Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@kuslarinevsahibi

Hava son derece bunaltıcıydı. Küçük bir odada olan cesedin kokusu insanın nefesini kesiyordu. Olay yerine ilk gelen iki kişilik polis ekibi bir çaylak ve emekliliği yaklaşmış bir memurdan oluşuyordu. Çaylak ilk defe ceset görmüşe benziyordu. Yüzünde korku ve iğrenme vardı. Cesedi gördüğünde kustuğuna iddaya girebilirim. Diğer memurun yüz hatlarına yorgunluk çökmüştü. Alnı ve göz altlarındaki kırışıklıklar vücudunun dinçliğiyle tezat oluşturuyordu. Cesedin üzerinde dolaşan gözleri "Bitse de gitsek." der gibi bakıyordu. Hakkı da yok değil hani Azra.


Olay son derece basit. Tek başına yaşayan yaşlı adam kalp krizi geçirmiş. Yaklaşık bir haftalık olduğu anlaşılan cesedi kapıcı bulmuş. Hemen polisi aramış. Adamın acaba çocukları ya da bir akrabası var mı? Olsa ne farkeder? Ölümünde bile yanında olmayan bir aile işe yaramaz.


Düşüncelerimi bölen Yiğitin sesi oldu.


- Burda işimiz bitti galiba. İstersen merkeze dönelim. Hem Nehir'i de alır bir öğlen yemeği yeriz.

Yemek iyi fikir. Sabah yediğim bir poğaçayla duruyorum.

- Olur. Zaten gerisi adli ...

Telsiz sesiyle cümlem yarım kaldı. Yeni bir cinayet vardı. Kurban 19-20 yaşlarında bir kadın. Şehrin merkezindeki AVM nin otoparkında bulunmuş.Bölgeye geçmemiz isteniyordu. Yiğit'in suratı asıldı:

-Bizim yemek yattı galiba.

- Nasip değilmiş,Yiğitçiğim. Takma kafana siz sonra Nehir'le yersiniz.

Gülüyordum. Yiğit'in yüzü kızardı..Senden bile utanıyor. Nehir'e nasıl açılacak bu? Bira takılsan mı acaba Azra? Yok,yok. Şimdi iyice domatese döner. Onla uğraşamam.

- Hadi gidelim.

Dışarı çıktığımızda yüzüme çarpan nisan esintisi beni rahatlattı. Yeni açılan çiçeklerin kokusu geliyordu.

-Cesetlerle uğraşmak için ne güzel bir gün değil mi?

Başımı sallamakla yetindim. İkimizde hiç konuşmadan arabaya bindik. Şoför koltuğuna Yiğit geçti. Akademiden beri arabaları sever. Yol boyunca sessizliği bozan tek şey telsiz sesleri oldu. Günün bu saatinde sokakta çok fazla insan yoktu. Ancak 10 dakika sonra AVM ye ulaştığımızda meraklı bir kalabalıkla karşılaştık. Büyük çoğunluğu gazetecilerdi.


Son dönemlerde artan kadın cinayetleri basının ve kadın cemiyetlerinin gözünden kaçmıyor. Eşi veya sevgilisi tarafından öldürülen kadınlara her gün bir yenisi ekleniyor. Büyük ihtimalle bu da onlardan biri. Gazete başlıkları gözümün önüne geldi. "Gözü dönen koca karısını öldürdü" veya " eski sevgili dehşeti" . Bunları düşünmek beni sinirlendiriyordu.


Yiğit arabayı diğer ekip arabalarının yanına park etti. Daha sonra telefonunu eline aldı. Daha yeni aklına gelmiş olacak, Nehir'i aradı ve öğle yemeği işinin iptal olduğunu söyledi. Nehir'in de işi vardı ve Yiğit' e nazaran bu işe çok bozulmamıştı.


Arabadan inip giriş kapısının önünde duran basın ordusunu yararak kapının oraya gittik. Muhabirleri içeri sokmamak için direnen polis memuruna kimliklerimizi göstererek içeri girdik. Bir kat aşağıda olan otaparka indik. Olay yeri inceleme ekipleri işe başlamıştı. Her ayrıntının fotoğrafını çekiyor, hiç bir ayrıntıyı atlamamaya çalışıyorlardı.

Bir kolona sırtı dayalı bir şekilde oturduğu belli olan cesetin üzeri siyah bir muşambayla örtülü. Normalde bu işlem için savcının gelmesi beklenir. Bir terslik var.

- Cesedin üstünü niye bu kadar erken örtmüşler? Biz mi geç kaldık? diyerek düşuncemi sesli dile getirdi Yiğit.

-Anlarız şimdi.

Cesede yaklaştım. Ben kızın üstünü açarken Yiğit de başka bir tarafa yöneldi. Ona aldırış etmeden muşambayı kaldırdım.

Gözlerim sanki göreceği manzaradan kaçmak ister gibi önce yüzünde gezindi: 20'li yaşlarda , son derece güzel bir kız. Ne ölümle birlikte gelen solgun ve morarmış cildi ne de vücudundan çekilen kan bu güzelliği eksiltebilmişti. Yüzünde sakin, ruhani bir ifade var. Zümrüt yeşili gözlerinde dehşet var. Dudakların da ise şeftali tonlarında bir ruj var. Sanki birisi onu çıkacaği gösteri için hazırlamış gibi.

Gözlerim boynundan aşaği doğru indiğinde ise nefesimin kesildiğini hissettim. Bir anda ayağımın altından yer çekildi. Vücudu uğradığı dehşeti insanın yüzüne bir tokat gibi çarpıyordu. Kızın derisini yüzmüş. Derisini yüzmüş. Sarı saçlarının döküldüğü omuzlarından kasları görünüyordu. Anatomi derslerinde ki insan modelleri gibi kasları ve damarları görünüyordu. Bu kaslar sanki bir elbise gibi görünüyor. Özellikle elbise modeli mi vermiş? Bilmiyorum,ama elbet öğreneceğim.

Düşüncelerimden sıyrılıp cesede tarafsız bir gözle bakmalıyım. Bu sadece bir resimmiş gibi düşün, Azra. Hayır başaramıyorum. Tamam. Şöyle yapalım: elbiseye odaklan. Öyle daha kolay olur. Tamam, deneyelim bakalım.

Elbisenin omuzları ince bir askı şeklinde. Göğüs dekoltesi derin ve belinden bir karış aşağısı mini bir etek gibi kesilmiş. Kesikler çok düzgün. Bir kumaştan kesilmiş gibi. Midem bulandı. Daha fazla bakamayıp arkamı döndüm. Sanırım kızın bu hali asla gözümün önünden gitmeyecek. Yiğit ve Nehir'in buraya doğru geldiğini ancak şimdi fark ediyordum. Yiğit'in nereye gittiği şimdi anlaşıldı.

Nehir her zamanki gibi saçını topuz yapmış.Dağılmaması için tokalarla tutturmuştu. Üzerin de adli tabiplerin giydiği cinsten bir tulum vardı . Dalgın mavi gözlerini yüzüme sabitledi. O an yüzümün halini merak ettim. Gördüğün şey yüzünden bembeyaz olduğunu tahmin etmek zor değil,Azra. Yiğit gülerek Nehir'e bir şeyler anlatıyordu. Nehir 'se hiç oralı değil. Cesedi görmüştür.

- Iyi misin? diye sordu Yiğit.

Cevap vermek yerine görmeleri için görmeleri için cesedin önünden çekildim. Yiğit' in gözleri şaşkınlıktan ve öfkeden kocaman oldu. "Hassss..." sustu. Sanki devam etmeye gücü yokmuş gibi derin bir nefes aldı.

Nehir'in yüzündeyse hüzün var .

-Sizce bunu ona yaşıyorken mi yapmıştır?

Sesinde teselli bekleyen bir ton vardı. Mavi gözlerini derisi yüzüldüğü için ortaya çıkan kaslardan alamıyordu.

- Sanmam. Büyük ihtimalle ölďürdükten sonra yaptı. Yani bunları hissetmemiştir.

Yiğit daha fazla dayanamayıp muşamba öryüyü tekrar örttü. Bir kaç dakika kimseden çıt çıkmadı. Sessizliği bölense telefonumun sesi oldu. Salih müdür;

-Alo ?

-Neredesin?

- olay yerinde .

-Durum ne ?

- Çok kötü. Manyağın biri kızın derisini yüzmüş.

Ne kadar uğraşsam da sesimin titremesine engel olamadım. Bir kaç dakikalık bir sessezlik... Telefonun diğer ucundan tıkırtılar duyuldu.

-Orada mısınız?

-Evet . Bak Azra , bu haberin basına duyurulmaması gerekiyor.

-Çok geç . Bir basın ordusu kapıda bekliyor. Onlara bir açıklama yapmalıyız.

Sıkıntıli bir nefes verdi.


-Asla fotoğraf çekilmeyecek . Kızın durumu hakkında kimse bilgi vermeyecek. En azından bir kaç ipucu bulana kadar haber duyulmamalı.


- Bu haberi duyulması soruşturmayı da etkiler. Peki, ama gezetcileri ne yapacağız? Ne açıklama yapmamızi istersiniz.


-Sıradan bir kadın cinayeti. Faili yakalamak için elimizden geleni yapıyoruz. Bu kadar. Sana güveniyorum Azra.

Son cümleyi babacan bir tavırla söylemişti. Kanma Azra. İşi senin üzerine yıkacak.

- Eğer gazetecilere açıklama yapacağımı düşünüyosanız yanılıyorsunuz

-Azra konuştuğun kişi senin müdürün bi hatırla istersen.

-Üzgünüm müdürüm

-Şu anda ordaki en yetkili kişi sensin. Savcı gelene kadar onları ilginç bir haber olmadığına ikna et. Ayrıca bu bir emirdir.


Kapattı. Iyrıcı bı bi imirdir. Kolaysa gel sen ikna et. Manyağın biri ; genç bir kızı öldürmüş, elini kolunu sallaya sallaya geziyor. Biz burda gazetecilerle uğraşıyoruz . Gerçekten müthiş(!) Sanırım iç sesime hiç bu kadar hak vermemiştim. Bir de basın açıklaması çıktı başımıza.


-Ne oldu?


Yiğit'in sesiyle düsüncelerimden sıyrıldım. Sinirden yumruğumu sıktığimı o zaman fark ettim. Elimi sallamaya başladım.

-Basına açıklama yapmamı istiyor. Ayrıca bu durum basına kesinlikle sızdırılmayacak.

Etrafıma bakındım. Olay yeri inceleme ekipleri son hız çalışıyor. Hiç bir delil atlanmıyor. Nehir;

-Merak etme kimseye söylemezler.

Başımı salladım. Daha sonra Yiğit'e ;

- Cesedi kim bulmuş ? diye sordum.

-Güvenlik görevlisi.

-Gazetecileri gönderdikten sonra onunla da bir konuşalım

-Tamam.

Nehir dalgın bir gülümsemeyle;

-Gazanız mübarek olsun.


- Şans dile, diyerek üst kata çıkan merdivenlere yöneldim. . Yiğit 'te arkadan geliyordu.


Önünden geçtiğim bir aynanın önünde durup kendime baktım. Topuz yaptığım saçlarımın kenarından küçük saç tutamları fırlamıştı. Bir tokayla bu saç kümelerini tutturdum . Sabah alelacele üzerime geçirdiğim mavi erkek gömleğimi kot pantolonumun içine sokuşturmuştum. Üzerime giydiğim kot ceketin rengi solmaya başlamış. Ayrıca pantolonumun da diz kısmında ufak bir yırtık var. Her zamanki gibisin işte. Daha fazla oyalanma Azra. Kaçışın yok. Evet kaçısım yok, ama yine de bu küçük oyalanma cesaretimi toplayacak kadar zaman kazanmamı sağladı.


Yiğit;

- Bütün emniyetin korktuğu Azrail de olsan kamera önüne geçerken kendine çeki düzen vermek zorundasın demek.

Sesindeki iğneleyici tınıyla beni kendime getirmeye çalışıyordu.

-Eğer bana bir daha "Azrail" dersen seni kendi silahınla vururum.

Her ne kadar sinirli görünmeye çalışsam da başaramıştım. Korkmuş gibi yaparak;

- Tamam ,tamam sakin ol şampiyon ,dedi.

Cevap vermeden AVM'nin giriş kapısına yöneldim. Yiğit'e bir tebessüm gönderip dışarı çıkmamla beraber etrafımı gazeteciler sarmıştı.

-Olay ne?

-Maktul kim?

-Nasıl olmuş?

-Kim yapmış?

Gazeteciler üst üste soru soruyorlardı . Kimse birbirini dinlemiyor gibi gözüküyordu.

Bir anda ayağımın altından yerin çekildiğini hissettim. Bu his beni geçmişe ,25 yıl öncesine götürdü. Hayatımın değiştiği güne... Henüz 10 yaşındayken çocukluğumu aldıkları güne... kendine gel Azra. Şimdi dejavunun sırası değil. Hem çok şey değişti. Sen artık o küçük kız çocuğu değilsin. Şimdi yap şu konuşmayı.

Elimle gazetecileri susturduktan sonra başladım.

-Arkadaşlar,ben komiser Azra Solmaz. Soruşturmadan ben sorumluyum. Cani bir şekilde katledilen genç bir kadın. Malesef ardı arkası kesilmeyen bu kadın cinayetlerini engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Katili bulmak ve adaletin yerine gelmesi için elimizden geleni yapacağımızdan şüpheniz olmasın. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Şimdi lütfen burayı boşaltalım.

Sorulan diğer sorulara cevap vermeden içeri girdim.

-Nasıldım?

-Gayet iyi.

-Hadi gidip şu güvenlik görevlisinin ifadesini alalim da şu lanet gün bitsin.

-Hadi.

Tekrar otaparka döndüğümüzde Nehir işinin başına dönmüş , delil topluyordu. Duraksamaden güvenliğin yanina gittik.

Yüzü en az ütülü gömleği kadar bembeyaz olmuştu. Gömleğinin üzerine özel güvenlik ceketlerinden giymişti. İçtiği sigara nerdeyse bitmişti. Sigarayı tutan eli ise titriyordu. Etrafı anlamaz gözlerle süzüyordu. Yiğit:

-Selam ,birader. Daha iyi misin?

-Daha iyiyim abi sağ ol.

-Abi değil komserim.

Bunu biraz sert bir tonda söylemişti. Sonra yine sakin bir ses tonuyla devam etti.

-Bize bir şeyler anlatabilecek misin?-

Arkasında kalan cesedi başıyla göstererek

- Nasıl buldun onu?

Adamın gözleri cesede kaydı. Sanki simsiyah gözleri bir kat daha koyulaştı. Tedirgin olduğunu fark edince muhabbete dahil oldum.

-Adın neydi senin?

-Cihan

-Bak Cihan. Rahat olabilirsin. Başın belaya girmeyecek. Zor. Biliyorum. Ama O'na bunu yapanı bulmak istiyoruz. Hadi bize bildiklerini anlat.

Derin bir nefes aldı.

- Benim vardiyam sabah 6'da başlıyor. Gece AVM de kimse olmadığı için otoparkın kapıları kilitlidir. Gece vardiyasındaki arkadaş, vardiyayı devretmeden önce kapıları açar. Ben otoparkta görevliyim normalde ama işe biraz geciktim. Geceki arkadaş sorun etmedi. Zaten o da kapıyı dışardan acıp gitmiş. Müdür de zaten otoparka hic uğramaz. Yani ben gelene kadar boştu. En azından öyle olması gerekiyordu. Ben saat 6 buçukta otoparka indim. Gec kalmış devriyemi atarken de işte bu şeyle karşılaştım.

Bunları söylerken gözlerini yere sabitlemiş, cümlenin sonuna yaklaştikça sesi daha da içine kacmıstı. Bir anda derin bir nefes aldı. Sanki nefes alirsa tüm cesaretini kaybedecek gibi tek nefeste anlatmıştı.

-Yani yarım saat boyunca biri girip cesedi bırakmış olabilir. Bunu da kinse görmemiştir. Öyle mi?

Kafasını 'evet' anlamında salladı. Yiğit:

-Teşekkür ederiz. Şimdi arkadaşlar seni karakola götürecekler . İfaden alındıktan sonra gidebilirsin.

Kafasını yine salladı. Gözlerinden ve yüzünden ne kadar korktuğu anlaşılıyordu. Kaçamak bakışlarla cesede bakıyordu. Yiğit'e döndüm.

-Güvenlik kameralarından ne haber?

Cevap vermeden önce Cihan'ın ve ona eşlik eden memurun uzaklaşmasını bekledi.

- Hiçbir şey yok. Otoparkın içindeki ve girişteki kameraların hepsi bozuk. Etraftaki dükkanlarınsa çoğunun kamerasi yok. Olanlarin da ya bozuk ya da girişi görmüyor.

- Neden hiç şaşırmadım acaba? Bir işimiz de kolay olsa şaşırıŕım.

-Neyse . Merkeze gidelim mi? Hem daha rapor yazmamız gerek.

-Gidelim. Belki acele edersen Nehir'le bir akşam yemeğine yetişebilirsin. Raporlar da ellerinden öper.

-Ha .Ha ve de haa! Öyle ölmem füze at Azrail.

-Öfffff! Sen yapma bari. Sevmediğimi biliyorsun.

-Tamam ,tamam hadi gidelim, Azra.

Çikmadan önce Nehir'e görüşürüz dedik. Gerçi ben görüşürüz deyip cıksam da Yiğit bu görüşmeyi belirsiz bir zamana bırakmamaya kararlıydi. Onları başbaşa bırakıp yoluma devam ettim. Ne başbaşa ama(!) Bir yanlarinda 15-20 tane beyaz tulumlu insan, diğer yanlarinda kim olduğunu bile bilmediğimiz bir ceset.

Dışarı çıktığimda gazeteciler gitmişlerdi. Arabaya geçip Yigit'i beklemeye başladım. Gözümün önünden kızın yüzü gitmiyordu. Kafamı dağıtmak icin telefonumu çıkardım. Whatsapp'ı actım. 50 mesaj vardı. 25'i annemden ,5 'i Ceren'den ,10'u Mehmet'ten, geri kalanlar ise merkezden birisindendi. Annemin mesaj sayfasina girdim.


Pişi fotografı göndermişti.


Anam Kadın: *fotoğraf *(07.00)


-Gel bak en sevdiğinden yaptım

-Birlikte kahvaltı ederiz (07.01)

-Mehmet'i de getir (07.01)

-Hem tanınmış oluruz. (07.02)

-Sahi ne zaman tanıştıracaksın bizi

(07.02)

-Kaç ay oldu (07.02)

-Hala tanıştıramadın (07.02)

-Duyuyor musun beni (07.04)

-Baksanaaa. (07.04)

-Huuuu huuuuu (07.04)

-Bu telefonu niye taşıyosun ki (07.05)

-öğle yemeğine gelecek misin (12.00)

-söz vermiştin (12.01)

EYVAH! Biz onu unuttuk, Azra.


-Her zamanki gibi unuttun (12.01)


-Niye şaşırıyorum ki (12.01)


-Ne zaman hatırladın (12.01)

-Alışmam lazım (12.01)

-Niye cevap vermiyorsun (12.05)

Cevapsız görüntülü arama (12.07)

-Açsana!!!! (12.08)

-Sesini duymak istiyorum (12.08)

-Sana diyorum (12.08)


Cevapsız sesli arama (12.10)


-Açmazsan açma bee (12.15)


Saate baktım. Beş olmuş. Annem bana beş saattir yazmamış. Çok kızmış olmalı. Kadın haklı. Hiç bir mesajına cevap vermiyorsun. Annemin mesaj sayfasından çıkıp Ceren'inki ne girdim.


Ayaklı Gazete:kanka (13.22)


-Bomba 💣 (13.23)


-Berk varya eski sevgilim (13.23)

-Kendine sevgili yapmış hem de esmer bir de sarışın severim diyodu

(13.24)

-İşin bitince ara daha detaylı anlatırım (13.25)


Ceren'in sayfasından da çıktım. Mehmet 'in sayfaya girdim.


Mehmet Güçlü: Günaydınnn (07.00)


-Bak bu sefer tam vaktinde (07.01)

-Gerçi sen günaydın mesajına karşısın ama (07.02)

-Bugün buluşacak mıyız (09.00)

-Anlaşılan hayır (09.30)

-Ben arkadaşlarla yemeğe gidiyorum (13.08)

-Sen başının çaresine bakarsın (13.08)

-Mesajlarıma cevap verme zahmetine katlanamaz mısın (13.10)

-Neyse boşver (13.11)

-Akşam yemeğinde görüşürüz (13.12)


Telefonu elimden bıraktım. Acaba annemi arasam mı? Beni bu sefer kesin öldürür. Azra, gerçekten hayırsız evlat kelimesinin sözlük anlamısın. Hayırsız değilim. Sadece babama verdiğim sözü yerine getirmeye çalışıyorum. Annene verdiğin sözü unutarak mı? Pes, Azra! Bari bahane üretme.


Arabanın kapısının açılmasıyla düşüncelerim dağıldı. Yiğit sürücü koltuğuna otururken yüzünde zafer kazanmış bir eda vardı.


-Noldu? Ne sırıtıyorsun pişmiş kelle gibi?

-Hiiiç. Akşam Nehir'le yemeğe gideceğiz. Sen de gelmek ister misin?

Gözleriyle gelmemem için yalvarıyordu. Bugün açılacak galiba. İki senedir açılamadı bir türlü. Nehir de onu bekliyor açılsın diye. İyice liseli aşıklara döndüler. Azra, Yiğit cevap bekliyor!

-Hayır, ben almayım. Mehmet 'e sözüm var.

-Peki benden selam söyle enişteye

-Enişte demezene şuna. Yanında da yapıyorsun. Sonra şımarıyor.

-Şımarırsa şımarsın. Biricik eniştem o benim.

-Peki. Öyle olsun. Ben de Nehir' e yenge derim ödeşiriz. Bakarsın senin yapamadığın aşk itirafını ben yapmış olurum.

Yiğit tepeden tırnağa kıpkırmızı olmuştu. Gülmemek için zor duruyordum. En sonunda dayanamadım ve koca bir kahkaha patlattım. Yiğit daha da kızardı.

"Ne gülüyorsun be!!!"

"Sen şu yüzünün halini bir görsen anlarsın neye güldüğümü. Domatese döndün iki dakikada."

Sıkıntılı bir nefes aldı. Arabayı çalıştırdı. Sonra da gazı kökledi. Gülmem geçince ciddi bir şekilde sordum:

-Bugün açılmayı düşünüyor musun?

Cevap yok.

-Ne o küs müyüz?

Yine cevap yok.

-Yok canım değilizdir. Sen bana kıyamazsın.


Bunu söylerken en sevimli ifademi takınıp ona baktım. Gülmeye başladı. Kaşlarımı çattım. Anlamamıştım. Ben de anlamadım Azra.


-Merkezdekiler karşısında tir tir titredikleri Azrailin bu halini görseler...


-Ama göremezler. Çünkü onlar Azraili tanıyor Azra'yı değil.

Böyle de çift kişilikli gibi oldun Azra. Ayrıca bundan kimseye bahsedemezsin.

-Emredersiniz efendim.

Sustu. Kaşlarımı her ne kadar çatık tutmaya çalışsam da başaramadım ve araba bir kez daha kahkahalarımla yankılandı. Gülerek:

-Pekala. Şimdi ödeştiğimize göre dökül bakalım. Plan ne?

-Plan yok?

-Nasıl yani? Şaka mı bu?

Hayatının aşkı olduğunu söylediği kadına açılacak ve bir planı yok mu? Yüzüne baktım. Çok ciddiydi.

-Şaka yapmıyorsun??

Kafasını salladı. Yapmıyor.

-Plan kurunca olmuyor. Daha önce de denedim. Biliyorsun.

Biliyordum da anlamıyordum.

-Bir restorana götüreceğim. İçimden geldiği gibi anlatacağım.

-Sen bilirsin. Bence en başından beri böyle olmalıydı.

-Bence de. Hem Mehmet sana açılırken o kadar hazırlık yaptı da noldu? Çovuğun başından aşağı su dökmüştün.

-Kendisi kaşındı. İçinden geldiği gibi konuşmak yerine ucuz film replikleriyle kandırmaya çalıştı beni. Hem sonra hissettiklerini düzgünce söylediği için kabul ettim. Biliyorsun.

-Ben kabul ettiysem herkes eder diyorsun.

-Yani

Bu sırada merkeze gelmiştik.


Yiğit raporları hazırlamak için masasına geçti. Bense adetim olduğu üzere sözlü raporu vermek için Salih müdürün odasına girdim. Salih müdür arkası dönük bir şekilde dışarıyı seyrediyordu.


-Gel Azra, gel.


-Müsait miydiniz müdürüm.

-Bir kere de şu kapıdan gülerek girsen olmaz mı? Kızım merkezin içinde mahkeme duvarı gibi suratla geziyorsun.

-İzninizle raporumu veriyim

-Ver bakalım.

Sözlü rapor bittikten sonra odadan çıkmak için izin istedim. Salih müdür ; yarın yazılı raporu masasını masasında görmek istediğini, söyledikten sonra çıktım. Bir kahve alıp doğru Yiğit'in yanına gittim. Kahveyi masasına bıraktım.

-Beni bir kahveyle kandıramazsın. Raporlarını kendin yaz.

-Hadi ama biliyorsun. Rapor yazmayı sevmiyorum.

-Kendi başının çaresine bak. Akşam önemli bir işim var erken çıkmalıyım.

-Peki tamam. Sen Nehir 'e dua et ama. Ben sana o raporu yazdırırdım da neyyyse.

-Görüşürüz Azra baş komiserim.

Her zamankinden daha somurtkan bir ifadeyle masama oturdum. Raporumu yazmaya başladım. Henüz ben yarısını yazmışken Yiğit işini bitirmiş çıkıyordu. Yanıma geldi.

-Ben çıkıyorum sana kolay gelsin.

-Kolaysa başına gelsin. Ben kaç senedir rapor yazmıyordum harbi? Resim unutmuşum.

-Beş. Hepsini bana yazdırıyorsun.

-Sen de hiç sözlü rapor vermiyorsun. Ödeşiyoruz işte. Neyse sen boşver onu bunu da Nehir'le çıkmayacak mısınız siz?

-Yok ben onu evinden alacağım.

-Süsleneceğim diyorsun yani. Beni bir beş dakika beklesene birlikte çıkarız. Hem Nehir'i de biraz süslerim ben.

-Nasıl süsleyeceksin sen onu? Evine mi gideceksin?


Bu çocuk bazen geri zekalı mı diye şüphe ediyorum.


- Hayır efendim. Evimize gideceğim. Nehir geçen hafta bana taşındı ya haberin yok mu? Şuan hangi yılda olduğumuzdan falan haberin var mı bari?


-Bilmiyordum. İyi hadi çabuk ol.

Beş dakika içinde raporumu bitirmiş Yiğit 'in arabasına doğru ilerliyordum. Arabanın gelğimde telefonum çalmaya başladı. Mehmet' ti.

-Efendim?

-Naber, nerdesin?

-İyi. Merkezdeyim, şimdi çıkıyorum.

-Mesajlarıma niye cevap vermedin?

-Önemli bir işim vardı. Kusura bakma lütfen.

-Senin zaten hep önemli bir işin var.

-Yine başlama ne olur.

-Tamam. Almaya geleyim mi seni?

Sesi bozulmuş gibi geliyordu.

-Yok, ben Yiğit'le gideceğim eve. Evden alırsın beni.

-Peki, dediğin gibi olsun. Akşama görüşürüz, sevgilim.

-Görüşürüz.

Telefonu kapattım. Adam sana sevgilim desin sen telefonu kapat. Öküzsün yeminle. İç sesime göz devirdim. Sürücü koltuğuna geçmiş beni bekleyen Yiğit'e başımla selam verip koltuğa yerleştim. Yiğit:

-Yorucu bir gündü ha?

-Fazlasıyla.

-Şu kızzz... Hani derisi yüzülen. Sence bunu nasıl bir manyak yaptı?

-Bilmiyorum. Ama içimden bir ses tehlikeli bir piskopatla karşı karşıya olduğumuzu söylüyor. Çok kötü şeyler olacak.

-Umarım yanılırsın.

-Sen benim iş konusunda yanıldığımı ne zaman gördün?

-Görmedim.

İkimizde sustuk. Şimdi ikimizin de aklı işlenen cinayetteydi. Gözümün önüne kızın o hali geldi. Bu ömür boyu gözümün önünden gitmeyecekti muhtemelen. Eve gidene kadar konuşmadık.

Üç katlı, eski, yeşil ve beyaza boyalı apartmanın önünde durdu. Arabadan indim. Kapıyı kapatmadan öylece durdum ve Yiğit'e baktım.

-Yiğit hayat gerçekten çok kısa. Geçen zamanı geri alamıyorsun. Pişman olmamak için nasıl istersen öyle yaşa.

-Sağ ol.

-Bol şans.

Kapıyı kapattım. Adetim olduğu üzere etrafa göz gezdirdim. 7 katlı iki bina arasında bulunan üç katlı bina, bu iki binaya göre çok eski ve küçük görünüyordu. Yaşlı bir insan gibi yıkık dökük, kamburlaşmış görüntüsüne zıt bir şekilde neşe ve hayat kokuyordu. Sanki yanındaki iki büyük ama soğuk binaya inat ayakta durmaya devam ediyordu.

Onun tam karşısında bulunan parkta birkaç çocuk oyun oynuyordu. Parkla yanındaki marketi ayıran duvarın üzerinde yazılar yazıyordu.

Daha fazla oyalanmadan 3 katlı binaya girdim. Üçüncü kata çıktım. 8 numaralı evimin kapısını açtım. Evim son derece minimalist döşenmişti. Kapının girişinde sizi küçük bir askılık karşılıyordu. Askılığa üzerinde kiraz olan anahtarımı astım.

Kısa koridoru geçip, solda bulunan siyah beyaz dolaplar ve fayanslarla döşenmiş mutfağa girdim. Bir bardak su içip duş almak için banyoya yöneldim. Banyo bembeyaz döşenmişti. Arada bir musluğu akıtan lavabonun üzerinde Nehir'e ait bir kaç makyaj malzemesi ve şampuanlar vardı. Duşa girdim. Sıcak su iyi gelmişti. Koşturmacadan yorulduğumu bile anlayamamıştım. Ama suyla birlikte akıp giden yorgunluğumun beni rahatlattığını hissettim. Gençleştim resmen bu kadar mı fark eder.

Duştan çıkıp, saçlarımı kurutmaya başladığımda kapı açıldı. Nehir'in her zamanki gibi neşeli ama yorgun sesi duyuldu. "Ben geldiiim."

-Hoş geldinn.

Saç kurutma işimi tamamlayıp banyodan çıktım. Benden hemen sonra Nehir duşa girdi. Bornozumla birlikte banyonun biraz ilerisinde sağ taraftaki odama girdim. Yatağın üzerine oturup ayaklarımı uzattım. Telefonuma gelen bildirimlere baktım. Birkaç indirim mesajı, elektrik faturasını ödememi isteyen mesaj ve Mehmet 'ten gelen "akşam buluşuyoruz değil mi?" mesajı.

Mehmet' e "saat 8'de alırsın beni" yazdıktan sonra telefonu bıraktım. Gözlerimi kapattım. Tam uykuya dalacağım sırada telefonumun sesiyle irkildim. Annem arıyordu.


-Alo. Efendim annem.


-Nerdesin kızım sen? Mesajlarıma niye cevap vermiyorsun?


-Fırsatım olmadı annecim. Özür dilerim. Yeni bir cinayet işi çıktı da.

-Ben onu bunu anlamam. Bir daha ben aradığımda açacaksın. Ayrıca yarın da kahvaltıya Mehmet 'le birlikte gelmezsen külahları değişiriz.

-Tamam, Annelerin en güzeli.

Yağcılarda inecek var. İşine gelince ne güzel iltifat ediyorsun, Azra.


-Şimdi kapatmalıyım. Sonra görüşürüz.


-Peki, öyle olsun. Görüşürüz.


Telefonu kapatıp yatağıma uzandım. Banyodan gelen kapı sesini duyduğumda uykunun kollarına teslim olmak üzereydim.


🩸🩸🩸


Kefen kesen terzi için, ölüm de bir sanattır...


Gözlerimi gözlerine dikmiş dikkatle onu izliyordum. Gözlerinde gördüklerim içimde kahkaha atma isteği doğuruyordu. Korkusundan altına yapmıştı.

Üzerinde dar bir kot pantolon ve bir crop vardı. İşim bittiğinde bu değersiz elbiselerden kurtulacak ve kusursuz bir sanat eserine dönüşecekti. Bunu ona anlatmak istediğimde anlamamıştı. Hiçbir zaman anlamazlar. Hiçbiri anlamaz. Sanat böyle bir şey.

Bana katil olduğumu söylemiş bağırıp çağırmıştı. Burdan kurtulacağını, beni bunlara pişman edeceğini söyleyip durmuştu. Biri gelip onu bulacakmış. O bunları söylerken kahkaha atmıştım. Onu kimse bulamazdı. O. Artık. Benimdi. Sanatımın bir parçası olacaktı. Bunu ona söylediğimde daha da sinirlenmişti. Cesur. Fazla cesur. Benimle olan birine göre fazla cesur.

Bir süre sonra bütün cesareti silinmişti. Artık korkuyordu. Olması gerektiği gibi. Bana onu öldürmemem için yalvarmaya başladı. Her istediğimi yaparmış. Sorun şuydu ki: zaten her istediğimi yapmak zorundaydı. Ama ben onu öldürmeyeceğim. Aksine onu ölümsüz yapacağım. Ölümsüz bir sanat eseri. Dünyanın en mükemmel kıyafetini üzerinde taşıyan bir model. Terzisinin en başarılı parçası. Bu sefer mükemmel olacaktı. Önceki gibi hata yapmayacaktım. Çizgiler daha düz olmalıydı.


Ağlayan gözlerinden gözümü çektim. Ellerini açıp bir adım uzaklaştım. Önüne koyduğum yemeği yemesi için izin verdim. Aç bir hayvan gibi yemeğe saldırdı.


-Üzerini kirletmeden canım. O güzel tenin kirlenmesini istemeyiz.


İğrenir gibi yüzüme baktı. Sonra tekrar yemeye başladı. Bu sefer daha sakindi. O yemek yerken odanın bir ucundaki televizyona döndüm. İlk sanat eserimi tüm dünya görecekti. Birkaç gereksiz haberden sonra kamera ezbere bildiğim mağazanın girişini gösterdi. Bir muhabir işlenen kadın cinayetinden bahsediyordu. Heyecanlandığımı hissettim. Ekrana gelen kadın görüntüsüyle kaşlarımı çattım. Azra Solmaz...

Erkeksi bir görüntü sergiliyordu. Bakışları cesur ve kendinden emindi. Bir an onunda benim olduğunu düşündüm. Tenine neşterin değdiğini, yavaşça ona yeni şeklini verdiğimi hayal ettim. En nadide parçalarımdan biri olurdu. Demek beni bütün dünyaya sen ilan edeceksin. Güldüm. Gülüşüm kahkahaya dönüştü. Onun da durmuş beni izlediğini hissediyordum. Azra denen kadını dinlemeye devam ettim.

-Arkadaşlar,ben komiser Azra Solmaz. Soruşturmadan ben sorumluyum. Cani bir şekilde katledilen genç bir kadın. Malesef ardı arkası kesilmeyen bu kadın cinayetlerini engellemek için elimizden geleni yapıyoruz. Katili bulmak ve adaletin yerine gelmesi için elimizden geleni yapacağımızdan şüpheniz olmasın. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim. Şimdi lütfen burayı boşaltalım.

İçeri geçti. Ne? Bu kadar mı? Basit bir kadın cinayeti mi? Benim sanatıma böyle bir hakaret yapmaya nasıl cesaret ederler. Buna pişman olacaklar. Ben dünyanın en mükemmel terzisi olacağım. Sinirle elimi duvara vurdum. Arkamdan gelen şıngırtı sesiyle oraya döndüm.


Loading...
0%