Yeni Üyelik
18.
Bölüm

Takım Lideri!!

@kuryil

“Olamaz..” dedi Selin gözleri yaşarırken. Olduğu yere çöktü ve Memati’nin soğumakta olan vücuduna baktı.

 

Memati biraz daha titredikten sonra hareket etmeyi kesti.

 

[Bir Takım Arkadaşınız Hayatını Kaybetti]

 

Selin, “Hiiğk!” diye bağırırken ağzını kapattı.

 

Serhat, “O çok işe yarayabilirdi.. yazık oldu.” dedi hüzünlü bir ifade ile.

 

Memati’nin ölümüne mi üzülüyordu yoksa değerli birisini kaybetmiş olduğuna mı.. bilemiyorum.

 

O sırada arkadan koşma sesleri geldi. Dönüp baktığımda, seslerin sahibinin ergen çocuk olduğunu fark ettim.

 

Çocuk ileriden burayı görebilecek mesafeye geldiğinde bakışları yerde yatan Memati’ye düştü.

 

“O ö-öldü mü?” dedi şokla.

 

“Ne?”

“Ölmüş mü”

“Vışş?”

 

Arkasından diğerlerinin sesi de geldi.

 

Bu kötü oldu.. birilerinin ölümünü gördüklerinden daha da hevessiz olacaklar.

 

Bir an sonra diğerleri de köşeden göründü ve Memati ile diğer iki çapulcu cesedine baktılar..

 

“Vay bu hızlıydı.” dedi ofis çalışanına benzeyen kadın. Ardından bana döndü ve, “Burada neler oldu koca oğlan?” dedi. Duruma rağmen sesi korkmuş çıkmıyordu.

 

Soruyu bana yöneltmesi ne kadar zeki olduğunu gösteriyor. İyi gözleri var.

 

“Hmm. O öldü.” dedim net bir cevapla. Ancak.. bana hala daha fazlasını beklerce baktığını gördüm.

 

Yerdeki mezar bekçilerinden Memati’yi öldüreni ensesinden tuttum ve oyuncak gibi kaldırıp onlara çevirdim. Kırık kılıcının üzerinden hala kan damlamaktaydı ve kapşonunun içindeki kafasından kanlar akıyordu. “Bu öldürdü.” dedim.

 

“Oh.” dedi ofisli kadın. “Anladım.. çok acılı görünüyor.” dedi çocuğun suratına bakarken..

 

“Şanssız şey.” dedi biraz daha geri tarafta duran güzel kadın. Yüzünde.. iğrenen bir ifade vardı. “Acaba yüzünü falan örtebilir miyiz?”

 

“O harbiden öldü mü ya şimdi? Gerçekten öldü yani?” dedi ergen çocuk.

 

“Az önceki kafanın içindeki sesi duymadın mı?” diye sordu Serhat. Sesi hissizleşmişti.

 

“Evet ama.. gerçekten öldü yani.. demek bir insan ölünce böyle görünüyor.” dedi gözleri sonuna kadar açık bakarken.

 

Bir anda ofis çalışanı kadın yaklaştı ve ergen çocuğun gözlerini kapattı. “Bu kadar izlediğin yeter çocuk.” dedi.

 

“Ama ben görmek istiyoruum!” dedi ergen çocuk isyanla.

 

“Hayır.” dedi kadın baskıcı bir tonla. Sonra bana baktı. “Gömmeyecek misiniz?” diye sordu.

 

Gömmek?

 

Bu aklıma gelmedi.

 

Burayı ölüm çukuru olarak gördüğümden beri kendimi ölümlere hazırladım.. ancak onları gömüp anılaştırmayı hiç düşünmedim.

 

“Anlamı yok.” dedi Serhat. Sonra elleri ile etrafı gösterdi. “Burası bizim görevimiz için yaratılmış sahte bir dünya. Biz gittikten sonra her şey yok olacak.”

 

“Öyle mi?” dedi ofis çalışanı kadın. “Bundan emin misin?”

 

Serhat bu soru ile duraksadı. Kaşlarını çattı.

 

Birkaç saniyelik düşünceden sonra yanıtladı. “Hayır.. değilim.”

 

“O zaman, o çocuğu burada çürümeye terk etmeyi gönlün el veriyor mu?”

 

Serhat kadına soğuk bir şekilde baktı. Sonra bakışlarını hepimiz üzerinde gezdirdi. Ardından, yerde yatan Memati’ye baktı. “Of, peki madem.”

 

Onun onayı ile, “Benim bildiğim bir yer var.. burası mezarlık olduğuna göre sırıtmayacaktır.” Dedim.

 

Sonra da Memati’nin hareketsiz vücudunu kavradım.. kırık bir kukla gibi sarkıyordu.

 

Demek insanlar ölünce böyle hissettiriyor.. ipleri çözülmüş bir kukla gibi. Ruh bedeni terk ettikten sonra geriye boş bir kap bırakıyor.

 

Önümüzdeki yol iki ayrılıyor. Sol taraf ana yolken sağ taraf çıkmaz bir yol. Burası oyunda göründüğünden daha geniş. Oyundayken iki adımlık olan mesafe burada yüz metreyi buluyor. Herhalde oyunda çok fazla amelelik olmasın ve oyunun boyutunu artırmasın diye buraları daha küçük yapmışlar.

 

“Siz burada bekleyin.” dedikten sonra çıkmaz yola doğru ilerledim.

 

“Ben de yardım edeyim abey.” dedi amele yanıklı adam.

 

“Yeri çıplak ellerinle kazabilir misin?” diye sordum.

 

Bana garipserce baktı. “H-Hayır abey?”

 

“O zaman bana yardım edemezsin.” dedim ve ilerlemeye devam ettim.

 

Burası, oyundaki gibi bir tepe grubu ile sarılmış. Her tarafta dağılmış mezar taşları var. Yer ise su birikintisine sahip. Birilerini gömmek için çok da ideal değil.

 

Bakışlarım, yolun sonundaki parlayan beyaz bir şeye çarptı. Olduğu yerde tur atan avuç boyutunda bir bulut gibi görünüyor. Yaklaştığımda, bu bulutumsu şeyin kupkuru hale gelmiş bir cesetin kucağında olduğunu fark ettim. Cesedin saçları yok ve göz çukurları bomboş. Adeta bir mumya gibi..

 

Memati’yi müsait bir köşeye bıraktım.

 

Ardından eğilip beyaz kümeye doğru elimi uzattım.. bu şey.. tutulabiliyordu. beyaz küme pamuğumsu bir hissiyat veriyor.. sanki onu sıksam parçalayabilirmişim gibi.

 

[Terk Edilmiş Bir Cesedin Ruhu x1]


 

Aynı oyundaki gibi.. aslında buraya gelmemin bir diğer sebebi de bunu cukkaya atmaktı. Bu şey, videonun sonundaki kadının yardımı ile gücümüzü artırmaya yarıyor.

 

Garip değil mi? Birilerinin yok olması gereken ruhu bu şekilde biçim alıp kullanılabilir hale geliyor.. oyun olduğunu bilsem de bir zamanlar hayat sahibi olan, kendi anıları olan birisinin ruhunu almak rahatsız edici. Neyse ki Memati ölünce ruh çıkmadı. Yoksa ne yapardım bilemiyorum..

 

Ancak.. nereye koyacağım lan bunu?

 

Aklıma oyundaki taşıdığımız eşyalar geldi ve merakla belime baktım.. o sırada sırt kısmımda minik bir kese olduğunu gördüm.. çok hafif hissettiriyordu. Bakmasam orada olduğunu bile fark etmezdim.

 

Elimi uzattım ve açtım. İçerisi.. kapkaranlıktı. Belki de iç kısmı aşırı siyaha boyanmıştı? Yine de bu kadar küçük bir şey ne işe yarayabilir..

 

Boyutunu daha iyi anlayabilmek için elimi içeri uzattım.

 

Elimi içine atmam ile.. hepsi girdi! Küçücük keseye elim komple girdi! Şok oldum. Merakla elimi daha ileri ittim ve kolum da girdi!

 

O anda aklımda bilgiler belirdi.. içeride olan şeylerin bilgisi?

 

İçeride bir adet şişe vardı.

 

Merakla o şişeyi kavramayı arzuladım. O anda kavrayışımın içinde bir katılık hissettim. Elimi keseden çektim ve avucumun içinde duran pet şişe büyüklüğündeki şişeyi gördüm.

 

Bunuhatırlıyorum!

 

Bu, oyunda can puanlarımızı yenileyen iksir!


 

Estus Şişesi!

 

“Ben de nerede olduğunu merak ediyordum… ama bu üç tane değil miydi? Yoksa orada belirtilen sayı kaç tane olduğu değil de kaç kez kullanılabileceği miydi?”

 

Şimdilik iksiri geri keseye koydum. Sonra ruhu da keseye uzattım ve o da sorunsuzca içeri girdi.

 

Etrafa baktım. Köşede devrilmiş bir tabut vardı. Gidip onu düzelttim. Sağlam görünüyordu. Köşede ona uyacak bir kapak gördüm.

 

İlk önce Memati’yi aldım ve buraya getirdim. Tabuta koymak için hazırlandım. O sırada belinden sarkan keseyi gördüm.

 

Hmm.. ceset soygunculuğu pek benlik değil ama.. boşa da gitse iyi olmaz.

 

“Alınmaca yok kardeşim. Hepsi grubun iyiliği için.” dedim ve uzanıp keseyi aldım. Ama.. bununla dönsem dikkat çekebilir. Elimi keseye soktum. Orada aynı hissiyatı aldım. Bir adet estus şişesi vardı. Aldım ve kendi keseme attım. Ardından boş keseyi geri Memati’nin beline asıp hareketsiz bedeni tabuta yerleştirdim.

 

Kenardaki kapağı tuttum. Normal bir insan için bunu taşıması imkansız olmalı. Anca sürükleyebilirler. Ben ise aşırı rahat olmasa da çok zorlanmadan kaldırıp getirdim ve tabutun üstüne yerleştirdim.

 

Artık, hava geçirmeyen bir yer haline gelmiş olmalı. Az önce yeri elle kazmakla ilgili artistik sözler söyledim ama bu bataklık gibi yerde birisini gömmek saçmalık olur.. belki de bu şekilde bırakmak daha iyidir. Her halükarda birileri tarafından rahatsız edilmeden duracak.

 

Tabutu iterek köşeye kadar getirdim. Artık buradaki birçok tabuttan biriydi.

 

İşimi bitirdikten sonra geri dönüş yoluna koyuldum.

 

Tekrar yol ayrımına geldiğimde Serhat’ın gruba bir şeyler açıklamakta olduğunu gördüm.

 

“Bu, işleri ciddiye almadığınızda olacak olan. O, bizim uyarılarımızı dinlemeyip gittiği için bunu yaşadı. Eğer bizi dinlese ve ağırdan alsa başına bu gelmezdi.”

 

Ne anlatıyor lan bu?

 

Onun gitmesine izin veren biz değil miydik?

 

Ben uyarmama rağmen bir şey olmaz diyen sen değil miydin?

 

“Anlıyorum..” dedi güzel kadın. “Böyle bir kaderim olsun istemezdim..”

 

O sırada Serhat geldiğimi fark edip bana döndü. Yüzünde ciddi bir ifade vardı. “Hallettin mi?” diye sordu.

 

Onaylarca kafamı salladım. “Artık rahatsız edilmeden dinlenebilir.”

 

“Daha adını bile bilmiyorduk..” dedi ofis çalışanı kadın.

 

“Memati idi.” dedi Selin zayıf bir tonda. Ancak herkes duyabilmiş gibiydi.

 

“Allah tahsiratını affede.” dedi amele yanıklı adam.

 

“Amin.” diye eşlik etti herkes.

 

“Şimdi, anlatmaya başlıyorum.” dedi Serhat derin bir tonla.

 

Herkes ona odaklandı. Az önceki olay onları korkutup sindirir sandım ama herkes iyi ayak uyduruyordu.

 

“Şu an bulunduğumuz oyun Dark Souls 3. Normalde oyun hakkında bilgilerin olduğu bir pencere ve karakterler olur ama.. bu görevde yok. O yüzden her şeyi biz anlatıcaz.”

 

“Bizden kastıın..” dedi ofis çalışanı.

 

“Ah doğru kendimizi tanıtmamız gerek. Ben Serhat. Takımın lideriyim.”

 

“Bekle, ne?” diye araya girdim. “Takımın lideri benim sanıyordum?”

 

Öyle değil miyim?

 

Serhat bana döndü. “Hayır lider benim.” dedi net bir tonla.

 

“Kim karar veriyor buna?” diye sordum. “Ben de lider olmak istiyorum.”

 

Hak ettiğim bu değil mi!?

 

Sonuçta takımın en güçlüsü benim!

 

Serhat geçen sefer beni öldürmeye yaklaşmış olabilir ama onun tecrübesi çok. Biraz daha tecrübe edinince onu tokat delisi ederim be!

 

“Iğh.” dedi Serhat başını ovalarken. “Bu çocukluğa ayak uydurduğuma inanamıyorum ya.”

 

Sonra kafasını kaldırdı ve ellerini çırptı.

 

“Peki canlarım. Kim lideriniz olsun istersiniz? Sizi hayatta ve güvende tutacak kişi kim olsun istersiniz?”

 

Herkesin bakışları bir bana bir Serhat’a baktı.

 

Onlara ne kadar güçlü olduğumu göstermek için kaslarımı olimpiyat yarışmalarındaymış gibi sıkıyordum. Sonra yan taraftaki bir tabutun köşesini tutup kas çalışır gibi havaya kaldırıp indirdim.

 

“Kaslar her şey değildir.” dedi Serhat. “Bir lider zeki de olmalıdır. Sizce o zeki mi?” diye sordu. Ardından bana döndü ve sordu. “Hey. Önümüzde neler olduğunu biliyorsun. Eğer bir anda üzerimize çullanan 10 kişilik yaratık grubu olursa ne yapmalıyız?”

 

“Bu ne saçma soru?” diyerek bir kaşımı kaldırdım. “Tabii ki hepsini tokat manyağı ederdik!”

 

Serhat, “Gördünüz mü?” diye sorarken takıma döndü.

 

Burada bi aşağılama dönüyor gibi..

 

“Peki sen ne yapardın abi?” diye sordu ergen çocuk.

 

Serhat ibne gülümsemesini takındı. “Burada tek bir canımız var. Aynı anda o kadar kişi ile savaşmak yerine geri çekilirdim. Onları savaşabileceğimiz en iyi pozisyona getirip orada savaşırdım.”

 

Onun bu sözlerinden sonra baya bir kişi ona olumlu baktı. Sadece ofis çalışanı kadın ile ergen çocuk ilgisiz gibiydi.

 

Selin’e baktım.. o da ilgili görünüyordu.


 

“Şimdi canlarım.” diye söze girdi Serhat kendini beğenmiş bir ifade ile. “Benim lider olmamı isteyenler 1 elini, Cüneyt’in lider olmasını isteyenler 2 elini kaldırsın.” Onun bu sözleri ile herkesin elleri havaya kalktı. Görünüşe göre tahminim doğruydu. Sadece ofis çalışanı kadın ile ergen çocuk iki elini kaldırmıştı.

 

“Eğer ben!” diye söze girdim bir anda. “Eğer ben lider olursam kimsenin önde savaşmasına gerek kalmaz! Ben herkesi tokatlarım!”

 

Herkesin şokla gözleri açıldı.

 

“Ne saçmalıyorsun lan?!” diye çıkıştı Serhat.

 

“Derimin ne kadar kalın olduğunu bilmiyor musun? Benden iyi tank mı var?” diye gururla konuştum.

 

Serhat’ın kaşları çatıldı. Ne diyeceğini bilemez halde gibi. “Eğer savunmanı aşan bir yaratık gelirse ne olacak?!”

 

32 dişimi göstererek güldüm. “Benim savunmamı aşana kimin savunması dayanacak?”

 

Serhat bu yanıtımdan sonra sustu.

 

Bu aslında yalan değildi. Oyunu bilmediği için savunmayı deli gibi artıran zırhları da bilmiyor olmalı ama o zırhları giymenin gereksinimi çok yüksek. Ben bile oyunun sonuna doğru anca giyebiliyordum ki giydiğimde çok ağır olduğu için doğru düzgün hareket edemiyordum. Yani Hiçliğin Gözcülerine kadar diğer takım arkadaşlarım benim savunmamın yarısına bile gelememeli.

 

Serhat’ın daha fazla itiraz etmediğini görünce ilk önce güzel kadının diğer eli kalktı. Sonra onu gören mafya tipli elini kaldırdı. Geriye Selin ile amele yanıklı adam kaldı. Selin bir bana bir Serhat’a baktı. Ancak.. diğer elini kaldırmadı. Bu beni şaşırttı. Onun güvende olmayı seçeceğini düşünmüştüm.. bekle.. belki de bana güvenmediği için elini kaldırmıyordu! Bana! Benim bitmek bilmeyen gücüme!!

 

Sonra amele yanıklı adam kaldı. O tereddütte gibiydi.. tereddütünün sebebini anlayamadım. Bana bakıyordu.. gözleri büyümüştü ve terlemişti.

 

“Üzgünüm abey.” dedi bana doğru ve diğer elini kaldırdı.

 

Ne için üzgün?

 

Yoksa benimle omuz omuza savaşamayacağı için mi?

 

Sonuç olarak.. oylar benden yanaydı.

 

Serhat’a küçümserce baktım.

 

O da bıkmış bir ifade ile bana baktı. “Buna inanamıyorum.. herkes salağın teki.. sen hariç tabii Selin.” Sonra kafasını iki yana salladı. “Tamam o zaman. En azından insanları bilgilendirmeme izin ver. Gözüne çarpan bir şey olursa yorum yaparsın.”

 

Buna bi itirazım yok. Delinin Kan hattını aldığımdan beri bu tür konular bana yorucu ve karmaşık gelmeye başladı. O yüzden konuşma işini köşeden izleyebilirim.















 

Loading...
0%