Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27 🐺

@kutagi

Keyifli okumalar.

_____
 

3 hafta sonra


"Komutanım vallahi iyiyim." Karargaha gelmiş İbrahim Albaya resmen yalvarıyordum göreve geri dönmek için. "Evladım sen iyi olmadığın zaman da 'iyiyim' diyorsun. Kardeşin ve Akın iyi olduğunu söylemiyor ama." Gavurun tohumları... "Onlar ben iyiyken de, kötüsün diyorlar. Gerçekten iyiyim komutanım!" Sıkıntıyla nefes verdi. "O şerefsizi gördüğün zaman da iyi kalacağına teminat verebilir misin bana?" Bir süre duraksadım. Bunu hiç düşünmedim desem yalan olmaz.


Onu gördüğümde de mantık çerçevesi içinde kalabilecek miyim? İçim ilk defa korkuyla kaplandı, ilk defa yapacağım bir şeyden emin değildim. "Evet komutanım. Söz veriyorum."


"Peki öyleyse. Sözüne güveniyorum, fakat... Ters giden bir durum olursa, mesleğin tehlikeye girer."


"Emredersiniz komutanım." Baş selamı verip odadan çıktım. Direkt olarak bahçeye attım kendimi, neresi olduğu fark etmeden oturdum yere. "Komutanım! İyi misiniz?" Kafamı kaldırıp Emir'e baktım. "İyiyim Emir. Çok iyiyim." Şaşırmış görünüyordu. "Çok tuhafsınız desem ceza alır mıyım komutanım?" Kaşlarımı çattım. "Neden?"


"Yorgunsunuz, bu çok net belli oluyor halinizden fakat sesiniz bir o kadar güçlü çıkıyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?" Biliyor musun? Bunun cevabını ben de merak ediyorum. "Öyle olması gerekiyor. Biz pes edersek o şerefsizler kazanır."


"Anladım komutanım." Hafifçe gülümseyip elimi uzattım. Bir elime bir bana bakarken sonunda anlayıp elimi tutup kaldırdı. "Diğerleri nerede?" Etrafına bakındı. "Şuradaki çardaktalar." Bir şey demeden o tarafa ilerlemeye başladım. Bu ne sürpriz? Akın buradaydı ve Parsla hararetli bir şeyler konuşuyorlardı. "Selamun aleyküm beyler." Beni görünce sustular. "Hayırdır neden sustunuz?"


"Hiç. Akın beyin her zamanki sorunları işte. Geçen maç oldu ya, onu tartışıyorduk." Ne konuştuğunuzu sormamıştım yalnız? Gözlerimi kısıp ikisi arasında mekik dokudum. "Öyle olsun." Akın abi kenara kayıp bana yer açtı. "Ee aldın mı izin?" Önce suratıma üzgün bir ifade yerleştirip daha sonra gülmeye başladım. "Evet!"


"Güzel. İlk başta alamadın diye korkmuştum." Ben de almaktan korkmuştum. "Bayağı bir ara verdim ama. Paslandım iyice, şu hâlime bak. Sönmüş balona döndüm." İkisi de güldü. "Yok canım. İyisin iyi." Emir buradalar demişti ama sadece Pars ve Akın var. "Diğerleri yok mu?" Soruma kalmadan koşarak yanımıza Hazar geldi. "Komutanım." Baş selamı verdi. "Kurt timi için acil harekat emri geldi." Pars ellerini birbirine vurup ayağa kalktı. "Görüşürüz hanımlar beyler."


"Asena komutan da gelecekmiş, komutanım." İkimiz de aynı anda bakışlarımızı Hazar'a çevirdik. "Ben de mi?" "O da mı?"


"Evet. Ve Kara Albay 10 dakika içerisinde hazır olsunlar dedi." Saatime baktım. "E 5 dakikası gitti, hadi." Hızla yerimizden kalkıp hangara geldik. Herkes buradaydı. "Benim konuyla ilgili herhangi bir bilgim yok. Fikri olan var mı?" Pars cevapladı. "Haris itinin yerini tespit etmişler. Uzun zamandır bekliyorduk, şansa sen de denk geldin." Kalp atışım kısa bir anlık hızlansa da hemen kendimi toparladım. "Güzel."


Helikoptere binmiştik. "Beyler, ben duyamadım ama 'diri' getirin diye bir emir vermedi değil mi?" Hepsi olumsuz anlamda kafasını salladı. "Hayır komutanım." Nefretle gülümsedim. "O zaman eğlence var." Yere inmiş sessizce yürüyorduk. "Bu sessizlik pek hayra alamet gelmedi bana." Pars'ın sesiyle ona baktım. "Al benden de o kadar. İçimden bir ses pusuya adım adım yaklaştığımızı söylüyor."


"İyi düşün diyeceğim ama tesadüfe bak ki ben de aynı şeyi hissediyorum." Daha temkinli adımlarla ilerlemeye devam ettik. Dağlık taşlık bir alana geldiğimizde Pars tüm timi durdurdu, yere çöküp etrafı inceledik. "Temiz gibi görünüyor." Başını olumsuz anlamda salladı. "Temiz değil."


"Ben de 'temiz gibi' dedim zaten." Kısa bir an bakışlarını bana çevirdi. Omuz silktim. "Buradan geleceklerini söylemişlerdi. Siz sağ taraft-" Ani gelen atışla herkes bulduğu yere mevzi almıştı. "Dikkat edin!"


"Dangalaklar." Boşluk bulduğum anda kafamı kaldırıp nerede olduklarına baktım. Başımın yanına saplanan mermiyle geri yattım. "Allahtan iyi nişancı değiller."


"Sen neden kaldırıyorsun kafanı?!" Pars'a ters bir bakış attım. "Nerede olduklarına baktım." Alayla güldü. "Görebildin mi bari?" Sakin kalmaya özen göstererek cevapladım. "Derdin ne bilmiyorum fakat görevde olduğumuzu unutma. Bana acemi biriymişim gibi davrandığını hatırlatırım." Biten şarjörümü olabildiğince hızlı değiştirip, kafasını çıkaranı indirdim. "Komutanım, sağdan geliyorlar."


"Çemberi daraltın!"


"Emredersiniz komutanım!" Birinin bağırışını duydum. "İyi misiniz? Fırat?" Ses gelmedi. "Kayra?"


"Komutanım Fırat vuruldu." Gözlerimi sıkıca yumdum. "Durumu nasıl?" Nefes nefese konuşuyordu. "Durumu ağır komutanım, kalbine yakın bir yere isabet etmiş kurşun." Pars bir şey demeden öylece duruyordu. "Ne kadar dayanabilir?"


"Fazla dayanamaz." Uyduyu alıp konuşmaya başladı. Biz de ateş etmeye devam ediyorduk. Dayan Fırat. Lütfen dayan. "Helikopter ve destek tim en az yarım saate gelebilirmiş. O zamana kadar dayanması lazım."


"Emredersiniz." Telsizden gelen sesle ateş etmeyi kestim. "Sen de mi geldin güzellik?" Sinirle dişlerimi sıktım. "Yanlışın var. Ben değil, Azrail'in geldi." Kahkaha attı. "Benim karşıma tek çıkmaya cesaretin var mı acaba? Orada diğerlerinin yanında konuşmak güzel oluyor değil mi?" Güldüm. "Çok az daha bekle. O zaman görürsün cesaretim var mı yok mu."


"Memnuniyetle." Biraz uzağımıza, Fırat'ın olduğu yere roket attılar. "Dikkat!" Herkes bir yere siper olmuştu. Bizi fazla etkilememişti. Hemen diğerlerine ulaşmaya çalıştım. "Kayra? Poyraz? Fırat? İyi misiniz oğlum bir şey deyin!" Ses gelmiyordu. "Lan cevap verin!" Parsla birbirimize baktık. "Asker cevap ver iyi misiniz?" Başımı kayaya yasladım. Cevap yoktu. O sırada silah sesleri yükseldi, helikopter gelmişti. "Pars komutanım iyi misiniz?"


"Biz iyiyiz, fakat diğerlerine ulaşamıyoruz. Yaralının olduğu bölgeye roket attılar."


"Oraya hemen birilerini gönderiyorum komutanım." Biz ateş ettikçe çoğalıyorlardı sanki. "Komutanım..." Sesi kötü geliyordu. "Söyle."


"Hepsi... Hepsi şehit olmuş." İçim acıyla kaplanırken nefesimi tuttum. "H-hepsi?" Pars'ı ilk defa böyle görüyordum. Dokunsam ağlayacak gibiydi, gerçi benim de ondan farkım yoktu. "Maalesef komutanım." Gözlerinden iki damla yaş aktı. "Bana emanetti onlar... Koruyamadım." Gözlerinde hem acı hem öfke vardı. Yerinden kalktığı gibi ateş etmeye başladı. "Pars! Pars Binbaşım! Pars!" Son bağırmamla kendine gelmiş gibiydi. "Kendine gel. Acımızı yaşayacağız lakin şimdi değil. Bizim bir görevimiz var, kendini kaybedemezsin."


Başını salladı. "Haklısın."


Gelen timin yardımıyla uzun sürmeden tüm bakterileri temizlemiştik. "O bakteri yuvası gebermedi değil mi? Onunla özel olarak ilgileneceğim." Karşıma birisi elinde Harisle geliyordu. "Bundan mı bahsediyorsunuz Asena komutanım?" Acımasızca gülümsedim. "Tam olarak ondan bahsediyordum. Haris..." Silahımı bıraktım. Üzerimdeki yüklerden kurtulup tam karşısına geçtim. "Bırak." Kararsızca bakmaya devam edince bakışlarımı ona çevirdim. "Emredersiniz." Haris'i bıraktı. "Ne oldu? Bak. Tek başıma karşındayım, silahım yok. Bana vurursan sana dokunmayacaklar. Tam olarak, buradayım. Karşında."


Ayakları geri geri gidiyordu. "Peki öyleyse." Beklemeden yumruğu yüzüne geçirdim. Yana savrulurken kısa bir an toparlayamadı kendini. "Ne o? Karşında yaralı biri olmayınca güvendiğin dağlara kar mı yağıyor?" Önümde çöktü. "A-affet komutan. Büyüklük sende kalsın, hadi. N'olur bırak beni." Kaşlarımı kaldırıp güldüm. "Yok öyle ya ma. Senin ecelin olacağım demiştim değil mi? Ne demiştin bana? Hah! Yalvaracaksın demiştin değil mi? Ölmek için yalvaracaksın." Karnına tekme atınca yere devrildi. Kasaturayı elime alıp ağır adımlarla yaklaştım. Ben ilerledikçe o geriliyordu. "Sakın yapma komutan. Sakın."


Elimi kaldırdığım gibi bıçağı cinsel organına sapladım. Acıyla kıvranırken ben acımasızca gülüyordum. "Öldür beni! Öldür beni!" Ona doğru eğildim. "Öleceksin, ama acı içinde." Yerden silahımı alıp bacağının birine sıktım. "Gerisi sende Pars. Kolay öldürme." Yere silahını bırakıp yanımdan geçti. Gelen timin yanına gittim. "Sizi daha önce görmüş müydüm?"


"Hayır komutanım." 


"Sanırım biz sizinle Hakkari operasyonunda karşılaşmıştık komutanım." Sesin geldiği yere döndüm. Yüzü tanıdık gelmişti. "Tanıdık geldin fakat adını hatırlayamadım?"


"Teğmen Mehmet Ateş!" Parmaklarımı şıklattım. "Evet Mehmet. Şimdi hatırladım."


"Komutanım o zamanlar sözlüydünüz, Alparslan komutan nasıl?" Yüzümdeki gülümseme soldu. "O operasyonda şehit düştü."


"Özür dilerim, başınız sağ olsun."


"Vatan sağ olsun..."


🦅


Ankara'ya dönmüştük. Yağmur yağıyordu, üzerimi değiştirip taksiye bindim. Gideceğim yeri söyleyip arkama yaslandım.


Yarım saat sonra varmıştım, parayı verip indim. Ağır adımlarla mezarlığın içine girdim. Ezbere bildiğim yolu yavaş yavaş geçtim, başında bayrak olan mezarın önünde durdum. Alparslan Karan üstümün kirlenmesi umrumda değildi, yere çöktüm. "Merhaba Canparem... Yine ben geldim. Bu sefer yanından ayrılmayı düşünmüyorum ama." Belimden tabancamı çıkarıp mermerin üzerine koydum. "En ihtiyacım olduğu zamanlarda niye yanımda yoktun Alparslan? Neden beni karanlıkta bıraktın? Niye canımı yakıyorsun? Senin yokluğuna daha yeni alışıyorken neden bir anda karşıma çıktın? Ya ben dayanamıyorum artık!"


Tabancayı alıp başıma dayadım. "Beni affet Kayra... Ben o kadar güçlü değilim." Son kez derin bir nefes aldım. Tetiği çekeceğim anda biri elimden silahı çekti. "Bunu yapmana göz yumamam Canparem..."



 


🦅


🦅


🦅

Loading...
0%