Yeni Üyelik
24.
Bölüm
@kuryil

İlk önce önümdeki sorun ile ilgilenmeye karar verdim.

 

“Heyt uleyn!” dedim ve Emre’ye saldıran şerefsizin kafasına ŞAAK diye tokadı geçirdim.

 

Tek hareketle kafası içine göçtü!

 

Rakibi ölse bile Emre hala yerinde kalkanını tutmuş korku ile etrafına bakıyor.

 

Onu kaldırmakla uğraşmadım ve arkamı döndüm.

 

Boran sonunda kendisine baskı yapan mezar bekçisini itmiş ve kafasına sopayı geçirmişti. Mezar bekçisi acı ile yerde debeleniyordu. Ancak boran ona bakmayıp hemen arkasını döndü ve yerde yatan Bihter’in yanına gitti.

 

Üzerindeki mezar bekçisine “LA SİYE!” diye bağırırken tekmeyi koydu! Yaratık yana doğru düştü!

 

Bihter kurtulduktan sonra elleri üzerinde emekleyerek hemen oradan kaçtı. Sonra iki ayağı üzerine tekrar çıktı ve olay yerinden fazlası ile uzaklaştı. Resmen dostlarını ardında bıraktı..

 

Bihter’in üzerinden itilen yaratık tekrar ayaklanmaya başladı.

 

O sırada Betül’ün de dayanacak gücü kalmadı ve kalkanı elinden bırakıp geri çekildi!

 

Yerde bir kez tökezledikden sonra hızla geri çekilip yere bıraktığı sopayı aldı. Kalkan ile tutulmayı bırakan yaratık da hemen Betül’e doğru atıldı. Betül, “RHAAA!” diye bir çığlık attı ve yaratığın savurduğu eline vurdu! Yaratığın kırık kılıcı elinden fırlayıp uçtu!

 

Ancak yaratık ufak bi duraksamadan sonra tekrar Betül’e doğru atıldı! Betül hala savurmadan dolayı ivmesini toparlayamadı! Üzerine çullanan yaratıkla beraber yığılacak gibi oldu ama hala ayakta durmayı başardı. Kötü haber, sopa elinden düşmüştü ve bu tam bir boğuşmaya dönmüştü. Yaratık onun boynunu kavramaya çalışırken Betül onun omuzlarını kavramıştı.

 

O anda Serhat olay yerine vardı! Hemen Aslan’ın ayağı ile bastığı yaratığın kafasını ezdi! Ardından Aslan’ın kalkanını öbür tarafındaki yaratığı kendi kalkanı ile itip devirdi!

 

“Sen benim kim olduğumu biliyir misan lo?!” diye bağırışı geldi Boran’ın. Yüzünde öfke ile tekrar yere devirdiği yaratığa bakıyordu. “Ben Şehmuz ağanın oğlıyam Şehmuz ağanın!!!” diye bağırdı gururlu bir öfkeyle ve yaratığın kafasına sopayı indirdi! Yaratık artık hareketsiz duruyordu.

 

Yan taraftan Betül’ün, “RHAAAAA!” diye çığlığı tekrar duyuldu! Betül sonunda boğuşmaya son verecek hareketi yapmaya hazırlanıp kafasını geri çekti ve o anda yaratığı da omuzlarından çekti! Ardından kafasını ileri doğru gömdü! Yaratığa sağlam bi kafa çaktı!

 

“HIĞRAA!” Yaratık acı ile inlerken geriye doğru yığıldı. O sırada Betül düşürdüğü sopayı tekrar aldı ve gidip yaratığın kafasına geçirdi!

 

Ancak o sırada yerdeki Boran’ın ilk devirdiği yaratık ayaklanıyordu!

 

Önceden karşı tarafta çömelen yaratık da ayaklanıp çoktan gruba doğru gitmeye başlamıştı!

 

Tüm bu süreç boyunca ben de boş durmadım. Onlara doğru koşuyordum. Onlara doğru giden yaratığın tam arkasındayım.

 

Bakışlarım Betül’e giden yaratığa döndü. “BETÜÜÜL!” diye bağırdım tüm gücümle.

 

Betül bir anda bana doğru döndü ve kendisine doğru ayaklanmakta olan yaratığı fark etti.

 

Ancak nefes nefeseydi. Bir yaratığı daha kaldıramaz gibi duruyor..

 

O anda aklıma çılgınca bir plan geldi.

 

Önümdeki yaratığı bacaklarından kavrayıp havaya kaldırdım. Zayıf ve çelimsiz olan bu yaratık bana küçücük bir çocuğu taşıyormuşum gibi hissettirdi. Debelenen yaratığı üst vücudunun başlangıcından kavradım.

 

Silah kullanamıyorum ha.. o zaman düşmanları silah yaparım!

 

Yaratığı bir cirit gibi Betül’e doğru giden yaratığa fırlattım!

 

Bir PAT! sesiyle ayaklanmakta olan yaratığa sırtından çarptı!

 

İkisi de yere devrildi!

 

Bu bana gerekli zamanı kazandırır!

 

Koşa koşa oraya vardım.

 

O anda yaratıklar beraberce tekrar ayaklanıyordu. Yanlarına vardığım gibi ayaklanan bu çapulcuların kafalarını tuttum ve tüm gücümle birbirlerine çarptım! Kafataslarının kırılma sesi etrafı doldurdu! Kulağıma gelen bildirim sesiyle de öldüklerine emin oldum.

 

“Selin nerede lan?!” diye panikle sordum.

 

“Düştü.” dedi Betül nefes nefese dizlerine dayanmışken.

 

“NE?!!!” diye panikle sordum.

 

“Sakin ol.” dedi Betül. Sonra eli ile geldiğimiz noktayı gösterdi. Orada.. aşağı doğru bir çıkıntı vardı.

 

Ne olduğunu anladım ve koşa koşa oraya gittim.

 

“Buradayım!” diyen Selin’in sesini duydum aşağıdan. Geldiğimiz yolun kenarındaki bir çıkıntıdan aşağıya düşmüş.. oyundayken burası bir metre bile değildi. Anlaşılan buraya gelince boyutu 2 metreyi aşmış. Neyse ki daha kenara düşmemiş.. çünkü biraz daha kenarda, aşağı katmana inen 10 metrelik bir yükseklik var!

 

Elimdeki kanları üzerime sildim ve aşağıya uzandım. Selin elimi tuttu ve onu halatmış gibi yukarıya doğru çektim. Ayakları güvenli bir şekilde yere değdiğinde, “İyi misin.” diye sordum telaşla.

 

“İ-İyiyim.” dedi.

 

Ancak gözleri yaşlı.. korkmuş.

 

“S-Sizler.. herkes iyi mi?” diye sordu panikle. Üzerimdeki kanlara bakıyordu. “Yaralandın mı?” dedi şifa yeteneği için hızlıca ellerini birleştirdiği sırada. Onu durdurdum. “İyiyim. Bunlar onların kanı. Bu şeyler bana zarar veremez.” dedim ona güven vermek için gülümsemeye çalışırken.

 

“Peki diğerleri?” diye sorarken ahalinin olduğu tarafa doğru koştu.

 

Ben de peşinden gittim.

 

Boran’ı gördüm. Yerdeki cesedi tekmeliyordu. “Sen! Bir boyana saldırırsın heğ? Siye diyirem siye! Şimcik yapsana heğ!” öfkeli görünüyordu.

 

Betül bir bez parçası almış üzerindeki kan lekelerini siliyordu. Yorgun olduğu yüzünden belli.. ter içinde kalmış.

 

Emre duvarın köşesinde oturuyor. Bacaklarını göğsüne doğru çekmiş ve bakışları da yerde.. bu bakışların içinde utanç var gibi. Belki de her şeyin sorumlusu olarak kendisini görüyordur.

 

Serhat ise.. arkasını dönmüş ufka doğru bakıyor. Yüzünü görmediğim için ne düşündüğünü anlamam zor.

 

Aslan da yerde acı ile bacağını tutuyor.

 

Selin, “Olamaaz!” diyerekten oraya doğru koştu. Bacağından çok pis kanlar akıyordu.

 

Serhat onun sesini dönmesi ile döndü. Yüzünde kasvetli bir ifade vardı. “İyileşebilir mi?” diye sordu Selin’e.

 

Aslan öfke ile kaşlarını çattı. “Ne demek iyileşebilir mi? İyileşmeli! Bu kız yeteneğini o yüzden almadı mı!? Ağğh!” sona doğru acıdan yine inledi.

 

Görünüşe göre dili de açılmış. Belki de onu konuşturmak için iyi bir dayak atmak yeterlidir.

 

“Nefesini boşa harcama. İyileşemese bile iksirin yok mu zaten?” dedi Serhat kasvetli tonunu sürdürürken.

 

“İyileştirebilirim..” dedi Selin ciddi bir surat ile. Ardından ellerini birleştirdi ve duaya başladı.

 

O sırada Bihter de saklandığı yerden çıkıp bana doğru yürümeye başladı. “Sen!” dedi öfkeli bir sesle. “Bizi koruyacağını söylememiş miydin?! Ön saflarda savaşacağını söylememiş miydin?!” gözlerime hınç dolu bir ifade ile bakıyor..

 

“Saçmalamayı kes.” dedi yan taraftan Betül. “Elinden ne gelirdi? Yaratıklar yukarıdan atlayarak geldi. Kimse bunu bilemezdi.”

 

Lan!

 

Yine mi atlayarak gelmişler!?

 

Tanrı bu dünyaya nasıl bir ayar çekmiş böyle!?

 

Yaratıklar düz yolda yürümeyi bilmiyor mu!?

 

“Bilmek zorunda! O bizden daha tecrübeli! Buraya kim bilir kaç kez girmiş!”

 

“Kes sesini.” diye araya girdi Serhat!

Bakışlar ona döndü. Soğuk gözleri Bihter’in üzerinde dururken konuşmaya devam etti. “Senin laf söylemeye hakkın yok. Takım arkadaşların burada canı pahasına savaşırken sen kaçtın.” Bihter’e doğru yürümeye başladı. “Aslında bunu anlayabilirim. Yani korkup kaçman falan. Bu çok da garip değil. Herkes ilk zamanlarında bunu yapabilir.” adımları yavaş ve ağır.. “Ancak sen, kaçtığın yetmiyormuş gibi bir de savaşan kişileri suçluyorsun.” Bihter’in tam önüne geldi ve buradan sonrakileri üzerine basa basa söyledi. “HADDİNİ BİL.”

 

Bihter korkudan içine doğru sindi ve tek kelime dahi etmedi.

 

Sonra tekrar uzaklaştı ve bakışlarını herkes üzerinde gezdirdi. “Bu sözüm hepinize!” herkes ona dikkat kesildi. “Ne yaşanırsa yaşansın! Ne olmuş olursa olsun!” eli ile beni gösterdi. “O sizin takım lideriniz! Ona asla saygısızlık yapamazsınız! Onu siz seçtiniz! Seçtiğiniz kişiye siz saygı duymazsanız kim duyacak!”

 

Oha.. çok duygulandım lan!

 

Bu ibne gerçekten sonuna kadar beni savunuyor!

 

E madem liderliğime bu kadar okeydi, ne demeye o tartışmayı çıkardı ki bu?

 

Hmm.. garip..

 

O sırada Selin de büyüsünü bitirdi.

 

Aslan’ın ayağı artık tamamen iyileşti. Ayağa kalktı ve birkaç kez ayağını sallayıp sertçe üstüne bastı. Sapasağlam olduğunu görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı. Selin’e doğru minnetle baktı. “Teşekkür ederim.”

 

Vay bu nazik de olabiliyormuş..

 

Sonra adam Bihter’e doğru yürümeye başladı. Yanına gelince, “İyi misin? Yaralandın mı?” diye sorguladı onu. O sırada bakışları artık cesedi tekmelemeyi bırakıp yerde sakince oturan Boran’a kaydı. Ancak çok durmadan tekrar Bihter’e döndü.

 

Bihter onaylarca kafasını salladı. Gözleri yaşlıydı. “Off evett.” dedi.

 

Aslan kaşlarını çattı. “Ne? Neren yaralandı?” dedi ve vücudunu süzdü.

 

Bihter ellerini tırnakları görünecek şekilde uzattı. “Tırnaklarım kırıldı. Ühühü.” dedi..

 

Bunu, az önce defalarca bacağından bıçaklanan adama diyor.. manyak karı.

 

Aslan öfke ile, “Şerefsiz çapulcu piçler! Bunu nasıl yaparlar! Köklerini kurutucam onların!!” diye söylendi.

 

Bu herif rol mu yapıyor yoksa gerçekten böyle mi düşünüyor?

 

Şu an genel olarak herkesin üzerinde negatif duygular var gibi..

 

“Bu kadar kasvetli olmayın!” diye söze girdim. “Bakın hepimiz sapasağlam buradayız değil mi? Önemli olan da bu! Hadi, yanlış hatırlamıyorsam buradaki tüm yaratıklar bu kadar olmalı. Yani rahatça etrafı arayabiliriz!”

 

“Doğru söylüyor.” dedi Serhat. Bakışları bir anlık Emre’nin üzerine düştü. Emre de bunu fark etmiş olacak ki hemen başını indirdi.. yazık çocuğa.

 

“Ben etrafı araştırmaya gideceğim.. bence senin burada kalıp grubu koruman daha iyi olur.” dedi bana seslenerek.

 

Bir süredir ibne konuşmasını yapmıyor..

 

Kafamı onaylarca salladım. “İyi bari. Her tarafı köşe bucak aradığına emin ol. yanlış hatırlamıyorsam burada 2 adet toplanabilir eşya vardı. Birisi şu yokuşun aşağısındaki yolun kenarında, uçuruma bakan minik bir alt yolda. Diğeri de şu karşıdaki boşluğun altında, bir tabutun üstündeki kurumuş cesedin üzerinde olmalı.. kurumuş cesede gitmek için atlamak gerek. Eğer çok yüksekse bana bırak.”

 

Serhat kafasıyla onayladı. “Peki, dikkat ederim.” dedi ve uzaklaşmaya başladı. Pek aceleci değildi. Belki de düşüncelere dalmıştı. Olanları kafasında tartıyordu.

 

O giderken ben de Emre’ye doğru yaklaştım. “Hey.” dedim. Emre çekinerek kafasını kaldırdı. Ne diyeceğimi korkuyla bekliyor..

 

“Orada beni şaşırttın. Çok cesurdun.”

 

Emre şaşırmış bir ifade takındı.

 

Devam ettim. “Herkes korku ile bize bel bağlarken sen öne atılıp bir şeyler yapmak istedin. Tam bir kahramanın ruhuna sahipsin.” ona baş parmak işareti yaptım. “Gelecekte taşşaklı birisi olacağına eminim!”

 

“Abi..” dedi çocuk ve hemen sonra.. ağlamaya başladı. Ardından bir anda bana sarıldı. “Çok özür dilerim.. hepsi benim suçum.. eğer oraya öyle gitmeseydim.. böyle olacağını bilmiyordum.. çok özür dilerim!”

 

“Şşş.” dedim sırtını ovalarken. “Sen yanlış bir şey yapmadın. O yaratıklar fazla manyak sadece. Kim uçurumdaki bi tepede dikilir ki? Hem oraya nasıl çıkmış bunlar?”

 

“Ö-Öyle mi?” diye sordu çocuk umutlu bir ses ile.

 

“Öyle tabii.” diye araya girdi arkadan bir ses. Bu ses Betül’e aitti.

 

Çocuk bana sarılmayı bıraktı ve beraberce ona doğru döndük.

 

Betül suratında şefkatli bir bakış ile çömeldi ve yerde oturan Emre’nin ağlamaklı suratına baktı. “Zaten eninde sonunda bu yaratıklarla savaşmak zorunda kalacaktık. Bizim için de iyi bir tecrübe oldu. Eğer sen olmasan belki başka bir sefer, daha tehlikeli bir durumda bunu yaşayabilir ve belki de.. ölebilirdik. Senin sayende böyle kolay bir durumda tecrübe etme fırsatımız oldu.”

 

Betül’ün söylediği her sözde çocuğun yüzündeki hüzün daha da azaldı ve yavaş yavaş gözleri parlayıp tebessüm etmeye başladı.

 

“Artık ağlama tamam mı? Geleceğin kahramanın burada ağladığını bilseler ne düşünürler?”

 

Çocuk onaylarca kafasını salladı. Bunu hızlıca birkaç kez tekrarladı..

 

Bu yaştaki çocuklar bu kadar saf olmaz değil mi? Bu çocuk sanırım ayrı bir saf.. belki koruyucu bir ailede büyümüştür?

 

Yani lolde falan bunun yaşlardaki çocukları gördüm hepsi ana bacı gidiyor..

 

Neyse ki bu küçük kahraman onlar gibi bozulmamış. Kim bilir, belki de gerçekten bir kahraman olur ha?

 

“Nasılsın Emre? Yaralandın mı?” diye söze girdi yaklaşmakta olan Selin.

 

“Y-Yo?” diye yanıtladı Emre şapşalca.

 

Selin endişeli bir ifade ile, “Emin misin? En son gördüğümde üzerine atlayan bir yaratık vardı?” dedi.

 

Ah, bu şapşal çocuk fırsatı kaçıracak gibi..

 

“Y-Yok ben iy-” derken onun sırtını uyarmak mahiyeti ile çimdikledim.

 

“AAAĞĞĞĞH!” diye acıyla yerinden zıpladı!

 

Hasiktir.. benim el gücüm yüksekti değil mi?

 

“Bak işte! Yaralanmışsın!” dedi Selin ve hemen koluna girip onu daha müsait bir yere çekti.

 

Uzaklaşan görüntülerine şapşalca baktım. Amacım sadece fırsatı kaçırmasın diye uyarmaktı ama çocuk acıdan ölecekti yaw..

 

“Hahaha.”

 

Yan tarafımdan Betül’ün kahkaha atan sesini duydum. “Niyetin iyi gibiydi ama gücünü kontrol etmen lazım.”

 

Utançla kafamı kaşıdım. “Sadece çocuğa destek olmak istemiştim.”

 

“Biliyorum biliyorum.” diye yanıtladı Betül. “Ancak gücünü kontrol edemezsen bu eller ile değer verdiğin insanları nasıl seveceksin? Mesela.. sevgilini?”

 

“Yokki.” diye yanıtladım. 10 yıllık yalnızlıktan sonra artık bunu söylemek bana koymuyor. Alıştım diyebilirim.

 

“Haha! Örnek verdim sadece ya!” dedi koluma şakayla vururken.

 

Bak bu sefer utandım.. durduk yere saplığımızı ele verdik.





 

  

Loading...
0%