Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Onun Ellerinde Olmaktansa..

@kuryil

Bir dakika kadar sonra seçimimden pişman oldum. Hiçbir konuşma sesi yokken yalnızlığımı kavradım. Sadece önümdeki ekrandan yansıyan ve yerde çatır çatır eden kabloların ışığı vardı. Geriye kalan her yer karanlık ve sessizdi. Bakışlarım istemsizce kapının ardındaki karanlığa kayıyordu.. orada beni nelerin beklediği hayalini kurmadan edemiyordum. Belki az sonra o kapıdan girecek olan dostlarım değil de Alien olacaktı.

 

“En azından bıçağı tornavidayı falan bıraksalardı mk.”

 

Şu an tek yapabileceğim beklemekti.

 

Kendime kalan boşlukta istemsizce evimi düşünmeye başladım.

 

Annem babam, ben sakat kaldıktan sonra psikolojik olarak desteklemek için ellerinden geleni yapmışlardı.. şimdi sabah odama girip beni orada görmediklerinde ne yapacaklar? Nasıl tepki verecekler? Çok üzülecekler mi? Kaybolduğumu mu düşünecekler? Ama yok.. sakat birisi nasıl bir anda ortadan kaybolsun ki? Kesin ortalık kaosa dönecektir.

 

Kafamı iki yana salladım.

 

Bunları düşünmemeliyim.

Bunları düşünmenin bana bir yararı yok.

Duruma odaklanmalıyım.

 

Şu an bulunduğum görevi düşündüm. Az sonra kapıları açarak ilerleyebilirim. Ancak sıradaki haritayı zerre hatırlamıyorum. Bizi ne karşılayacak hatırlamıyorum ve hatırlasam bile Tanrı hepsini değiştirmiş olabilir.. belki değiştirmiş olması da daha iyidir. Sonuçta asıl oyunun ‘normal’ zorluğu bile berbattı. Ben Alien’den korkumdan ‘kolay’ zorlukta oynuyordum. Tahminimce Alien’in orjinal zorluğu da ‘normal’ değil ‘zor’ dur. Yani o yaratığın tanımı ve yeteneklerine bakılırsa öyle olmalı. Sadece nefes alış sesinden bile seni bulabilen bir yaratık.. a burayı Serhat’a söylemeyi unuttum.. neyse müsait olunca anlatırım.

 

Bam!

Bam!

 

Hasiktir!

Aniden üzerimden gelen sesler ile kafamı döndüm!

 

Ses tavandan geliyordu..

 

Ancak.. tekrar etmemişti.

 

Tedirginleştim. Eğer bu ses Alien’den geliyorsa.. yok ya olamaz. Daha görevi başlayalı ne kadar oldu? Kolaylaştırılmış bir görevde bu kadar çabuk karşılaşmamalıyız..

 

Tüm dikkatimle tavana kitlendim.

 

“Hey biz geld-”

“AAAH!!”

 

Bir anda kapıdan gelen sesler ile döndüm ve yanlışlıkla çığlığı bastım.

Ancak bu gelenler sadece Serhat gildi.

 

“Kalp Atışlarının hızlandığı tespit edildi. Önlem modu açılsın mı?”

 

Çok heyecanlandığım bu anda, bulunduğum sandalyeden bir kadın sesi geldi.

 

Kalp atışlarımla bağlantılı olarak geldiğine göre.. bir tür savunma sistemi mi? Aç dersem bir anda sandalyeden silahlar mı fırlayacak?

 

“O çığlık da neydi?” diye girdi Amanda da kapıdan. Sırtında 2 adet tüfek asılıydı. Diğer tüfekler Serhat’taydı. O önden girmişti.

 

“Yok bir şey. Sadece Cüneyt bizi görünce altına işedi. Hahaha.”

 

“Pıft.” dedi Amanda. “Ee prenses? Yoksa karanlıktan mı korktun?”

 

“Ya sikerler ama. Göz gözü görmeyen bi ortamda sessizliğin ortasında duruyorum lan.”

 

“Tamam tamam. Dalga geçiyoruz sadece.” dedi Amanda. O sırada kapıdan birisi daha girdi. Bu Selin’di. Kapının köşesini tutuyor ve korkuyla içeriye bakıyordu. Bakışları yerdeki kırık androide düştüğünde ise kitlendi kaldı.

 

Onun gelmesine şaşırdım. “Görünüşe göre ikna etmişsiniz.”

 

“Yaani.” dedi Serhat omuz silkererek. “Pek ikna ettik denilemez. Kendisi gelmeye karar verdi. Amanda bize söylediklerini onlara da söyledi.”

 

“Gemide kalma teklifi mi?”

 

“Tam üstüne bastın.” dedi Serhat tüfeklerden birisini bana uzatırken.

 

Kafamı kaldırıp ona baktım. “Ben tabancayı tercih ederdim. Bunun geri tepmesi ile sandalyede nasıl sabit kalayım mk. Doğru düzgün nişan bile alamam.”

 

“Ah doğru.” dedi Serhat. Yüzünde acıyan bir ifade vardı. “Bunun böyle katakullileri vardı değil mi? Peki ya az önceki ses? Sanki sandalyen bir yerlerinden silah çıkaracak gibiydi.”

 

O da benimle aynı düşünmüş gibi.

 

“Evet aslında haklısın.. silah kullanma işini size bırakabilirim. Zaten ateşli şeyleri de çok sevmem.” yumruklarımı gösterdim. “Bunları kullanmak daha çok ilgimi çekiyor.”

 

Serhat, elindeki silahın şarjörünü çıkarıp silahın kendisini yeri bıraktı. Sonra da şarjörü beline taktı.

 

Bakışları yumruklarıma düştü. “Hmm demek sert çocuksun ha. Umarım bunları kullanma fırsatın olur.” sesi alaycıydı.

 

Aldırmadım. Ancak bacaklarım sağlam olsaydı gösterirdim ona..

 

“B-Bu bir insan mı?” diye sordu Selin. Yerdeki kırık androidi gösteriyordu.

 

Amanda ona garipserce baktı. “Ne saçma bir soru bu? Hayatında hiç böyle suratı olan bir insan gördün mü? Android o.”

 

“A-Android mi?” anlamamış gibiydi.

 

Sıçtık.. bu kız başımıza bela olacak. Role giremiyor.

 

“Hala uykunun etkisini atamadı gibi.” dedi Serhat ve Selin’ e yaklaşıp omzundan tuttu. “Gel seninle iki dakika konuşalım.” onu alıp dışarı ya götürdü. O sırada arkasını dönüp, “Şunu bi kendine getireyim kızlar.” dedi.

 

Onların ayrılması ile Amanda ile kaldık. “Ee amca nerede?”

 

“Amca?” dedi Amanda. “Ha Kubilay’ı diyorsun. Ona neden amca diyorsun o kadar yaş farkınız yok.”

 

“E amca gibi davranıyor.”

 

“Ha evet.” onaylarcasına kafasını salladı. “Haklısın tam bir amca gibi.”

 

Sırtında tek bir tüfek vardı ama Serhat’ın aksine belinde 3 değil 2 şarjör vardı. Selin’in de elinde tüfek yoktu ancak sırtında tabanca vardı. Zaten o kız tüfek kullanamaz gibi. Öyleyse diğer tüfek uzay gemisinde kalmıştı. Yani amca- Kubilay hala oradaydı.

 

Amanda tebessüm etti. “O gelmedi.. kararına saygı duyuyorum. En azından burada gemiyi koruyacak birisi kalmış olur.”

 

Ne yufka yürekli kız.. adamın o kadar hakaret dolu deli sözlerine rağmen hala onu düşünüyor.. salak da olabilir tabii.

 

“Ee şimdiki plan ne peki?”

 

“Plan mı?” dedi Amanda, alnına düşen saçlarını düzeltirken. Sonra havaya doğru baktı. Birkaç saniye öyle kaldı. Ardından döndü ve karanlıkta tam seçilemeyen kapıya doğru baktı. Hala kapının üzerindeki ikaz ışıkları yanıyordu.

 

“İlk önce, buranın bir haritasına ihtiyacımız var.. veya içeriyi öğrenebileceğimiz birisine.” biraz düşündükten sonra, “Yok aslında, içeriyi öğrenebileceğimiz birisine kesin ihtiyacımız var.. kara kutu nerede bilmiyoruz.”

 

“Hmm sanırım bu bilgisayarların birinden haritaya ulaşabilirim.” dedim. Tabii sadece varsayımdı. Neler yapabileceğimi ben bile bilmiyorum.. aslında bu vücudun mesleği ne onu bile bilmiyorum.

 

“Acaba koridor aralarında falan duvara asılı bir harita var mıdır?” Amanda düşüncelere daldı.

 

O sırada Serhat ile Selin de geri döndü. Selin’in ifadesi dalgındı.

 

“Ne oldu daha iyi misin?” dedi Amanda.

 

“E-Evet daha iyiyim ben aa şey.. iyiyim.” hala gergin gibiydi.

 

Amanda kafasını iki yana salladı. “Selin, eğer iyi değilsen sen de Kubilay ile beraber gemiyi koruyabilirsin. Bu da önemli bir görev.”

 

“Ben, şey..” Serhat’a baktı. Ancak Serhat o sırada elindeki silahı kontrol ediyordu. Ona bakmıyordu.

 

“Ben gelirim.. sorun değil. İyi olucam.” dedi.

 

Amanda tereddütlü görünse de sonunda kabul etti. “Tamam. Herkes hazırsa,” dedi ve Serhat’a baktı. Silahı elindeydi ve hazır görünüyordu.

 

Ardından bana baktı. “O zaman kapıyı açabilirsin artık.”

 

Onun onayı ile beraber bilgisayardan işlemleri başlattım.

 

Bir an sonra az ileriden bir ‘pıss’ sesi yükseldi ve bölgeleri ayıran kapı yukarıya doğru yükseldi.

 

Ancak kapı açıldığı gibi birisi içeriye fırladı! Tüm hızıyla koşuyor gibiydi!

Amanda ve Serhat hemen silahlarına davranıp doğrulttular.

Geçen kişi birkaç saniye sonra tökezleyip yere düştü ve yuvarlandı. O sırada bakışlarımız karşılaştı.

“Kapıyı kapatın! KAPIYI KAPATIIN!” diye bağırdı.

 

Kapının öbür tarafından yerdeki metali sarsan hızlı adımlama sesleri geliyordu!

 

Hiç duraksamadım ve anında kapının kapatma sistemlerini devreye soktum.

 

Bir an sonra kapı kapandı.

 

GÜÜÜÜÜM!

 

Kapının diğer tarafından çok sert bir çarpma sesi geldi!

 

Bir an sonra ise yerini uzaklaşan sarsıntılı ayak seslerine bıraktı. Birkaç saniyelik süreçten sonra da sesler artık duyulmaz oldu.

 

“Kutsal yarraklar aşkına o neydi öyle?” dedi Serhat.

 

“Sanırım.. şeydi.” dedim ona bakarken. O da bana döndü. Sadece bakışlarımızdan bile Alien olduğunu onaylamıştık. Bu şey yeri sarsacak kadar ağırdı..

 

Adam kapının kapatıldığını görse bile yerde korkuyla titriyor ve hareket edemiyordu.

 

Selin bir köşeye koşmuştu ve kafasını tutarken titreyerek ağlıyordu.

 

Amanda, silahını indirmeden adama doğru yavaş yavaş ilerlemeye başladı.

 

“Dikkatli ol.” diye seslendim.

 

Serhat ve ben de onun peşinden gelip uzaktan izlemeye başladık.

 

Bu adam subay traşlıydı ve bir rus gencini andırıyordu. Renkli gözleri sonuna kadar açılmıştı ve gözbebekleri titriyordu.

 

“Ç-Çok korkunç.” dedi adam. Bu sırada bir şeyler sayıklayıp duruyordu.

 

“Hey.” dedi Amanda.

 

“Kaçmalıyım.. kaçmalıyım..” adam sayıklamaya devam ediyordu.

 

“HEY!” diye bağırdı Amanda ve adamın suratının dibine silahın namlusunu getirdi. “Rüyadan uyanma zamanın geldi. Kendine gel!”

 

Adam yüzüne tutulan namludan sonra sayıklamayı kesti. Gözleri direkt olarak Amanda’nın gözlerinin içine bakıyordu.

 

Sonra bakışları bir anlığına silaha düştü. “Evet.. evet bu daha iyi olmalı.. o devasa şeyin ellerinde olmaktansa..”

 

“Sen ne diyors-” Amanda sözlerini bitiremden adam bir anda yerden uzandı ve silahın tetiğini kavradı! Aynı anda namluyu ağzına soktu ve tetiği çekti!

 

BAAAAM!!!!

 

Kan ve beyin sıvıları her tarafa sıçradı!

 

“AAAAAĞ!” diye bağırdı Selin. Korkuyla çığlık atıyordu. Bir an sonra kendinden geçti ve olduğu yere bayıldı.

Biz ise.. hepimiz sessizdik. Sadece anın şokunu yaşayabiliyorduk.










 

Loading...
0%