Yeni Üyelik
19.
Bölüm

19 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

Hastaneden çıkmış, İbrahim Albayın zoruyla evime gelmiştim. Evin içinde volta atarken içim içimi yiyordu. Ne yapmalıyım? Ne yapmalıyım? Hiçbir bilgim yoktu. Sağolsunlar sevgili tim arkadaşlarımdan hiçbiri bu konu hakkında konuşmamıştı. Bazı şeyleri hatırlamıyordum fakat Kayra'yı unutmamıştım. Ona ne olduğunu öğrenmem lazım.


Sıkıntıyla yüzümü ovuştururken aklıma saçma da olsa bir fikir gelmişti. Kayra'yı tekrar ararsam açma olasılığı yüzde kaçtı? Parçalanmış telefonumdan sağ kurtulan hattı yeni aldığım telefona taktım, açılmasını beklerken ne yapacağım konusunda düşünmeye devam ettim. Telefon açıldığında direkt Kayra'nın numarasını bulup aradım.

Çalıyor?

Çalıyor?

Çalıyor?

Tabii ki açan olmamıştı. Gözlerim dolu dolu olduğu sırada telefona mesaj geldi.


(Kayra) 'Demek hayattasın. Ne acı... Kardeşin artık hayatta değil.'


Acı ve dehşetle gözlerimi sonuna kadar açtım. Hayır, hayır, hayır! Bu olmuş olamazdı! Yalan söylüyor. Acı çekmem için yalan söylüyor. Yapmamışlardı bunu! Kendimi toparlamak için lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadım. Derin derin nefesler alıp sakinleşmeye çalıştım, biraz daha iyi olduğumu fark edince telefonu alıp numarayı tekrar aradım. Bu sefer açılmıştı.


"-Aa acı haykırışlarını duymam için mi aradın beni? Çok üzüldüm diyemeyeceğim.


Beklediğinin aksine sakin bir sesle konuştum.


-Sanırım seni hayal kırıklığına uğratacağım. Söyleyeceklerimi iyice dinle, Kayra'ya zarar vermediğine adım kadar eminim. Sende bu yürek yok. Çok iyi biliyorsun ki, sevdiğim birine zarar verirseler dünyayı yakar, yıkar, yine de o kişiyi bulup ölmekten beter ederim.


"-Nasıl bu kadar emin oluyorsun? Sana göndereceğim fotoğrafa bak.


Mesaj gelmesiyle açıp baktım. Kayra... Kanlar içerisinde yerde yatıyordu. Ellerim hafiften titremeye başlamıştı.


"-Şimdi yine sakince konuşabilecek misin?


-Hâlâ sana inanmıyorum. İstediğin gibi bir tepki vermedim galiba, değil mi? Ne bekliyordun? Seni arayıp çaresizce bağırıp çağıracağımı mı? Ben bir Türk'üm şerefsiz! Senin gibi soysuzlara ağlayacağıma, şerefimle susarım. Şimdi senin düşünmen gerek... Eğer bana gönderdiğin bu fotoğraf gerçekse, kendi mezarını kaz ve içine gir. Bilakis sen kendini öldürmezsen, Azrail'in olur cehennemde de bulurum seni.


Uzunca bir süre sesi çıkmadı, ardından büyük bir kahkaha attı.


"-İnanılmazsın! Nasıl korktum anlatamam. Bak ne diyeceğim, sen gidip oyuncaklarınla oyna. Kardeşini öldürmüş olsam bile bana hiçbir şey yapamazsın.


-Yerini söylesene. Karşıma çıkıp gözlerimin içine bakarken de aynı şeyleri söyleyebilecek misin bakalım. Eğer istersen sizin gibi itlere özel olarak imkan da veriyorum, ben tek başıma gelirim, siz bir yerlere pusu kurarsınız.


"-Şakacı şey... Sevdim seni. Kolay öldürmeyeceğim, bu da benden sana bir kıyak olsun.


-Kısa kes.


"-Adresi mesaj olarak atacağım. Sevgili kardeşinin cesedini istiyorsan belirlediğim saatte orada olsan iyi edersin.


Telefonu yüzüne kapatmıştım. Daha fazla saçmalıklarını dinleyecek vaktim yoktu. Elbette ki hiçbir planım olmadan gitmeyecektim. Adresi göndermişti, yolladığı yere baktığımda sınıra çok yakın bir yer olduğunu gördüm. Ne beklenirdi ki başka... Mutfağa gidip soğuk bir su içtim. Gerçekten Kayra'ya bir şey yapmış olma ihtimali kafayı yedirtiyordu.


Düşünmemeye çalışsam da pek başarılı olamıyordum. Bardağı tezgaha koyduğum sırada kapı çaldı, birini beklediğimi zannetmiyorum. Çekmeceden tabancamı alıp kapıya yöneldim, delikten baktığımda gelenin bizimkiler olduğunu görünce derin bir nefes alıp tabancayı geri koydum. Kapıyı açtım fakat geri çekilmedim. "Buyurun kime bakmıştınız?" Bir an ciddiyetimi sorguladıklarında güldüm.


"Gelin, gelin." Kapıdan çekildiğimde içeri girdiler. "Komutanım bir an ciddi olduğunuzu sandık ya." Onları biraz hatırladığımı sanıyorlardı, oysaki anılarımın tamamlanmasına birkaç parça kalmıştı sadece. "Niye buradasınız? Yani karargahda olmanız gerekmiyor mu?" Kara Albay bir şeyden mi şüphelenmişti? "Komutanımızı yalnız bırakır mıyız hiç?" Evet, bırakırsınız oğlum. 7/24 benimleydiniz zaten. Böyle bir durumda beni yalnız bırakırdınız çünkü şu an önemli olan Kayra'nın nerede olduğu.


"Yani sadece bu yüzden buradasınız, öyle mi?" Hepsi aynı anda kafasını salladı. Kesinlikle emin oldum bu yüzden burada olmadıklarına. Görev dışında asla birbirleriyle uyuşamazlardı, biri ak dese öbürü kara derdi. Şu an ise hepsi senkronize bir şekilde aynı şeyi söylüyordu. "Peki öyleyse. Bir şeyler getireyim mi size?"


"Yok komutanım, zahmet etmeyin. Hatta siz neden ayaktasınız? Oturun, daha iyileşmediniz." Fazla iyiler?


"Çayın yerini öğrenebilir miyim komutanım? Siz hastanede çay içemediniz başınız ağrıyordur." Fazla konuşuyorlar?


"Bir şey hatırlıyor musunuz? Ne kadar hatırlıyorsunuz? Telefon almışsınız, hayırlı olsun." Fazla sorguluyorlar?


Derin bir nefes alıp elimi alnıma yasladım. "Ben iyiyim, çay sağ üst rafta, hatırladığım kadarını söyledim zaten. Daha var mı?" Sessiz kalmayı tercih etmişlerdi, ben de bu sessizliği bozmayarak onlara eşlik ettim. Yarım saat boyunca hiç kimse konuşmamış, sadece birbirine bakıp durmuştu. Bu sessizlik canımı sıktığından tam konuşmaya başlayacaktım ki Emir elinde tepsiyle geldi. "Buyrun komutanım." Çayı alıp masaya koydum.


"Ne var ne yok? Ne yaptınız ben yokken?" Hepsinin yüzünü tek tek inceliyordum. Konuşmaya başlayan Selçuk oldu. "Bir şey yok komutanım. Bıraktığınız gibiyiz, sizin durumunuzdan farklı bir şey olmadı." Tek kaşımı kaldırıp yüzüne bakmaya devam ettiğimde, Hakan Selçuk'un karnına çimdik attı. Ciddi ciddi? "Öyle demek istemedi arkadaş komutanım. Sizin durumunuzdan farklı derken kaza yaptınız, bizi korkuttunuz. Siz olmasanız ne yaparız biz komutanım?" Onları benim yetiştirdiğimi unuttular herhalde. Neyse devam edelim bakalım oyuna.


"İyi bakalım." 


Birkaç saat daha muhabbet edip, ters giden bir şey olmadığını teyit edip gittiler. Saate baktım, 22:37 idi. Buluşma saati ise 5:00. Ne yapabileceğimize bir bakalım...


Gece 1 2 saat uyuyup kalktım, botumun topuğunda olan gizli bölmeye çakıyı koydum. Ceketimin içine minik bir bıçak yerleştirdim, tabancamı da belime yerleştirdiğimde taksi gelmişti. Dışarı çıkıp taksiye bindim, gideceğim adresi söyleyip dışarıyı seyretmeye başladım. Her ilerleyişimde içimdeki ağırlık artıyordu, her tekerlek ileri döndüğünde kalbim altında eziliyordu. Ailemden tek kalana bir şey olduğu düşüncesi... Ruhumu paramparça ediyordu.


İstediğim yere geldiğimde parayı verip indim. Eski bir dost... Görmeyeli uzun zaman oluyor. Arabanın kaputuna yaslanmış beni inceliyordu. "Selam dostum." Yanına gittiğimde uzattığım elimi sıktı. "Selam ufaklık diyeceğim fakat büyümüşsün sen." Olabildiğince gülümsedim. "Akın abi, özlemişim seni. İşimizi halledip öyle hasret giderelim ama." Binmem için kapıyı açtı. Hızlıca bindiğimde, o da aynı hızda yanıma binip arabayı çalıştırdı. "Bu iş... Fazla tehlikeli biliyorsun değil mi?"


Ciddi misin der gibi baktım. "Genel olarak işimiz tehlike biliyorsun değil mi?" Ellerini teslim olur gibi kaldırdı. "Araba kullandığının farkındasındır inşallah?"

"Tabii ki." Yandan bir bakış attım. "Çocuk gibisin hâlâ." Omuz silkti. "İçimde hâlâ minik bir çocuk var." Güldüm. "Ondan ne şüphe."


Anlaştığımız gibi beni yolun yarısında bıraktı. Devamını yürüyerek ilerleyecektim. Olabildiğince hızlı ilerlerken önümü bir grup kesti. "Dur!" Hepsi silahlarını bana doğrultmuştu. "Silahlarını ver."


"Emir kipiniz hiç hoşuma gitmedi." Ayağıma doğru ateş etti. "Ver dedim!" Sakinleşmek için derin bir nefes aldım. Belimdeki silahı karşımdaki gereksiz varlığa verdim. "Bıçağını da." Kaşlarımı kaldırdım. "Hadi!" Ceketimden bıçağı çıkarıp önüne attım. "Üstünü ara. Başka şeyler de vardır." Biri yanıma gelip bana dokunacağı sırada elini tutup ters çevirdim. "Bana o pis ellerinizle dokunmaya kalkarsanız... Sizi buraya gömerim!"


Tereddüt etseler de ciddi olduğumu fark edince uzaklaştılar. Birkaç kişi önde, birkaçı da arkada ilerlerken etrafı inceliyordum. Birden durduklarında ben de durdum. En öndeki etrafa bakıp ıslık çaldı. Anında bir sürü kişi ortaya çıkmıştı. Kalabalık olmalarını beklesem de, bu kadar kişiyi toplayacak kadar tek kişiden korktuklarını düşünmemiştim.


Arkadan bir alkış sesi yükseldi. "Cesaretine hayran kaldım Binbaşı. Gerçekten tek gelmişsin." Bıkkın bir ifadeyle söylediği şeyleri dinledim. "Ee? Kayra nerde?" Güldü. "Acelen ne? Sohbet ediyoruz ne güzel." Sabrım hafiften taşmaya başlamıştı. "Sohbet etmek istediğimi sanmıyorum. Dediğim gibi, sana inanmıyorum. Kayra nerde?" Bir adama işaret ettiğinde arabanın kapısını açtı. Merak ve korkuyla içeriden çıkacak kişiye baktım.


Gördüğüm şeyle kanım donmuştu. Kayra... Onu gerçekten...

Önüme getirip yere fırlattı. "Amacım farklıydı aslında, fakat çok istedi ölmeyi... Benim de iyi kalbim bu kadar fazla isteğe dayanamadığı için öldürdüm. Normalde senin de onun yanına gitmen gerekiyordu lakin bu güzel- Ah pardon, bu kötü anı bozmak istemedim. Acı çek Asena... Benim kadar acı çek..." Hepsi geri çekildi.


"Orada dur." Tehlikeli bir sakinlik vardı sesimde. "Adın ne?" Büyük bir kahkaha attı. "Ne oldu? Aşık mı oldun yoksa bana? Biliyorum, biliyorum. Çok yakışıklıyım." Tehditkarca gözlerinin içine bakıyordum. "Adın... Ne?"


"Axel." Acımasızca güldüm. "Axel... Beni tanıyorsun değil mi? Bu yüzü unutma. Çünkü beni öldürmediğin her an için pişman olacaksın. Öldürsen bile ruhum peşini bırakmayacak. Her an, her dakika ensende olup sana cehennemi yaşatacağım. Bunu unutma. Bunu asla unutma." Bir süre yüzüme bakıp arkasını döndü. Dakikalar içerisinde hepsi uzaklaşmış, Kayra ile yalnız kalmıştım.


Dizlerimin üstüne çöküp, başını dizlerime yatırdım. Hiçbir tepki vermeden gözyaşlarımın akıp gitmesine izin veriyordum. Bir süre sonra gözlerimden akan yaşlar, sessiz hıçkırışlarım koca bir haykırışa döndü.

"Kayra!! Gitme... Ne olur sen de gitme! Sana bu acıyı yaşattığım için çok özür dilerim, ne olur şaka yapıyor ol. Yemin ederim kızmayacağım! Allah belamı versin bir daha sana vurmayacağım ne olur şaka yapıyor ol..."


"...Bir tek sen kaldın Allahın cezası! Bu zamana kadar birbirimize destek olduk. Beni bırakıp gidemezsin duydun mu? Lan gelecektin oğlum! Gelmemene bile razıyım, iyi olduğunu bileyim yeter. Aç gözlerini! Aç lan gözlerini! Kız bana, bağır. Neden yaptın de, neden görevi kabul edip ölmüş gibi yaptın de. Beni sevdiğini söyleme Kayra! Bana bağır ama benimle vedalaşma... Kayra!!"


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%