Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Vur Onları

@kuryil

“Carl sence haklı mıydı?” diye bir ses geldi dışarıdan. Bir adama ait gibiydi.

 

“Bilmiyorum.. gidince görücez..” dedi başka bir adam. Adım sesleri yanımızdan geçmekteydi.

 

“Eğer haklıysa dostum.. bence diğerlerine gitmekle uğraşmayalım. Basıp gidelim buradan.”


 

“Bunu oraya gidince düşünürüz.. dostlarımıza ihanet etmeyi düşünmek için erken.”

 

“Dost mu? O tiplere dost mu diyorsun sen? Eğer işlerin bu yönde ilerleyeceğini bilsem sakin sakin kamaramda takılırdım..”

 

“Heh, sonra da açlıktan götünü yerdin.”

 

Ayak sesleri devam etti ve birkaç saniye sonra yolun sonuna varmış gibilerdi. Neyse ki kapıyı kapatmıştım.

 

“Yani diyorsun ki bu kapının ardında bizi bekleyen bir gemi var?”

 

Lan!

Bunlar bizim gemiden bahsediyor!

 

“Hasiktir! Bu kapı kilitli lan!?”

 

“Hmm bu kapı kilitli olduğuna göre.. o zaman bunu yapan birisi olmalı.”

 

“Ne birisi lan? Buraya kadar gelmeye hangi deli cesaret eder?”

 

“Biz ettik ya?”

 

“O zaman.. o zaman gemiyi götürmüşler midir?”

 

“Sanmıyorum.. öyle olsaydı tarayıcıda görünürdü ve lider bizi buraya göndermezdi.”

 

“Ee o zaman şimdi ne yapıcaz?”

 

Birkaç saniyelik sessizlik oluştu.

 

“Bu kapıyı açacak bir şeyler bulmamız gerekiyor..”

 

“Hayır hayır hayır dostum. O yolu tekrar dönemem.”

 

“Başka seçeneğimiz mi var? Liderin tutumunu biliyorsun. Eğer o kadar korkutucu birisi olmasa burada ne işimiz olurdu?”

 

Ortama bir sessizlik çöktü.

 

Kapıyı kilitlemiş olduğuma şükrettim. Aksi takdirde gemiye ulaşmamaları için onları.. öldürmemiz gerekebilirdi. Sonuçta bizim için görev bilim istasyonuna ulaşınca bitse de Amanda için o gemiye dönmek şart. Yoksa buradan ayrılamaz. Bu yüzden onların geçmesine izin vermez.

 

Bakışlarım üzerine düştüğümde silahını sımsıkı tuttuğunu ve dişlerini sıktığını gördüm. O da bu kötü geleceği istemiyor gibi.


 

“Hay sikeyim.” dedi diğer adam. “Tamam gidelim mk.” Ardından adımlar tekrar yaklaştı. Sonra kapının açılma sesi duyuldu ve sonra da adımlar uzaklaşırken kapı kapandı.

 

Birkaç saniye sonra Serhat’ın, “Gittiler.” demesi ile rahatladık.

 

“Onlar da kimdi öyle?” dedi Amanda.

 

Tekerlekli sandalyemi onlar dolabı rahatça kaldırabilsinler diye geriye çektim. “Büyük ihtimal mürettebat veya yolculardır.”

 

“Korsan da olabilirler.” dedi Amanda silahını sırtına atıp dolabı çekmeye hazırlanırken.

 

“Kamaralarda kalmaktan bahsettiler. Korsan olsalardı bunlardan bahsetmezlerdi.”

 

Dolabı tüm gücünü verip bir ‘BAM!’ sesiyle yere devirdi. Sonra sürükleyip hem kapıyı açacak, hem de benim geçebileceğim kadar bir yer bıraktı.

 

Silahını tekrar eline aldı ve dikkatli bir şekilde kapıyı açtı. Serhat ise rahattı. Tespit etme yeteneği sayesinde yakında birileri olmadığını algılayabiliyordu.

 

“Temiz.” dedi Amanda. Bu tür terimler beni operasyonda gibi hissettiriyor.

 

Odadan çıktı. Serhat ile ben de peşinden çıktık. Tekrar ışık gören bir yere gelmek beni rahat hissettirdi. Az önceki karanlık oda çok gericiydi.

 

Önümüzdeki kapının açılması ile tekrar haritanın olduğu pozisyona geldik. Karşımızdaki duvarda bir kapı ve solumuzda kalan duvarda başka bir kapı vardı.

 

Serhat soldaki kapıya ilerledi ve, “Buradan gidicez çiçeklerim.” dedi. Haritayı inceleyen o olduğundan sorgulamadım ve takip ettim. Fiziksel yeteneklerinin ne kadar düşük olduğuna bakılırsa puanları bu tür şeylere gitmiş olmalı. Yani bir meslekten fazlası gibi.

 

Karşımızda yine benzer bir koridor var. Ancak yan tarafımızdaki odaların kapısı açık.

 

Bir sorun çıkmasına karşın tek tek odalara bakarak ilerledik. Tabii ben en arkadayım.

 

Birkaç odayı bu şekilde geçmiştik ki Amanda bir tanesinde duraksadı. Bakışları ciddileşmişti.

 

Biraz yakınlaşıp kafamı uzatıp baktım. İçerisi bir tür ofis gibi görünüyor ve bir masa ile sandalyeler dışında ofis eşyaları ile düzenlenmiş. Gelecekte geçen bir oyun olmasına rağmen ofis oldukça sade görünüyor. Ancak eşyaların hepsi dağılmış gibi ve sandalyeler de devrilmiş. Ofis masasının arkasındaki koltukta ise.. birisi oturuyor. Bu kişi kafası geriye doğru yatık pozisyonda duruyor ve elleri de serbestçe salınık. Ancak.. tam anlının ortasında bir delik var. Gözleri açık bir şekilde ölü vücuduyla orada duruyor..

 

“Bu bir ayı pençesi darbesine benzemiyor.” dedim. Ona hala Alien’den bahsetmedim.

 

“Evet.. sanırım gerçekten de insanlara dikkat etmemiz gerekiyor. Burada çok garip şeyler dönüyor.”

 

Sonunda yavaş yavaş insanların oluşturduğu tehlikeyi de kavrıyor gibi.

 

Serhat hala odaları kontrol ederek ilerlemeye devam ediyordu. Tabii hepsi gösterişte. Sonuçta birileri olup olmadığını sezebiliyor.

 

Biz de Amanda’nın ilerlemesi ile peşine düştük. Hızlıca koridorun öbür tarafına vardık. Buradaki kapı cam bölgelere de sahipti ve öbür taraf görünebiliyor. Orada genişce bir alan var gibi.

 

Ancak kapının açılma mekanizmasını tetikleyemeden Serhat, “Şşş.” diye durdurdu bizi.

 

Hemen ciddileştim. O bizi durduğuna göre ileride birileri var.

 

Bize döndü. “Yakın değiller. Ancak orada birisi var.. normalde sessizce geçebiliriz ama..” bakışları benim sandalyeye kaydı. “Şu an bu pek mümkün değil. O yüzden beklesek daha iyi canlarım.”

 

Onaylamaktan başka çarem yoktu. Ellerimle sımsıkı sandalyemin kenarlarını tuttum. Yine sakatlığım engel oluyor..

 

O sırada, kapının öbür tarafında ileride bir hareketlenme gördüm. İki kişilik bir grup aralarında tartışıyor gibi. Sanırım az önceki konuşanlar olabilir.

 

Birkaç saniye sonra tartışmaları bitti gibi oldu ve ilerlediler. Sonra önlerindeki kapı açıldı ve öbür tarafa geçtiler. Kapının kapanması ile Serhat, “Gittiler.” dedi. Sonra da yine aynı tempo ile kapıdan geçtik. Burası iki katlı bir bölgeydi ve biz şu an ikinci kattayız. Bulunduğumuz platform U şeklinde etrafı kaplıyor ve ortadaki boş yeri sarıyor. Ortadaki bölge alt kattan oluşuyor ve alt katta çeşitli kutular, eşyalar istiflenmiş durumda. Bir tür depolama bölgesi gibi görünüyor. Bulunduğumuz katta ise U harfinin orta ve iki yanında olacak şekilde toplam üç kapı var.

 

“Neyse ki gideceğimiz yer sağ taraftaki kapıdan.” dedi Serhat ilerlerken. “Eğer aşağıda olsa senin sandalye ile çok uğraşırdık. Aşağı giden en yakın dönemeç üç bölge ötede.”

 

“İkide bir yüzüme vurup durma mk anladık.” istemsizce öfkeyle tepki verdim. Bunun çocukca olduğunu biliyorum ama birçok kez dile getirilince artık kendimi tutamadım.

 

Serhat ise neyse ki sabırlı bir şekilde sustu ve önüne dönüp yürümeye devam etti. Ancak o sırada gözleri bir anda şokla açıldı ve hızlıca bir kutunun arkasına kaçarken, “Saklanın..!” diye bağırdı.

 

Hemen sandalyemi beni saklayacak kadar büyük bir kutunun arkasına sürdüm. Amanda da etrafta başka kutu olmadığından platformu sınırlandıran korkulukların ardına sığınmak için yere yattı.

 

O sırada, az önceki adamların çıktığı kapı tekrar açıldı ve.. içeriye iki kişi girdi. Bu bir kadın ve onlu yaşlarda görünen bir kız çocuğuydu.

 

Hemen ardlarından ise az önce giden adamlar girdi. Birinin elinde silah vardı ve o kadın ile kız çocuğuna doğrulttu!

 

Hala kaçmakta olan ikiliye doğru ‘PAT!’ diye bir el ateş etti!

 

O atış hemen küçük çocuğun yanından geçti ve korku ile çığlık atıp yere kapaklanmasına neden oldu.

 

“Hayır!” diye bağıran kadın çocuğun üzerine atladı ve onu korumak istercesine sarıldı.

 

“Gördün mü adamım? Bir saat laf anlatmak yerine bir atış yapmamız yeterliymiş di mi?” dedi siyahi adam. Bu adam top sakallı ve hafif yapılı birisi. Bir işçi ceketi giyiyor ve altında kirden renk değiştirmiş bir gömlek giyili. Ayağında askeri görünen botlar ve hemen üzerinde bol, kumaş bir pantolon var.

 

Diğer adam bir iç çekti. “Bunlar bir zamanlar selamlaştığımız insanlar. Bu kadar sert olma.” Bu adam uzun boylu ve zayıftı. Solgun beyaz bir teni vardı. Uzaktan tam seçilemese de gözleri yorgun gibi. Öbür adamla benzer kıyafetler giyiyor. Bu aynı yerde çalıştıkları için mi yoksa gruplarına ait bir özellik olduğundan mı anlaması zor.

 

“Evet ‘bir zamanlar’.” dedi kadınla aralarında iki metre kadar kalıp durduğunda.

 

Küçük kız ağlıyordu. Kadın da, “L-Lütfen canımızı bağışlayın!” dedi ağlamaklı bir ses ile.

 

“Sakin oool.” dedi siyahi adam. Elinde tuttuğu silahı bir tür tabanca gibi. Diğer adamda ise ateşli bir silah yok. Sadece belinde boruya benzeyen bir şey asılı.

 

“Senin canını yakacak olsak şu an zaten ölmüş olurdun değil mi?” dedi alaycı ve baskıcı bir ton ile. O sırada silahını kadına doğrultup “Bam bam!” dedi ağzıyla.

 

“Hiiğğğk!” dedi kadın korkuyla ve kız çocuğuna daha sıkı sarıldı.

 

“Kes dalgayı Anton.” dedi beyaz tenli adam ve silah tutan elini kavrayıp aşağı çekti.

 

“Öff tamam be.” dedi adı Anton olan adam. Sonra bakışları ciddileşti ve kadına dönüp, “Söyle. burada ne arıyordunuz?”

 

“B-Biz,” diye söze girdi kadın ama Anton denilen adam tarafından bölündü.

 

“Yine aynı saçmalığı sayma! Bu uzay gemisi kıtlığa düşeli haftalar oldu. Yemek aramak için çıktık da ne demek? Buraya ne için geldiğinizi söyle!”

 

“A-Ama b-biz, g-g-gerçekten de o yüzden g-hiğk geldik.” kadın ağlamaktan doğru düzgün konuşamıyordu. Çok korkmuş gibiydi. Bakışlarım Amanda’ya kaydı. Silahının kabzasını daha sıkı tutuyor gibiydi.

 

“Belki de doğru söylüyorlardır Anton.” dedi uzun adam. Yorgun bakışları yerde duran kadın ile küçük çocuğu iyice süzüyordu. “Bence onları bırakmamızda sakınca yok. Zaten zayıf bir kadın ile küçük çocuğu ne yapabilir ki?”

 

“Ne demek ne yapabilir?!” diye bağırdı. Anton. “Eline bir silah ver de görelim ne yapabildiklerini!” Kafasını uzun boylu adamın kafasına yaklaştırdı. Bakışlarını onun bakışlarına kilitlemiş gibiydi. “Şu son birkaç haftada ne öğrendim biliyor musun Sebasti? Hiç kimseye güvenmemeyi.”

 

Adı Sebasti olan adam, “Ne yapalım istiyorsun o zaman? Bir şüphe yüzünden bu insanları öldürelim mi?”

 

Anton tekrar kafasını uzaklaştırdı ve düşüncelere dalmış gibi etrafında döndü. Bıkmış bir ifade ile anlını sıvazlıyordu.

 

O sırada Sebasti, “Bırakalım gitsin işte.” dedi ve hemen o anda Anton refleksif olarak, “Eğer hangardaki gemiyi biliyorlarsa ve birileri peşimizden gelirse ne ola-” yanıtladı ancak sözlerini bitiremedi. Çünkü söylerken ne kusur işlediğini anladı. Sebasti sonunda sinirli bir ifade gösterdi. “Ne yaptın sen.” dedi çenesini kasarken.

 

Anton boş bir ifade ile Sebasti’ye bakıyordu. O sırada bakışları yavaş yavaş kadına doğru kaydı.

 

Bunlar yaşanırken Serhat da yavaş yavaş yanıma geldi. Olaya odaklandığımdan onu fark etmemiştim. “Ne yapıyorsun lan?” diye sordum.

 

Serhat belinden bir tabanca çıkardı. Bu nerede olduğunu merak ettiğim tabancaydı. Bana uzattı. “Vur onları.” dedi.

 

Bu teklif ile şaşkına döndüm. “Ne? Niye?” diye sordum.

 

“Bak tatlı şey,” diye girdi söze ibne konuşmasıyla. Bir anlık bakışları Amanda’ya döndü Amanda aşağıdaki olaya kitlenmişti. Tekrar bana döndü ve devam etti. “Buranın gerçeklikten uzak bir oyun olduğunu fark etmiş olmalısın değil mi tatlım? Ben de etiğe önem veriyorum ama burada bazı şeyler etikten daha önemli. Şu an orada gördüğün iki adam birer puanlar. Onları öldürerek görevden sonra senin hayatını kurtaracak şeyler satın alabilirsin.”

 

Ona kızgınlıkla baktım. “Emin misin? Yani, onların sadece oyun ögesi olduğuna?”

 

“Elbette!” dedi Serhat. “Yoksa bu kadar emin bir şekilde birilerini öldürmeni neden söyleyeyim? Ben cani değilim. Hem, senden rastgele birilerini öldürmeni de istemiyorum. Onlar az sonra, büyük ihtimal o kadın ile çocuğu öldürecekler.” o sırada aşağıdan bağırış sesleri de gelmeye başladı.

 

Kafamı çevirip baktığımda Sebasti’nin Anton’u kavradığını ve elindeki silahı kaldırmasını engellediğini fark ettim. “Neler oluyor?” diye sordum şokla.

 

“Az önce,” diye söze girdi Serhat. “O siyahi çocuk ağzından hangardaki gemi lafını kaçırdı. Başından beri onları peşleme sebepleri büyük ihtimal bu bilgiyi bilip bilmedikleriydi. Sonuçta eğer başkaları gemiyi biliyorsa bu olay olur..”

 

Bu açıklama ile anladım.

 

Görünüşe göre kara götün boş boğazlığı yüzünden olaylar karmaşaya sürüklenmişti.

 

Kaşlarımı çatıp Serhat’a baktım. “Yine de.. bilemiyorum.”

 

“Neyi bilemiyorsun?” dedi Serhat çıkışarak. “Eğer sen yapmazsan o masum insanlar ölecek.”

 

“Masum.. emin değilim. İnsanları sadece görünümleri ve pozisyonuna göre değerlendiremem. Oynadığım oyunlar bana bunu öğretti.”

 

Serhat garipserce baktı. “Ne saçmalıyorsun sen be? Sen vurmazsan ben vurucam o zaman.” dedi ve tabancayı geri beline koyup kenara bıraktığı tüfeğini eline aldı.

 

“Dur!” diye seslendim hemen.

 

Serhat bana baktı ve alaycı bir ifade ile, “Fikrin mi değişti?” diye sordu.

 

Kafamı iki yana salladım. “Hayır. Baksana.” diyip aşağıdakileri gösterdim. Anton boğuşmayı bırakmıştı ve silahı Sebasti’ye teslim ediyordu. Sakinleşmiş gibiydi. “Anlaşmışa benziyorlar. Vurmana gerek kalmadı gibi değil mi?”

 

Serhat bu görüntü ile kaşlarını çattı. “Hmm.. öyle görünüyor. Bugün de aç kaldık gibi tüh.” diyip omuz silkti.

 

Onun insan yaşamı hakkındaki bu yaklaşımı midemi bulandırdı. Daha yeni tanıştığımızdan kötü birisi mi iyi birisi mi anlayamıyorum. Sonuçta onları vurup kendi de puanları alabilirdi ama bana geldi. Yine de buradakilerin hayatına oyun gözüyle bakması canımı sıkıyor. Belki.. garip olan benimdir. Normalde oynadığım oyunlarda da karakterleri ciddiye alır ve iyilik meleği gibi gezerim. Hepsi gerçek canlılarmış gibi davranırım.. tabii kayıt seçeneği varsa her yeri kaosa düşürüp sonra geriye aldığım da olur. Ancak asla orjinal kaydımda kötü olaylar yaşanmaz. O yüzden burası oyun da olsa gerçek dünya da olsa durduk yere birisini öldürmek istemiyorum.

 

Bakışlarımı aşağıya döndürdüm.

 

Görünüşe göre Anton arkasını dönüp uzaklaşıyorı. Bu süreç geldikleri kapının önüne kadar sürdü. Oraya vardığında arkasını dönmedi ve kapıya bakmaya devam etti. Bu sırada Sebasti de kadın ile çocuğa doğru bakıyordu. Sadece onların duyabileceği şekilde bir şeyler fısıldıyor gibiydi.

 

Silah hala elindeydi.

 

Bakışları hüzünlü gibiydi..

 

Bir an sonra silahı aniden kadına doğru kaldırdı!

 

“Üzgünüm.” diye hüzünle konuştu!

 

PAT!

 

Bir silah patlama sesi duyuldu!!

 

Bakışlarım şokla kadına doğru döndü.. ancak onun hala sağlam bir şekilde durduğunu gördüm.

 

Sonra duyulan ‘BAM’ sesi ile bakışlarım Sebasti’ye döndü. Yerde hareketsiz bir şekilde duruyordu ve.. alnının tam ortasından kanlar akıyordu!

 

Anton, Sebasti’nin düşme sesi ile beraber arkasını döndü ve şok ile baktı. Sonra hemen kaçmak için kapıya doğru koştu.

 

O sırada bir atış sesi daha geldi! İlk seferkini şoktan algılayamamıştım ama bu seferkini tam olarak algıladım! Sesin kaynağı dibimizdeydi. Ateş eden Amanda idi! Ancak bu sefer ıskaladı. Anton açılan kapıdan kaçıp gitti.





 

Loading...
0%