@kuslarinevsahibi
|
Azra'dan
Yandan Civciv'e bir bakış attım. Biraz oyun hiç fena olmaz. Soğuk bir sesle konuşmaya başladım. "Açelya Kara..." durdum ve yüzüne baktım. Hala tedirgin bir şekilde bana bakıyordu. Arada gözleri arkamdaki aynayı buluyordu. Söylediğim isimle yüzünde herhangi bir değişiklik olmadı. Devam ettim.
"Açelya Kara'yı tanıyor musun?" Gözlerini kırptı bir kaç defa. Önümdeki dosyadan Açelya'nın fotoğrafını çıkardım. Önüne koyduğum fotoğrafa dikkatle baktı. Yüzünde düşünceli bir ifade vardı. Bir iki dakika sonra başını iki yana sallayıp konuştu. "H-hayır. B-ben tanımıyorum. Yemin ederim. Bırakın beni gidiyim. Hi-hiç bir şey yapmadım." bir bana bir başında dikilen Ateş'e bakıyordu. Başını Ateş'e çevirdiği bir ara Ateş' e işaret verdim. Gözleri bende olan Civciv başıyla onayladı. Osman Zeytin hala yalvarıyordu.
" Masumum ben. İki çocuğum var. Kimseye bir şey yapma-"sözünü kesen Ateş'in masaya sertçe vurduğu eliydi. " Yalan söyleme lan. Anlat çabuk! "
" Neyi? Neden bahsediyorsunuz? " Sakin bir şekilde sandalyede geri yaslanıp bacak bacak üstüne attım. " Açelya' yı sen öldürdün. " söylediğimle yüzü bembeyaz oldu. Göz bebeklerine kadar titredi. Bunun doğru olduğunu düşünmüyordum ama bu adamın bir şeyler sakladığı da açıktı. Bu yüzden sert oynayacaktık.
"Y-yapmadım. Onun kim olduğunu bile bilmiyorum. Size yemin ederim. Bir suçum yok benim." Dudaklarımı büzdüm. Bir süre düşünür gibi yaptım. Dilimi damağıma vurarak cık sesi çıkardım. "inanmadım. Çünkü sen bana yalan söyledin."
"Söylemedim. Size yalan söylemedim. Tanımıyorum onu." "Evde ne yapıyordun?" bir anda sorduğum soruyla afalladı. Yüzünde bariz bir şaşkınlık vardı. Alık alık yüzüme bakıp duruyordu. Ateş'e kısa bir bakış attığımda elini yine masaya vurdu. "Cevap versene lan!" korkuyla konuştu. Anlaşılan Ateş' ten gerçekten tırsmıştı. Bu benim işime gelirdi.
"Hangi ev? Ne zaman? Anlamıyorum." Hafif bir şekilde sırıttım. "Sen de amma alık çıktın bee! Cesedin bulunduğu günün gecesi diyorum. Evdeymişsin ya. Ne yaptın?"
"Ha şey evet. Doğru evdeydim ben." sesi mırıltı şeklinde çıkmıştı. "Eee?" sıkılmış bir ifadetle sordum. "Şey yaptım. Dizi vardı televizyonda onu izledim."bir kaç saniye durdu." Aynen, aynen öyle yaptım. "
" Yaa! Demek dizi izledin. Hangi dizi?" Tekrar bir süre düşündü." polisiye bir diziydi. " Başımı salladım." o dizide bir karakter var: Polis. Çok seviyorum o adamı. Sorgu yöntemlerimiz çok benziyor mesela. Böyle yalan söyleyenlere vereceksin odunu değil mi ama? "
Söylediklerimle Osman Zeytin'in renk değiştirdiğine bizzat şahit oldum. Rengi git gide beyaz oluyordu. Civciv'e döndüm. Yüzümde sahte bir şaşkınlık vardı. " Aaa baksana Ateş. Arkadaş bukalemun soyundan geliyor galiba. Renk değiştirdi resmen. " Osman'a döndüm. "Sarı - kırmızı olsana bee. Galatasaraylıyım ben. Hadi." karşımda tirtir titreyen adam korkarak bana bakıyordu. O cevap vermeden Civciv atladı.
"Ama başkomiserim niye sarı kırmızı oluyor ki. Sarı - Lacivert olsun. Hem bu arkadaşa yakışır da lacivert." "Lan! Sen Fenerli misin?" "Herhalde yani başkomiserim. Galatasaraylı olacak değilim ya." tek kaşımı kaldırdım. "Ne dedin sen?" bakışlarımdan korkan Ateş geri adım attı.
"şey başkomiserim bence en iyisi kırmızı - beyaz olsun. Hem zaten beyaz işinin çoğunu halletti. Araya kırmızı kattık mı tamamdır." göz ucuyla karşımdaki adama baktım. Ateş ve bana adana kebaba çikolata sürüp yemişiz gibi bakıyordu. Deli bunlar diye düşünmediyse ben de bir şey bilmiyorum. Haksız olduğunu söyleyemem.
Beklentiyle Osman Zeytin'e bakmaya başladım." E hadi bukalemun abi. Sabaha kadar seni mi bekleyeceğiz. Bir kırmız- beyaz oluver."
"B-ben nasıl? Yani yapamam. Ne diyorsunuz siz?"sahte bir üzüntüyle ona baktım. " Ama ben çok heveslenmiştim. Yok yok ben seni bugün kırmızı beyaz yapıcam. Sen zaten beyaz işini hallettin. Ateş'cim sen de kırmızıyı hallediver. "
" Baş üstüne. " aynaya baktı. Hafif yüksek sesle konuştu. Camın ardında iki polis memuru vardı. Ayrıca kamerayla kayıt yapılıyordu. " Arkadaşlar siz bir bizi yalnız bırakıverin. Bir şey deneyeceğiz. Kamerayı da kapatın. " Osman'ın gözleri kocaman açıldı. Ona bakarak konuşmaya başladım.
"Valla Osman'cım anladığın üzere küçük bir odun işimiz var. Merak etme ama fazla bir şey yapmayacağız. Sadece Ateş kardeşim beyazına ufak kırmızı katacak. Değil mi?" Osman Zeytin öyle bir baktı, o kadar derin yutkundu ki korkudan altına yapmasa diye düşündüm. Hiç bozmadan devam ettim oyuna.
" Ne-neden ki? Yani ne oldu? " " Dediğim gibi Osman. Ben yalan sevmem. O dizideki polis gibi de yalan söylüyene veririm odunu. E sen de bana yalan söyledin. Biz de dedik ki azcık renk verelim yüzüne. Anlarsın ya kan kırmızısı falan." hafifçe göz kırptım.
" Ne yalanı? " " Evdeyim dedin Osman. Ama sen evde değildin ki. " söylediğimle tekrar yutkundu. Bingo! " Si-siz nasıl? Nerden anladınız?" " Amma kekeledin he! Neyse. O gün o dizi yoktu televizyonda. Bölüm yetişmemiş mi ne? Haftaya ertelediler. E bu da demek oluyor ki sen yalan söylüyorsun. Şimdi de biz cezanı vericez." sandalyede iyice yayılıp tırnaklarıma bakmaya başladım." Ateş'cim ellerinden öper. Bir güzel renk veriver arkadaşa. "
" Başüstüne" Ateş Osman' a bir adım atınca Osman bağırdı. "Tamam. Doğruyu söyleyeceğim. Yapmayın bir şey." bu çıkışına güldüm. Olduğum yerden hafif öne doğru kaydım. Ona yaklaşıp sır veriyor gibi fısıldadım. "Doğruyu söylesen iyi olur. Yoksa şu başında dikilen katil civcivi tutamam."
Osman başını kaldırıp Ateş'e baktı. Ateş'in yüzünde sert bir ifade vardı. Boynunu iki yana bükerek çıtlattı. Adam iyice yerinde sindi.
"Evde değildim. Arabada uyudum." tek kaşım havada şüpheyle bakıyordum ona. Devam etti. "Karım, onu aldattığım için kapının önüne koydu beni. O yüzden kapının önünde arabada yattım."
Ateş kendini tutamayıp kafasına hafif bir tokat geçirdi. " Madem öyle niye söylemiyorsun? Bir saattir boşuna uğraştırıyorsun bizi. İşimiz gücümüz yok gibi bir de beyefendiye tiyatro oynadık. " " Ne bileyim komiserim. Utandım. Korktum" "Ulan şerefsiz! Naneleri yerken utanmadın da bize gelince mi utanacağın tuttu. Salak herif! Katil diye içeri atsaydık napacaktın?"
"Kusura bakmayın komiserim. Bilemedim." sakin bir ses tonuyla konuştum. "Kusuruna öyle bir bakardım ki de neyse. Şuan daha önemli işlerim var. Bu söylediğinin doğruluğunu araştıracağız. Biz devam edelim. Avm'nin otopark anahtarı nerde?"
"Arabanın torpido gözünde duruyor." "Senden başka kimde var?" "Görevli olan iki güvenlikte daha." "Başka birinde olma ihtimali?" "Sanmıyorum." "Kapı anahtarsız açılır mı?" "Hayır." "Hiç anahtarı kaybettin mi?" "Sürekli kaybeder sonra tekrar bulurum. B12 eksikliğim var da."
Başımı salladım. "Osman bey sizi bir süre burada misafir edeceğiz. Kamera görüntülerinden o gece evde olduğunuz tespit edilebilirse serbest kalırsınız. Ancak o zaman da il dışına çıkmanız yasak. Dava sonuçlanana kadar gözetim altında olacaksınız." Dediklerime başını salladı.
Cama bakıp başımı salladım. Elimle gelin işareti yaptım. Osman Zeytin bu hareketimi şaşkınlıkla izledi. Az önce Ateş'in söylediklerinden dolayı kimse olmadığını sanıyordu. Bana soran gözlerle bakan adama tebessüm ettim.
" Oradaki arkadaşlar hiç gitmedi Osman bey. Ayrıca kameralar da sürekli kayıttaydı. Aksi bir durum söz konusu bile olamaz. Burada misafir ettiğimiz şüphelilere herhangi bir fiziksel şiddet uygulanması yasaktır. Bu vatanın bir ferdi olmaya devam ettiğiniz sürece ne olursa olsun güvenliğiniz bize aittir. Başınıza bir şey gelmesi hepimizin başını derde sokar. Size tavsiyem dizilerde gördiklerinize itibar etmemeniz. "
Söylediklerim doğruydu. Bize getirilen ne kadar büyük bir suçlu olursa olsun fiziksel şiddet uygulamamız yasaktı. Böyle bir durumda meslekten ihraç edilme riskiniz bile vardı. İçeri giren Metin sudan çıkmış balığa dönen Osman Zeytin'i alıp çıktı. Onlardan sonra Ateş'e döndüm. Yüzünde büyük bir hayranlıkla bana bakıyordu. Başımla gidelim işareti yaptım.
Odadan beraber çıktık. Civciv' i toplantı odasına yollayıp Salih müdürün yanına gittim. Ona durumla ilgili kısa bir özet geçtim. Acele etmemi söylemişti. Onu onaylayıp odadan çıktım. Uzun koridoru geçtim. Evime gireni araştıran Aysel'in yanına gittim. Prosedürlerden dolayı ben araştıramıyordum.
"Aysel, bir şeyler bulabildiniz mi?" "Malesef başkomiserim. Her hangi bir parmak izi veya türevi bir şey yok. Makas tamamen yeniymiş. Mutfaktakilerde boyaymış. Evde yalnızca mutfak ve sizin odanıza girilmiş. Yalnızca..." düşünceli duran kıza baktım. "Yalnızca?" "Yalnızca makasın hemen yanına bırakılan notla ilgili ilginç bir durum var. Yazının mürekkebinde 1 ppm oranında kan teslim edildi." ( ppm: sıvı içerisinde milyonda bir oranında bulunduğunu ifade eder.)
"Kan mı? Kimin kanı?" "Malesef tespit edemiyoruz. Mürekkep kanın genetik yapısını bozmuş. Ayrıca kana öncesinde başka bir madde daha eklemişler." başımı olumlu anlamda salladım.
"Kapı nasıl açılmış peki?" "Kapıdan değil balkondan girilmiş aslında. Bina eski olduğu için balkon kapısını açması zor olmamış. Balkondan girip kapıdan çıktığını tahmin ediyoruz. Çünkü siz geldiğinizde kapı açıkmış. Etraftaki kamera kayıtlarını inceledik. Binadan çıkan siyah giyimli biri var yalnızca. Eşgalini tespit edemiyoruz. "
Tekrar başımı salladım. Elimi Aysel'in omzuna atıp sıvazladım." Tamamdır Aysel. Bir gelişme olursa bana haber verirsin. " başını sallayıp gitti. Ben de bizim büroya yöneldim.
Toplantı odasına girdim. Tüm ekip buradaydı. Ateş, Nehir ve Yiğit'e sorguyu anlatıyordu anlaşılan. "Komiserim görmeniz lazımdı. Adam o kadar tırstı ki bir ara altına yaparsa burayı kim temizleyecek diye düşündüm. Azrail başkomiserim yine çok iyiydi."
"Neden asla şaşırmadım acaba? Bu kadının normal bir sorgusu olmadı ki bu zamana kadar." " Ama çok iyi sorgu yapıyor." Ateş'in gözündeki hayranlığı burdan bile görüyordum. Öksürüp geldiğimi belli ettim. "Dedikodunuz bittiyse anlatın bakalım ne buldunuz?"
Yiğit söze girdi. "Önce annesine gittik. Mahvoldu kadıncağız. Kızım alışverişi çok severdi. Mezarı da orası oldu gibi bir şeyler söyledi...." (Burayı atlıyorum. Yiğit ve Nehir olanları anlatıyor.)
Lafını bitiren Yiğit'le başımı salladım." Korkut denen herif şimdilik baş şüpheli o. Buraya getirmeden önce yakın takibe alın. Kimmiş neciymiş iyice öğrenin. Daha sonra sorguya alacağız. Ayrıca maktulün evini de arayın. Şüpheli bir şey olup olmadığına da bakın. Şu bir anda moralini düzelten olayı da araştıralım. Belki madde kullanmaya falan başlamış olabilir. Kafası uçuk olduğu için o kadar mutludur. Cesede uyuşturucu madde testi yapalım. Eğer öyle bir durum varsa bunu yüzünden de başına bir şey gelmiş olabilir. Arkadaşlarının da yazılı ifadesini alalım. "
Hepsi olumlu anlamda başını salladı. Ayağa kalkıp önüme beyaz bir tahta aldım. Yaşandığını bildiğimiz olayları kronolojik sıraya göre yazmaya başladım. En başa bugünün tarihini attım.
15 Nisan Çarşamba (bugün)
14 nisan (06.37) => Açelya Kara'nın cesedinin bulunması
7 nisan => Açelya Kara tahmini ölüm günü
1 Nisan => Açelya ortadan kaybolması
23 Mart=> Açelya Kara'nın AVM' de olay çıkartması -arkadaşları o günden sonra moralinin düzeldiğini belirtti
15 Mart=> Korkut Özcan, Açelya Kara ayrılık
Olay şemasına baktım. Arada eksik çoktu. Ama yavaş yavaş tamamlanacaktı. İşlerimizi halledip emniyetten çıktık. Yiğit beni annemin evine bıraktı.
Eve geldiğimde Mehmet gideli henüz yarım saat olduğunu öğrendim. Anlaşılan annemle iyi anlaşmışlardı. Annemle yemek yedikten sonra biraz sohbet ettik. Annem sürekli Mehmet'i övüyor, onu kaçırmadan bir an önce evlenmemi söylüyordu. Onu geçiştirdim. Mehmet'i seviyordum ama şimdilik evlenmek istemiyordum. Saat gece yarısına gelirken annemle beraber uyuduk.
🩸🩸🩸
Terzi'den
Yattığı yerde büzüşmüş bana bakıyordu. Bense başında dikiliyordum. Şuan o kadar aciz duruyordu ki bu bana inanılmaz bir zevk veriyordu. Sonunda kader denen şey kartlarını adil dağıtmaya başlamıştı. Hakeden cezasını çekiyordu. Ben sanatımla parlarken onlar birer böcek gibi eziliyordu.
Kefen biçen terzi için ölüm bir sanattır.
Karşımdaki mahlukata baktım. Onun gözleriyle ona bakıyordum. Daha bir çocukken bana baktığı gibiydi bakışlarım. Onunkisi ise korku dolu. Bu rolleri değiştirme durumu içimde kahkaha atma isteği uyandırıyordu. Yaklaşıp kulağına fısıldadım.
"Sürprizimi beğendin mi?" elimle karşıdaki şiltenin üzerinde yatan kızı gösterdim. "Senin için getirdim onu. İzlemen için. Öncekinden çok memnun kalmamıştın sanırım. Ahh! Bu ne kadar üzdü beni bilemezsin."
kahkaha attım. Gülüşüm duvarlarda yankılanırken konuştum. "Sana bir sır vereyim mi? Hiç üzülmedim." tekrar bir kahkaha.
"her neyse. Bak sana çorba getirdim. Gösterinin sonunu izlemeden gebermeni istemeyiz değil mi?" yanda masanın üzerinde duran plastik tabağı aldım. Bir süre içindeki sıvıya baktım. Komşulardan birinin sokaktaki hayvanlar için bıraktığı bayat bir çorbaydı. Ait olduğu kişi yani bir köpek yiyecekti bunu.
Elimdeki tabağı yere attım. Tabak ters çevrilmiş çorbanın tamamı yerdeki betonla buluşmuştu. Çoğu bir çukurun içindeydi. Sahte bir hüzünle konuştum. "Aaa! Görüyor musun? Tabam bir anda düşüverdi. Yapacak bir şey de yok ki. Neyse sen ordan yersin artık. Değil mi?"
Sararmış gözbebekleriyle bana bakıyordu. Kafası tamamen keldi. Vücudunun çeşitli yerlerinde yaralar vardı. Bu şekilde en fazla bir yıl daha dayanırdı.
Eğilip boğazını sıktım. Elim sarkık derinin içine gömüldü. Avuç içimde atan nabzını hissediyordum. Nefes almaya çalışan burun delikleri kocaman büyüyüp küçülüyordu. Oksijenle buluşamayan akciğerleri onu zorluyordu. Rengi yavaş yavaş mora dönüyürdu. Nefesi tükenip bayılmak üzere olduğunu anladığımda elimi gevşettim. Öksürmeye başladı. Yüzümde bir gülüş vardı.
"Cık cık cık. O kadar kolay ölmek yok. Merak etme. Serginin sonuna kadar kalacaksın. Mimarı olduğun sahneyi izlemek senin de hakkın değil mi? Şimdi yemeğini ye." başını tutup yerdeki çorba birikintisine eğdim. Yaşlı bedeni elimin altında çırpınırken başını iki yana salladı.
Başını daha da eğip elimin altına denk gelen damara baskı uyguladım. Anında acıyla inlerken ben kahkaha attım." ye şunu! " sesim otoriterdi. Başını çukura yaklaştırdı. Bir köpek gibi diliyle yemeye başladı. O yemeye devam ederken konuştum. "Ahh! Merak etme. Son derece hijyenik bir yemek bu. İki saat kadar önce iki tane köpeğin gelip buraya işediğini saymazsak tabi."
Karşıdaki kızdan bir öğüeme sesi gelince oraya baktım. "Ne o küçük hanım? Miden mi bulandı? İstersen sana da verebilirim." başını hızla iki yana salladı. "Ben de öyle düşünmüştüm. Meraklanma ama senin yemeğini dışardan sipariş ettim. Tabi buraya uzak bir yere sipariş vermem gerekti. Birazdan gidip alacağım. Ben gelene kadar uslu oturun." Masanın üzerindeki araba anahtarını alıp kapıya yürüdüm. Arkamda kalan ikiliye son bir bakış attım. Yemek yiyen adama seslendim.
" Afiyet olsun baba. " |
0% |