Yeni Üyelik
21.
Bölüm

Kamikaze

@kuryil

Yaratık hiçbir ses çıkarmadı. Ne bağırdı ne de öfkeyle çığlık attı. O dikelmiş halinden tekrar orjinal pozisyonu olan dört ayaklarının üzerine indi.

 

Sonra, ağır adımlar ile bize doğru ilerlemeye başladı. Tabii adımları ağır olsa da bacakları uzun.. yani aslında hızlı geliyor diyebiliriz.

 

“Hay bin biblo!” diye telaşla sövdü(?) Serhat ve çıkışa doğru yöneldi. “Kaçmalıyız!”

 

“Kaçmak mı? Bu şeyden mi?” dedim yaklaşmakta olan kertenkeleyi gösterirken. Özgüvenli bir bakış takındım. “Saçmalama.”

 

Bir anda yaratığa doğru koşmaya başladım. “Hadi gel bakalım! Izgara yapayım seni!”

 

“Salak!” diye arkamdan bağırdı Serhat. Ancak.. kaçmak yerine o da silahını çekip savaşa hazırlanmıştı.

 

Kısa sürede yaratığa yaklaştım ve tokadımı suratına çarpmak için zıpladım!

 

Ancak elim ona varamadan ağzı ile beni havada yakaladı!

 

“Hasiktir!”

 

BAM!

BAM!

BAM!

 

Beni ağzı ile yerden yere vuruyordu!

 

“Dur b-”

 

BAM!

BAM!

BAM!

 

“Amına koduğum d-”

 

BAM!

 

“DUR DEDİM SANA!”

 

“ŞAAAK!” diye tokadı kristal kafasına çaktım!

 

“EĞĞK!” kafasındaki kristaller dağılırken acılı bir çığlık attı ve beni kenara doğru fırlattı!

 

Yerde birkaç takla attıktan sonra sonunda durabildim. Bakışlarım beni ısırdığı yer olan belime indi.. delik deşik olmuşum. Yaratığın diş izi olan yerlerden kanlar akıyor!

 

“LAN! HANİ BU BÜNYE ÇOK SAĞLAMDI!” diye sertçe çıkıştım Serhat’a.

 

“Sana kim dedi 3.5 metre kristal bir varlığa dal diye dangalak!”

 

Tekrar yaratığa döndüm. Kafasına aldığı darbe yüzünden sersemlemiş gibi.. ancak kafası hala sapasağlam. Sadece üzerindeki kristaller biraz dağılmış ve kırılmış. Elime baktım.. aa kanıyor.. şerefsize vurduğumda onun yerine ben hasar almışım.

 

“Başımıza açtığın belaya tüküreyim!” dedi Serhat. Ardından sersemlemiş olan yaratığa doğru hızla koştu. Ancak kafası yukarıda olduğundan yetişemez! Bunun yerine sağ tarafına yönelip bacağına bir darbe indirdi!

 

Ancak yaratık yerinden kıpırdamadı bile!

 

“Bunun derisi çok sert!”

 

“Lan! Güçlü değil miydin sen niye hasar veremiyon!?”

 

“Sopa yüzünden be!” dedi hızla geri çekilirken. Bir an sonra çekildiği noktada yaratığın ağzı ŞAK diye kapandı! Eğer yarım saniye gecikse şimdi delik deşikti.

 

“Ne demek istiyorsun!? Buraya geldiğimizde silahı övmemiş miydin!?” dedim yerimden doğrulurken. Yaratık, Serhat’ın olduğu noktaya atlama saldırısı yapmaya hazırlanıyor gibi. Oyunda bu pozisyona geldiğinde genelde onu yapardı.. “Üzerine atlayacak! Kaçın!”

 

Serhat ciddiyetle baktı. O sırada yaratık havaya sıçradı! Devasa cüssesinin gölgesi Serhat’ın üzerine düşüyordu! Serhat bir anda elindeki kalkan ile sopayı yere atıp yana doğru kaçındı!

 

Bir BAM! sesi ile birlikte yaratık yere indi. Ancak indikten sonra hareket etmedi. Serhat da bundaki garipliği fark etmiş olacak ki taklasından sonra bir takla daha atıp daha uzağa gitti.

 

Bir saniye sonra yaratığı saran 3 metre yarıçaplı bölgenin zemininden bir parlaklık yayıldı ve hemen ardından yerden kristaller fırladı! Adeta saplanmaya hazır dikenlere benziyorlar!

 

Bu da yaratığın oyunda kullandığı geniş alanlı bir saldırı. Onun havadan gelen saldırısından kaçındığında rahatlayanları gafil avlamak için var.

 

“Ben sadece hızlıyım! Güçlü değil! Etkili bir şekilde savaşmam için kesen bir silaha ihtiyacım var!”

 

“Yani bıçağın olsa bu şeyi kesebilir miydin?”

 

Serhat yaratığı hızlıca süzdü. “Belki kristalsiz yerleri..” ancak sesi güvensiz çıkıyordu. “İyi bir silahım olsa keserdim!”

 

Bir an sonra yaratık tekrar pozisyon değiştirdi. Serhat’a doğru yürüyordu.

 

Odağının onda olmasını fırsat bilip koşa koşa yanına geldim ve kuyruğuna sarıldım!

 

Bu kertenkeleyi beyblade gibi çevirip fırlatıcam!

 

“Hıığğğha!” diye onu kaldırmayı denedim.. beceremedim.

 

Yaratık bana doğru döndü.

 

“Ah.. dejavu..”

 

BAM!

BAM!

BAM!

 

Yaratık kuyruğu ile beni yerden yere vurdu!

 

Ancak bu sefer onu dursun diye sersemletecek bir şeyim yok!

 

Bir şey yapamayacağımı anlayınca onu hemen bıraktım ve kendimi birkaç metre ötede takla atarken buldum.

 

Vücuduma baktım.. en azından yeni bir yaram yok gibi.

 

“Hey! Görünüşe göre sadece dişleri bana zarar veriyor!”

 

“Aman ne iyi haber!” dedi Serhat. Neyse ki yaratığın agrosu artık onda değil.. bende.

 

“Gel bakalım taş kafa!” dedim ellerimi birbirine çarparken.

 

Yaratık bana doğru ilerlemeye başladı. Ellerimi güreş pozisyonuna getirdim ve beklemeye başladım.

 

Yaratık dibime geldiğinde beni pençelemek için elini uzattı. O sırada ellerinin ardında beyaz bir ışıltı oluştu.. bu saldırıyı biliyorum. Ellerini savurduktan sonra hemen ardından kristalik bir patlama geliyor.

 

O savuruşu bitmeden önce ellerini havada yakaladım!

 

Yarım kalan büyüsü yüzünden kristalik patlama tam suratına patladı!

 

“Siktir!” benim de suratıma biraz geldiği için gözlerimi kapatıp kafamı çevirmek zorunda kaldım.

 

Tekrar kafamı kaldırdığımda, yaratığın yaralı yüzünden kanlar aktığını gördüm. Kristal sakalları darmadağın olmuştu ve simsiyah, taşımsı derisini gözler önüne seriyordu.

 

Gözleri nerede lan bunun..

 

Suratında göz namına bir şey göremedim.. Ah dur, kenarlarda elmas benzeri iki parlak şey var. Saç gibi olan kristallerin arasında gizli.

 

Onunla iki ellerimizi birleştirmiş güreşirken zorla ağzımı açtım. “Serhat! Gözleri! Elmaslar!” ancak daha fazla şey söyleyemedim. Bu şerefsizde manyak bir güç var! Oyundayken bizi iki vuruşta öldürmesinin sebebi buymuş demek! Güç statı kaç lan bunun!?

 

Şu anda dayanmamı sağlayan tek şey belki de Bünyem’dir.. belki de o olmasa bu yaratık çoktan kollarımı kırmış olurdu.

 

Bunun kanıtı olarak yavaş yavaş geri itilmeye başladım. “Ananı!” vücudum matrix gibi geriye doğru eğilmeye başladı. Yaratığın yaralı suratı tam karşımda duruyor!

 

O sırada, bakışlarımın ucunda bir silüet gördüm! Yaratığın hemen üstünden yükselen Serhat’ın silüeti! Elinde tekrar sopayı tutuyordu!

 

Bir anda yaratığın kristal dolu sırtına indi! İnmesi ile vücudunun her yerinin çizildiğini görebildim.

 

Yaratık sırtındaki ağırlığı fark etti! Elindeki baskı azalmaya başladı! Dikkati sırtına dönüyor!

 

O sırada Serhat elindeki sopayı tüm gücüyle yaratığın suratının sağındaki elmasa indirdi!

 

“EEEEEĞĞĞĞĞK!” Yaratık acıyla çığlık attı! Haklıydım! O elmaslar gözleri!

 

Beni bırakıp kalkmaya çalıştı. Ancak ellerini salmadım. “Hiçbir yere gitmiyorsun orospu çocu!”

 

Oh.. beni havaya doğru çekiyor.. doğru bu piç benden güçlüydü. Bir anda kendimi matrix pozisyonundan tekrar dikelmiş buldum. Serhat da yer çekiminin etkisi ile geriye savruldu! Düşecek gibiydi. Ancak yaratığın daha fazla gitmesine izin vermedim. Ellerini sıkıca tutup çekmeye çalıştım. Aramızda bir ileri bir geri çekişme başladı!

 

O sırada Serhat da dengesini kurdu. Elindeki sopayı tekrar kaldırdı ve diğer elmas göze indirdi!

 

“EEEEEĞĞĞĞĞK!” Yaratık tekrar acıyla çığlığı bastı! Bir hınç ile benim gücümü aşıp ellerimden kurtuldu!

 

Serhat bu dengesizlik anında Dansçının Kan Hattı’nın hakkını verdi ve akrobatik hareketler ile ters takla atarak yaratığın üstünden kaçtı.

 

Yaratık o anda bana sağlam bir tokat çaktı ve birkaç metre ileriye fırlattı. Fırlatıldıktan hemen sonra az önceki pozisyonumda bir kristal patlama gerçekleşti!

 

“EEEĞK! EEEEEEĞK! EEĞEĞEEEK!” Yaratık acılı çığlıklar eşliğinde etrafına rastgele saldırmaya başladı! Elini her savuruşunda ardından patlamalar çıkıyordu! Resmen ölüm saçıyordu!

 

Serhat koşa koşa yanıma geldi. “İyi misin?” diye sordu.

 

Ağzıma kaçan çamurları tükürürken yerden kalktım. “İyiyim. Patlama bana gelmedi.” Sonra yaratığa baktım. “Çıldırdı gavat.”

 

“Öyle görünüyor.” dedi Serhat. “Şimdi bunu nasıl öldürücez?”

 

Etrafa ölümüne saldırıyordu.. oyunda böyle bir şey yoktu. Demekki burada gerçek zekasını kullanan bir varlık olduğundan yazılmış saldırıların dışına çıkabiliyor..

 

“Yorulmasını bekleyebiliriz.”

 

“.. bu şey yorulur mu? Hem bu şey canlı mı ki?” dedi Serhat şüpheyle.

 

Bilmiyorum.. kristalden yapılmış gibi ama kanı akıyor. Büyük ihtimal canlı olmalı. Ve canlı şeyler yorulur di mi? Asıl sorun.. ne kadar bekleyeceğimiz.

 

Ancak bu sorunun cevabı çok uzakta olmadı.

 

Yaratık etrafına gözleri kör bir şekilde rastgele saldırırken, yerdeki bir kayaya takıldı ve koca cüssesi ile yere doğru çakıldı. O sırada ellerinden birisi parladığından kendisi ile beraber büyüsü de yere doğru çakıldı.. ancak eli tam suratının önünde.

 

Yaratığın tam kafasının olduğu yerde bir kristal patlaması oldu!

 

“O ne lan?!” derken ellerimi suratımın önünde birleştirdim! Şarapnel saldırısı gibi üzerimize yaratığın patlayan kafasının kristalleri yağdı!

 

“Ah!” ancak sadece can yakan çizikler yapabildi.

 

Şarapnel yağmuru bitince ellerimi indirip panikle etrafıma baktım. “Serhat!”

 

O ibnenin vücudu buna dayanamaz!

 

Ancak.. sağa sola baksam da onu göremedim. O anda tam arkamdan, “Buradayım.” diye sesi geldi. Sapasağlamdı. “Neyse ki etten kalkanımız var.” dedi rahatlamayla.

 

..sanırım bana diyor.

 

O anda aklımda bir ses duyuldu.

 

[Yırtıcı Kristal Kertenkele Katledildi x1 1000 Puan]

 

Ve içime akan gıdıklayıcı hissiyatı da hissettim. Yani ruhları.. 2000 ruh geldi.

 

Hmm? Sanki bu daha fazlaydı..

 

Pat!

 

Serhat güçsüzce kendini yere bıraktı. Nefes nefeseydi. “Ağzına tüküreyim Cüneyt.. neredeyse ölecektik!”

 

“Ne? Ölmek mi? Ben ölümcül bir yara göremiyorum?”

 

“Öyle mi? Karnındakiler ne o zaman?”

 

Bakışlarımı indirdim. Yaralardan akan kan durmuş gibi ama dışarıda olanlar hala ıslak bir görüntü veriyor. “Bu sığ bir yara be. Baksana kan durmuş bile.”

 

“Olsun. Eğer zayıf noktasını bulamasak ve şansımız yaver gitmese, şimdi kafası patlayan o yaratık değil biz olurduk.”

 

“Abartmaa! O yaratık tüm gücüyle saldırsa bile beni öldüremezdi. Sadece baya yaralardı. Kafasındaki kristalleri nasıl parçaladığımı görmedin mi? Sadece bunu sürekli tekrarlamam yeterli olurdu.”

 

“Aah seninle daha fazla tartışmak istemiyorum.” dedi Serhat bıkkın bir ses ile. Sonunda nefesi düzene giriyor gibi. “Kaç Puan aldın?” diye sordu.

 

“1000 Puan. Ruh olarak da 2000 ruh aldım. Sen?”

 

“Aynı.”

 

“Niye ikimize aynı puanı verdi lan bu tanrı? En çok iş yapan bendim.”

 

“Sen mi?” dedi Serhat sorgularcasına.

 

“Evet. Ben olmasam o yaratığın zayıf noktasını bulup kim sabit tutacaktı?”

 

“Ne fark eder? Sonuç olarak öldürücü vuruşu getiren ben oldum. Eğer yaratığın gözlerini kör etmesem bu sonuç nasıl olacaktı? Çok oyunu oynamadım ama en çok puan öldürücü vuruşu yapana gider diye biliyorum.”

 

“Hasiktir lan oradan. Öldürücü vuruş dediğin son vuruş olur. Bu kertenkele kendi kendini öldürdü.”

 

“Evet.. evet öyle oldu. Neyse, sana durumu açıklıyayım. Tanrı, puanları dağıtırken adaletli davranır. Duruma ne kadar katkın varsa o kadar çok puan alırsın. O androidi öldürdüğün zamanı hatırlıyor musun? O gün bana 10 Puan geldi. Çünkü neredeyse hiçbir şey yapamadım. Aslında sen de çok bir şey yapmadın ama Amanda bizim gibi tanrının oyun alanına ait değil diye tüm puan sana gitti. Sonuç olarak puanlar katkıya göre bölündü.. görünüşe göre bu ruhlar da öyle dağılıyor.”

 

“Öyle mi?” dedim kafası parçalanmış kertenkeleye doğru yürürken. Orada, cesedin sırtının üstünde bir şey parlıyordu. Ona doğru uzandım ve aldım.

 

[Titanit Pulu x1]

 

“O zaman tamam ya. Kabul edeyim madem. Tanrı adalet bu diyorsa vardır bir bildiği.”

 

“Hey ne aldın sen az önce?” diye sordu Serhat.

 

“Bu mu?” diye gösterdim az önce aldığım Titanit Pulu isimli ögeyi. Bu, gerçekten de bir yaratıktan koparılmış gibi duran siyah renkli pulumsu bir şey. Avucumdan biraz daha büyük. Üzerinde ne olduğunu anlamadığım antik görünen parlayan yazılar yazılı. “Bu bir artı basma eşyası. Silahları yükseltmeye yarıyor.” Sonra ona doğru fırlattım.

 

Serhat onu çevik bir hareket ile yakaladı.

 

Sonra da ayak üstü inceleyip kesesine attı. “Böyle şeylerin sayısını iyi tutmalıyız. Daha sonra toplayıp ne yapacağımıza karar veririz.. peki ilk geldiğimizde aldığın neydi?”

 

“O bir ruh.. bu oyunda ruhlar sadece yaratıklardan değil eşyalardan da elde ediliyor. Boyutları değişiyor. Aldığım pek de büyük bir şey değil.. benim ama! Ben buldum ilk!”

 

“Iğh.. bu çocukluğunu hiç çekecek havamda değilim.. şimdilik onu kullanma. Güvenli bir yere geçince konuşuruz. Zaten o kör kadına kadar bir işe yaramaz değil mi?”

 

“Yani.. evet.”

 

“Tamam o zaman tatlım. Lütfen bu sefer deliliğin tutmasın ve sakla onu.. lütfen.”

 

“Öff abartma lan tamam.” dedim bıkmış bir tonla.

 

Ardından tekrar geldiğimiz yola döndük.







 

Loading...
0%