Yeni Üyelik
4.
Bölüm

3. Bölüm

@kuslarinevsahibi

B.Y

 

 

Lavuğun yanına giderken birine çarpmıştım. Üzerime dökülen içecekle elbisem vahvolmuştu. Gitti güzelim elbise. İyi tarafından bakalım. Onu dövmemek için bir sebebim kalmadı.

 

Çarptığım kişi yere düşmüştü. Onu kaldırdım. Kafamı kaldırıp tekrar masaya baktığımdaysa az önce Zeynep'in bahsettiği masadaki cocuklardan biri adama kafa attı. N'oluyo lan burda? Onu ben döveceğim. Buna ne oluyosa?

 

 

Yakışıklı olanın attığı yumrukla lavuk yere devrildi. Aaa, yeter ama ya! Şurada iki adam dövelim dedik olana bak.

 

Sinirle yanlarına yaklaştım. Yakışıklının elini havada yakaladım. Beklemediği için hazırlıksızdı. Hızlıca kolunu büküp sırtına yasladım. Fazla sert olmayan bir hareketle dizkapağının arkasına vurup yere düşmesini sağladım.Şimdii,gel gelelim kuru fasulyenin faydalarına.

 

Onu yerde bırakıp fasulyenin ,ayy aman, lavuğun başına dikildim. Yakasından kaldırıp ayağa kalkmasını sağladım. Burnundan akan kana aldırmadan halâ sırıtıyordu.

 

 

Yakasındaki elimi çekmeden kafayı gömdüm. Topuklu ayakkabılarım sayesinde ondan uzun gözüküyordum. Lavuk daha ne olduğunu anlamadan yumruk atmaya başladım. Ben yakışıklı kadar kuvvetli olmadığım için tek yumruğumla yere düşmedi. Ancak artarda attığım yumruklarla yüzünün pek çok yeri kanıyordu. Gözüne attığım yumruk sayesinde yarın tanınamayacak halde olacaktı. Karnına geçirdiğim dizimle iki büklüm oldu. Eğilen başına yine dizimle vurdum. Gelen çat sesinden anladığım kadarıyla sanırım dişi kırılmıştı. Yere düştü. Ağzından kan fışkırıyordu.

 

 

Arkamı döndüm. Yakışıklı hala yerdeydi. Ama acıdan çok şaşkınlıktan yerden kalkamamış olmalıydı. Siyah gözlerinde, gördüğüm en güzel gözlerdi, bariz bir şaşkınlık vardı. Ağzı bir karış açık kalmıştı. Uzaktan da yakışıklıydı da bu yakından baya taş bee! Aman bana ne canım.

 

 

Kalkması için elimi uzattım. Hâlâ gözlerinde şaşkın bir ifadeyle bir bana bir uzattığım elime bakıyordu. Sanırım önce onu düşürüp, şimdi de neden kaldırdığımı anlamaya çalışıyordu. Aslında cevap çok basitti. Benim döveceğim adamı benden önce dövmesin diye düşürmüştüm. Şimdi de hatamı telafi ediyordum. Elimle yüzüm arasında gidip gelen bakışları ve şaşkın ifadesiyle çok sevimli görünüyordu. Bu haline hafifçe tebessüm ettim.

 

Yakışıklıyı yerden kaldırdım. Etrafıma baktığımda pek çok telefonun videomuzu çektiğini gördü. Eveet, bugünün trendlerinde biz varız. Vatana millete hayırlı olsun. Babam çok kızmasa bari.

Kerem ve Selin lavabodan gelmişti. Selin ayakta durmakta zorlandığı için Kerem'e yaslanmıştı. Hazal şaşkın gözlerle bizi izlerken, Zeynep'in yüzünde ne olduğunu anlamadığım bir ifade vardı. Yanlarına doğru ilerledim.

 

 

Arkamdan gelen sesle o tarafa döndüm. Yakışıklı olandı.

 

 

-Sen nasıl? Vay canına.

 

 

Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Ne vaycanına birader? Akıllısı bizi bulmaz ki zaten. Aldırmadan bizimkilerin yanına gittim.

 

 

-Hadi gidelim.

 

-Nereye gidiyoruz, acaba? Birazdan polis gelir. İfadeni almak isterler. Burda beklemeliyiz.

 

 

Zeynep haklıydı. Derin bir nefes aldım.

 

-Tamam o zaman dışarda bekleyelim. Ben bu hayvan herifi biraz daha görürsen parçalayacağım çünkü.

 

-Bu parçalamamış halin yani??

 

 

Hazal kocaman açtığı gözleriyle bana bakıyordu. Soruyu o kadar ciddi sormuştu ki gülmeden edemedim.

 

 

-Bak bi' de hala gülüyor ya! Kızım baban seni bana emanet etti. Kaşla göz arasında adam dövmek ne?!

 

 

Kerem'in hafif yüksek çıkan sesiyle yüzümü buruşturdum.

 

-Birincisi, ben çocuk değilim. Kimse beni birine emanet etmesin, bir zahmet. İkincisi, az bile yaptım o lavuğa. Bütün dişlerini eline vermediğime dua etsin. Üçüncüsü ve sonuncusu; sana yemin ederim, hayatımın en eğlenceli doğum günüydü. Bir sonraki sene kesinlikle tekrar ediyoruz.

 

 

-Bak hala ne diyor yaa? Yok sana doğum günü falan. Kendi kendine kutlarsın seneye. Allah'ım ben ne suç işledim de bunun gibi bir arkadaşım var acaba?

 

 

-Aaa! Ayıp ama Kerem ya. Ne var yani, iki kavga ettiysek? Hem ne güzel eğlendik işte.

 

 

-YA SABIR! Şimdi bana baştan anlat. Niye dövdün adamı?

 

 

Adamın bana nasıl baktığını ve en son yaptığı içki ısmarlama olayını anlattım. Bunları duyan Kerem delirdi.

 

-O pislik sana mı asıldı? Ben şimdi onun ağzına tükürmedim mi?

 

 

-Tüküremedin canım. Çünkü tükürebileceğin bir ağzı yok. Az önce kırdım.

 

-Doğru ya. Valla helal olsun sana.

 

 

-Kız o değil de son hareket beni benden aldı.

 

 

Hazalın söyledikleriyle gülümsedim.

 

-Ne sandın, canısı? Boşuna o kadar yakın dövüş dersi almadım.

 

 

-Diğerinin suçu neydi?

 

Zeynep diğerlerinin aksine bu olaya şaşırmamıştı. Aksine yüzünden bıkkınlık akıyordu. Alıştı kız senin deliliklerine. Diyene bak sanki sen benden başkasının iç sesisin. Amaan be, Beyza! Boşver. Hayat deliye güzel.

-Şimdi şöyle ki gülüşü güzel arkadaşım.

İltifatımla yüzü biraz yumuşadı. Biz burdan devam.

 

-Benim hedefimle aramda duruyordu. Valla onun derdi neydi de adamı dövüyordu? Bilmiyorum. Zaten onu uzaklaştırdım sadece. Sonra da işte olanlar.

 

Son cümleyi söylerken baş parmağımı kaldırıp elimle arkayı işaret etmiştim.

 

-Hadi artık dışarı çıkalım. Daral geldi bana.

 

 

Tam dışarı çıkacakken omzuma dokunan elle arkamı döndüm. Az önceki yakışıklıydı. Adama sürekli yakışıklı diyip durmasan mı? Ne diyim iç sescim. Adını bile bilmiyorum ki.

 

 

-B ben Mert. Tanıştığımıza memnun oldum.

 

Ohaaa! Adam resmen aklımızı okudu. Saçmalama iç ses. Birbirini tanımayan insanlar tanışmak için adlarını söylerler. Sence de bu normal bir şey değil mi?

Hıh! Bir şey demedim. Ne halin varsa gör. Senin işin düşer ama bana.

Hay Allah'ım yaa! Bir iç sesimden trip yememiştim. O da oldu tam oldu. Bana laf yetiştirmeyi bırak da çocuğun elini sık. Öyle dura dura heykele döndü adam. Gerçi aralarında çok bir fark yok ama neyyse.

 

 

Bana uzattığı elini sıktım.

 

-Beyza ben de. Açıkçası memnun olmana şaşırdım. Kusura bakma sen de nasiplendin dayaktan. Ama sen de benim döveceğim adamı dövmeye kalkmasaydın canım. Sonuçta araya giren sendin. Bir yerine bir şey olmadı inşallah. Gerçi fazla hızlı vurmadım ama?

 

 

Nefes almadan sıraladığım cümlelerim karşısında gülümsedi.

 

-Hayır, bir şeyim yok. Ayrıca kendi açından bakıldığında haklısın.

 

 

-Sahi sormayı unuttum. Sen niye dövüyordun o lavuğu?

 

Kaşları çatıldı. Gözlerinde bir öfke belirdi.

 

-Sana öyle bir bakıyordu ki...

 

 

Sustu. Sanki yanlışlıkla ağzından kaçırmış gibiydi. Bana bakıyor diye mi dövecekmiş o? Ben mi yanlış duydum? Yok kız Beyza. Ben de duydum. Niye ki? Şaşkın bakışlarımla gözlerini yere indirdi.

 

 

-Yani... Şeyyy... Ben... Bir kıza o şekilde bakması...

 

Başladığı cümleyi tamamlayamıyordu.

-Abi. 

 

Gelen sesle arkasını döndü. Zeynep'in tartıştığı çocuktu bu.

 

-Kardeşim çağırıyor. Gitmem lazım. Çok memnun oldum.

 

 

Kaçar gibi yanımızdan uzaklaştı. Arkamı döndüğümde dört çift göz bana bakıyordu.

 

 

-E hadi artık dışarı çıkalım.

 

 

-Bu kim?

 

 

-Araya kaynayan çocuk işte.

 

 

-Onu anladım. Senin için niye adam dövüyormuş onu anlamadım.

 

 

-Valla inanır mısın Keremciğim? Ben de anlamadım. Kadın haklarına fazlasıyla saygılı biri sanırsam.

 

-Kız bana bak. Bu sana aşık olmuş olmasın?

 

 

Hepimiz şaşkın bakışlarla Selin'e döndük. Gerçekten olabili mi? Saçmalama Beyza. Selin fazla içti ne dediğini bilmiyor şuan.

Kerem yakışıklının arkasından öldürecek gibi bakıyordu. Yok, bu çocuk emanet mevzusunu fazla abartıyor. En iyisi işi deliliğe vurmak Beyza.

 

 

-Yaa! Ne demezsin Selin'ciğim. Adam bana yandı bitti. Mecnun'un Leyla'ya, Ferhat'ın Şirin'e, Kerem'in Aslı'ya tutulduğu gibi tutuldu bana.

 

 

- Neeee? Kerem' in Aslı'ya mı? Aslı kim Kerem? Sen beni aldatıyor musun? Nasıl yaparsın bunu bana?

 

 

Selin' in yüzü ağlamaklı bir hal aldı. Dudaklarını abartılı bir şekilde aşağı doğru sarkıttı.

 

-Olur mu öyle sey sevgilim? Ben hiç senin üstüne gül koklar mıyım? Beyza onu lafın gelişi söyledi. Hem o başka bir Kerem. Değil mi Beyza?

 

 

Kerem kollarını Selin'e sarmış, bir yandan da gözlerinin içine bakmak için başını eğmişti. Lafını bitirince bir şey söyle der gibi bana baktı. Omuz silktim. Oh olsun sana. Sabahtan beri kabir suali gibi soru sorup duruyordun. Biraz da sen uğraş.

 

Hazal ve Zeynep gülerek bizi izliyorlardı.

 

-Sabahtan beridir yüzüncü kez soruyorum. Artık dışarı çıkabilir miyiz? Hem Selin de biraz açılır.

 

 

Hepsi başıyla onayladılar. Çanta ve telefon! Onları unuttuk. Etrafıma baktım. Zeynep elindeki çantam ve telefonumu gösterdi. Hep beraber dışarı çıktığımızda derin bir nefes aldım. Kenardaki bir banka oturduk. Polisin gelmesini bekliyorduk. Telefonumu elime aldım. Babama mesaj atmam gerekiyordu. Bunu başka bir yerden duyarsa yüreğine iner.

 

 

Kısa bir süre internete girip az önceki kavganın videosunu buldum. Babama atıp altına haketti yazdım.

 

 

Mavişim: Kızım sen rahat duramıyor musun?

 

 

Siz:Yok be babacım duramıyorum valla. Naparsın? Başa gelen çekilir.

 

 

Mavişim:Kız babası olmak zor derlerdi de inanmazdım. Neyse sen yaptıysan vardır haklı bir sebebin.

 

-Şimdi ne yapıyorsunuz?

 

 

Siz: Polisin gelmesini bekliyoruz. Büyük ihtimalle bu gece salmazlar bizi.

 

 

Mavişim:Adam şikayetçi olmazsa tutmazlar sizi de niye şikayetçi olmasın?

 

 

Aklıma gelen şeyle gülümsedim.

 

 

Siz: O iş bende babacım. Merak etme.

 

 

Mavişim:Söz konusu senken merak etmemem mümkün değil. En kısa zamanda dönücem ben.

 

 

Siz: İşlerini hallet sen. Ben başımın çaresine bakarım.

 

 

Mavişim: Ona ne şüphe. Zaten işim bitti. Sabah dönecektim. Şimdi dönmem bir şeyi değiştirmez.

 

 

Siz: Sen bilirsin babacığım. Haberleşiriz.

 

 

Telefonu çantama koydum. Bizimkilere 'hemen geliyorum' diyip içeri girdim. Dışarı çıktığımda önce ambulans daha sonra polis gelmişti.

 

 

Bir memur yanımıza geldi.

 

-Gençler bize karakola kadar eşlik etceksiniz.

 

-Yapmayın memur bey. Ben daha çok gencim. Atmayın beni hapislere. Ben orda ne yer ne içerim? Rutubetlidir oralar. Cildim mahvolur. Kıymayın bana polis abii. Ühü ühüüüü!!

 

 

Selin'in çıkışıyla gülmemek için dudaklarımı dişledim. Bir daha bu kızın içmesine izin vermiyoruz. Bu ne yaa? Uçtu resmen yere inmiyor. Haklısın iç sesciğim.

 

Memur çaresizce açıklama yapmaya çalıştı. Yüzünde çattık ifadesi vardı.

 

 

-Niye kıyalım size hanımefendi. İfadenizi alacağız sadece. Ayrıca olaya siz değil Beyza Yılmaz karışmış. Yani sizlik bir durum yok.

 

 

Beyza Yılmaz bendim. Ama Selin sanki oymuş gibi tepki veriyordu.

 

-Yapmayın polis abi. Şu kıza baksanıza. Çok tatlı değil mi? Bu tatlılık nasıl adam dövsün?

 

 

Selin öyle bir anlatıyordu ki bir an ben bile içerdeki adamı benzetenin ben olmadığıma ikna olacaktım. Kerem araya girdi.

 

 

-Kusura bakmayın memur bey. Kız arkadaşım pek kendinde değil. Biz gidelim lütfen.

 

 

Ben polis arabasıyla, arkadaşlarım da hemen arkamızda Kerem'in arabasıyla emniyetin yolunu tuttuk. Yakışıklı çocuk da kavgaya karıştığı için emniyete geliyordu. Kardeşinin ehliyeti olmadığı için o da bizimkilerle beraber geliyordu. Bu fikir benden çıkmıştı. Zeynep'se buna karşı çıkmış ama mantıklı olduğu için fazla itiraz edememişti.

 

 

Emniyete gelince önce yakışıklıyı sonra beni sorguya aldılar. Her şeyi olduğu gibi anlattım. Beni ve yakışıklıyı nezarethaneye attılar. Arkadaşlarımın da ifadesini almışlardı. Bildiğim kadarıyla Selin çok iyi olmadığı için önce bir kahve içmek zorunda kalmıştı. Lavuk hastanede olduğu için bekliyorduk. O gelip şikayetçi olmadığını söyledikten sonra çıkabilecektik.

 

 

Yan tarafta bulunan yakışıklıya döndüm. Mert. Adı Mert. Evet, Mert'e döndüm.

 

-E naber?

 

-İyi. Senden?

 

-İyi. Şu lavuk gelse de çıksak şurdan ya.

 

-Nasıl bu kadar eminsin bizi salacaklarından.

 

-Çünkü bizden şikayetçi olmayacak.

 

-Neden?

 

 

İşaret parmağımı dudağıma götürüp sus işareti yaptım. Gözleri parmağıma kaydı.

 

-Bu bir sır.

 

Küçük bir kahkaha attım. O da benle beraber güldü.

 

 

-Tekrar içeri girdiğinde kulağına bir şey söyledin. O söylediğin yüzünden bu kadar rahatsın. Ne söyledin? Adamı neyle tehdit ettin?

 

 

-Vay. Bunu bu kadar kolay anlaman hoşuma gitti. Akıllı adamsın vesselam. Sırrımı seninle paylaşmaya karar verdim. Adam evli. Karısının bu yaptıklarından haberinin olmasını isteyip istemediğini sordum.

 

 

-Evli mi? Nerden anladın? Parmağında yüzük yoktu.

 

-Evet yüzük yoktu. Ama yüzük izi vardı. Büyük ihtimalle içeri girmeden hemen önce çıkarmış. Bu da karısının haberinin olmadığını gösterir.

 

 

-Vay be. Sen şeytana pabucunu ters giydirirsin.

 

 

Ayağa kalktım. Elimi bir kaç defa çevirdim. Daha sonra seyirci önünde selam verir gibi eğildim. O da küçük oyunuma katılarak alkışladı. Elimi bir ödül tutar gibi kaldırdım.

 

 

-Bunu şuan elimde tutuyorum çünkü... Ahh çok heyecanlıyım. Çok teşekkür ederim.

 

 

Yaptığım taklitle ikimizde kahkaha attık. Yerime geri oturdum. On dakika sonra kapı açıldı. Eveet. Bize ayrılan sürenin sonuna geldik.

 

 

Adımızı söyleyen memur gelip kapıyı açtı. Hemen dışarı çıktım. Kapıda gördüğüm kişiyle yüzümde kocaman bir gülümseme oluştu. Hemen gidip boynuna sarıldım. O da bana sıkıca sarılıp saçlarımı kokladı. Ondan ayrıldığımda gözlerini hemen arkamdan gelen Mert'e dikti.

 

 

Mert elini uzattı.

 

-Merhaba. Ben Mert. Siz kimsiniz?

 

-Babayım.

 

 

Babamın verdiği cevapla kahkaha atmamak için dudaklarımı dişledim. Bugün dudaklarımı koparmasam iyidir. Mert'in yüzünde öyle bir ifade vardı ki. Korku akıyordu resmen. Bana bak Beyza. Babanı mafya sanmış olmasın bu?

Olur mu olur valla. Babamda öyle bir bakıyor ki tanımasam ben bile düşünebilirdim mafya olduğunu. Mert korkudan ölmeden önce araya girdim.

 

 

-Mert tanıştırıyım. Babam Ahmet. Babacığım bu da videodaki diğer adam. Şu lavuğu elinden aldığım.

 

 

-Haa. Şu dövdüğün diğer adam.

 

 

Mert'i sinir etmek için özellikle böyle söylemişti.

 

-Hadi artık gidelim. Evladım sen de evine git hadi.

 

 

Babam kolunu boynuma doladı. Emniyetten çıkıp arabaya gittik. Babam taksiyle geldiği için Kerem bizi bırakacaktı. Babam öne Kerem'in yanına geçti. Selin de arkaya bizim yanımıza geldi. Saat gece yarısını çoktan geçmişti.

 

 

Selin hevesle öne uzanıp radyoyu çalıştırdı. Emniyette verdikleri kahve biraz açılmasını sağlasada hala kendinde değildi. Radyoda çıkan oyun havasıyla gülümsedi.

 

-E hadi ama eğlenelim azcık.

 

Hep beraber bağıra bağıra şarkıya eşlik etmeye başladık.

 

"Bizi eleştiren taklit eder

Tavırların beni tahrik eder

Yüzümdeki iplemez haller

Gelmişi geçmişi tatmin eder

 

Çabalıyorlar ama üzemiyolar

Yıkılmadık şükür ezemiyolar

Bizim farkımız tarzımız dedik

Özeniyolar ama çözemiyolar"

 

 

Hepimizin yüzünde gülümseme vardı. Her şeye rağmen bugün çok güzel bitmişti.

---------

Bittu! Kestuk!

Ee yeni bölümü nasıl buldunuz?

Bazı yerler size saçma gelebilir ama zaten amaç saçma da olsa gülmek o yüzden fazla takılmadan okuyun please.

Beyza'nın iç sesiyle atışmalarını umarım seversiniz çünkü kendisiyle daha çoook işimiz var.

Kendinize iyi bakın. Seviliyorsunuz 😘😘

​​​

Loading...
0%