Yeni Üyelik
19.
Bölüm

16.Bölüm(Konak fitnesi)

@kutuptayazmisalli

 

KARAHAN KONAĞI...

Agir Konağa geldiği sıra, konağın tam önünde kuzeni Maral'ı görmesi ile dumura uğramıştı.

 

Hemen aracından inerek, yanına adımladı. Arkası dönük olan kız döndüğü an gördüğü yüz ile sevinçle genç adamın boynuna atlaması bir olmuştu.

 

Sanki sarılmıyor, genç adamı boğuyordu. Agir daha fazla dayanamayıp elleriyle kendine yapışan kadını çekmişti.

 

" Dur be kızım! Boğdun beni "demesi ile Maral hemen sahte hüzünle,

 

" Tamam sen beni özlememişsin. Ben anladım "demişti.

 

" Kızım saçmalama ben kardeşimi özlemem mi? Özledim amcamgil nasıl?"

 

demesi ile genç kadının gülen yüzü düşmüştü.

 

Kardeşim demesi, Maral'ı içten içe öfkelendirmişti.

 

"İyi babam ve annemin selamı var. Urfa'da durumlar aynı. Diyarbakır'a gidiyorum diyerek çıktım evden. "

 

"Kızım valla delisin sen! Neyse hadi geçelim içeri" demesi ile hemen genç kadın Agir'in koluna yapışıp içeri adımlamıştı.

 

İçeri girdikleri an, Agir Dila ile göz göze gelmişti.

 

Ama Agir, Dila'nın gözlerini gördüğü an kolundaki Kuala gibi duran genç kadını itirip, karısının yanına adımlamıştı.

 

Maral'ın yüzü düşerek.

 

"Agir kim bu" demişti. Bilmiyormuş gibi yaparak. Ama Agir konuşmadan Mahne xanım, söze atlamıştı.

 

"Agir değil, Agir abi canım benim. Hem Dila gelinim olur. Agir abinin karısı tabi sen İstanbul'daydın duymamış olabilirsin" diyerek son noktayı koymuştu. Dila, Mahne daye'sinin sözleri ile içine şu serpmişti. Ama tabi gözlerindeki alevle Ağir'i yakmayıda ihmal etmiyordu. Tabi o koluna girmeleri falan hepsinin hesabı çıkacaktı genç adamdan.

 

Ama Maral kıpkırmızı olmasına rağmen geri adım atmamış ve sanki yengesinden hınç alır gibi.

 

"Yoo yengem duydum. O güzel haberi duymaz olurmuyum hiç. Aa bir de senin kızı saçlarından sürüyerek götürmüşler doğrumu? hayret kızını savunmaların çok meşurdu. Şuan gelinine yaptığın gibi bir zamanlar Dilhun'a yapıyordun ama kızın ne halde,sen kimi koruyorsun pes doğrusu yenge " demişti.

 

Mahne hanım deliye dönse de , cevap vereceği anda konağın kapısı kahya tarafından açılması ile herkes oraya odaklanmıştı.

 

"Ağam, Ağam müjdemi isterim"

 

Ağir konağın kapısından sevinçle giren kahyaya "Ne oldu, kahya efendi" demişti.

 

"Ağam, Dilhun hanımağam gebeymiş. Mahmut ağa yarın akşam Jiar kırımlı'ya ağalığı teslim edeceğini söyledi. Aşiret yemeğine tüm doğu ağaları davetli" demişti tek seferde.

 

Dila ve Mahne xanım sevinse de , Agir bu duruma biraz endişeliydi. Dilhun daha gençti, toydu.

 

Dila, kocasının yüzündeki endişeyi hissetmiş olacak ki,

 

Yanına gelip ellerini tutmuş ve,

 

"Biliyorum, korkuyosun. Dilhun için ama korkma. İnanıyorum ki oda istiyor bu bebeği. Hem yarın akşam yemekte kendin sorarsın" demişti.

 

"Benim yüzüme bile bakmıyor ki"

 

"Sıkma canını, ben halledicem. Güven bana Dila karahan sözü" diyerek öpmüştü kocasını.

 

Ama o sırada, onları öfke ve kıskançlık ile izleyen Maral'dan habersizlerdi.

 

"Hahha! Dila Karahan sözü. Gerçekten şaka gibi. "

 

"Kızım bana bak, sen çok oluyorsun ama. Tamam kuzensin falan ama bu konakta o kadar senin yerin. Her şeye karışma bu benim kocamla aramda tamam mı? Hadi gidelim Agır. "

 

"Pardon da, sen yokken ben vardım burda. Hem sen bile isteye girdin Agir'in koynuna hemde aynı gün eee daha gebe değilsin. Ve Dilhun asla bu evliliği istemedi yani size sorarım. İstenmeyen bir evlilik üzerine doğacak bebek sizce nasıl olmuş olabilir? Bilemedim şimdi Dila'cığım abinin ne haltlar yediğini"

 

Genç kadının ağzını yaya yaya söyledikleri, Dila'yı öfkeden deliye döndermişti. Bunu erken farkeden Agir hemen karısının kollarından tutup kendine çekmişti. Kocasının ellerinde çırpınarak , karşisinda ki Maral'a vurmak için hamle yapıyordu. Ama debelenmeyi bırakıp düzgünce,

 

"Bana bak seni mahvederim. Agir gidelim burdan. Bu belliki bizi birbirimize düşürecek. Sen dinleme onu. Abim ve DiLhun birbirini çok seviyor bu bebekte ikisinin meyvesi. Sende bilyorsun abim, Dilhun'u çok seviyor. Yaparmı sence?"

 

demiş ve kocasını ikna ederek ordan uzaklaşmaya başlamışlardı. Ama hala Ağır'in düşüncelerinde bir türlü bitmek bilmeyen Maral'ın söyledikleri vardı.

 

Ya DiLhun gerçekten bu bebeği zor-

 

Aaaa hayır hayır asla böyle bir şey olmaz. Yani Jiar söz vermişti DiLhun'u incitmeyeceğine. Jiar'ı tanıyordu ama ya tanıyamamışsa. Yani sizin anlayacağınız genç adamın aklında hem olumlu hemde olumsuz düşünceler kol geziyordu. Bu düşünceler ile akşam yemeği için avluya geçti. Azat ağanın başlıca kuralıydı, üzgünde olsan hastada olsan o masada bulunacaksın, yoksa bin katını yaşarsınuz.

O sırada Maral karahan'dan....

Genç kadın çalan telefonunu bekletmeden açmıştı bir yandan da, uzaktan birbirleri ile konuşan çifti izliyordu. Telefondan gelen ses ile kendine gelmiş ve babasının sorusuna cevap vermişti.

 

"Geldim baba merak etme. O iş bende"

 

" Maral sakın ola ters bir şey yapmayasın. Yoksa abim canımıza okur. Kimse bir şey anlamamalı"

 

"Peki baba, dediğin gibi olacak herşey. Amcam ikna olduktan sonra Agir elbet kabul edecek. Şimdi kapatmam gerek ben sana haber veririm. Hoşçakal"

 

Telefonu kapatan genç kadın, hala öfke ile bahçede tek başına oturan Dila'yı kin ve nefretle süzüyordu.

 

"Onda bulup bende bulamadığın o şey ne Ağır ağa. Sen çok nankörsün Ağır ağa ama ben seni dize getireceğim. Merak etme. Hele bir nikahımız kıyılsın o zaman, beni kimse durduramaz. Önce o çok sevdigin Dila'ndan başlayacağım. "

 

demiş ve ellerinde tutuğu perdeyi hızla çekerek koltuğa atmıştı kendini.

 

"Sen benimsin, sen Maral karahan'sın tamamen benimsin Ağır ağa bunu bil. Benim değilsen kimsenin olmazsın. "

 

diyerek köşede duran bavuluna bakıyordu. Daha doğrusu içindeki babasının beylik tabancasına. Gizlice almıştı genç kadın. Kafaya koymuştu. Ağır onun olacaktı. Eğer olmasada, her gün , her ay, her yıl ne yaşadıysa bin katını Dila ve Agir'e yaşatacaktı. Kendine söz vermişti.

 

Peki gelecekte bu üçlüyü ne bekliyordu orası meçhul...

Akşam yemeği (karahan konağı)

 

Tüm konak yemek masasında yerini almıştı. Tüm sofrada derin bir sessizlik hakimdi. Mahne hanım, kızını düşünüyordu. Azat ağa ise gelmekte olan bir belanın daha yükü ile ezilmekteydi. Polat ve Baran deseniz kendi alemlerinde daha büyüyememiş iki gençti. Agir ise hala Dilhun'u için içi içini yiyordu. Biliyordu evlenmesine engel olamamıştı , şimdi anne olması biraz tedirgin ediyordu genç adamı. Peki Bu çocugu kardeşi istiyormuydu? . Genç adamın kafasında onca cevabı verilmemiş soru vardı ki , ve artık sabrı kalmamıştı. Dila ve Maral resmen gözleri ile birbirlerini öldürüyorlardı. Masanın ucunda tek kalan ve unutulan Mirza vardı. Genç adamın resmen hayatı yoktu. Ne olursa olsun hep dışarda kalırdı. Belki bir gün babası tarafından değer gören bir çocuk olurdu yada hala ailesini ayakta tutmaya çabalayan fakat abileri yüzünden asla gözükmeyen Mirza Karahan istediği şeyi yaparak buralardan çekip gidecekti.

 

Berzan ve Asu konakta değildi. Olsa da artık onlarda bambaşka bir dünyadaydı. Artık üstlerindeki yükü yıkamamışken bir başka derde deva olmazlardı bunu kendileride anlamıştı. Belki onlarda biliyordu baştan sona yanlışları ama bunu bile bile yanlış yoldan devam ettiklerini.

 

 

 

Yani aslında o masada yemek bahaneydi. Zaten bir süre sonra hepsi bir bahane ile kalkıp odalarına çekilmişlerdi...

 

 

 

Devam edecek...

 

 

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen..

Loading...
0%