Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@kuslarinevsahibi

Psikopat yazarınızdan;

" Sevgilim! "
" Efendim? "

Yiğit duyduğu cevaptan sonra derin bir nefes aldı.
" Ohhh! Hala sevgilimsin. Yani bir rüyada değilim. Vay bee!!! "

Yiğit'in bu çocukça hallerine bakıp göz deviren Nehir gülmemek için yanaklarının içini ısırıyordu. Yiğit sabahtan beri bu şekilde kendince ilişkilerinin gerçekliğini sorguluyordu. Her olumlu cevaptaysa bir çocuk gibi seviniyordu.

Nehir her ne kadar bu durumdan rahatsızmış gibi davransa da Yiğit'in onun yanında çocuklaşması hoşuna gidiyordu. İnsan yanında çocuklaşabildiği ve yanında çocuklaşan insanlarla olmalıydı ona göre. Çünkü sevginin en saf ve temiz hali çocuklara özgüydü.

Gülümseyerek camdan dışarıyı izlemeye devam etti. Bir yandan da yanındaki adama göz ucuyla bakıyordu. Yiğit aşırı yakışıklı denebilecek bir adam değildi. Hani şu her kızın rüyalarını süsleyen cinsten değil. Hayır kesinlikle çirkin hiç değildi. Uzun siyah saçları geniş alnına dökülüyordu. Kahverengi gözleri daima insanın içini görmek ister gibi bakardı. Hafif dolgun dudakları, çıkık elmacık kemikleri vardı. Hafif kemerli olan burnu yüzüyle uyum içinde ona yakışıyordu. Güzel kalbi ve birini sevdiği zaman gözlerindeki o pırıltıysa Nehir'i ona çeken en önemli şeydi. Mesleği yüzünden dışarıya sergilediği sert ve ciddi tutumun altında fazlasıyla kibar biriydi. Kendi gülerken yanındaki insanı da güldürürdü.

"Biliyorum, çok yakışıklıyım. Ama sen bana böyle bakmaya devam ederken yola odaklamam."

Yiğit'in söyledikleriyle Nehir ondan bakışlarını çekti. Yanaklarına hücum eden kanı gizlemek için hemen cevap verdi.
"Yalnız bu ego sana bile fazla. Ben sana bakmıyordum bir kere. Hem bence o kadar da yakışıklı değilsin."

Yalan. Diye geçirdi içinden. Bir başkası için olmasa bile Nehir için dünyadaki tüm erkeklerden daha yakışıklıydı.

Yiğit tek kaşını yukarı kaldırdı. Dudaklarındaysa alaycı bir tebessüm vardı." Öyle mi, küçük hanım? " Az önce kızaran yanaklarıyla ona tersçe bakmaya çalışan kız gözüne fazla tatlı görünüyordu.

"Öyle beyefendi."
"Halbuki bugün kapıma gelen kız çok yakışıklı olduğumu söylemişti."
Nehir'in hızla çatılan kaşalarla ona bakarken bu sefer yanaklarının içini ısıran oydu.

"Hmm, yaaa! Demek öyleee. Kimmiş o kız? "
Sakin tutmaya çalıştığı sesiyle konuşan Nehir sakinlikten çok uzaktı.
Gözlerinden ateş fışkıran Nehir'e bakan Yiğit daha fazla onu kızdırmaya cesaret edemedi.

"Kız kardeşim." Sırıtarak söyledikleriyle rahatlayıp nefesi veren Nehir dikkatinden kaçmamıştı. Yüzünde samimi ve sıcacık bir tebessümle devam etti.
" Beni yakışıklı bulmasını istediğim ve isteyeceğim tek kadın sensin. Diğerleri umrumda değil."

Sözlerinin üzerine utanan Nehir mavilerini ondan kaçırdı. Baktıkça bir denizi andıran gözleri önce onun dışında her yere bakıp daha sonra akıp giden yola döndü. Yiğit arabayı sürmeye devam ederken bir yandan da onu izliyordu.

Karşısında küçük bir kız çocuğu gibi kızaran, ondan bakışlarını kaçıran kadını çok seviyordu. At kuyruğu yaptığı siyah uzun saçları onlara dokunma ihtiyacı hissettiriyordu. Sıkı sıkı bağladığı tokadan kurtulan bir tutam saç teli bazen mavi gözlerini perdeliyor hemen sonra aceleci bir el tarafından kulağın arkasına sokuluyordu. Açık tonlardaki ruj biçimli dudakları nazikçe kuşatıyor, onlara karşı konulamaz bir hava veriyordu. Her utandığında kızaran yanakları insana onları öpmek, ısırmak için büyük bir arzu veriyordu.

Yiğit daha fazla izlerse kaza yapacağından korkarak bakışlarını önüne çevirdi. Bir kaç dakikalık sessizliğin ardından nihayet markete gelmişlerdi. Şehrin merkezi bir noktasında bulunan market bir şirket zincirine aitti. Buraya gelme sebepleri Açelya Kara'ydı.

Azra ile yaptıkları toplantıdan sonra iki gruba ayrılmışlardı. Maalesef yakınlarına haber verme işi Nehir ve Yiğit 'e düşmüştü. Buraya gelmeden önce Açelya' nın annesiyle yaşadığı eve gitmişlerdi. Son derece eski ve yıkık dökük müstakil ev üflesen uçacak gibi görünüyordu.

Evin içinden çıkan 40'lı yaşlardaki kadın onları görünce önce umutla yüzü parlamış daha sonra ikisinin yüzünde gördüğü çaresizlikle ağlamaya başlamıştı. Feryat figan ağlayan kadın bir süre onların konuşmasına bile izin vermemişti. Hiçbir şey söylenmeden yavrusunun ondan gittiğini anlayan anne öylece çırpınırken kollarını ona saran Nehir'e sıkıca sarılmıştı. Yavrusunu kaybeden bir anne, annesini arayan bir yavru gibi Nehir'e sığınmıştı.

Biraz sakinleşince detayları sormuştu. Ne yazık ki ona kızını bir AVMde bulduklarını söylemek dışında herhangi bir bilgi verememişlerdi. Dosyadaki gizlilik kararı yüzünden kızını son bir kez bile göremeyecek bu kadın tek kelimeyle yıkılmıştı.

Sevgi hanımın aklına dün izlediği haber gelmişti. Kızından bir haber bekleyerek başında sabahladığı telefon ve televizyonda gördüğü haberi izlerken içine düşen kor ateşi düşünmüştü. Bir kadının onu annesinden alanı bulmak için elinden geleceğini yapacağını söylediği sözler kulağında çınlamıştı. Sonra aklına gelen şeyler acı içinde tebessüm etmesini sağlamıştı. Anlamaz gözlerle ona bakan ikileye açıklama yaptı.

"Açelya'm alışverişi çok severdi. Cebinde parası olmadığı zamanlar bile bazen alışverişe gider bir kaç bir şeye bakar daha sonra kendince bahaneler üreterek onları almadan eve geri dönerdi. Bu tutkusu yüzünden onunla bir gün kavga etmiştik. O gün ona ölse bile bir AVM ye gidecek kadar bağımlı olduğunu söylemiştim. Şimdiyse... " Sevgi hanım daha fazla devam edemedi. Hıçkırıklara boğulan kadın çok fazla ağlıyordu.

Yarım saat sonra biraz sakinleşince Nehir ve Yiğit yanından ayrılmıştı. Onu bir komşusuna emanet edip şuan önünde oldukları markete gelmişlerdi. Hemen içeri girdiler. İçeride karşılaştıkları kızıl saçlı kıza müdürün nerede olduğunu sordular. Aldıkları cevap alaycı bir kahkaha olmuştu. Kaşlarını çatan ikili anlamaz gözlerle birbirine baktı. Kızıl sonunda gülmeyi kesince konuşmaya başladı.

"O uyuşuk adam buraya uğramaz bile. Koca gövdesini yerinden kaldıramayacak kadar üşengeçtir. Buradaki her şeyi biz kendimiz hallederiz. Buraya birilerinin torpiliyle müdür olmuş asalağın biri. Biz her şeyi kendimiz hallederiz. O ise yattığı yerden parasını yer. " sözünü bitirince şüpheli gözlerle karşısındaki ikiliye baktı. Bu insanların neden o ahmağı aradıklarını merak etmişti. Eğer bu ikiliden biri kadın olmasaydı kesinlikle alacak tahsili için gelen tefecilerden olduklarını düşünebilirdi. Daha önce birkaç kere yaşanmıştı bu. Ama kadınları bu tür işlere bulaştırmadıklarını düşündüğü için bundan vazgeçti. Kesinlikle daha az film izlemeliyim diye düşündü.

"Ne için aramıştınız?"
Yiğit polis kimliğini çıkarıp gösterdi.
"Biz polisiz hanımefendi. Buraya Açelya Kara ile ilgili bilgi almak için gelmiştik."

"Ne olmuş ki Açelya'ya? Yoksa bulundu mu? İnşallah bulunmuştur. Sevgi teyze iki haftadır kahrolmuştu. "

Az öncekinin aksine sesi merak ve endişe dolu olan kızın sesi Nehir'in sesli bir şekilde yutkunmasına neden oldu. Bu işin bu kısmından kesinlikle nefret ediyordu. Yiğit söze girdi.
" Açelya Kara dün AVM nin otoparkında ölü olarak bulundu. "

" NEEE?!!!" kızın acı dolu çığlığıyla marketteki birkaç müşteri ve çalışanlar onlara doğru baktı. Kız tutunmak için bir yer ararken bacaklarını hissetmiyordu. Yere yığılacakken onu tutan Nehir ve Yiğit'ti.
" Simay neler oluyor? "

Yanlarına gelip bu soruyu soran üzerinde markete ait bir forma olan adamdı. Sarı saçlı siyah gözlü adam endişeyle düşmemek için Yiğit'e tutunan kıza bakıyordu. Yiğit'in kızın belindeki elini farkedince kızgın bakışlarını ona yöneltti. Hemen yaklaşıp kızı onun elinden aldı ve biraz uzaktaki sandalyeye kadar taşıdı.
"O o ö-öl-ölmüş. Mustafa o ölmüş."
"Ne diyorsun Simay? Kim ölmüş neler oluyor burda?"

Son cümleyi karşısındaki ikiliye kızgın gözlerle bakarak söylemişti. Sanki Simay'ın düşmesinin sebebini bu ikilinin söyledikleri olduğunu anlamış gibi onlara düşmanca bakıyordu.
"A-Açelya. Mustafa o- Aman Allah' ım."

Mustafa duyduklarıyla kaskatı kesilmişti. Nasıl yani Açelya ölmüş mü? Nasıl? Neden? Anlamıyordu. Gözlerini yine Nehir ve Yiğit'e dikti. Ancak bu sefer bakışlarında bu sefer öfke değil büyük bir keder ve merak vardı.
" Açelya dün bir otoparkta bulundu. Malesef cansız bir halde. Bizler polisiz. Ona bunu kimin yaptığını öğrenmeye çalışıyoruz. Bize yardımcı olabilir misiniz?"

Mustafa dumur olmuştu. Açelya daha iki hafta önce kanlı canlı karşısındaydı. Birlikte gülmüş eğlenmişlerdi. Şimdiyse... Bu düşünce bile ürpermesine neden oldu. Çaresizce sandalyede oturan kıza baktı. Daha sonra Yiğit'e döndü. Konuştuğunda sesi hala şokun etkisindeydi.
"Bize biraz vakit verin lütfen." gözleriyle arkadaşını gösterdi. "O iyi değil. Biraz beklerseniz bildiğimiz her şeyi anlatırız. Ama önce Simay kendini toplamalı."

Nehir sandalyedeki kızın yanına geçip elini tutarken Yiğit anlayışla başını salladı.

Yarım saat sonra:

Nihayet biraz rahatlayan Simay başını Mustafa 'nın omzuna yaslamış sessizce iç çekiyordu.
" Biraz daha iyi misin? Bizimle konuşabilecek durumda mısın?"

"Daha iyiyim. Teşekkür ederim. Ne istiyorsanız sorabilirsiniz. Elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışırım."

Nehir gayet sakin bir şekilde konuşmaya başladı. Sesinde karşısındakini ürkütüp kaçırmaktan korkarmış gibi bir ton vardı.
"Bize onunla ilgili bildiklerini anlatabilir misin? Mesela tam olarak ne zaman işe başladı? Arkadaşları, sevgilisi var mıydı? En son ne zaman gördün onu? Ortalıktan kaybolmadan önce dikkatinizi çeken herhangi bir şey oldu mu? Bu ve bunun gibi şeyler."

Genç kız sessizce başını salladı. Hala arasıra iç çekiyordu. Kollarını Mustafa'nın beline daha sıkı sararken yorgun bir sesle konuşmaya başladı.
" Açelya'yla burda tanıştık. Ben ondan sonra girdim. " Mustafa söze karıştı.
" Benden iki ay kadar sonra yani bir sene önce şubat ayında işe girdi."
Mustafa'nın verdiği ayrıntıdan sonra Simay devam etti.

"İkimiz iyi arkadaştık. O çok neşeli biri. Yani öyleydi. Buradakilerle iyi anlaşıyordu. Maddi sıkıntılar yaşıyordu. Bu yüzden ev sahibiyle mahkemelik olmuştu. Yaşadığı şeylere karşı güler yüzle karşılık verirdi. Yaşadığı para sıkıntısına rağmen alışveriş yapmayı çok severdi. "
Derin bir nefes alan kız devam etti.

" Buradakilerden başka arkadaşı olduğunu sanmıyorum. Çok fazla çalıştığı için zamanı olmuyordur büyük ihtimalle. Bu zamana kadar bizden başkasıyla konuştuğunu görmemiştim. Sadece - "

Kız bir kez daha hıçkırınca Nehir ve Yiğit merakla ona bakıyordu. Meraklanan Yiğit atıldı.
" Evet. Sadece? "
Yanağına süzülen bir damla gözyaşını silen kız konuşmaya başladı.

" Bir kaç ay önce tanıştığı biri vardı. Bir adam. Eski sevgilisi Korkut. Onunla nerde tanıştıklarını bilmiyorum. Tanıştıktan sadece bir hafta sonra sevgili olmuşlardı. Açelya'yı bu konuda uyardım. Çünkü Korkut biraz şey bir tipti."

Doğru kelimeyi arar gibi bir süre sustu.
" Korkut fazla serseri bir tipti. Hani şu ailenizden birine yaklaşmasını istemeyeceğiniz türden. Sürekli kavga edip sorun çıkaran biriydi. Ayrıca aşırı derecede kıskançtı. "

İkili kızın söyledikleriyle heyecanlanmıştı. Kadın cinayetlerinde ne yazık ki eski eş ve sevgililer başı çekiyordu. Ayrılığı hazmedemeyen erkekler kendilerince 'namuslarını korumak' için bir canı almayı bile umursamıyorlardı. Bu olayda da böyle bir ihtimali göz ardı edemezlerdi.

"Bir ay önce Korkut bir kıskançlık krizi geçirdi. Açelya 'yla çok fena tartıştılar. Tam bilmiyorum ama sanırım Açelya ona haber vermeden ortalıktan kaybolmuş. Bir kaç saat boyunca aramalarına cevap alamayan Korkut çıldırmış bir şekilde buraya gelmişti. Bizim aramalarımıza da cevap vermeyince onun aklına gelen tek şey aldatıldığıydı. Gözü dönmüş gibi bağırıp çağırmaya etrafı yıkmaya başladı. Onu sakinleştirmek için çok uğraştık ama bu bir işe yaramadı.

Bir on dakika kadar sonra Açelya çıktı geldi. Meğer o gün ev sahibiyle kavga etmişler. O kadar zaman boyunca karakoldaymış. Ancak gözü dönen adam onu dinlemedi. Onu tartaklamaya ve küfretmeye başladı. Onu kendisini aldatmakla suçluyordu. Bir süre tartıştılar. Açelya kendini anlatmaya çalıştıkça Korkut buna izin vermiyordu. Kavga iyice şiddetli bir hal aldı. Hatta bir ara Korkut, Açelya'ya tokat atmaya kalkıştı. Neyse ki Mustafa tam zamanında araya girip onu durdurdu. Korkut bir kaç küfür ve tehdit savurduktan sonra çıkıp gitti. Açelya'yı onu öldürmekle tehdit ediyordu. "

Fark ettiği şeyle ağzı şaşkınlık içinde açıldı.
" Aman Allah 'ım bunu o yapmış olabilir mi? O gün giderken fazla sinirliydi. "

Bir cevap arar gibi ikilinin gözlerine bakıyordu. Nehir derin bir nefes aldı. Hiç bir şey bilmiyorken bu konu hakkında yorum yapamazlardı. Suçu ispatlanana kadar herkes masumdur.

" Bunu bilmiyoruz. Lütfen devam edin. Peki daha sonra Açelya 'da herhangi bir değişiklik fark ettiniz mi?"

"O günden sonra 1 hafta depresyona girdi. Tam bir ruh gibi dolanıyordu. O bakımlı kızdan bir eser kalmamış gibiydi. Aslında Korkut' a olan sevgisi değildi onu bu hale getiren. Ona delicesine aşık değildi. Onu asıl kıran şey hiç hakketmediği bir hakarete uğramasıydı.

Dediğim gibi bir hafta boyunca depresyondaydı. Kimseyle konuşmuyordu. Dokunsak ağlayacak gibiydi. Sonra bir anda bir şey oldu. Açelya sanki eski haline döndü gibi oldu. Yine gülüyor, insanlarla konuşuyordu. İlk başta bunun iyi olduğunu düşündüm. Bir anda düzelmesi garipti ama Korkut'la barıştıklarını düşündüm.

Ama sonraki bir hafta çok daha garipti. Nasıl desem... Fazla mutluydu. Yani o hep neşeli biridir. Ama sanki farklı bir şeyler olmuş gibiydi.

Önceden yediği yemeği bile bana anlatan kız gitmişti. Bana hiçbir şey anlatmıyordu. Üstelik arada bir ortadan kayboluyordu. İşe bir sene boyu hiç gecikmeyen kız her gün geç kalıyordu. Üstünde son derece pahalı kıyafetler vardı. Sorduğumda cevap vermiyordu.

Bu mutluluk döneminin 5. günüydü sanırım. Eve dönerken yol kenarında Korkut'la karşılaştık. Bir kaç tane adamla içki içiyorlardı. Hepsi de çakırkeyifti. Önce hiç bulaşmayacaktım ama merakım ağır bastı. Açelya'ya ne olduğunu merak ediyordum.

Korkut'a onunla nasıl barıştıklarını sordum. Önce bana küfretti. Sonra da 'benim onun gibi kaşarlarla işim olmaz' gibi bir şeyler zırvaladı. Hiç bir şey anlamamıştım. Korkarak eve girdim. Ertesi gün işe gidince Açelya'yı sıkıştırdım. Bana söylediği tek şey 'en büyük hayalime ulaştım.' oldu. Daha fazla konuşturacaktım ama tam o sırada müşteri geldiği için konuşamadık. Akşama kadar çok yoğundu. İndirim günüydü. Akşam Açelya erken çıktı. Sabah da işe hiç gelmedi. O günden sonra bir daha görmedim onu. Sevgi teyzeye işe gidiyorum demiş. Sonra da kimse haber alamadı işte. İki haftadır ondan bir haber bekliyorduk. Şimdiyse onun ölüm haberini aldık. "

Genç kadın tekrar hıçkırıklara boğulurken tüm sakinliğini yitirmişti. Mustafa'nın göğsüne başını yaslayıp ağlamaya devam etti. Nehir ve Yiğit'in artık yapabileceği bir şey kalmamıştı. Simay ve Mustafa'yı arkadaşlarının yasıyla başbaşa bırakmak dışında ellerinden bir şey gelmiyordu. Yiğit, Mustafa'dan Korkut'un soyadını öğrendi. Merkezi arayıp ismi araştırmalarını istedi. Nehir ve Yiğit arabaya bindikten sonra sessizlik içinde yola çıktılar. Sessizliği bölen Nehir'in sorusu olmuştu.

"Azrail'le civciv ne yaptı acaba?"
"Hayatımda gördüğüm en berbet ikili kesinlikle. Umarım Azra çocuğu öldürmez."
İkisi de güldü.

********
"Önce hangisinden başlayacağız başkomiserim?"
Ateş'in hevesli sorusuyla Azra bir kez daha göz devirmemek için kendini tuttu. Yiğit'i gönderip Ateş' i burada bırakması kesinlikle hataydı. Sabahtan beri resmen sınanıyordu. 'Hayır, bana ne oluyorsa? Bana mı kaldı çöpçatanlık yapmak? Bırak ne halleri varsa görsünler. Başıma bunu niye bela ettiysem?' yaklaşık bir saattir bunları sorguluyor. Kendisiyle kavga ediyordu.

Ateş fazla işine bağlıydı. Hevesli ve çalışkandı. Ama sorun bu değildi. Bu adam Azra'ya benziyordu. Azra'ya olan hayranlığı da cabası. Sabahtan beri resmen kendisinden soğumuştu. Şimdi neden herkesin ona Azrail dediğini anlıyordu. Ben de böyle insanların ruhunu emiyorsam yazık lan onlara diye geçirdi içinden.

Karşısındaki genç adama ters ters baktı. Ellerini yukarı kaldırıp küçük bir dua etti. "Allah ım sen sabır ver. Bugün bu civcivi öldürmeden bitsin."
"Amiin!!" Kendi ölüm duasına amin diyen adama ters bir bakış attı.

"Yürü civciv yürü. Önce şu ev sahibinin ifadesini alalım. Yoksa o sarı saçlarını tek tek yolacağım."

"Emredersiniz başkomiserim."

"Hay sana da başkomiserine de... La havle kendi kendime küfrettirecek adam bana. "

İkisi de demir kapıdan geçip kutu gibi odaya girdiler. Gri duvarları olan oda son derece basıktı. Ortadaki küçük masa ve bir kaç sandalye dışında eşya yoktu. Masanın tam karşısında bir ayna vardı. Şu bir tarafı ayna diğer tarafı cam olanlardan.

Aynanın karşısında bir sandalyede 60 yaşın üzerinde bir adam oturuyordu. Tepesi açılmış kafasının kenarlarında beyaz saç tutamları vardı. Bu saç tutamları sanki acemi bir el tarafından oraya buraya tutturulmuş ve her an düşebilecekmiş gibi duruyordu. Burnu olması gerekenden daha büyük görünüyordu. Kıpkırmızı olmuş suratında biraz kırışıklık vardı. Kahverengi gözleri korkuyla etrafı inceliyor, sanki neden burada olduğunu çözmeye çalışıyordu.

Azra adamın sağ tarafındaki sandalyeyi çekip oturdu. Odaya girdiği an şakacı halinden eser kalmayan Ateş ise ayakta kalmayı tercih etti. Azra elindeki dosyaya bir göz attı.

Bahri Küçük
Yaş:62
Boy:1.65
Kilo: 94
Meslek: emekli bankacı

Olayla bağlantısı: Açelya Kara'nın ev sahibi. Kira tartışması yüzünden mahkemelik olmuşlar.
Sabıka:yok

Azra sakin ve yumuşak bir sesle konuşmaya başladı. Karşısındaki adam babası yaşındayken ona sert davranamazdı.

"Bahri amcacığım ben Azra Solmaz. Cinayet büro başkomiseriyim. Kiracınız Açelya Kara dün bir otoparkta ölü bulundu. Bize onun hakkında bildiklerini anlatabilir misin?"

Bahri sertçe yutkundu. O kız ölmüş müydü? Ama nasıl? Normaldeki neşeli hallerini düşündü. Mahkemedeki sinirli halini, kendince hakkını savunmasını... İnanamıyordu. Torunu yaşındaki gencecik kız ölmüş müydü? Bir vicdan azabı hissetti.

" Ben bilmiyorum kızım. Bu bu nasıl olur?"

Karşısındaki polise güvenmişti hiç sebepsiz. Ona karşı son derece nazik olan bu kadına yardım etmek istiyordu. Anlatmaya başladı.

"Sevgi hanım ve kızı Açelya beş senedir kiracım. İyi bir aileydi. Açelya neşeli bşr kızdı. Sevgi Hanımsa evden işe işten eve gidip gelen kendi halinde sessiz bir kadın. Allah var yukarıda ikisi hakkında da hiç bir zaman kötü bir laf duymadım."

'madem duymadın niye insanları evinden çıkarmak için mahkemelerde süründürdün' diye sormak istedi Ateş ama sustu. Azra komiserinin kızmasından korkmuştu. Ama Basri bey sanki bu soruyu duymuş gibi anlatmaya devam etti.

" Maddi durumlarının kötü olduğunu biliyorsunuzdur. Bu yüzden onlara yardımcı olmaya çalışıyordum. Ancak benim de bakmakla yükümlü olduğum bir ailem var. Zam konusunda bir türlü anlaşamıyorduk. Bunu bir yere kadar tolare edebilirdim ama üç aydır kira ödemiyorlardı. Ben de ya kirayı ödemelerini ya da evimden çıkmalarını istedim. Buna yanaşmayınca mahkemelik olduk. Mahkeme 3 hafta sonra sonuçlanacaktı. "

" Peki Basri amca bize dün gece nerede olduğunu söyleyebilir misin? "
" Tabi kızım. Dün gece en küçük torunum ateşlendi. Babası gurbette. O yüzden onu ben hastahaneye götürdüm. "

" Tamamdır amcacığım. İfadeni imzalayınca çıkabilirsin. "
" Sağ ol Azra kızım. "

Ateş olanları şaşkınca izliyordu. Azra'nın daha önce de sorgularına şahit olmuştu. Ama onlarda bu kadar sakin olmazdı. Aksine karşıdakini köşeye sıkıştırır ona akıl oyunları oynayarak ecel terleri döktürürdü.
" Metiin! Bak buraya koçum. "

Azra seslenince içeri giren polis memuru yaklaştı. "Basri amcanın ifadesinden sonra evine kadar bırakın." "Emredersiniz başkomiserim."
Metin, Basri amcayla çıkınca Ateş Azra'ya döndü. Şuan öğretmenine soru sormaya hazırlanan ilkokul çocukları gibiydi.

"Komiserim, bu sorgu her zamankilerden farklıydı. Niye bu kadar sakindiniz?"

Azra bu masum soru karşısında gülmemek için kendini tuttu. Haklıydı Ateş aslında. O alışmıştı sorgu odasında heran can alacakmış gibi dolanan Azraile. Sakin hali onu şaşırtmıştı.
" Daha çok gençsin civciv. Bu kadar sakin olmamın sebebi o adamın masum olduğunu bilmemdi. Şimdi sen nasıl diye falan da sorarsın. Hemen anlatıyım. Bir kere adam fazla yaşlı. Yani o kıza onları yapabileceğini sanmıyorum. Belindeki fıtık yüzünden yerdeki ufak bir taşı bile kaldıramayacağından eminim.

Ayrıca öldürmesi için bir sebebi yok. Mahkemenin onun lehine karar vereceği çok açık. Yani evini yakında geri alacak.

Yani sevgili civciv masum olduğunu bildiğim birine suçlu muamelesi yapmam. Bizim işimiz masumları korumak. Onları polisten soğutup, korkutmak değil. "

" Anladım komiserim. "
Ateş her seferinde bu kadına daha büyük bir hayranlık duyuyordu. Bir ara ona fan hesabı açmayı düşünmüştü. Sonra yiyeceği dayağı düşünüp vazgeçmişti. Mantıklı karar.

" Hasan'a söyle güvenlikçiyi getirsin. "
Azra'nın sözleri üzerine Ateş dışarı çıktı. Bu olay daha önce gördüklerine kesinlikle benzemiyordu. Ortada derisi yüzülmüş bir kız varken normal bir vaka gibi davranamaz. Karşılarında kesinlikle bir manyak vardı. Onu yakalayana kadar içi rahat edemezdi. Çünkü içinden bir ses çok daha kötülerini yapacağını söylüyordu. Kahretsin ki o ses bu zamana kadar hiç yanılmamıştı.

Beş dakika kadar sonra Ateş demir kapıdan içeri girdi. Arkasından iki adam daha girmişti. Birinin üzerinde üniforma varken diğerinin elleri kelepçeliydi. Polis memuru kelepçeli adamı masaya oturttu. Ellerindeki kelepçeyi çözüp gözlerini Azra'ya çevirdi. Azra gözlerini oturan adamdan ayırmadan konuştu.
"Teşekkürler Hasan. Sen gidebilirsin."
Hasan başını sallayıp gitti.

Ateş bir sandalye çekip oturdu. Az öncekinin aksine karşısındakine sert gözlerle bakan kadınla gülümsedi. Bunu izlemeyi seviyordu. Azra'yı bir abla, öğretmen ve akıl hocası olarak görüyordu. Ona kesinlikle hayrandı. Azrail, lakabının hakkını kesinlikle veriyordu.

Azra elindeki dosyaya göz attı. Karşısında genç bir adam vardı. Ela gözlü siyah saçlı yakışıklı denebilecek türden bir adamdı. Gözlerinde korku vardı. Buraya gelen herkes gibi ona ne olacağını sorguluyor ve korkuyordu. Aslında buranın pek de bir olayı yoktu. Eğer masumsanız korkunuz saçmaydı.

Ferhat Çağla
Yaş:24
Boy :1.78
Kilo:76
Meslek:Güvenlik görevlisi
Olayla bağlantı : o gece mağazada çalışıyordu. Ayrıca otoparkın anahtarlarının bulunduğu üç kişiden biri.
Sabıka :yok

Azra karşısındaki adama boş gözlerle baktı.
"Evet, Ferhat Çağla." ismine vurgu yapmıştı. Sesi sert ve soğuk çıkarken karşısındaki adamın korktuğunu görebiliyordu. Dudakları kenara kıvrıldı.
"Dün gece neredeydin? Bunu kanıtlayabilir misin?"

Konuya bodoslama dalmıştı. Çünkü neden olmasın.
"Bütün gece işteydim. Mağazanın içinde dolanıp durdum. Güvenlik kameralarından bunu anlayabilirsiniz."

"Otoparka hiç indin mi?"
"Sadece kapıyı açmak için. Onu da dışarıdan açıp gittim. İçeri girmedim."

"Anahtar başka kimde vardı?"
"Cihan ve müdürde. Müdürde sürekli olur. Cihan da orada görevli olduğu için vardı."
"Kapıyı başka şekilde açabilirler mi?"

Ferhat ecel terleri döküyordu. Koltuklarının altı terden sırılsıklamdı. Karşısındaki kadın ona hiç durmadan sorular soruyor, onu köşeye sıkıştırmaya çalışıyordu.
"B-ben bilmiyorum."

"Başkasında anahtar olabilir mi?"
"B-bilmiyorum."
Azra sinirlenmeye başlamıştı. Konuyu başka bir yere getirdi.

"Açelya Kara!"
Ferhat sertçe yutkundu. Bu kadın aklını alıyordu.
"Onu tanıyor musun?"
"O kim?"

Azra elini sertçe masaya vurdu. Yaptığının aksine sakin bir şekilde gülümseyip "Soruma soruyla karşılık verilmesinden hoşlanmam." dedi.
Ferhat bu kadın manyak diye düşünmeden edemedi.

"Ben ilk defa bu adı duyuyorum."
Azra dosyadan bir resim çıkardı. Bu Açelya'nın resmiydi. Resmi Ferhat 'a doğru itti. "İyi bak daha önce gördün mü?"

Ferhat resmi eline alıp bakmaya başladı. Bir kaç dakika boşça baktı.
"Ben tanımı-" fark ettiği gerçekle sustu. Bu kızı daha önce görmüştü. Ama nerde? Kaşları çatık düşünmeye başladı.
"Tabi ya bu o kaçık."

Azra ve Ateş ona tersçe bakıyordu. Bunu fark eden Ferhat açıklamaya başladı.
"Bu kızı alışveriş merkezinde gördüm. Normalde her müşteriyi hatırlamam. Zaten onu da ilk başta hatırlamadım. Bu kız iki hafta önce mağazaya geldi. Oldukça pahalı markalardan birinin mağazasına girdi. Üzerinde eski kıyafetler olduğu için bunu yadırgasam da başta bir şey yapmadım. Sonuçta kimseyi kıyafetine göre yargılamak doğru değil. Kız pek çok kıyafete baktı. Bir sürü kıyafeti deneyip çalışanlara bir sürü emir yağdırıyordu. Bir süre sonra hiç bir şeyi beğenmediğini söyledi. Bağırıp çağırarak olay çıkardı.

Ne yalan söyleyeyim o an ilk aklıma gelen hırsız olduğuydu. Daha önce de bu tür şeyler olduğu için hemen olaya müdahale ettim. Gitmeden önce hiç bir şey almadığından emin olmak için üstünü aramak istediğimde beni dövmeye başladı. Üstelik onu taciz etmeye kalkıştığımı söyleyerek insanları başıma topladı. Neyse ki onu bunun benim işim olduğuna ikna etmeyi başardım da hayatımın dayağını yemedim. Kız ben üzerini aradıktan sonra hiç bir şey olmamış gibi çıkıp gitti. Kesinlikle bir deli olduğunu düşünmüştüm. "

Ferhat hatırladıklarıyla küçük bir tebessüm etti. Küçük bir kız yüzünden nerdeyse dayak yiyordu.
" Peki siz onu bana niye soruyorsunuz ki? Bu olayla ilgisi- Aman Allah'ım yoksa... "
Kafasına dank eden gerçekle sustu. Ölen kız o çatlak kızdı.

Azra sakince başını salladı. Gözleri hala soğuk bakıyordu. Karşısındaki adamın şoka girdiğini anlamıştı.

"Pekala Ferhat bey. Sizi bir süre daha burada tutacağız. Bir iki hafta içinde savcı karşısına çıkarsınız. Gerisi savcının takdiri."
"Ben burdan çıkabilecek miyim?"
"Eğer masumsanız burda kalmamanız için her şeyi yaparım Ferhat bey. Ama değilseniz... "

Azra bunları onu rahatlatmak için ya da korkutmak için söylememişti. O buna inanıyordu. Malesef meslektaşlarının yaptığı hatalar yüzünden cezaevleri suçlular kadar masumlarla da doluydu. O buna engel olmak için yemin etmişti. Azra Solmaz, verdiği sözleri her zaman tutar.

"Metin!" Azra'nın seslenmesiyle memur içeri girdi. Ferhat'ı alıp gitti. Sıra son kişideydi. Ateş tekrar odadan çıktı. Hasan ve elleri kelepçeli başka biriyle geri döndü. Bu adam orta yaşlıydı. Beyazlamaya başlamış siyah saçlarını yana yatırmıştı. Yeşil gözlerinde merakla bakıyordu. Kocaman bir göbeği vardı. O da sandalyeye oturduğunda yine başlıyorlardı. Hasan kelepçeleri çözüp çıktı. Bunu yapmak artık alışkanlık olmuştu.

Ateş'in önüne koyduğu dosyayı aldı.
Osman Zeytin
Yaş:44
Boy:1.67
Kilo:96
Meslek : güvenlik müdürü
Olayla bağlantı : mağazanın güvenlik müdürü. Otoparkın anahtarının bulunduğu üç kişiden biri.
Sabıka: yok

"Osman Zeytin . Dün gece neredeydin? Bulunduğun yeri kanıtlayabilir misin?"
Osman sertçe yutkundu. Gözlerini karşısındaki soğuk bakışlardan kaçırdı. Bir eliyle ensesini kaşırken cevap verdi.
"B-ben evdeydim. Evde."

Bunu o kadar hızlı bir şekilde söylemişti ki... Azra'nın bakışları kısıldı. Karşısındaki adamın gözlerindeki duyguları yakalamaya çalışıyordu. Ama o bir türlü gözlerine bakamıyordu. Sesi kısık ve telaşlıydı. Annesinden azar işitmekten korkan çocuklar gibiydi. Evet, belki ondan çok büyük bir adama çocuk benzetmesi yapması garip olabilirdi. Ama gerçekten suçlu bir çocuğun hareketlerini yapıyordu.

"Bunu kanıtlayabilir misiniz?"
Kısa bir tereddüt yaşadı. Sanki kafasında bir şeyin sonuçlarını hesaplıyor gibiydi. Sıkıntılı sesiyle konuştu.
"Karım. Ona sorun."
Karısından bahsederken yüzü buruşmuştu. Bunları söylerken kendinden emin görünmeye çalışıyordu. Ama daha çok sanki konuşmalarından korkuyor gibiydi. Bu adama bakınca Azra'nın emin olduğu tek şey bir şey sakladığıydı. Osman Zeytin bir şeyler gizliyor. Sakladığı şeyin ortaya çıkmasından korkuyor gibi.

----------------
Bitti kestuk! Ohh sonunda bitti. Aslında daha çok yazacaktım da yeter bu bölümlük.

Loading...
0%