Yeni Üyelik
15.
Bölüm

14. Bölüm

@kuslarinevsahibi

Elimdeki poşeti bacaklarıma vura vura ilerliyordum. Çünkü neden olmasın? Ehehehe. Sınavlar çok şükür bittiği için Zeynep'le dışarı çıkıp biraz eğlenmiştik. Eğlence anlayışı :kırtasiye ve kitapçı gezip kitap almak. Aldığım iki okuma kitabı ve bir matematik denemesine verdiğim parayı düşünmemeye çalışarak yürüyordum.

 

Zeynep önden yürürken ben çözülen ayakkabı bağımı bağlamak için eğildim. Tam o sırada aşırı yakışıklı bir beyle çarpıştım dememi falan bekliyorsanız yanılıyorsunuz. Yaz dizisi mi kız bu?

 

Ayakkabımı yavaşça bağlarken ne mi yapıyordum? Hemen Nazlı hanıma bağlıyorum sizi. Ama benim adım Elvan Dalton. Ben gezerim balkon balkon.

En alakasız yerlerde arka fonda çalan saçma sapan şarkılar, seviyorum sizi. Elvan Dalton kırmızı çizgimiz.

 

Sonunda ayakkabımı bağlayıp ayağa kalktığımda gördüğüm manzaraya göz devirdim. Ben kendi içimde konser verirken eve baya yaklaşmışız. Hatta şuan Mert'lerin evinin önündeyiz. Zeynep bir kaç adım ötemde kitlenmiş gibi salak salak bir yere bakıyordu. Nereye baktığını tahmin etmek zor değil sanki. Gözlerini takip edip onun baktığı yere baktığımda aynı şekil ona bakan bir adet Can'la karşılaştım.

 

Bu iki zeka fazlası arkadaş 5 haftadır herhangi bir ilerleme kaydedemediler desem yalan olur. Hayır, sevgili olmadılar. Benim canım arkadaşım da benim gibi en hakikisinden bir odun olduğu için işleri zor. Ama şimdi en azından Can'ın bulduğu her fırsatta ettiği iltifatlara bizim kız dövecek gibi tepki vermek yerine gülüyor. Bu şey değil mi ya? Süreyya hanımın muhteşem değişimi.

 

Yaklaşık beş dakikadır birbirlerine bakıyorlardı. Benim gözlerimse ikisi arasında mekik dokuyordu. Zeynep, Can, Zeynep, Can, Zeynep... Ayy! Yeter!! Hayır, bu şekil bakışmaktan ne anlıyorlar onu da anlamış değilim. Ne yapıyorsunuz kardeşim? Gözlerinizle ülkenin durumunu mu tartışıyorsunuz? Gözleriyle konuşan insanları hiç anlamamışımdır. Hayır, herkeste var bir çift kornea. Ne görüyorsunuz da ne anlıyorsunuz?

Daha fazla dayanamayıp Zeynep'in kafasına bir tane patlattım. Ama acı feryadı onun yerine Can'dan geldi. Tövbe estağfurullah. Ruh transferi mi yaptınız kız iki dakikada?

 

-Telepati yoluyla anlaşmayı mı buldunuz lan, köpek? Hayır, madem böyle şeylerin var niye söylemiyorsun? Matematikte bunla ne kopya çekeriz biz. Haberin var mı?

 

Kopya yok kızlar. Kopya pis, kopya kaka, kopya püh! Kamu spotunu da araya sıkıştırdığımıza göre devam.

 

-Hıh? Ne? Matematik sınavı mı açıklanmış?

 

-He kanka. Aynen. Matematik sınavı açıklanmış. Sen de aşk yetmezliğinden kalmışsın.

 

-Ne saçmalıyorsun sen ya?

-Ben mi saçmalıyorum kızım. Bir saattir kitlendin benim komşuya. Dünya yansa umrun değil.

 

-Ne alakası var be? Hem ben neyine kitleneceğim ki Can'ın. Ben kimseyi görmedim hem.

 

Sağa sola sanki bir şey arar gibi bakmaya başladım.

-Allah Allah nereye koydum ki? Şurda bir yerde benim külahım olacaktı ama.

-Kes dalgayı da yürü gidelim hadi.

 

Az önce Can'ın dikildiği pencereye baktım. Hala oradaydı.

-Bak seninki hala ordan sana bakıyor.

 

Lafım biter bitmez Zeynep bir baykuş edasıyla kafasını ışık hızında o tarafa çevirdi. Tövbe ,tövbe. Kız Beyza bunun içine bir şey mi kaçtı? O kafa nasıl döndü öyle.

 

O ikisi gene bir bakışmaya dalınca kafamı iki yana sallayıp poşeti bacaklarıma vura vura yürümeye başladım. Durmama sebep olan bahçede oturup bana bakan yakışıklıydı. Motor olan değil,Mert olan.

 

Elimi kaldırıp 'sen hayırdır' der gibi bir hareket yaptım. Bu hareketimle hafif tebessüm etti. Dudaklarımı oynatarak

-Ne bakıyon birader? Dedim.

Aynı şekilde :

-Güzele bakmak sevaptır. Dedi.

 

Başımı iki yana sinirli bir şekilde sallarken dudaklarımdaki tebessümü silmeye çalışıyordum.

Ben ona sinirli tutmaya çalıştığım bir ifadeyle bakarken o gözlerinde sevgiyle bakıyordu.

 

Simsiyah gözlerinin derinliklerine çekildiğimi hissettim. O gözlerde parlayan sevgi kalıntılarında kayboluyordum. Biz az önce sanki bakışarak anlaşmakla ilgili bir şeyler diyorduk ama...

Aman be Nazlı. Boşver şimdi diğerlerini de şu gözlerde kaybolsam Müge Anlı bizi ne zamana bulur?

 

Kolumdan dürtüldüğümde gözlerimi ondan ayırıp Zeynep 'e döndüm.

-Hayırdır sert çocuk? Telepatinin formülünü mü çözdün?

 

-Ne alaka be? Yürü hadi de Şefika sultanın gazbına uğramayım.

 

Eve doğru yol aldık. Benim evimin önüne geldiğimizde Zeynep' le vedalaştım. Eve girmeden önce Zeynep'in de kendi evine girdiğine emin oldum. Bazen kendimi bu grubun babası gibi hissediyorum.

 

Kapıyı çaldım. Açılan kapı ve arkadan yükselen müzik sesi.

 

"

Ner'de yedin paraları? Söyle (söyle)

Ner'de yedin dolarları? Söyle (söyle)

Ner'de yedin euroları? Söyle

Boğazında kalsın, boğazında kalsın

 

Ner'de yedin paraları? Söyle (söyle)

Ner'de yedin dolarları? Söyle (söyle)

Ner'de yedin euroları? Söyle

Boğazında kalsın, boğazında kalsın

 

Arabalar, katlar bitti mi?

Marinada yatlar gitti mi?

Sepeti koluna, koydular yoluna

Aklın başına geldi mi?

Sepeti koluna, herkes yoluna

Aklın başına geldi mi?"

 

Karşımda başında ve belinde garip bir şekilde bağlanmış yazmalarıyla oynayan halama boş bir bakış attım. Etrafımızda numunelik diye bile bir tane akıllı yok. Hepsi manyak.

 

Bu ben her halamsız alışverişe çıktığımda olan bir şeydi. Onsuz yediğim paraların hesabını soruyor. Biz Şefika Yılmaz sözü der ki:' paran mı var? Getir beraber yiyelim' Evet çok mantıklı ebeveyinlerim var. Amaaan! Hayat deliye güzel.

 

Poşetten kitapları çıkarıp poşedi havaya savurdum. Halamla beraber oynamaya başlarken bir yandan da kitapları sağa sola sallıyordum. Bir süre karşılıklı oynadıktan sonra biten şarkıyla durduk. Halama sarıldım. Bir yandan da konuşuyordum

 

-Seviliyorsun be kızıl afet.

-Beni sevmeyen ölsün dayııı.

-Ondan sonra bu kız niye böyle oldu? Herkes deli. Ben niye normal oluyum.

 

Güldü. Elimdeki kitapları alıp inceledi.

-Sen oku. Beğenirsen ben de okurum.

-Yes, sir, yes!

Bunu söylerken asker selamı vermiştim.

 

-Elini yüzünü yıka da mutfakta bana yardım et.

-Halam be bugün beni azat etsen. Akşam arkadaş gelecek. Proje yapacağız beraber. O zamana kadar sal da beni az yatam. Ha?

 

Akşam gelecek arkadaş: Mert.

 

Halama yavru köpek bakışı atarken red yemem uzun sürmedi.

-Bir şey yapmayacaksın kız. Şu sebzeleri yıkasan yeter bana

-Tamam ama sebzeleri yıkayıp hemen giderim. Olur mu?

-Peki peki.

 

Bir saat sonra:

 

-Beyza,kız şu çorbayı düzgün karıştır. Topaklanır falan.

 

Ayaklarını uzatmış bir yandan dizi izleyip bir yandan patates soyan halama başımı salladım. Aynen kardeşim sadece sebze yıkadım. Halam yardım ayağına bana bütün yemekleri yaptırmıştı. Bu şey değil mi ya? Külkedisi üvey anne.

 

Halam ilerde yalnız kalırsam diye bütün yemekleri inatla bana öğretmeye çalışıyordu. Çaktırmadan ufak yardım bahaneleriyle beni her mutfağa çağırdığında kendimi yemek yaparken buluyordum. Hayır, işin ilginç yanı başarılı olmasıydı. Şuan değme ev hanımlarına taş çıkartacak cinsten yemekler yapabiliyorum. İlerde ayrı eve çıkınca lazım olur.

 

Halam elindeki pateteslerle işini bitirince patates yemeğini de o hazırladı. Nihayet bu yemek de bittiğinde kendimi mutfaktaki sandalyelerden birine attım. Halam göz ucuyla bana baktı. Yeterince yorulmadığımı düşünmüş olacak ki hemen yeni görev yükledi.

 

-Baban ekler istiyordu. Kalk onu da yap hadi.

 

-Hala be bir sal. Kurban olduğum.

-Yakışıklı diyorum.

 

Duyduğumla gözlerimde kalp fışkırıyordu. Ah canım motorum. İki haftadır sınavlar yüzünden kavuşamadık. Halam devam etti.

-Bugün çok güzel durmuyor mu? Baban akşam gelemeyecekmiş. Şirkete yaptığın tatlıyı yakışıklıyla götürürsün diyordum ama neyse.

 

Biliyor tabi bizi nerden vuracağını, zalım kadın. Ama biz bu oyunlara gelir miyiz?

-Oldu o zaman halacım. Madem benim Mavişimin canı çekmiş yapmaz mıyım ben? Nerde benim malzemelerim.

 

Biz bu oyunlara gelirmişiz. Telefonumdan bir ankara havası açıp tatlıya başladım. Halam da o sırada mutfağı terketmişti.

Tatlını her şeyini hallettim. Bu kadar çabuk mu dediğinizi duyar gibiyim. Ne yapıyım kız? Size iki dakikada tarif verecek halim yok ya. Üşengeç insanım ben!

Çikolata sosunu dökerken bir yandan da arkadan çalan şarkıyla saçma sapan dans ediyordum.

 

🍁🍁🍁

Mert Güneş'den

 

Telefonu elime alıp evden çıktım. Çıkarken Can' a seslenmiştim ama ne kadar duyduğu muamma. Beyza'nın arkadaşı Zeynep'le mesajlaşıyordu. Onların durumu da bizden halliceydi.

Şimdiyse Beyza'ya, yani onunla fizik projesini halletmeye gidiyordum. Fiziğin en sevdiğim ders olduğunu söylemiş miydim? Benim niye bundan haberim yok?

İç sesimsin diye her şeyi bilecek halin yok ya Gürbüz. Yoo var. Hatta arttırıyorum. Biz fizikten nefret ederiz. Olabilir.

 

Üzerimdekilere son bir kez göz attım. Siyah bir eşofman ve siyah bir sweatshirt giymiştim. Acaba pantolon mu giyseydik? Yok be. Şimdi özenmişiz gibi olmasın. Dedi bir saat ayna karşısında saçıyla uğraştıktan sonra.

 

Kapıyı çaldım. Kapıyı bana açan Şefika hanımdı. Çatık kaşlarla bana bakıyordu. Bu kadından acayip tırsıyorum. Fazla ciddi.

 

-Şey. Ben Beyza'yla ödev yapacaktık da.

-Sen mi yapacaktın, birlikte mi yapacaktınız?

-Ha? 

-Yüklemle özne arasında uyuşmazlık var.

-Ha? 

-Yok bir şey. İçeri geç sen.

 

Ne yaşadık biz az önce? Ne bilim?

-Müzik sesini takip et.

 

Şefika hanımın dediğine kafa sallayıp müziği takip etmeye başladım. Mutfağa girdiğimde gördüğüm manzarayla kahkaha attım. Beyza az önce dışarı çıkarken giydiği kot pantolon ve kırmızı gömlek ikilisinin üzerine bir mutfak önlüğü takmıştı. Elindeki kaşıkla bir tatlının üzerine çikolata sos dökerken bir yandan da oynuyordu. Eşlik ettiği o mükemmel şarkı da:

 

"Sarı taksi boyandı

Gelip de kapıya dayandı

Tam gaçıracağımız zaman

Zalım da anası uyandı

 

Ama benim adım Elvan Dalton

Ben gezerim balkon balkon"

 

Sesi kendi iddia ettiğinin aksine son derece güzeldi. Gülüş sesimi sonunda farkettiğinde aniden bana döndü. Buysa daha çok gülmeme sebep oldu.

 

Küçük fındık burnu dahil her tarafı un olmuştu. Ağzının kenarında çikolata lekesi vardı. Oha! Bu kız çok tatlı lan!

-Ne gülüyorsun lan?

 

Bir kaç adımda yanına yaklaşıp burnuna dokundum. Elime bulaşan unu ona gösterip

-Sen aynadaki halini görsen korku filminden fırladığını düşünürsün.

 

Gözlerini kaçırdı. Yanakları da hafif kızarmıştı. Ben utanınca bu kadar güzel olan bir insan evladı daha tanımıyorum. Ama tabi ki Beyza bu. Utanıp susar mı? Hayır.

 

-Tatlı yapıyoruz herhalde. Hem senin burda ne işin var lan?

Ankaralı prenses hoşgeldiin.

-Ödev yapacaktık hani.

 

Elini alnına vurdu.

-Haa! Ben onu unuttum ya.

Elini alnından çektiğinde alnı da un olmuştu.

-Ne tatlısı yapıyorsun?

Diyip yanına yaklaştım. Onu tezgahla arama alıp ellerimi tezgaha dayadım. Kalbim şaha kalktı. İçerde tutamıyoruz kendisini. Birazdan göğüs kafesini delip çıkacak. Aramızdaki mesafeyi en aza indirip tezgahın üzerindeki tatlıya baktım. Ekler. Ben de fiiller. İç sesimin espri yeteneği berbat.

 

Tatlıyla olan bakışmamı kesip kollarımın arasında kalan kıza baktım. Nefesini tutmuş, utançtan kıpkırmızı olmuş bir şekilde kısa boyu yüzünden göğsümle bakışıyordu. Umarım içerde horon tepen kalbimin sesini duymuyordur.

 

Sakince geri çekildim. Oldukça afallamıştı. Bu durumdan istifade içeri girdiğimden beri yapmamak için kendimi tuttuğum şeyi yaptım. Saçmalamayın öpmedim. Ona daha var.

 

Dudağının kenarındaki çikolata lekesini baş parmağımla sildim. Beyza o parmağı kırıp bir tarafımıza sokmazsa eve gidince şükür namazı kılmayı teklif ediyorum. Kabul edildi.

 

Hala şok içinde bana bakıyordu.

 

-O neydi gı? Oha Nazlı bile sustu ya la!

-Nazlı mı? O kim?

-Şey işte ya bizim iç ses.

 

Şoktan ne dediğini bilmiyordu. Sadece dokunduk diye bu hale geldiyse öpsek ne olur acaba? Deneyelim mi? Sen sus bir Gürbüz. Amaan bee siz iki aptal aşık anca bizi susturun zaten.

Gelen mesaj sesiyle iç sesimle olan kavgama son verdim. Beyza da duyduğu sesle daldığı dünyadan çıktı.

 

Beyza ne dediğini idrak edince eliyle alnına vurdu. Sonunda şoktan çıkmıştı.

-La bebee! Napıyın la sen? Elin ayağın denk dursun yimininen kırar münasip yerine sokarım onu.

 

Şive mi yaptı o? Beyza türlü cinayet planlarını üstümde uygulamasın diye elime bulaşan çikolatayı gösterdim.

-Çikolata bulaşmış onu sildim sadece.

 

-Haa! Tamam ya neyse. Benim işim de bitti zaten. Gel hadi odama gidelim.

 

-Beni odaya mı atacaksın?

Sorduğum soru üzerine öyle bir baktı ki... Olduu. O zaman bize müsade.

Hemen lafa atıldım.

-Küçük bir şaka sadece. Öldürecek gibi bakmana gerek yok.

 

Halime bakıp kahkaha atmaya başladı.

-Korkma. Evimde öldürecek değilim seni. Şüpheleri üstüme çekmeyeceğim bir yerde seni doğramayı tercih ederim.

 

Prenses dedik , psikopat çıktı. Yok yakınken kaçsak mı?Ölmek var dönmek yok.

Ben gözlerimi kocaman açmış ona bakarken onun gülüşü arttı. O değil de çok güzel gülüyor lan! Gülüşüyle bile öldürebilir bizi.

-Yeter bu kadar şaka. Yürü hadi şu mutfaktan kaçalım. Valla Şefika sultan biraz daha iş verirse isyan bayrağını çekeceğim.

 

Başımı sallayıp onu takip etmeye başladım. Bir taraftan da az önce bana gelen mesaja bakıyordum. Gördüğüm mesaj kafamı karıştırdı.

 

057*: Selam.

-Naber sevgili enişte adayım?

 

Siz:. Sen kimsin lan?

 

----------------------

Hop! Bittu. Kestuk.

 

Ee görüşmeyeli nasılsınız?

 

Neyse. Hadi sonra görüşürüz.

Kendinize iyi bakın.

 

Seviliyorsunuz. ❤️😘

 

 

 

Loading...
0%