Yeni Üyelik
12.
Bölüm

Hadi Delirelim

@kuryil

“İşte bu yüzden,” diye lafa girdi Serhat. “Bana ihtiyacınız var.”

 

Haksız sayılmaz.. bu karmaşanın içinde iyi olanları bulmak çok zor.

 

Onun öğrettiklerinden yola çıkarak eşyalardan birisini incelemek istedim.


 

[Saray Bölen Balta - 4000 Puan]

 

Hmm??

 

Sadece bu kadar bilgi mi?

 

“Burada sadece eşyanın adı ile fiyatı var?” diye soru yönelttim Serhat’a.

 

“Öyle. Gıcık bir olay değil mi?” Kendini beğenmiş bir gülümsemesi vardı. “İzcinin tek görevi etrafı taramak mı sandın? Ben birçok işlevsel iş için varım.. tabii sadece birkaçını alabildim ama bunların arasında Pazar Sarrafı da var!”

 

“Pazar Sarrafı mı? Pazarcı mısın yani?”

 

“Evet!” Kendinle gurur duyuyor gibiydi. “Bu yetenek sayesinde o pazar benim avucumun içi gibi.. sana ihtiyacın olan şeyleri hemencicik gösterebilirim. Hahaha.”

 

Bu açıklama ile durumu anladım.

 

Bir iç çektim.

 

“..tamam.. sadece 500 Puan değil mi? Ve ödünç olarak?”

 

“Aynen. Sadece 500 yüz Puancık ve sonrasında sana ihtiyacın olan her şeyi aldırıcam! Hem de sınırsız kullanım!”

 

Hmm.. bu karmaşanın içinde rastgele şeyler alıp başımı derde sokmaktansa onun yardımı daha iyi olabilir. Sonuçta binlerce eşya var ve ne işe yaradıkları bile meçhul..

 

“Kabul.” diye onaylayıp başımı salladım. “Ee nasıl vericem puanı?”

 

“Şey.. aslında el ile veremezsin. Ancak benim için bir eşya alabilirsin..”

 

“Tamam. Ne istiyorsun?”

 

“Marketini aç ve Selüne’nin Nefesi’ni iste.”

 

Dediğini yaptım. En başta binlerce olan eşya listesi 1 taneye düştü. Adı Selüne’nin Nefesi’ydi ve havalı yeşil renkli bir şişe resmine sahipti.

 

Onun fiyatını görmeyi arzuladım.

 

[Selüne’nin Nefesi - 500 Puan]

 

Gerçekten de 500 puanlık bir eşyaymış.

 

“Eğer gördüysen, onu almayı arzula.”

 

Dediğini yaptım. Bir an sonra gözlerimin önünde görünen yazılar ve resimler kayboldu.

 

Hemen önümdeki boşlukta havada bir ışık parladı. Göz yakmayan bir ışık. Kafamın az üzerinde parlayarak duruyor. Sonra ışık yavaş yavaş önüme doğru alçaldı. Refleks olarak elimi kaldırdım ve avucum açtım. Işık avucuma geldiğinde parlamayı kesti ve bu parlaklığın içinden bir avucumdan daha ince olan cam bir şişe ortaya çıktı. İçinde yeşil bir sıvı sallanıyordu.

 

“Onu ben alayım canım.” dedi hızlı bir hareketle Serhat. Ben tepki veremeden şişe elimden kayıp gitti.

 

Kabul etmek istemesem de benden daha çevik birisi.

 

Şişenin kapağını açtı. O anda havaya bir esans kokusu yayıldı.. maydanoz gibi kokuyor.

 

Serhat bir dikişte içindeki sıvıyı bitirdi. Sıvı bittiği gibi şişeyi kenara fırlattı ve şişe çat diye kırıldı!

 

Niye böyle ani bir hareket yaptığını sorguladığım sırada Serhat’ta garip bir şey olduğunu fark ettim. Gözlerini sıkıca kapatmış durumda ve kolları garip açılarda hareket ediyor. Canı yanıyor gibi bir ifadesi var. Boynundaki ve kollarındaki damarlar da deli gibi şişmiş!

 

“İyi misin lan?” diye seslendim.

 

“Hasta görünüyor.” dedi Selin yan taraftan. Yüzünde endişeli bir ifade vardı.

 

Birkaç saniye sonra, Serhat garip hareketler yapmayı bıraktı ve damarları da normale döndü. Gözlerini açtı. Derin bir nefes aldı. Sonra yüzünde mutlu bir ifade ile bana baktı. “Sıcak bir duştan çıkmış gibiyim. Şimdi gereklikler tamamlandı. Görev esnasında hiç extra puan alamadığım için bunu yapmak zorunda kaldım.” mahçup bir ifade takındı. “Yoksa böyle bir şey yapmak istemezdim. Sonuçta o puanlara hepimizin ihtiyacı var. Özür dilerim tatlım..”

 

“Şu bahsettiğin savaş gücünü artıracak yetenekler ile ilgili mi?” geçen sefer söylediklerini hatırladım.

 

“Evet aynen onlar. Normalde 1 görevdir puan biriktiriyordum. Geçen görevden sonra izcilik yeteneklerimi artıran bir dövme seti alacaktım. Ancak tüm takımım yok olunca.. bundan vazgeçtim. Hayatta kalma gücümü artıracak bir şey almaya karar verdim ve bir görev daha puanlarımı biriktirdim.” Olduğu yerde garip dans hareketleri yaptı. “Bir balet gibi çevik hareketlerim olacak! Kendime Dansçının Soy Hattını alıcam!”

 

“O nasıl isim lan öyle? Savaş ile ilgili olduğuna emin misin?”

 

“Tabii ki! Benim yeteneğim bütün ayrıntıları görür!”

 

“E peki nasıl alacaksın bunu? Yani soy hattı dediğin kan bağı gibi bir şey değil mi?”

 

“Haha az önceki iksiri ondan içtim. Daha önce de izcilik için birkaç iksir içmiştim. Bu içtiğim iksir benim vücudumu daha esnek ve çevik hale getiriyor. Bu sayede soy hattını daha rahat benimseyebilirim.”

 

“Yok onu demiyorum lan. Yani bu da önemli bir bilgi ama benim sorduğum soy hattını vücuduna nasıl alacağın.”

 

“Ha, içime nasıl alacağımı mı soruyorsun?”

 

Hay tabirini sikeyim.

 

“Evet.. onu soruyorum..”

 

“Hmm basit aslında. Sadece bir iğne enjekte edeceksin. Sonra da değişim süreci başlayacak. Eğer gereklikleri karşılıyorsan sıkıntısız geçiyor. Karşılamıyorsan sıkıntılı geçer.”

 

“Nasıl sıkıntılı?”

 

Serhat havada bir şeyleri inceliyormuş gibi görünüyordu. Sanırım pazarı açmıştı. Başkaları kendi pazarını göremiyor olmalı.

 

“İşte ölmek gibi, sakat kalmak gibi falan.”

 

“Ayy.” dedi Selin korku ile. “Korkutucu..”

 

Haklıydı. Kim bok yoluna ölmek ister ki. Demekki Serhat’ın yeteneği olmasa ve yanlışlıkla böyle bir şey alıp kullansam, tahtalı köyü boylayacağım.

 

“Ee?” diye sordu Serhat. “Ne istersin bakalım? Ana görevi tamamlama ödülü ve Amanda’yı koruma ödülü olarak 7000 Puan almış olmalısın. O androidi öldürmeden kaç puan geldi? Zorluğuna bakılırsa 300 falan herhalde.”

 

Yaklaştı.

 

“Androidden 500 geldi.”

 

“Hmm.. anladım.. yani 7 bin Puan’ın var? Ne istersin? Şimdiden söyleyeyim öyle süper güçler falan istiyorsan bu puan ile alacakların sadece başlangıç seviyesinde olur.”

 

“Nasıl yani? Seviyeler mi var?”

 

Alaycı bir şekilde güldü. “E herhalde. Altı üstü en kolay görevden gelen ödülle en üst seviye yetenek alacak halin yok ya. Eğer gözlerinden ışın çıkaran bir yetenek almak istersen, şu an tüm puanını versen bile en fazla 2. Derece yanık yapacak kadar ışın atabilirsin.”

 

“Nasıl lan? Bu berbat duruyor. O kadar ölümden döndük..”

 

“Öyle. Ama ne yaparsın, daha büyük ödül daha büyük zorluklar demek. Benim 2. görevde 12 kişiydik ve Jurassic Park’taydık. Devasa dinozorlarla uğraşmamız gerekmişti. Yani öyle bir şeyle uğraşmadığımıza şükretmelisin.”

 

Evet haklı.. Alien zorlu bir rakip olsa da sadece bir kez karşılaşmıştık ve tüm gemidekilerle değil sadece bir tanesiyle karşılaşmıştık. Buna kıyasla dinazorlarla dolu bir adada görev yapmak daha zor olmalı.

 

“Ne istersin bakalım söyle.”

 

“Hmm.. ben de şu soylardan alabilir miyim?”

 

Serhat kahkaha attı. “Sen onu kolay mı sandın? En ucuz kan hatları bile 8 binden başlıyor ve onlar gereksinimleri nedeniyle imkansıza yakın kan hatları!”

 

“Peki ya 10 bin Puan?” diye sordum.

 

Serhat’ın gözleri fal taşı gibi açıldı. “Senin.. senin 10 bin Puan’ın mı var?”

 

“Aslında 12 idi. Orada vücudumu iyileştirince 10 kaldı.”

 

“Oha! O kadar puanı nereden aldıın?!”

 

Bu sefer küçümseyerek bakma sırası bendeydi. “Gizli görev tabii ki de. Sen kaçıp saklanırken ben cesurca savaştım biliyorsun.” ona gerçeği söylemeye niyetim yok. Yoksa kurcalayıp yumurta olayını bulabilir.

 

“Ahh! Çok Şanslısın! Seni kıskandım.. keşke ben o uzaylıyla savaşsaymışım.”

 

..yani içine yumurta koyulma fikri onun hoşuna gidebilir yalan yok.. yine de söylemeyeceğim.

 

Tekrar önündeki bize görünmeyen pazara döndü.

 

“Tamam! O kadar puanın varsa işe yarar bir şeyler alabiliriz.. ama kan hattını unut. Onlar çok tehlikeli.”

 

“Sorun yok. Tehlike benim göbekadım.” dedim özgüvenle.

 

Bana döndü. “Sen bunu şaka mı sanıyorsun? Gereksinimlerin ne olduğunu duymak ister misin?”

 

Küçümserce baktım. “Lan ben 10 yıldır neler çektim biliyor musun? Nasıl psikolojik sorunlara katlandım? Tüm bunlardan önce de nasıl fiziksel yorgunluk dolu bir hayat yaşadım? Ben profesyonel bir boksördüm! Birkaç acılı gereksinim benim korkutur mu?”

 

“Öyle mi dersin?” diyip beni baştan aşağı süzdü. “Bekle sana uygun birkaç soy bulup okuyacağım.

 

Bir dakika kadar ekrana baktı ve sonunda ilk sözünü söyledi.

 

“Toplam üç tane buldum. Sıra sıra açıklamaları ve isimleri şöyle.”

 

Orman Çocuğunun Kan Hattı: Tüm hayatını ormanlarda geçirmiş bir vahşi. Ruhlar ile kurabildiği bağlantı sayesinde onların gücünü destek olarak kullanabilir ve savaşta hem güçlü bir ayı, hem dayanıklı bir domuz, hem öfkeli bir koç hem de ateş saçan bir anka olabilir.


 

Shaolin’in Kan Hattı: Güçün sadece ve sadece zihinden geldiğine inanan keşiş. Vücudu ile istediği herşeyi yapabilir. Tüm yönelimler onun için bir seçenekten ibarettir.

 

Deli’nin Kan Hattı: Kadim Osmanlı İmparatorluğunun korkulu ordusunun bir üyesi. Orduya adını veren ata. Tüm kuralları ve etiği boşverip savaşlara tokadıyla yön verir.


 

“Bunlardan ilki, seni ruhlar ile yakınlaştırıp doğaüstü güçler verecek. Öğrenim gereksinimleri Güç, Kondisyon, Çeviklik, Bünye ve Büyü niteliklerinde en az E seviye olmak.

 

“Bir dakika bu Udyr değil mi?”

 

“Kim?” diye sordu Serhat anlamayarak.

 

“Boşver. O saydıkların ne? Stat falan mı?”

 

“Stat ne?” diye sordu aynı şaşkınlıkla Serhat.

 

Bunun bir oyun terimi olduğunu unuttum.. ve ingiliççe.

 

“Stat yani karakter özelliği.. bizim özelliklerimiz.”

 

“Ahh evet tatlım aynen o. Bu söylediğim statlar aslında çok yüksek değil. Asıl sorun hepsini aynı anda bu seviyeye getirmek. Bak mesela ben o 500 Puanlık iksirden 5 kez içtim ama Çevikliğim sadece E+ seviyesinde. Diğer statlarım hep F.”

 

“Ah.. benim o kadar düşük değildir ya.”

 

“Emin misin?” diye sordu şüpheli bir tonda. Bakışları zayıf bacaklarıma indi.

 

“Lan! Çeviklik değil! Güç, Bünye falan. Baksana şu kol kaslarıma.” bir olimpiyatcı gibi kaslarımı sıktım. Sakat olduğum dönemde bacaklarıma odaklanamasam da kollarımı boşlamadım. Öyle deli gibi kaslı değilim ama iyiyim.

 

“Haha! Öyle diyorsan.” sonra Serhat açıklamaya devam etti.

 

“Diğeri Shaolin’in kan hattı. Senin istediğin yönde ilerlemene izin veriyor. Hangi yönü seçersen seç daha hızlı ilerleyeceksin. Bu normalde çalışmayla ilgili ama benim içtiğim gibi iksirleri içtiğinde de daha çok etki etmesini sağlayacak. Yani ekonomik ve tasarruflu bir kan hattı.. ancak tutarsız. Çünkü senden D+ seviyesinde bir Bilgelik yeteneği istiyor.. şunu bilmelisin ki içtiğim 500 puanlık iksirler E seviyesinden sonra işe yaramıyor. Oradan sonra ya kendi kendini eğiticen, ya da iksir başı 2000 vereceksin. Yani mantığını anlıyorsundur tatlım.”

 

Evet az çok anladım.. oyunlardaki exp gibi. Seviye atladıkca katlanarak artıyor olmalı ve exp alabileceğin içeriklerin de sınırı var. Yani bu seviyede bir iksir D seviyesine gelince o sınırın altında kalıyor olmalı.

 

“En sonuncusu ise tanıdık gelmiş olmalı. Bizim atalara ait.. bence en saçması bu ama yine de göstermem gerektiğini düşündüm. Çünkü Pazar Sarrafı yeteneğim bana bunu da getirdi.. istersen bunu pas geçelim. Ne dersin?” dedi bana bakarken.

 

“Yoo ne pası canım.” dedim gözlerim parlarken. “En çok ilgimi çeken bu!”

 

“Ne?” dedi Serhat şaşkın bir ifade ile. “Canım sen manyadın mı? Deli olacaksın deli! Bildiğin manyağın teki olacaksın! Bu olsun mu istiyorsun?”

 

Onun sözlerini görmezden geldim. Çünkü benim asıl odaklandığım şey farklıydı!

 

“O ecdadımın soyundan geliyor lan! Deli olsam ne yazar! Hem bu havalı bir isim değil mi? Deli! O açıklamadaki ‘tokat’ ile ilgili kısım ise ayrı bir etkileyici! O meşhur osmanlı tokadı benim gücüm olacak yani! Önüme geleni tokatlayarak gidicem!” hırsla onun omuzlarını tuttum. “Açıklama kısmını siktir et. Ne olursa olsun bu kan hattını almalıyım!”

 

“Bence de tehlikeli gibi sanki abi..” dedi Selin de.

 

Ona doğru baktım. Sonra Serhat’ı bırakıp sakince konuşmaya başladım. “Haklısın Selin. Tehlikeli gibi.”

 

Serhat çatık kaşlarla baktı. “Bak harbiden küfür ettireceksin bana ama yeter! Bu ne ayrımcılık be! Ben diyince dinlemiyorsun!”

 

Tekrar Serhat’a döndüm. “Vazgeçmedim be sakin ol. Hala o kan hattını istiyorum. Delilik ve fevrilik ile ilgili kısmı anladım. Ancak..” dedim bakışlarım ciddileşirken. Serhat da benim bakışlarım ile ciddileşti ve dikkatlice dinledi. “Ancak ben, bir karar verdim. Sakatlanmadan önceki hayatımla ilgili bir karar.. bu kan hattı, verdiğim karar ile uyuşuyor.”

 

Gözlerimi Serhat’ın gözünden ayırmadım.

 

Serhat anlamış gibi kafasıyla onayladı. “Ama yine de olmaz.”

 

“Niye lan?!” diye çıkıştım.

 

“Çünkü ölmeni istemiyorum. Bana lazımsın.. bunları sen al diye değil, imkansızlıklarını anla diye gösteriyorum. Senin bu istediğin kan hattının kriterleri ne biliyor musun? D+ seviye bünye! Söylesene senin bünyen kaç?”

 

Duraksadım. “Yanii, yirmi yaşımdan beri pek hastalanmadım.”

 

“Ya evden çıktığın yok bebeğim nasıl hasta olacaksın sen? Bu bünyenin yüksek olduğu anlamına gelmez. Büyük ihtimal bünyen benim gibi F dir. F bünyedeki birisi D bünye isteyen bu iğneyi kullanırsa ne olur biliyor musun?”

 

“Ne olur?”

 

“Bilmiyorum!” dedi Serhat sertçe kollarını iki yana açarken. “Hiç kimse bilmiyor! Çünkü kimse bunu yapacak kadar salak değil! Senin orada gördüğün Alien bile D civarında yeteneklerdedir. Yüksekliğini sen anla! Vazgeç bu sevdadan.”

 

“Ya ama ben kan hattını istiyorum!”

 

“O zaman bekle! Bu görevde aldığın puanlar ile işe yarar eşyalar al. Birkaç iksir içip bünyeni falan arttır. Sonra gel al kullan bu yeteneği istediğin kadar.”

 

Onun bu teklifi bana mantıklı geldi.. belki de öyle yapmalıydım. Diğer görevde hayatta kalacağım şeyler alıp çok yönlü birisi olabilirim. Sonuçta bu sadece kan hattı değil mi? Bunun yerine canımı koruyacak bir zırh, düşmanlarıma zarar verecek bir silah ve şu büyülü şeylerden alabilirim.

 

“Haklısın..” dedim.

 

“Anlamana sevindim.” dedi Serhat bir nefes verirken. Sonra tekrardan önündeki markete döndü. “Dur sana o puana alınacak başka bir şeyler bulayım.” O sırada Selin’e de baktı. Selin’in yüzünde çekingen bir ifade vardı. Bir şey sormak istiyor gibiydi. “Sana da bakıcam tatlı şey endişelenme.” dedi. Ona karşı olan az önceki tutumu gitmiş gibiydi.

 

O markete daldığı sırada ben de marketimi açtım.

 

Neydi bunun adı?

Hah doğru.

Deli’nin Kan Hattı.

 

Onu görmeyi arzuladım.

Bir an sonra Deli’nin Kan Hattı yazan seçenek gözümün önüne geldi. Yan tarafındaki resimde kan kırmızısı renkte bir şırınga vardı.

 

Detaylarını görmeyi arzuladım.

 

[Delinin Kan Hattı - 8000 Puan]

 

Onun dediği minimum fiyattaydı. Gerçekten de gereksinimler ile ilgili olabilir. Bu kan hattı, hayallerimi süsleyen bir geleceği gözlerimin önüne getiriyor. Alien’e karşı tokatlarımı kullanarak savaştığımı hayal ettim. Tek tokatla kafasını nasıl dümdüz ettiğimi. Ağzım sulanıyordu. Ve aynı zamanda.. beni arzuladığım umursamaz hayata da götürebilir.

 

Onu satın almayı arzuladım.

 

Bir an sonra o ışık parladı. Kimse tepki veremeden elimle uzandım ve ışığı kavradım. Hemen ışık yok oldu. Minik bir şırıngayı elimde tutuyordum. “SEN NE YAPIYORSUN?!?” diye bağırdı Serhat. Onu dinlemedim.

 

“Hayır abi yapma!” dedi Selin.

 

“Beni anlamıyorsunuz yapmak zorundayım!” dedim bir bağımlıymış gibi histerik bir bağırışla.

 

Ardından şırıngayı tek darbede koluma sapladım. “HADİ DELİRELİM BEBEĞİİİİİİİM!!!!!!!”

 

“SALAAAK!” diye bağırdı Serhat.

 

“Sen kime salak diyorsun lan?!” diye karşılık verdim. Ancak bir an sonra artık konuşamaz hale geldim.

 

Tüm kemiklerime anlık olarak delici bir ağrı girdi!

 

Sonrasında ise.. bilincimi kaybettim..








 

Loading...
0%