Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

Meydanda gezip söylenenleri dinliyorduk. Kimisi 'iyi olmuş' derken, kimisi 'şimdi ne yapacağız' diye düşünüyordu. Asılsız konuşmalardan sıkıldığım için kendi kendime söylenmeye başlayacakken, birinin dediği dikkatimi çekti. "Kora bu duruma delirdi! Şimdilik ortalıkta gözükmesek daha iyi, sağı solu belli olmaz onun." İyice yanlarına yaklaştım. "Yarın tepeliklerde buluşma düzenleyecekmiş."


"Ne zaman? Şivan'a haber vereyim."


"Tam saat bilmiyorum. Öğrendiğim bu kadar, fakat gündüz olmayacağı kesin." Bu kadarı bizim işimize yarar. Hızlı adımlarla Pars'ı bulmaya çalıştım, önüme bakmadığım için biriyle çarpıştım. Kafamı kaldırmadan özür diledim. "Sen de onlardansın." Önce çarptığım kişiye, sonra sesin geldiği yöne baktım. Geçen günkü çocuktu bu! "Neyden bahsediyorsun?"


"O gün arabada gördüm sizi. Beni fark ettiğiniz halde neden söylemediniz? Sizin gibiler hiç kimseye acımadan öldürür, fakat öyle yapmadınız. Neden?" Yanındaki kişi dikkatle izliyordu beni. "Birisiyle karıştırdığını düşünüyorum beni. Dediğin gibi, öyle olsaydım yerini söylerdim." İnanmamış görünüyordu, fakat son dediğimden sonra bana hak verdi. "Sanırım karıştırdım. Kusura bakmayın."


"Önemli değil. Kendine iyi bak." İçten bir şekilde gülümseyip oradan uzaklaştım. Etrafıma daha dikkatli bakıp Pars'ı aramaya devam ettim. "Yer yarıldı da içine girdi sanki..." Kafamı sağ tarafa çevirdiğimde askerlerin yanında, kampta bulunan birini fark ettim. Bunun bizimkilerle ne işi olur ki? Onu geçtim nasıl bu kadar sakince konuşuyorlar? Beni fark etmeden yanımdan geçip gittiler.


Bu iyi oldu. "Lan harbi nereye kayboldu bu?"


"Biri beni mi arıyormuş?" Hızla kafamı arka tarafa çevirdim. "Nerdesin sen? Dalga geçmenin sırası mı? Umarım bir şeyler bulabilmişsin diyeceğim ama önce beni dinle." Şaşkınlıkla kaşları havaya kalktı. "Öncelikle sakin ol. Neden bu kadar gerginsin? Kora buluşma düzenleyecekmiş. Saati öğrendim lakin bölge yok."


"Tepelerde düzenleyecek. Ben de yerini öğrendim ama saati bilmiyordum." Gülümsedi. "Bu iyi oldu o zaman. Gel daha güvenli bir yere gidelim." İnsanlardan uzak bir yer bulup oturduk. "İyi bir plan yapmamız gerek. Kora denen herif tam bir psikopat, kızı kadar kolay güveneceğini sanmıyorum bize. Yine de kızını kurtarmaya çalıştığımızı anlarsa artı puan kazanabiliriz." Başımla onayladım.


"Bildiğimiz kadarıyla adamın elinde bizimkilerden biri yok, değil mi?"


"Evet." 


"O zaman bilgi takası yapılabilir. Ya da kendisiyle. Şu an kızının yaşayıp yaşamayacağını bilmiyor, kendini kızı için feda edebilir bence." Bir süre düşündü. "Çok riskli. Tutmama ihtimali var."


"Biz orada olacağız, Havin'i zaten kurtaramayacaklar. Kora'nın düşman olduğu bir kamp var mı?"


"Aklından ne geçiyor? Topalın kampıyla aralarında sorun varmış."


"O zaman hallettik işi. Bak şimdi; erken gidip etrafı kontrol edeceğiz, nereye mevzilenebilirler? Nereyi görebilirler? Bunu hesaplayacağız. Takas günü sonradan gideceğiz, arka taraftan dolaşıp ayarladığımız yerlere ulaşacağız. Tam takas gerçekleşirken ateş edeceğiz ve ortalık karışacak. Eğer Kora kızını alırsa öldüreceğiz çünkü çoktan bizden şüphelenmeye başlamıştır. Suçu da Topala atacaklar, böylece iki kamp arasında gerilim daha da artacak. O arada planı öğrenmemiz daha kolay olur."


"Valla mantıklı."


"Tamam o zaman, ha saat kaçta buluşma?"


"21:30"


"Bingo! Doğru tahmin. Hadi gidelim, daha kalacak yer bulacağız."


Oturduğumuz yerden kalkıp tekrar meydana geldik. Bu sefer kalacak yer bulmamız daha kolay olmuştu, eskisinden daha iyiydi. En azından örümcek yoktu...


"Saçlarımı düzgün kesemedim, onları düzeltmeye uğraşacağım." Çantada makası ararken Pars yanıma geldi. "Emin misin saçlarını kesmek istediğinden?"


"Elbette. Öylesi daha rahat." Sonunda makası bulmuştum, elimden aldı. "Ben kesebilirim istersen? Arkaları düzgün kesememişsin zaten." Başımla onayladım.

Yarım saat sürmeden düzgünce kesmişti saçımı, eskisinden daha kısaydı şimdi. "Hm... Güzel oldu. Teşekkürler."


"Rica ederim. Bir şeyi merak ettim, yani hepsi olarak değil de genel olarak kızlar saçını kesmek istemez. Nasıl bu kadar kolay kesebilidin saçını?" Hafifçe güldüm. "Bazıları, babalarının okşadığı saçlarını kesemez. Bazıları sadece uzun saç sevdiği için kesmez. Bende ikisi de olmadığı için kolayca kesebiliyorum." Anladım der gibi başını salladı.


"Umarım burası gibi banyo da temizdir." Birkaç parça kıyafet alıp banyoya girdim. "Ah sanırım sadece başımı yıkayacağım. Öyle de olmaz ki şimdi..."

Ne kadar istemesem de kararımı değiştirip soğuk suyun altına girdim. "Ay soğuk!" Soğuk su sorun değildi de, bunun içine buz katılmış gibiydi. "Ee hani? Bunun soğukluğu değişmiyor mu? En azından daha az soğuk olsaydı." Artık söylenmeyi kesip direkt oyalanmadan saçımı yıkadım, biraz suyun altında durup çıktım.


Kurulanıp, hızlıca kıyafetlerimi giydim. "Dondum, dondum, dondum..." Kollarımı birbirine dolayarak içeri girdim. "Ne oldu?"

Elimi önemsiz bir şeymiş gibi salladım. "Ne olsun. Suyun içine buz katmışlar sanki." Büyük ihtimalle soğuktan her yerim ruh gibi bembeyaz sadece yanaklarım ve burnum kızarmıştır, ah bir de ellerim. Halime gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp kafasını çevirdi. "Gül gül. İçinde kalmasın, gül." Dememle birlikte kendini bırakıp gülmeye başladı.


"Ölü gibi gözüküyorsun! Biraz da palyaço gibi." Gülmesinin bitmesini bekledim, Allahtan uzun sürmedi. "Teknik olarak bir ölüyüm zaten." Kendime istemsizce gülüp köşedeki ahı gitmiş vahı kalmış koltuğa uzandım. "Yarın, ya başarıya, ya da ölüme bir adım daha yaklaşacağız..." Yüzüne bakmasam da onunda bir yerlere dalıp gittiğini görebiliyordum.


"Umarım sadece başarıya yaklaşırız."


"İşimiz gereği her zaman ölümle burun burunayız zaten. Yeni bir şey değil bu. Ayrıca bir bakıma iyi, herkes bizi ölü olarak biliyor."


"Ne kadar hevesliymişsin sen de." Hafifçe güldüm. "Ee herkese nasip olmaz şehitlik." Pars'a baktığımda o da gülüyordu. "Eh orası öyle." Derin bir nefes alıp, yerimde doğruldum. "Yarın ilk olarak ne yapıyoruz şimdi? Oraya gittiğimizde öylece bizi almalarını bekleyemeyiz." Bir süre düşündü Pars. "Adamlardan biriyle haber gönderelim, zaten bu yüzden herkesi topladığı için ilgisini çeker diye düşünüyorum."


"Olanaklı." Tekrar yerime yattım. "Başım ağrımaya başladı..."


"Aferin. Buz gibi suda yıkanırsan olacağı bu. Saçını da kurulamamışsın." Göz devirdim. "Peki anne." Kendi kendime gülüp kolumu gözlerime kapattım.


🦅


Sabah erkenden kalkıp insanların arasına karıştık. Dünkü gibi hem söylenenleri dinliyorduk hem de kullanabileceğimiz biri var mı diye bakıyorduk. 2 saattir gezmeme rağmen elde tutulur bir şey bulamamıştım. Sıcaktan beynim kavrulurken en sonunda pes edip Pars'ı aradım.


Şansıma bu sefer o beni bulmuştu. "Birini buldum. Bir miktar para karşılığında mesajı ileteceğini söyledi." Keyfim yerine gelmişti. "Güzel. Tamam o zaman, hallettik işi." Sıkıntılı bir yüz ifadesi takındı. "Ama?"


"Ama bu kişi Şivan'ı yakından tanıyan biri çıktı." Hay şansımıza...


"Bizi tanımıyordur ama. Zaten Şivan'ın bulunduğu ortamda olduk, bizi tanıyamaz."


"Umarım." 


"Hadi gidelim. Kahvaltı yapmadık." O sırada midem guruldadı. "Birilerinin midesinde canavar yatıyor sanırım." Hafifçe omzuna vurup önünden ilerlemeye başladım. "Hava bugün ekstra sıcak mı? Bana mı öyle geliyor?" Elini yelpaze gibi kullanıp yüzüne hava yapıyordu. "Valla bir ejderha şu an yüzüme ateş üflüyor gibi."


"Hahaha o da iyiymiş."


Kahvaltı yapabileceğimiz bir yer bulup en köşeye geçtik. Başımı ellerime yaslayıp beklemeye başladım. Kafamı kaldırıp Pars'a bir şey söyleyecekken gözüm kapıya takıldı. "Pars... Ben başımın ağrısından halüsinasyon mu görüyorum?" Baktığım yere bakınca aynı tepkiyi verdi. "Asena, evren adeta yakalanmamız için çırpınıyor." Kapıya bakmaya devam ederken bizim olduğumuz masaya takıldı gözleri. Kayra Bozkurt şu anda gözlerimin içine bakıyordu...


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%