”

“Yani o olmadan görevi yapamaz mıyız?”

“Yapabiliriz ama.. yan görevi yapabilmek için hayatta kalmasını sağlamalıyız.”

“E o zaman onu göndersek yetmez mi? Yani gemiyle.”

“Ne?” Serkan şaşırdı. “O nasıl olacak ayol? Az önce annesi için kaldığını söylemedi mi?”

“Evet evet öyle ama.. aslında onun annesinin durumunu biliyorum. O burada değil. Başka yerde donmuş bir şekilde uyuyor.. serinin 2. filminde uyanıyor ama bu olay 40 yıl kadar sonra. O sırada Amanda çoktan yaşlılıktan ölmüş oluyor.”

 

“Ee yani annesi ile hiç karşılaşamıyor mu?”

“Evet ama bir düşünsene, kim 60’lı yaşlarda ölür ki? Kesin umutsuzluktan falan sağlıksız yaşayıp ölmüştür bu. Eğer annesinin hayatta olduğunu öğrenirse o zaman daha dikkatli olur ve uzun yaşamaz mı?”

 

Serhat Amanda’ya döndü. Hala düşüncelere dalmış haldeydi. Sonra tekrar bana döndü. “Üzgünüm tatlım. Dediklerinde haklı olsan da ona bunu diyemeyiz. Ona göre biz yıllardır yan yana olduğu insanlarız. Bir anda annesinin yerini bildiğimizi söylesek.. bize ne gözle bakar? Hem.. sanırım bu cezayı tetikler.”

 

Yine cezadan bahsediyor.

“Tam olarak ne cezası bu?” diye sordum.

 

“Ne olacak, tabii ki Tanrının Cezası. Göreve bu tür kritik müdahaleleri kabul etmiyor. Yani bunu yapacağamıza Amanda’yı bağlayıp bir yere kitlesek daha iyi. Sen düşün.”

 

Bu kadarını beklemiyordum.. ama yine de bunlar varsayımdı. Yani ceza almaya da bilirdik. Ama haklı. Onu inandıramayız.

 

“Siz ne konuşuyorsunuz orada?” dedi Amanda. Sonunda daldığı düşüncelerden çıkmıştı.

“Aa, şey.” bakışlarım arkadaki ana bilgisayar gibi görünen ekrana kaydı. “Işıkları düşünüyordum. Her yerin karanlık olması garip değil mi? Elektirikler de var.” ardından tekerlekli sandalyemi ilerlettim ve o bilgisayara yanaştım. “Şunu bi kurcalayım.”

 

“Bıçağımı da versen güzel olur aslında.” dedi Serhat köşeden.

“Ha evet.” Kaldırdım ve ona doğru fırlatırken “Al.” dedim.

 

Serhat bir anda fırlayan bıçaktan korkuyla kaçındı ve bıçak da yanından geçip duvara çarpıp düştü. Bana baktı. “Bunu bilerek yaptın değil mi?”

“Şey sadece bana verileni verildiği gibi iade ediyordum.”

 

Ardından cevabını beklemedim ve önüme döndüm. Bu bilgisayarı normal şartlarda açamazdım. Üzerindeki tuşlar yabancıydı. Ancak yazılan yazıları anlayabiliyordum. En azından dil sorunumuz yoktu.

 

Aklıma akan bilgiler ile bilgisayarın şifresini kırmaya başladım.

 

Bir dakika kadar sonra giriş ekranındaydım.

 

Oradaki ögeler başlıklara ayrılmıştı.

Kontrol Paneli

Mesajlar

Mürettabat Bilgisi


 

İlk önce kontrol paneline tıkladım. Orada sadece tek bir başlık vardı. Ana Kapı yazıyordu. Anlaşılan şu an bulunduğumuz bölümü ana gemi ile ayıran kapıydı. Işıklar ile ilgili bir bilgi yoktu. Belki de kontrol mekanizması burada değildi?

 

Sonra mürettabat bilgisine baktım. Burada birkaç tane isim vardı. Hiçbirisi tanıdık değildi. Bu bölgede çalışan kişilerin adıydı galiba.

 

Ardından mesajlara baktım. Burada 3 adet mesaj vardı.

KAMU DUYURUSU: SEVASTOPOL İSTASYONUNUN DEVRE DIŞI BIRAKILMASI

Güneşi Görmek İster misin?

Garip Bir Şeyler Oluyor

 

Bu başlıkların her biri farklı şeyleri anlatıyor gibiydi. Aralarından ikincisi yani Güneşi Görmek İster misin mesajı ilgimi çekti. Bu kadar resmi bir yerde bile cinsel bir içerik görmeyi beklemiyordum. Sanırım reklamlar her yılda aynı.

 

Kimsenin ekrana bakmadığını bildiğim için güvenle ilk o mesaja tıkladım.

 

Orada.. güneşin resmi vardı. Bildiğimiz bizim galaksideki güneş. Altında da ‘Nasıl ama? Çok güzel değil mi?’ yazıyordu.

 

Bu durum biraz hayallerimi yıktı. Geleceğin porno reklamlarını göreceğim hiç heyecanlanmıştım.

 

Buradan çıkıp 3. mesaja tıkladım.

 

Başlık: Garip Bir Şeyler Oluyor

Kimden: Aiden Camaro

Hey Mihao, aşağıda havalar nasıl? Haha. Bu günlerde kapanış sürecinden pek görüşemiyoruz. Michael çalışmaktan kafayı cozuttu. Makine dairesinin sıcaklığından şikayet edip duruyor. Sanki her zaman öyle değilmiş gibi. Bence biraz kafasını dağıtmaya ihtiyacı var çünkü garip şeyler söylemeye başladı. Havalandırmalardan sesler geldiğini söylüyor. Büyük ihtimal eskimeden ve bakımsızlıktan olmalı değil mi? Aslında bu olay dışında da bir şeyler var. Sanki.. eskisinden daha az insan var gibi. Birileri ortalıktan kayboluyor olabilir mi? Ben de korkmaya başladım Mihao. Müsait olduğunda bi plan yapıp görüşelim. Hepimizin kafa dağıtmaya ihtiyacı var.

*********

Mesajın içeriğine göre Alien kendini göstermeye başlamış. Onlar için bu havalandırma tıngırdamaları bir makine arızası gibi olabilirdi ama aslında o Alien’dı. İnsanlara görünmemek için havalandırma gibi gözden uzak yerlerde geziyor. Orada geçen yazılar ve olaylar benim hikaye oyunlarını sevme sebebim. Çünkü bu muhabbetler beni gerçekten olayın içinde hissettiriyor. Gerçekten yaşayan bir dünya ile temas ediyormuşum gibi. Gerçi şu anda temas etmeyi geç tam içindeyim ama..

 

Son kalan mesaja girdim.

Başlık: KAMU DUYURUSU: SEVASTOPOL İSTASYONUNUN DEVRE DIŞI BIRAKILMASI

Kimden: Seegson Şirketi

Uzun bir yolculuğumuz oldu ama ne yazık ki sona eriyor. Seegson Şirketi, bu fırsatı değerlendirerek Sevastopol'da yıllarca çalışmış ve yaşamış olan herkese teşekkür etmek istiyor ve Seegson'ın burayı üretken ve ödüllendirici bir ortam haline getirmesine yardımcı olmasını umuyor. İstasyona olan yatırımımız ve inancımız hiçbir zaman sarsılmadı.

Seegson'ın APOLLO merkezi AI ve 'Çalışan Joe' androidlerinin son perçin çıkarılana kadar Sevastopol'a hizmet etmek için orada olacağından emin olabilirsiniz. Gelecek için hepinize en iyisini diliyoruz. Sonuçta, Sevastopol sadece bir istasyon değil, insanlardır.

 

“Hey burada bir mesaj var.” diye seslendim Amanda ile Serhat’a.

 

İkisi de yanıma gelip yazanı okudular.

 

“Vaay.” dedi Amanda. “Yani burası lafın gelişi değil gerçekten terk edilmiş hale geliyor. Demek o yüzden etrafta kimse yok.”

 

“Şimdi korsan istilası fikri daha inandırıcı gelmedi mi?” diye sordu Serhat.

 

“Evet..” Amanda kaşlarını çattı. “Korumasız kalmış devasa bir liman istasyonu.. korsanlar için ilgi çekici olmalı. Tabii hala bu manyak androidler ve çalışanlar duruyor olmalı ama eskisinin onda biri kadar bile koruma yoktur.”

 

“Gerçekten de silahlarımızı almamız şart gibi.” bize döndü. Yüzünde mahçup bir ifade vardı. “Beyler.. eğer isterseniz siz vazgeçebilirsiniz. Gemide bekleyebilirsiniz.. kızmam.”

 

Şaşırdım. “Neden böyle söylüyorsun?”

 

“Bu..” lafı ağzından çıkaramıyor gibiydi. “Sizinle bu göreve geldiğimde sadece basit bir iş olması gerekiyordu. Ancak şimdi canınız tehlikede.. sizden benimle gelmenizi isteyemem.” bakışları acıklıydı.

 

“Saçmalama!” dedim. “Bizler takım arkadaşıyız. Anca beraber kanca beraber. Hem, eğer böyle bir durumda olsam eminim sen de beni bırakmazdın. Baksana, sakat halimle bile takımında tutuyorsun.”

 

Minnettar bir tebessüm etti. “Teşekkürler Cüneyt. İyi ki varsın. Ancak sözlerinin yarısına katılmıyorum. Sen benim için bir yük değilsin, güvenilir bir takım arkadaşısın. Eğer senin yerinde başkası olsa bir anda o kapıyı açıp içeriye dalamaz, korkardı. İyi ki varsın.”

 

Ardından bakışları Serhat’a döndü. Bir cevap bekliyor gibiydi.

 

Serhat ise bıçağındaki kanları ve metal yağını silmekle meşguldü. “Şey benim için fark etmez. Hem, terk edilmiş bir gemide kim bilir ne tür ganimetler vardır. Hehe.”

 

Aslında ben görev olmasa bile benzer bir cevap verirdim. Amanda’ya kanım ısındı ve aslında yaşamak için çok da bir sebebim yok. Yani böyle kahramanca bir şekilde kendimi feda etmek koymazdı. Her halükarda buradayım ve kaçacağım bir yer yok.

 

Serhat’ın ise başka sebeplerden bunu söylediğini tahmin ediyorum. Sadece role ayak uyduruyor olabilir. Çünkü burada ne tür ganimet olursa olsun görevden sonra anlamı kalmaz gibiydi. Üzerimizdeki kıyafetlerin buraya nasıl uyduğuna bakılırsa taşınırken bir şey getiremiyoruz gibi. Buradaki rolümüze göre eşyalar alıyoruz.

 

“Çocuklar.. çok iyisiniz. Teşekkür ederim..” gözleri yaşarmıştı.

 

“Aa gaylık yapma ama.” dedim onun duygulu halini görünce.

 

Sonra söylediğim sözün anlamını fark ettim ve Serhat’a dönüp, “Alınmaca yok.” dedim.

 

Serhat kıkırdadı ve, “Sorun değil. Patavatsızlığına alıştım gibi.” dedi.

 

“Ee o zaman biz gemiye gidip silahları alalım.” dedi Amanda. Ardından kapıya ilerledi. Serhat da onu takip etti.

 

Ben ise burada bekledim. Çünkü bu sakat halimle çok da yardımcı olamazdım.





 

Loading...
0%