Yeni Üyelik
19.
Bölüm

Sözünü Tuttun

@kuryil

“Bu çocuk oyunu bittiğine göre devam edeyim. Ben Serhat.” Sonra eli ile beni gösterdi. Gösterilmem ile 32 dişimi göstererek güldüm. “Bu çam yarması Cüneyt.”

 

Gururlandım. Çam yarması olarak anılmak hoş.

 

“Bu Selin.” Sonra tekrar takıma döndü. “Bizler daha önce görevler yaptığımız için tecrübeliyiz. Ancak Selin görevde aktif olarak yoktu. Yani onun sizden tek farkı burayı daha iyi bilmesi ve iyileştirici yeteneklere sahip olması.”

 

“Yetenekler mi? Yeteneklerimiz mi var?!” dedi ergen çocuk. “Hulka dönüşebilir miyim?”

 

“Haha. Çok tatlısın.” dedi Serhat. “Bu sorularını cevaplamadan önce sizleri de tanıyalım.. sen konuşmaya başladığına göre ilk sen başla tatlı şey..” dedi ergen çocuğu gösterirken.

 

Ergen çocuk yüzünde garipser bir ifadeye sahipti.. sanırım Serhat’ın ibne konuşmasından rahatsız oldu.

 

“Benim adım Emre! 16 yaşındayım ve aa.. izmirde yaşıyorum ve şey aa.. sevgilim yok!” dedi. Son kısmı söylerken bir anlığına Selin’e doğru baktı.. ancak Selin bunu fark etmemiş gibi görünüyor.

 

Selin’in yaşını hiç öğrenemedim. Ancak aralarında en az 3 yaş olmalı. Bu çocuk kendinden büyüklerden hoşlanıyor gibi.

 

“Tanışma merasimi ha?” dedi güzel kadın. “Benim adım Bihter. Yaşım hmm kaç görüyorsanız o. Ve güçlü erkeklerden hoşlanırım.” dedi kel adamın omzunu hafifçe okşarken. Bu sırada muzip bir gülümseme de takındı.

 

Böyle bir güzelliğin bu şekilde yollu tavırları olması üzücü..

 

“Vallahi,” diye söze girdi amele yanıklı adam. “Benim adım Boran’dır. Ben urfanın en gözde yeri Sêwregde yaşıyram. Babamın adı Şehmuz’dur ha yemin billah. Onu Sêwregde tanımayan yoktur.”

 

“Sêwreg neresi?” diye sordu güzel kadın.

 

“Siverek demek istiyor.” diye açıkladı ofis çalışanı kadın. Sonra kendini tanıtmaya başladı. “Benim adım Betül. Yaşım 25. Açıkçası buranın olayının oyunlar ve filmler ile ilgili olduğunu tahmin edebiliyorum.. size ayak uydurmaya çalışıcam.”

 

Serhat’ın yüzü güldü. “Sonunda aklı başında bir takım arkadaşı.” bakışları yandan bana döndü. “Aramızda bir tane daha vardı da kendini delirtti.”

 

Göte bak ya yine bana laf soktu.

 

Sonra bakışlar kel adama döndü.

 

Tek konuşmayan oydu.

 

Kaşları hala çatıktı.

 

“Benim adım Aslan.” dedi tok bir ses ile. Sonra bakışlarını yukarı kaldırdı. Devamında söyleyeceği sözleri üzerine basa basa söyledi. “Aslan Karamanbey.”

 

…lavuk kendini filmde sanıyor herhalde.

 

Gerçi teknik olarak filmde sayılırız yani ortam falan.. yine de garip.

 

“Şimdi.” diye lafa girdi Serhat.. sanırım bir şey açıklamadan önce bunu söyleme alışkanlığı var. “Hepimiz tanıştığımıza göre size detayları daha iyi anlatabilirim. Şu an bulunduğumuz yer Dark Souls 3. Bu bir bilgisayar oyunu.”

 

“Oyun mu?” dedi Bihter etrafını süzerken. “Çok gerçekçi görünüyor.”

 

“Gerçek zaten.” diye devam etti Serhat. “Burası o oyunun gerçeğe dönmüş hali diyebiliriz bebeklerim. Yani şu anki gerçekliğimiz bu. Bunun gibi birçok oyuna ve filme gireceğiz.. ama bunlar sonranın hikayesi. Şu anki amacımız bu oyunda bize verilen görevi yapmak. Görevimiz, Hiçliğin Gözcüleri isimli yaratıkları öldürmek.”

 

“Bu bahsettiğin bölüm sonu canavarı mı?” diye sordu Betül sakin bir ses tonu ile.

 

“Evet! Doğru bildin. O yaratık karşısına geldiğimizde savaşmakta zorlanacağımız birisi. Tabii birisi desem de birden fazlalar. Ancak bunu da sakin bir zamanda konuşuruz. Çünkü burada çok fazla zaman geçiricez.. tahminimce birkaç aydan fazla.”

 

“Ne! Neden o kadar uzun?!” diye heyecanla bağırdı Bihter. “Ben o kadar süre bakım yapmadan duramamm! Randevularım var!!”

 

“Hıh. Tüm bu şeyleri gördükten sonra hala bunlardan bahsebiliyor musun?” diye sorguladı Betül, küçümseyen bir tonla.

 

“Ne demek istiyorsun sen? Herkesi kendin gibi bayağ mı sanıyorsun?” dedi Bihter sinirli bir şekilde.

 

“En azından durumumun farkındayım.” dedi ve sonra daha fazla umursamayıp tekrar Serhat’a döndü.

 

Serhat da devam etti. “Bu süreçte size her şeyi anlatacak zamanım olacak. Ancak ilk önce güvenli bir yere gitmeliyiz.. az önce Memati’nin de başına gelenlere bakarak buranın uygun olmadığını anlayabilirsiniz.”

 

Herkes onaylarca kafasını salladı.

 

“O kim?” diye eliyle gösterdi Emre. Bir anda gösterdiği tarafa döndük. Orası yol ayrımının öbür tarafıydı. Oyunda dibimizde olsa da burada 50 metre kadar uzaktaydı. Yıkılmış duvarlar ile çevrili bir giriş. Antik görünen taş zemin. Bu taş zemin parçalara ayrılmış ve yer yer su basmış, minik gölcükler oluşturmuş. Bölgenin bu taraftaki girişinde süsü andıran, yarım metre boyutunda oval bir kase var. Kaseye doğru dayanmış bir şovalye cesedi duruyor.

 

Az gerisinde ileride.. bir mezar bekcisi yürüyor.

 

“Şşş.. saklanın.” dedi Serhat aniden. Sonra da o bölgeden görünemeyecek bir köşeye kaçtı. Herkes de koyun sürüsü gibi onu takip etti.

 

Bi ben kaldım ortada.

 

Serhat bana doğru baktı, “Lan gelsene..!” dedi sessizce bağırarak.

 

“Ne? Ciddi misin sen?” dedim dünyanın en saçma şeyini söyler gibi bakarken. “Sikindirik bir çapulcudan mı saklanıyoruz?”

 

“Lan taktik bu taktik..! Şurada bir şey öğretiyoruz..!” Serhat’ın alnında damarlar çıkmıştı. Sinirli gibiydi.

 

Ancak bu bile beni caydıramaz. Gururum el vermez! O tek vuruşluk zayıf şeyden mi saklanıcam? Hah!

 

“Ne dersiniz? Şimdi size verdiğim sözü tutmayayım mı?” dedim özgüvenli bir tavırla. Kendimi göstermek için mükemmel bir fırsat. Oyundaki en zayıf yaratıklar olsalar bile yanımdakilerin gücümü kabul etmesi için yeterli olmalılar.

 

Özgüvenli adımlar ile yaratığa doğru ilerlemeye başladım.

 

“Lan..!!” dedi Serhat arkamdan. “Senin gibi takım liderinin been..!!” Ancak yerinden çıkmadı ve izlemeye devam etti.. bu eziklik. Yani o kadar güçlendirmeden sonra o da bana eşlik etmek ister sandım. Sonuçta baya hızlı. Ancak o da beni izliyor.. belki de gücümü görmek istiyordur?

 

Şey o zaman.. şovumuzu iyi yapalım değil mi?

 

Kendimden emin adımlar ile ilerlerken aramızda 15 metre kala yaratık beni fark etti. O sırada yıkılmış tapınağımsı bölgeye de giriş yapıyordum.

 

Hmm?

 

İlerlediğim sırada.. her adımımda yan taraflarda yeni mezar bekcileri görmeye başladım.

 

Karşımdaki dışında 1..2..3..4.. toplam dört adet daha var..

 

Hepsi ilk gördüğüm mezar bekcisinin tepkisi ile bir şey olduğunu fark edip onun baktığı yöne baktılar ve beni gördüler.

 

Oh.. bunu beklemiyordum.

 

“HIIIIIIIRĞH!” diye bağırarak üzerime doğru koşmaya başladılar!

 

“HAYIR! GERİ ÇEKİİL!” diye bağırdı Serhat arkadan. Oraya bakmasam da son hızda koştuğunu tahmin edebiliyordum. Ancak yaratıklar daha yakındı.

 

Geri çekilmek?

Bunlara karşı?

Saçmalık!

 

“Hamına!”

 

“Şaak!” yanıma ilk gelen mezar bekcisinin suratına tokadı geçirdim!

 

Vuruşumla beraber olduğu yere kapaklanıp bir kez sekti!

 

[Mezar Bekçisi katledildi x1 2 Puan]

 

Hemen ardından başka bir mezar bekcisi geldi.

 

“Çaktığımının!”

 

“Şaak!” tek tokatla aynı kaderi ona tattırdım.

 

[Mezar Bekçisi katledildi x1 2 Puan]


 

“Çapulcu!”

 

Sonra üçüncüsü tam karşımdan geldi. Onun elindeki kırık kılıcı savurmasına izin verdim. Bir ‘çın’ sesiyle kırık kılıç kaslarımdan sekti!

 

O anda tokadım da yargıcın çekici gibi mezar bekcisinin kafasına indi!

 

Bir kemik parçalanma ve et ezilme sesi ile kafası içine göçtü!

 

[Mezar Bekçisi katledildi x1 2 Puan]

 

“Piçleri!”

 

O sırada bir “Fiyuv!” sesi ile bacağıma bir ok geldi! Bu ateşli, yanan bir oktu! Son mezar bekçisinin elindeki arbaletten atılmıştı.. oyunda burada bulunan tek uzakcı yaratık!

 

Bakışlarımı indirdim. Yanan ok bacağıma saplanamasa da peştamelime saplanmıştı!

 

“Hasiktir!” dediğim sırada oku hızlıca çekip çıkardım. Ellerim ile peştemali söndürmeye çalıştım. “Huf! Huf! Sön lan!” birkaç saniye sonra ateşi söndürdüm.. ama sağ bacağımdaki kısmında koca bir delik oluştu.

 

Hınç ile bakışlarımı çevirdim ve arbaletine yeni bir ok yerleştiren mezar bekçisine baktım. “Orospu çocu bu benim tek kıyafetimdi!” dedim ve ona doğru koşmaya başladım. O okunu doldurduğu sırada yanına vardım. “Şimdi siktim belanı!” dedim ve elindeki arbaleti çekip kaptım! Güç puanım ondan çok daha yüksek olduğundan zorlanmadan aldım.

 

Yeteneğimde silah kullanamazsın yazıyordu.. ama onu böyle kullanamazsın demiyordu!

 

Arbaletin ucunu ağzına soktum! Tahmin ettiğim gibi silahı kavrarken elimde hiç güç yok. Silahı ağzına soktuktan sonra Kafasının üzerine soğan kırar gibi yumruğu geçirdim! Kafatası içine göçerken arbalet de ağzında parçalandı!

 

[Mezar Bekçisi katledildi x1 2 Puan]

 

Son rakip de yere yığıldığında sonunda rahatladım. Eğer Serhat doğruyu söylüyorsa ve oyunla zorluğu aynıysa, bundan fazlası olmamalıydı. Memati’nin verdiği bilgiye göre 7 tane mezar bekçisi vardı.

 

Arkama döndüm ve şaşkın bakışlara sahip Serhat’ı gördüm. “Ne yaptın be sen öyle?” dedi.

Haha bunu beklemiyordu!

Gururla baktım. “İşimi.” Sonra onun ardından yaklaşmakta olan ihtiyatlı gruba baktım.

 

Onlara doğru ilerlemeye başlamıştım ki Serhat önüme geçti. “Bence böyle gitme tatlım.”

 

Beni durduruyor mu? Yoksa başarımı mı kıskanıyor?

HAH!

 

“Endişelenmee. Zaten ölümlere alışmışlardır.” dedim yanından geçerken.

 

Onlar ile karşı karşıya gelirken, “Ee sözümü tuttum mu?” dedim özgüvenle.

 

O anda, beklemediğim tepkiler aldım. Bihter’in gözleri şokla açılmıştı. Ergen çocuk da istemsizce birkaç adım geri atmıştı. Kel adam ise korumacı bir tavır ile Bihter’in önünde duruyordu. Olaya tek sakin yaklaşan Siverekli Boran ve zeki kız Betül idi.

 

“Ne oldu be?” diye sorguladım.

 

“Öğk!” diye kusan Selin’in sesini duymam ile anılarım canlandı ve ne olduğunu anladım. Bakışlarım üzerime düştü.. her tarafım kan olmuş.

 

“İğrenç kokuyorsun.” dedi Bihter burnunu tıkarken. “Bir yıkanıp öyle yanımıza gelsen.”

 

“Alışmamız gerek.” dedi Betül sakin bir ton ile ve bana bakarken gülümsedi. “Eline sağlık. Sözünü tuttun.”

 

Ah.. bu minnettarlık hissi.

En azından Betül beni anladığı için emeklerimin karşılığını almış gibi hissettim.






 

Loading...
0%