Yeni Üyelik
19.
Bölüm

18. Bölüm

@kuslarinevsahibi

Aşk, gidene acımak mı?Bu yükü taşımak mı?Yarayı kaşımak mı?

Sor. iyisi çıkacak mı? İçime akacak mı ve güneş açacak mı?

 

Acılarım heveste, güneş açar aheste, bir kapalı kafesteyim. Topu topu bi deste, ara sıra bi besle, iki nota bir besteyim. Seni çöpe atacağım poşete yazık. Bi sigara yakacağım ateşe yazık

 

 

Ne? Ne oldu? Ekrana niye öyle bakıyorsunuz. Haa! Siz ilk satırı okuyunca duygusal konuşma yapacağım sandınız. Sonuç: Serdar Ortaç - Poşet. Hadi itiraf edin. Çok iyi parça. Ehehehe.

 

İçimden şarkı söyleye söyleye ilerliyordum. Az ilerde Mert'lerle buluşacağımız kafe vardı. Yanımdaki Zeynep'e kısa bir bakış attım. Üzerine beyaz ince bir kazak ve siyah kot pantolon giymişti. Sırtında ise çantası vardı. Benim üzerimde ise yeşil bir hırka ve siyah eşofmanım vardı. Biraz fazla rahattım. Çamaşır suyu olan eşofmanla gelmediğine şükür. Aslında yapardım da halamın beni dövme ihtimali çok yüksekti.

 

Bakışlarımı yere indirdim. Yerde biriken sarı yaprak yığını vardı. Üzerine atlayıp hepsini ezdim. Bunu yaparken yüzümde çocuksu bir gülümseme oluştu. Halime gülen Zeynep'e göz devirdim. Yaprak yığınının içinden çıkıp kaldırımın kenarına doğru yürüdüm. Kaldırımın kenarındaki taşların üzerinden düşmeden yürümeye çalışıyordum. Bunu yaparken dışarı çıkardığım dilimi tabiki umursamıyordum. Hadi itiraf edin. Bunu herkes yapıyor.

Bugün çocuk gibi davranıyordum. Sebebi 20 kasımın yaklaşmasıydı. Bir anda büyüdüğüm gün yaklaşınca çocuklaşıyordum.

 

Çözülen bağcığımı farkedince düşüncelerimden sıyrıldım. Elimdeki bilgisayar çantasını Zeynep'e verip, önden gitmesini bağcığımı bağlayıp geleceğimi söyledim. Başıyla beni onaylayıp gitti. Aşağı eğilip bağcığımı bağladım. Biraz uzun sürmüştü. İşim bitince ayağa kalktım. O sırada gelen miyavlama sesiyle kaldırımın kenarındaki ağaca yöneldim. Ağacın dibinde simsiyah aşşşırı tatlı bir kedi vardı. Eğilip başını sevdim. Başını elime yaslayıp mırlamaya başladı. Onun bu haliyle dünyadan soyutlandığımı hissettim. Kaldırımın yoldan taraf olmayan kenarına geçtim. Üstümü önemsemeden yere bağdaş kurdum. Ama ne yapıyım? Bu güzellik karşısında üzerimin kirlenmesi kimin umrunda? Şefika sultanın. Kediyi seven, yiyeceği azara katlanır aga. Değer bu güzelliğe.

 

Kedi kuluna cömertlik yapan padişah edasıyla salına salına gelip kucağıma oturdu. Onun bu haliyle kıkırdadım. Elimi başına götürüp sevmeye başladım. O iyice mayışıp yerine yerleşirken benim yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Biraz bu şekilde kaldık. Sonra o yine aynı padişah edasıyla kucağımdan kalktı. Asil hayvan vesselam.

Giden kedinin arkasından hayran hayran bakıyordum. Oysa hiç bakmadan gitti. Aşığının arkasından bakan ben ve bana hiç yüz vermeyen aşkım, kedi. Biz çok iyi bir ikiliyiz.

 

Gülerek ayağa kalktım. Zeynep çoktan gözden kaybolmuştu. Ben de kafeye doğru ilerlemeye başladım. Dün Mert'i eve bıraktıktan sonra direkt uykuya dalmıştım. Gecenin bir yarısı beni uykumdan uyandıran telefon bildirimlerine söve söve kalktığımda Can'ın proje ödevi için bir grup açtığını görmüştüm. Grupta ben, Mert, Can ve Zeynep vardı. Biraz mesajlaştıktan sonra bugün buluşup halletmeyi kararlaştırmıştık. Biz benim leptopumla kafede halledecektik. Daha sonra alacağımız çıktıları Mert çıkartacaktı. Zeynep'le Can da bizle biraz oturduktan sonra İnternet kafeye gidecekti.

 

Gerçek dünyaya dönmemi sağlayan yanımda duyduğum araba sesiydi. Yanımdan geçip gideceğini düşünerek umursamadım. Ama gitmek yerine benle birlikte hareket ediyordu. Yine de umursamadım. Bir süre sonra araba durdu. Ardımdan kapı açılma sesi duyduğumda hala yürüyordum. Taa ki duyduğum sese kadar.

 

"Şşşt yavru. Alim mi seni?" Derin bir nefes aldım. Allah 'ım nolur rüya olsun. Koluma hafifçe attığım çimdikle büyük bir hayal kırıklığına uğradım. Rüya değil.

 

"Bana geçeriz yaa sıkıntı yok." Ses tekrar konuşunca yüzümü buruşturdum. Allah' ım inşallah sapıktır. İçimden sapık olmasını umarak arkamı döndüm. Tabi ki fırsat bu fırsat diyip çaktığım yumruğumla beraber.

 

🍁🍁🍁

 

M. G

 

Yüzümde kocaman bir tebessümle biraz ilerimde giden kızı izliyordum. Başını yere eğmiş kuru yaprakların üzerinde zıplıyordu. Yüzü Zeynep'e dönük olduğu için yüz ifadesini görebiliyordum. Yüzünde çocuksu bir tebessüm vardı. Onun bu hali beni daha da gülümsetirken o haline gülen arkadaşına göz deviriyordu. Yaprakların üzerinden çekilince bu sefer de kaldırımın kenarına geçti. Kaldırımın kenarındaki taşların üzerine çıkmadan hemen önce dilini bir şey yapmaya çalışan çocuklar gibi dışarı çıkarmıştı. Kaldırımın kenarında yürümeye çalışırken bir kez daha bana arkasını dönmüştü. Bir ayağını diğerinin önüne atarak düşmeden yürümeye çalışıyordu. Şuan hep bildiğim o sert, sinirli, ağır abi kızdan eser yoktu. Sanki 5 yaşında bir kız çocuğuydu.

 

Kamyoncu Hüseyin abi gitti ,yerine prenses geldi.Ooo! Gürbüz sen buralarda mıydın? Ne zamandır yoktun. Gözüm yollarda kaldı valla.

Vazgeçilmez bir şahsiyet olduğumu biliyorum.Ben egoist değilim. İç sesim manyak.

Salak! Ben ,sen ölüyorum. Bu cümlenin saçmalığını sorgulamayı reddediyorum.

Hıh! Haspam. Anaa! Trip atıyor. Ne var yani ? İç sesiz diye trip atamaz mıyız?

Atmasan akıl sağlığım için daha iyi sanki. Geldiğime pişman oldum. Gidiyorum.Git. Sonra çok ararsın ama.He. Aynen. Ondan.

 

(Y. N: neden sürekli iç seslerle kavga ettikleri hakkında bir fikrim yok. Ben güzel güzel yazıyorum. Bir bakmışım kavga ediyoruz.)

 

Beyza biraz sonra Zeynep'e elindeki çantayı verip yere eğildi. Ayakkabı bağcığını bağlarken Zeynep devam ediyordu. Ben de durup beklemeye başladım. Aramızda mesafe vardı. İşi bitince ayağa kalktı. Gözlerini etrafta bir şey arar gibi gezdirdi. Sonra ağacın yanına yöneldi. Ağaca yaklaşınca siyah bir kediyi sevmeye başladı. Biraz sevdikten sonra kaldırıma oturup bağdaş kurdu. Kedi yavaşça kucağına oturunca gülümsedi. Şu kedideki asalet yeminle bende yok.

 

Biraz kediyi sevip daha sonra kedi kalktı. O da kalkıp yürümeye başladı. Ben de peşinden. İyice kuyruk gibi olduk ha! Ayrılmıyoruz peşinden. Sana ne! Bir şey denmiyor buna da .

​​​​​

Beyza biraz ilerleyince yanına siyah bir araba yaklaştı. Beyza'yla aynı hızda ilerlemeye başladı. Benim kaşlarım çatılırken Beyza umursamadan devam etti. Biraz sonra araba durdu ve içinden bizim yaşlarımızda siyah saçlı bir erkek indi.

 

"Şşt yavru. Alim mi seni?" kanın beynime sıçradığını hissettim. Beyza yerinde durmuş öylece karşıya bakıyordu. "Bana geçeriz yaa. Sıkıntı yok." Sıkıntı var. Sıkıntı büyük. Duyuyor musunuz sesi? Esselaa!

 

İkilinin yanına bir hayli yaklaşmıştım. Hatta Beyza'nın arkasını dönmeden hemen önce 'İnşallah sapıktır.' diye mırıldandığını duymuştum. Anlamadım? Arkasını dönerken yumruğunu da savurmuştu. Ancak Beyza'dan bir hayli uzun olan oğlanın yüzüne değil omzuna vurmuştu. Tam müdahale edecektim ki Beyza'nın karşısındakini tanıdığını farkedince durdum. Aramızda 1 metre falan vardı. Siyah saçlı, mavi gözleri ve keskin yüz hatları olan biriydi. Yüzünde kocaman bir sırıtış vardı. Allah var , yakışıklı herif. Lan sen benim iç sesimsin. Niye milleti yakışıklı buluyorsun? Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar . N'aparsın?

 

"Gerizekalı mısın Oğuz? " Beyza konuşunca tanıştıklarına iyice emin oldum. Ama nerden tanışıyorlar?

"Bir tek senin gerizekalınım."

 

Beyza'nın dudakları hafif kıvrılır gibi olsa da sinirli halini bozmadı. Şeytan diyor 'geçir yumruğu suratına'. Tabi ki Oğuz denen o ayrık otunun suratına. Sonra da diyor ki 'kim olarak?' Ben kimim ki? Sadece Beyza'yı seviyorum. Ama bu onun hayatına müdahale etme hakkını bana vermez. Beyza konuşunca dikkatimi onlara verdim.

 

"Başladı gene boşboğaz. Sen yine niye geldin ya? Ne güzel rahattım ben."

 

"Hasretine dayanamadım. Leyla' sını özleyen Mecnun gibi kendimi çöllere vurmadan yanına geleyim dedim. İyi demiş miyim?"

 

B*k gibi demişsin. Gereksiz ayrık otu. Kim bu gevşek ya?. Az önce 9 köy falan diyordun. Şimdi demiyorum. Beyza'ya yürümüyor uçuyor resmen. Şuna bak!

 

" Dememişsin. Ben halimden memnunum. Hadi şimdi git. "

Oğuz denen herif yalandan burnunu çekti. Ağlamaklı çıkardığı sesiyle konuştu.

"Alındım. Gücendim. Ben taa Çankırı'dan buraya senin için geliyim sen beni kov. Gençlik bitmiş."

 

Beyza'nın suratında bariz bir bıkkınlık olsa da gözlerinin içi parlıyordu. Ayrık otunu yolmamız için yeterli bir sebep. Gaza getirme beni.

 

"Ya bırah ya! Param bitti deme de."

"He gız. Valla öyle oldu. Nerden bildin?"

"Ben malımı tanıyorum. Neyse canım. Benim işim var. Hadi başka kapıya." Beyza bu gereksize ' canım' mı dedi? Kalbim kırıldı. Kalbim kırıldı. Pepe bana hiç inanmadı. Pardon. O buranın değildi.

Oğuz elini kalbine götürdü.

 

"Bak şu kalbime. Nasıl senin özleminle yanıyor. Gel acı şu garibe. Evinde bir tas çorba bir kuru ekmek ver." ucuz tiyatro oyuncusu gibi yaptığı drama ben göz devirirken Beyza gülmemek için kendini tutuyordu.

 

"Valla işim var. Bekleyenim var. Sen eve git. Halam halleder."

"Vayy. Bekleyen mi? Kim kız o? Ayyy!" kız gibi cırlamasıyla yüzümü buruşturdum. "Sevgili mi yaptın kız? Hadi inşallah."

 

Eee bu sevgili olayına niye sevindi? Ne oluyor burada ? Kim bu? Bir bilsem...

Beyza kafasına hafif bir tokat attı. Ama boyu yetmediği için kulağının arkasına vurabilmişti.

 

"Salak salak konuşma. Ödev yapcaz bir kaç kişi. Ayrıca ben kim? Sevgili yapmak k-"

"Lan! Demek burdasın ha!" gelen bağırış sesiyle lafı bölünen Beyza arkasını döndü. Üç tane serseri tipli üç erkek bu tarafa koşuyordu.

Yanımıza yaklaşınca Oğuz'un üzerine atlamaya kalkıştılar. Ama Oğuz, Beyza'nın arkasına saklanınca yapamadılar.

 

"Var mı lan öyle kızın arkasına saklanmak. Gel buraya paşa paşa dayağını ye." en öndeki kaşında çizik olan oğlan konuşmuştu.

"Enayi miyim oğlum ben? Niye dayak yiyim?"

 

Karşısındaki oğlanlara bakan Beyza ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.

"Döveceğiz lan seni her türlü." Bu sefer konuşan sağ taraftaki hafif kilolu olandı.

"Kurtuluşun yok." arkadaşını destekleyen sol taraftaki küpeliydi. Beyza'nın kaşları çatıldı.

 

"Siz kimin amcasını dövüyorsunuz lan?" Beyza konuşunca hepimiz şaşkınca ona baktık. Sonra beş erkek koro halinde konuştuk.

"Amca mı?" sonradan gelen oğlanlarla bizim şaşkınlığımız Oğuz denen ayrık otunun Beyza'nın amcası olmasınaydı. Benim sesimi duyan Beyza varlığımı fark edip bana döndü. Tam bir şey söyleyecekti ki onu bölen Oğuz oldu.

 

"Ay sen bana amcamı dedin? Amcasının gülü bu gülü." Beyza'nın yanaklarını tutmuş sıkan Oğuz'a hepimiz dehşete düşmüş bir şekilde bakıyorduk. Dövmek için gelen üç gencin Beyza'ya bakınca sertçe yutkunduklarını gördüm. Gözlerinde korku mu var?

 

"Bana bak Oğuz. Hemen şımarma. Valla veririm seni bunlara döverler. Ayrıca ben sana amca falan demedim. Kes sesini." konuşmak isteyen Oğuz'a ters bir bakış atıp susturdu. Sonra oğlanlara döndü.

 

"Evet. Beyler anlatın bakalım. Amcam olacak bu herifi niye dövmek istiyorsunuz? "

"Beyza abla valla biz senin amcan olduğunu bilmiyorduk. Yoksa biliyorsun saygısızlık yapmayız." Oğlana şaşkınca bakıyordum. Beyza'ya abla mı dedi? Aramızda en fazla 1 yaş vardı. Beyza elini omzuna attı.

 

"Biliyorum Kaan. Şimdi anlat ne yaptı?" en öndeki ile konuşuyordu.

"Camı kırıp kaçtı."

"Ha? Nasıl yani?"

"Baya. Cama top attı. Kırıldı. Sonra biz dışarı çıkınca da dil çıkarıp kaçtı."

 

Ben şaşkınca bakarken, Beyza bıkkın bir nefes verdi.

"Tamam koçum. Siz bizim eve gidin. Halamdan camın parasını alın

Ben ona mesaj atacam."

"Peki abla. Bir ara uğra bize. Özlettin kendini."

"Olur valla. Halısaha yaparız bir de. Hatta bak dur. Bu akşam bizim çeteye söyle bir maç yapalım. Bir silkeleyim hepinizi."

 

"Tamamdır abla. Çok sevinecek bizim çocuklar." Arkalarını dönmüş giderlerken Beyza bana baktı. Gözlerini gözlerimdem çekmeden konuştu.

 

"Kaan! Akşama bir arkadaşımla gelebilirim. Ona göre ayarlarsınız." Kaan kısa bir an ona döndü. Daha sonra başıyla onaylayıp gittiler. Beyza da telefonunu çıkarıp bir şeyler yaptı. Oğuz'un sorusunu da kafasını kaldırmadan cevapladı.

"Nerden tanıyorsun sen onları?"

 

"Bizim mahallenin kimsesiz çocukları. Ben 7 yaşındayken babamla beraber dolanırken karşılaştık Kaan ve çetesiyle. 5 kişiydiler. Dilenirken polise yakalanmışlar. Ondan kaçıyorlardı. Kaan en büyükleriydi ve 6 yaşındaydı. Onkarla konuşup isteyenleri, iki kişi, yetiştirme yurduna yerleştirdik. Diğerlerine de bir ev tuttuk. Daha sonra onlar çiçek, mendil falan satarak geçimini sağlamaya başladılar. Bizden para kabul etmiyorlardı. Babam ortak olmayı teklif etti Kaan'a. Babam para verecek, onlar da o parayla bir şeyler alıp onları satacaklardı. Kazançlarının hepsi onlarındı. Babamın onlardan tek isteği her akşam onlara boks dersi vermek ve zamanı geldiğinde okula gidip başarılı olmalarıydı.

 

Sonraları sayıları 14 e kadar yükseldi. Büyük bir ev tutmuştu babam. Hepsi okuyordu. Okuldan arta kalan zamandaysa sanayide falan çalışıyorlar. Kaan, onlara abilik yapıyor. Hepsi de çok zeki. Özellikle Kaan. Sınıf birincisidir. Bakmayın öyle serseri tiplerine. Pırlanta gibidirler.

 

Babamla beraber ben de onlarla ilgileniyordum. Hatta çoğu zaman beraber antrenman yapıyorduk. Beni de zamanla abla bildiler. Benle aralarında çok bir fark yok. Hatta bir iki tane benden büyük olan da var. Ama bana abla gözüyle baktıkları için abla derler. Öyle işte. "

 

Anlattıklarıyla ağzım açık kalmıştı. Ama sen böyle yaparsan ben senin kalbine aşık olurum. Sanki olmamışız gibi.

 

" Peki, yıllarca bizim neden bundan haberimiz olmadı? " Oğuz'un sorusuna omuz silkti.

" Bu babamla benim küçük sırrımızdı. Neyse. Hadi Oğuz sen artık git. Sen de yürü Mert. "

Oğuz bana baktı.

"Siz ne ayaksınız?" Beyza göz devirdi.

"Ödev yapacaz Oğuz sal bizi."

"Amca diyeceksin yiğenim."

"Ne amcası be. Aramızda bir hafta var. Yürü git şimdi. Senle mi uğraşacağım." Oğuz'un bir şey demesine izin vermeden kolumdan çekip beni götürdü.

-----------

Bitti! Kestik!

Kendinize iyi bakın. Seviliyorsunuz 😘

 

Loading...
0%