Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22.Bölüm(Lunapark ışıkları)

@kutuptayazmisalli

Keşkeler dolu hayatımda bir iyikim olmadıya ona yanarım...

 

 

Enver'in anlatımı ile...

 

Arık ve Kumsal'ı eve göndermiş şimdi ise ona, tek çarem olan adama gidiyordum.

 

Sonunda gelmiştim. İşte o muhteşem yer. Bir zamanların en büyük ve en gösterişli davetlerine ev sahipliği yapan köşk. Hala eski halinden ödün vermeyen, yılların tüm acılarına şahit olan yer. Ve yıllar önce olan acı olaydan sonra tamamen kendini sessizliğe gömen o ev...

 

ADANIR KÖŞKÜ...

 

Arabayı park eder etmez hızla inmiştim. Hemen ardından yavaş yavaş o görkemli kartal ağzlı bahçe kapısını iterek girmiştim içeri.

 

Bir kaç koruma beni karşılamıştı.

 

"Kimsin? "

 

"Enver puvar."

 

"Kimlik" demesi ile hemen çıkartıp kimliğimi vermiştim.

Daha sonra"Neden geldin? "demesi ile

 

" Mahir Adanır ile görüşmek için burdayım. Ona büyük bir haber getirdim"

 

dememle, cebinden çıkardığı telefonu ile birini aramış ve İtalyanca birşeyler söylemişti. Fazla sürmeden telefonu kapatmış.

 

"Tamam üzerindeki kesici delici aletleri bırak ve geç " demişti. Arabanın anahtarını, silahımı ve bir kaç bıçak herşeyimi koymuştum. Ve biri gelip üzerimi aramış daha sonra izin vermeleri ile içeri geçmiştim.

 

Hala eskisi gibi etraf yine muhteşemdi.

Fakat o neşeli halleri yoktu. Sessiz ve yapayalnızdı. Her ihtimalleri kafamda kurmuştum. Başka çarem olmadığından deli cesareti ile geldiğim köşkün kapısını çalmıştım.

 

Bir kaç çalmadan sonra orta yaşta bir kadın açmıştı kapıyı.

 

"Buyrun Mahir bey içerde sizi bekliyor" demiş ve ben içeri geçer geçmez o dışarı çıkmış bizi tamamen koca evde yapayalnız bırakmıştı.

 

Beni salonun ortasında ki tekli koltukta oturmuş. Camdan dışarıyı seyreden elinde, eskimiş bir fotoğraf çerçevesini yüreğine basan bir adam. Mahir Adanır karşıladı. Uzun zamandır görmüyordum.

 

"Mahir bey"dedim. Bazı şeylerin pişmanlığı ile yanıp kül olurken.

 

"Buldun mu? " dedi titrek bir ses tonu ile. Git gide o heybetli sesinide yitirmişti.

 

"Evet Efendım ama çok geç buldum. Size söz verdiğim günden beri aradım. Sonunda buldum ama bazı şeyler için çok geç olduğunu ögrendim. Affedin lütfen. "

 

"Ona benziyormuş doğrumu? "

 

"Evet doğru"

 

"Peki o iyi mi? "

 

".. . . "

 

"Neden sustun? Hadi evlat bu sessizliğin ardında saklanan o cümleyi bana söyle"

 

".... "

 

"Ahh! Peki Adı ne? "

 

"Kumsal"

 

"Fotoğrafı var mı? "

 

Genç adamın titreyen elleri ceketinin cebine gitmişti. Küçük bir fotoğraf çıkartıp verdi karşisinda merak ile bekleyen yaşlı adama.

 

"Tıpkı annesi, gül yüzlü kızım gibi. Peki nerede şimdi?"

 

"O evlendi. Kocasının yanında. "

 

"Ne?. Bu çok güzel bir haber.Kim bilir şimdi ne kadar mutludur torunum. Evlendiği adam kim? "

 

"Mahir amca... Ben... Üzgünüm. Bilmiyordum. Gerçekleri bilseydim asla izin vermezdim bunca yaşananlara. Affet bizi ne olur affet"

 

demişti genç adam. Daha fazla dayanamayıp dizlerinin üzerine çökmüş hüngür hüngür ağlıyordu. Enver en son eşi ve çocuğunu kaybettiği gün ağlamıştı bu kadar. İçi yanıyordu yaptığı hatalar yüzünden. En çokta Kumsal'a yapılanlara sağır ve dilsiz olduğu için.

 

Yaşlı adam duydukları karşisinda yüreğine oturan sıkıntı ile yanında duran bastonundan destek alarak ayağa kalkmıştı. Yerde ağlayan genç adama yaklaşmış.

 

"Ne yaptınız ona?. KONUŞ ENVER." diye kükremişti resmen.

 

Dedesinin sesine çalışma odasından çıkıp, merdivenlerin başında onları seyreden Devran Adanır'dan habersizlerdi.

 

(Enver önce Kumsal'ın çocukluğunuda hesaba katarak Arık'a kadar anlatmıştı. Yani Kül Masalı hikayesini birileri daha ögrenmiş ve kahrolmuştu. Genç kadın burda olmasa dahi, resmen çığlıkları duyuluyordu her bir cümlede. Enver anlattıkça birşeyler yeniden yaşanıyor bazı şeylerin pişmanlığı yürekleri olduğunu hatırlatıyordu merhamet yoksunu bunca varlıklara.)

 

Enver anlatmayı bitirdiğinde.

 

"Torunum şimdi onun yanında mı? "

 

"Evet "

 

"Torunumu yanıma alacağım. Bu saatten sonra benim yanımda yaşayacak. Mutlu olacak. Güzel günler yaşayacak. "

 

"O.... Ölüyor. Bizim yüzümüzden yavaş yavaş ölüyor amca. Ama en çokta canımı ne yakıyor biliyor musun?hala bizim gibi acizlere merhamet ediyor."

 

"Sen ne diyorsun Ş*refsiz köpek. Ulan! ben, seni torunumu bul bana getir diye tutum. Şimdi karşıma geçip ellerimizle onu yavaş yavaş öldürüyoruz diyorsun."

 

"Bir şey daha var. "

 

"Bunca şeyden sonra ne olabilir torunuma SÖYLE SOYSUZ KÖPEK! " demiş ve elindeki bastonuyla karşisinda acizce duran genç adamın omzundan vurmuş ve tekrar yere düşmesini sağlamıştı.

 

Yaşli adam bir zamanların en güçlü en yenilmez mafya babalarındandı. Ne zaman karısı onu terk edip kızınıda yanına alması ile yıkılmıştı. Herşeyden el çekmiş ve sadece milyarder işadamı olarak devam etmişti hayatına. Bunca yıl kızının izini sürmüştü. Ama kızına kavuşamadan ölüm haberi onu bir kez daha mahvetmişti. Yine yeniden yaşadı yaşli adam. Çünkü kızı geride ona bir armağan bırakmıştı. Kendi gibi güzel bir prenses.

 

Ve bu sesizliğin ardından ekledi Enver.

 

"Kumsal hamile. Bir kızı ve bir oğlu olacak. İkizlere hamile" demiş ve tekrar susmuştu.

 

"Ne?" demiş kalbini tutarak tekrar koltuğuna oturmuştu yaşlı adam.

 

Arık ve Kumsal' dan...

 

Arabalarına binerek, Enver'i geride bırakmış ordan ayrılmışlardı. Bir süre sonra bambaşka bir yola giren Arık ile

biran da panik yapan Kumsal.

 

"Nereye gidiyoruz ki ? " demişti.

 

"Bilmem nereye gidiyoruz ki?" diye karşılık gelince genç kadın şaşırmıştı.

 

"Şey ben sadece merak etmiştim özü- diyemeden anı fren koymuş ve arabayı durdurmuştu Arık.

 

Önce sakinleşmek ve birşeylerin içinden akıp gitmesine izin vermek adına, sakince direksiyonu tutumuş ve sâdece derin nefesler alarak karşıya bakıyordu genç adam.

 

Yanında hala bazı şeylerin yarım kalmışlığı ile korkan bir kadın vardı. Arık daldığı uzaklardan çektiği bakışlarını, yerinde titreyen ve yapacaklarını pür dikkat izleyen karısına dikmişti.

 

Önce emniyet kemerini çözmüştü daha sonra tekrar aynı ifade ile indi arabadan aşağı.

 

Gitti. Gitti. Kumsal'ı arabada bırakmış ve öylece yürüyüp gitmişti.

 

Kumsal çok korkuyordu. Ne oluyordu böyle? Arık onu arabada yapayalnız bırakıp gitmişti. Etraf çok ıssızdı. Kumsal ne yapacağını şaşırmış öylece otururken. Bir kaç dk sonra tekrar dönmüştü genç adam.

 

Bu kez Kumsal'ın olduğu tarafın kapısını açmış ve daha yeni ağlamış karısının ellerini, ellerinin arasına alıp derin derin öpmüştü.

 

O esnada genç kadın durduramadığı hıçkırıkları arasında,

" Beni bırakıp gittin. " demişti.

 

"Ben seni asla bırakmam. "dedi adam keskin ve sert çıkan sesi ile...

 

"Sen beni bırakıp gittin. "dedi kadın hala üzgünce.

 

Korkudan başını sağ sola sallayarak, söylediklerini kabul etmeyen karısına.

 

"Ben seni ömrümün sonuna kadar bırakmıyacağım" dedi adam.

 

Ve tekrar etti genç kadın"Sen beni çoktan bırakıp gittin. Ve asla dönmedin"

 

İşte o an anladı genç adam.

 

Arık , Kumsal'ı bırakıp gitmişti. Terk etmek değildi asıl mesele. Asıl mesele verilen sözlerin asla tutulmayan sonuçlari vardı...

 

Yıllar öncesinde demek fazla olmazdı sanırım. Tam da böyle bir yerde, Arık Kumsal'ı saçlarından tutup saatlerce dövmüştü. Daha sonra hiç bir şey olmamış gibi tekrar arabaya binmiş ve eve gitmişti genç kadını orada bırakıp.

 

Neden?....

 

Evet nedeni ise Arık iş yemeği için gittiği yere Kumsal'ı da getirmişti. Mecbursun demişti babası. Yapmak zorunda kalmıştı.Herşey o kadar güzel gidiyordu ki tam da, Kumsal'ın Arık Böke'i ortağım dediği adamın eşi ile uygunsuz bir vaziyete tuvalete görmesi işleri karıştırmıştı. Genç kadın, boğazına takılan yumruyu yutkunamadan tekrar geçip oturmuştu yerine. O sırada bir adam gelip, ağlayan genç kadına peçete uzatmıştı. Kumsal o kadar yıkılmıştı ki ağladığının farkında bile değildi. Teşekkür ederek almıştı peçeteyi. Adam ordan uzaklaşmıştı. Ve o anda kıyamet kopmuştu işte. Arık sakince gelmiş ve kolundan tutup kaldırdığı karısını dışarı çıkarmıştı. Hızla arabaya binip uzaklaşmışlardı ordan. Yine böyle bir yerde durdurmuştu arabayı. Ve olanlar olmuştu işte...

 

 

"Tamam bir tanem ağlama geçti yavrum"

 

"Geçmiyor Arık. Hala çok acıyor"demiş Arık ellerini kendi yüreğinin üzerine koymuştu genç kadın.

 

Arık ayağa kalkıp, Kumsal'ın gözyaşlarını tek tek öpmüştü. " Söz veriyorum sana herşeyi unutturacağım " demiş ve Kumsal'ın ellerinden tutup indirmişti aşağı.

 

Aslinda genç kadın korkmasa etrafına baksa anlayacaktı herşeyi. Şuan yavaş yavaş idrak ediyordu kocaman bir lunaparkın arka tarfında olduklarını.

 

Lunaparkın arka tarafını ormanlıktı o yüzden birşey tam görünmüyordu. Fakat yürüdükçe o muhteşem yer daha da iyi gözüküyordu. Kumsal'ın yüzünde tatlı bir gülümseme oluşmuştu. Daha demin ağlayan genç kadından eser yoktu.

 

Arık Böke, sevdiği kadının ellerini sımsıkı tutup saçlarina derin bir öpücük bırakmıştı. "Şşşş geçti demek isterdim. Ama affet güzel kadın. Biliyorum geçmiyor. Ama birşey biliyorum son nefesime kadar sana ağlamayı haram edeceğim. Ve şimdi kayıp olan çocukluğun için burdayız yavrum. Bunca zaman asla yaşayamadığın mutIuIukIarı, sevinçleri birer birer sana yaşatacağım."

 

Birbirlerine zamanın hüzünü ile bakan iki gençte ellerini daha da sıklaştırmış ve birlikte lunapark ışıklarının o muhteşem etkisine doğru karışmışlardı.

 

"Arık Böke, salıncağa binmek istiyorum. Beni sallarmısın? "

 

" Emrinize amadeyiz kraliçem"

 

 

"Arık Böke, dönme dolap. Arık Böke lütfen"

 

"Hayır yavrum o olmaz"

 

"Ama neden? "

 

"Yavrum bakma öyle kurban olduğum. Sen hamilesin bak o tehlikeli"

 

"Ama ben onu aşeriyorum şuan. Ne yani çocuklarımızın vücudunda dönme dolap şeklinde lekemi olsun"

 

"Yavrum ne zamandan beri yenmeyecek bir şey aşeriliyor bakalım. İnsan yiyebileceği bir şey aşerir. Hem bak salıncağa, atlı karıncaya, kaydıraga ve top havuzuna bile soktum seni ama bu gerçekten olmaz"

 

"Lütfen Arık Böke. Bak istediğin herşeyi yaparım. Çok istiyorum. Hem çocuklarımıza bir şey olmayacak. Yemin ediyorum şuan iyi hissediyorum. "

 

"Tamam peki, hadi bin. Ha! Unutmadan herhangi bir şeyde söyle hemen dur dursunlar"

 

"Ya teşekkür ederim. Çok iyisin"

 

" Hadi koca bebek. Zaman tükeniyor "

 

genç kadın, Arık Böke'nin yanağından uzunca bir öpücük kondurmuş ve kocasını ardında bırakıp normal adımlar ile ilerlemişti dönme dolaba. Geçip oturmuştu yerine. Uzaktan Arık Böke'ye gelmesi için eli ile işaret ediyordu.

 

"Tamam geldim. Ne bu heyecan "

 

Arık'ta oturmuştu sonunda. Birlikte kemerlerini bağlamışlar ve öndeki engeli kapatmışlardı. Arık'ın işareti ile alet çalışmaya başlamıştı.

 

Ve o gün bir umut daha yeşerdi....

 

Ne acılar son buldu, ne de mutluluklar yaralara merhem oldu. Herşey için çok geçti. Bunun farkında olmayan yoktu ki. Sadece inanmak istemiyorlardı o kadar.

 

Ama bunca siyahın,içindeki umut küçük bir çatlaktan doğan gün ışığının temenisiydi.

 

Kumsal acılarına, babasına ve yaşadığı sanılan hayata karşı özürce bağırdı.

 

Sesi kısılacaktı belki ama umrumda bile değildi. Bir kez olsun sesinin sevinç çığlıkları yüzünden kısılması, dizlerinin ve kollarının oyun oynarken düştüğü için kanamasını istiyordu.

 

Genç kadın dönme dolap döndükçe kollarını iki yana açarak delice gülüyordu. Sanki yıllar sonra özgürlüğüne kavuşmuş bir kuş misali.

 

Arık Böke ise pişmanlık ile kavruluyor nefesi ciğerlerine yetmiyordu. Oysa ki şuan mutlu olması gerekti. Neden değildi? Neydi ki bu çarpıntının sebebi?Aslında oda severdi burayı. Annesi ile hep gelirdi buraya. Ve annesi de Kumsal gibi neşeyle o yaşta oğlu ile her oyuncağa biner oyunlar oynardı.

 

Dönme dolap durmuş ve Arık önden inerek, Kumsal'ı kendi kucaklayarak indirmişti. Birlikte biraz yürümüş buldukları bank oturmuşlardı. O sıra dudaklarını büzen ve elleri ile karnını okşayan karısının yanına eğilerek yüzünü iki elinin arasına almış ve

 

"Ne oldu? Yavrum. Bir yerin mi ağrıyor. Sancın mı var? Korkma söyle"

 

"Arık benim canım pamuk şeker çekti. Özür dilerim. Ama çok istiyorum alırmısın? " demiş tabi isterken arkasından inci tanelerini dökmeyi de ihmal etmemişti.

 

Arık, karısının bu tatlı haline fazla dayanamamış ve Kumsal'ı yanaklarından saçlarından derince öpmüştü.

 

Hemen ardından adamlarına yaptığı el işareti ile karısının önüne bir çok çeşit pamuk şeker getirtmişti.

 

Kumsal, aldıgı pamuk şekerleri büyük bir heyecan ve iştah ile yiyordu.

 

"Yavaş güzelim sanki ilk defa yiyorsun"

 

Genç kadın ağzına aldıgı şekeri tutacağı sıra kocasından gelen soru ile dumura uğramıştı.

 

Üzgünce " Ben hayatımda ilk kez yiyorum bunu. Şey biraz görmedik gibi oldu kusura bakma lütfen. Gerçekten canım çok çekti o yüzden istedim. Bu aralar çok şey çekiyor canım durduramıyorum. " demişti. Daha sonra tekrar dönmüştü yemeğe.

 

Kumsal durmak istesede içindeki yaramazlar izin vermiyordu ki genç kadına.

 

Arık, sinirden saçlarını eli ile dağıtmış ve derin bir nefes alıp vermişti. Bazı şeyler ağır geliyordu. Bazı şeyler pişmanlık içeriyordu. Bazı şeyler mutlu olmayı hak ediyordu. O bazı şeyler evlilikleri ydi.

 

Ve Kül masalı köz olmaktan çıkıyordu. Yavaş yavaş kül olmaya gidiyorduk...

 

 

"Babam öldü.Beş kuruşum kalmadı. Ve şuan yapayalnızım. Ama ne olursa olsun onun tek bir neşe kırıntısını elinden alacağım. İşte o zaman tamamen mutlu olacağım"

 

"Neden bu kadar kin tutuyorsun ki kardeşine"

 

"Çünkü... "

 

Devam edecek...

 

Kalp koymayı ve bol bol yorum yapmayı unutmayin lütfen ❤

 

Arık Böke & Kumsal Soysal

 

Devran Adanır

 

Enver paver

Loading...
0%