Yeni Üyelik
23.
Bölüm

23.Bölüm(Neden mi?)

@kutuptayazmisalli

Baybars Akça'dan...

 

 

"Çünkü... " demiş daha sonra karşısında duran sevdiği kadına bakarak kendini koltuğa atmıştı.

 

Hala Baybars'ın tepesinde bekleyip sorularına bir cevap arayan genç kadın

"Neden Baybars söyle de bilelim. " demesi ile,

 

 

Genç adam hala ne yapacağını şaşırmış vaziyete sağ sola bakıyordu. Birden ayağa kalmış

"Yeter Nazlı! kes sesini de git yat. Bu kadar merak iyi değil. Hadi güzelim geç oldu" demişti ama.

 

Nazlı bu gece tüm sorularına bir cevap almak istiyordu. Çünkü sevdiği adam bu olamazdı. Baybars bu kadar cani olamazdı.

 

 

Hâlâ ne yapacağını bilmeyen genç adamın yanında oturmuş,

 

"Baybars, bu sen değilsin. Bu sevdiğim adam değil. Neden masum bir kız acı çeksin diye uğraşıyorsun. Hem de o acı senin kız kardeşin. Canın be adam kanın"demişti.

 

Ama o can alıcı cevabı beklemiyordu.

 

"Çünkü o benim kız kardeşim değil kadın anladın mı?. O benim öz kardeşim değil"

 

Baybars'ın bunu demesi. Nazlı'yı şoka sokmuştu.

 

"Ne? Nasıl? Bu olmaz ikiniz de Meral Akça'nın çocuklarısınız. " demişti.

 

Karşısında ki, sitresinden eli ile saçlarını karıştırıp, yeni yaktığı sigarasından bir fırt çeken bu da yetmezmiş gibi hemen ardından daralan ciğerlerine derin bir nefes alan genç adam.

 

 

"Ben Ateş Soysal'ın oğluyum. Annem bunca yıl babam bildiğim adamla evlendiğinde aslında o adam'dan hamileymiş"demişti.

 

 

Şuan yüzüne gelen yoğun si*gara dumanını bile aldırmadan tüm şoku ile Baybars'ın yüzünü yüzüne eşitlemiş

 

"NE? Sen... Hayır, hayır olamaz. Bu imkansız" demişti.

 

 

"Bende imkansız olsun istedim. Ama değil. "

 

 

"Tamam işte. Kumsal bu hikaye de en masum kişi. Neden hala kızla uğraşıyorsun? Bırak kız bir kez gülsün şu hayatta. Bunca yıl çektiği acılar yeter artık"

 

 

"Yetmez, yetmeyecek. O benden annemi çaldı. Annem sırf onu doğurabilmek için canıdan vazgeçecek olan belgeyi benim gözlerimin önünde imzaladı. Her gece o k@hpeyi doğurana kadar her gece dizlerinde uyutup bana nasihatler verdi. Onu çok sevmemi, herşeyden korumamı istedi benden"

 

 

"Peki sen ne yaptın? "

 

 

"Söz verdim, ama hiçbirini tutmadım. Çünkü....

 

Sözlerini tamamlayamadan, boğazına düğümlenen yumruyu zar zor yutkunmuş. Ağlayan gözlerle ona bakan karısına dönmüş ve

 

" Bir kış günüydü. Hastaneye getirmiştik annemi. Annemi doktor ve hemşireler koşturarak bir odaya aldılar. Çocuğum hiçbir şey bilmiyorum tabi. Annemin canı yanıyordu onu çok iyi biliyorum. Bekledim, sadece annemi bekledim. Ama, canı yandığı için çığlıklar atarak girdiği yerden bembeyaz bir örtünün altında sedyede götürdüler önümden. Her zaman saçlarımı okşadığı canım oğlum diye sevdiği eli sedyeden sarkmıştı. Bembeyazdı. Yüzünü açmak onu yanaklarından öpmek koynuna yatmak istedim. Benim annemin uykusu derindir diyerek ordakilerin ayaklarına yapıştım. Babam beni kucakladığı gibi çekti annemin yanından. Bir gün geçti, ben annemi bekliyordum gelecek ve canım oğlumun bugün ne canı çekiyor diyecek bende yumurtalı ekmek diyecektim. O gün bana yumurtalı ekmeği halam getirdi. Soğuktu, yanında da annemin taze sıktığı portakal suyu da yoktu. Ben bir köşede ağlaya ağlaya o ekmeği yedim. Bir daha hayatımda ne yumurtalı ekmek yedim ne de meyve suyu içtim. Sonra elimden tutup bir yere götürdüler. Kocaman bir kutu ve etrafında onca insan vardı. Halama sordum. Bu kutu ne dedim halama içinde ne var? O'da bana dönüp hiç acımdan onun için de annen var demişti. Ben koşarak açmak içinden annemi almak istedim ama beni bırakmadılar. Babama yalvardım son bir kez görebilmek için sen çocuksun korkarsın dediler. Oysa ben annemi o halde görmekten değil ki görememekten bir daha yanımda olmayacağından korkuyordum. Eve gelmiştik, ben hala ağliyordum. Babam bitik haldeydi. Ev buz gibi soğuktu. Ne sıcak bir ortam vardı ne de sofra da taze pişmiş tarhana çorbası. Annem her kış boyu tarhana çorbası yapardı bana. Ben nefret ederdim. Ama o ısrarla içirirdi. Küsünce de, tamam bir daha köfte patates yaparım gönlünü alırım yakışıklı oğlumun diye beni koynuna yatırarak saçlarımı öperdi. Ve bir kaç saat sonra seher abla evdeki çalişan kucağında bir bebek ile girdi içeri. Ağlıyor ve susmuyordu. Birden halam içeri girip bak bu annenin katili olan bebek dedi bana. O ,annenin senden uzaklara gitmesini sağladı demişti. Ben o günden beri o f@hişenin acı çekmesi için elimden geleni yaptım. O acı çektikçe mutlu oldum. Her ağladığında çocukluğum geldi aklıma. Yarım kalan bir çocukluk." bu sözleri sarf etmişti.

 

 

"Ama onun suçu değil ki? "

 

 

"Sende mi onu koruyorsun? "

 

"Bak Baybars ben kimseyi korumuyorum. Seni seviyorum çünkü hem sevdiğim adam hem de çocuğum babasısın. Ama ya ben Ali'nin doğumunda ölseydim. Barış'ta, Ali'ye bunları mı yaşatacaktı ?. Sende göz göre göre bu yaşananlara izin mi verecektin?"

 

 

"O başka, bu baş- diyemeden genç kadın, Baybars'ın sözünü kesmiş ve

 

" Hayır başka falan değil. Sadece kendini kandırıyorsun o kadar. Öyle olmasını istiyorsun. Çok bencilsin. Bu hikayede doğmayı isteyerek annesinin ölümüne sebeb olan bir kız yok. Annen istese o çocuğu aldırabilirdi. Ama yapmadı herşeyi göze alarak doğurdu. Çünkü sana güvendi, çünkü gözü arkada kalmayacaktı. Hala anlamadın mı? Annen, en değerlisini uğruna canından vazgeçtiğini, canından çok sevdiği çocuğuna emanet ederek gitmiş. Yani sana. Ama sen emanete asla sahip çıkmadın, belki bir gün sahibi çıkıp gelmeyeceğini bildiğin için boşverdin. Ama Kumsal hala seni, abisini bekliyor."

 

demiş hemen ardından genç kadın. Gözyaşlarını hızla silmiş ve ayağa kalkarak.

 

"Bu gece çocuklarımın yanında uyumak istiyorum. Sana iyi geceler" diyerek orayı terk etmişti.

 

Baybars yapayalnız kalmıştı koskoca salonda...

 

Düşündü ne kadar zalim oluşunu, düşündü ne kadar yalancı olduğunu. Düşündü, düşündü ve düşündü...

 

Tam tamına 18 yıl geçmişti. Peki Baybars acıdan başka ne vermişti ki Kumsal'a.

 

 

"Ağğğ!!"diyerek önünde ki sehpa da ne var ne yoksa yerle bir etmişti. Genç adamın kalbi yeter artık git ayaklarına yapan af dile derken, kafasında ki sesler susmuyor hala acının en dibini yaşatmalı diyordu. Baybars bu dengesizlik yüzünden öldüğünü hissediyordu resmen. Ama bunu zaman gösterecekti.

 

 

 

Unutma ne acılar son bulur bu hayatta, Ne de mutluklarmız sonsuzdur.

 

 

 

ADANIR KÖŞKÜ

 

 

Mahir bey yemek masasının başında yerini almıştı. Kahvaltı için torunlarını bekliyordu.

 

Bir süre sonra ilk gelen Burak olmuş hemen oturmuştu yerine.

 

Hüzünlü havayı dağıtmak için şakayla karışık bir tavırla,

" Dede tamam bu kadar yorma kendini. İstediğin o kız şey adı neydi ki? " diye sormuştu dedesine.

 

Ama Mahir Adanır asla istifini bozmadan

"Kumsal " demişti.

 

Genç adam dedesini çok iyi tanıyordu. O yüzden,

"Ha işte o kızı sana getireceğim" demiş ve gülmüştü. Burak Adanır şaka maktik bir karakter. Asla bir ciddi bir hali olmayan karışında adam olse gülmeyi başaran nadir insalardan.

 

Geçmişten gelen bir hastalık türü. Burak asla ağlayamıyor. Buna psikoloji de melankolik depresyon deniyor. Bunun sebebi ise altında yatan derin travmalardır. Devran abileri Burak ortanca birde küçük kız kardeş olan Leyla... Anne babalarını bir yangında kaybeden gençler çok büyük bir psikolojiden geçtiler. Hepsinde ayrı ayrı bir hasar bıraktı bu kaybediş.

 

 

Burak sendromları yüzünden hep gülüyordu bazen de duyduğu sesler için bir kaç kez tedavi görmüştü. Leyla küçük kız kardeş onun Pirofobisi vardı. Ateş olan her şeyden korkuyordu. Birde alan korkusu olan Agorafobisi vardı. Yani Leyla,Adanır köşkünden asla adım atamıştı dış dünyaya. Adım attıgı an anne ve babasının sesleri kulaklarına dolduğunu hissediyordu küçük kız.

 

 

Ve büyük çocuk Devran... Abi... Fedakar adam...

 

Tüm hayatını dedesi ve kardeşlerine adayan ve asla kendi adına bir hayat yaşamamış biri. Devran Adanır...

 

 

"O kız dediğin senin halanın kızı. Benim torunum"demişti sert sesi ile yaşli adam.

 

 

Burak elinde olmayarak sırıtır şekil de

"Tamam dede de kusura bakma. Hem sen evli falan diyordun. İşimiz biraz zor. Hem kocası Soysal'rın varisi" demişti genç adam. İstemeyerek yapıyordu bunu elinde değildi ki.

 

O sırada neşe ile merdivenlerden inerek,

 

"Eee bu Kumsal kimiş bakıyım? " diyen bir adet meraklı mı meraklı bu ikilinin en küçükleri olan leyla vardı.

 

Herkes susması ile küçük kız gözlerini kocaman açarak" hıhh!! Yoksa Devran abimin sevgilisi mi? Abiş madem yengem var neden bana söylemiyorsun? kırıldım" demiş ve rahat tavırları ile sandalyesini çekerek yerine oturmuştu.

 

Mahir Adanır " inşallah oda olacak "demesi ile

 

Baştan aşağı siyah takımları ile koltuğunda sessiz sedasız oturan genç adam küçük kardeşinin dediği şey ile değil de dedesinin irdelemsi ile irkilmişti.

 

 

Önce yavaş adımlarla gülerek prenses desenli tabağını dolduran kardeşinin saçlarından öpmüş daha sonra

 

"Hadi kahvaltını yap bugün dersin var. Öğretmenin birazdan burda olur. Hem bu sene üniversite kazanacağına söz verdin bana. Bu sefer de olmazsa bozuşuruz ona göre"

 

demiş ve bu sefer hala ona gülerek bakan Burak'a bakmıştı.

 

Omuzlarından silkelemiş onunda saçlarından öpmüş "Aslan kardeşim benim" demeyi ihmal etmemişti.

 

Çünkü genç adamın zekasında veya bedeninde hiçbir engel yoktu. Sadece gülüyordu ve asla ağlayamıyordu. Gerçekten de abisinin dediği kadar Yakışıklı biriydi. Akılı çevikti ama dedesine göre en iyi Devran'dı. Herşeyden kendinden bile torunu Devran gelirdi. O kadar severdi onu.

 

 

Genç adam bıkınlıkla bu sefer dedesine dönmüştü.

 

"Biliyorum dede, ne diyeceğini biliyorum ama lütfen yeter" demiş ve genç adam gideceği sıra.

 

Mahir bey söze girerek

 

 

"Dün ne dediysem o. Sözümün üstüne söz tanımam Devran bunu böyle bil" demişti.

 

 

 

Devran yavaşça dedesine eğilmiş ve sadece yaşli adamın duyacağı şekilde

 

"Yıllar önce annenin ve babanın babaanneme eziyet edişine göz yuman. Sırf boşanmak istediği için bu süreçte oğlunun yani babamın öldüğünü söyleyerek piskolojisini alt üst eden annen ve babana sesin çıksaydı eğer. Bu yüzden o çok sevdiğin eşin karnında kızı ile kaçmazdı. Şimdi ise doğru insanmışsın gibi karşim da durupta o zavallı kızla evlenmemi istiyorsun. O ne yaşamış senin haberin var mı? Adamın Enver'in dedikleri iki dk hüzünlendirdi seni. Hemen ardından içerde bana bunları söyledin. Ahh!! Dede ben iyi değilim ben yaranın ta kendisiyim. Ben yarayken merhem olamam"

 

demiş ve gideceği sırada yaşlı adam Devran'ın kolundan tutup

 

 

"Ya kaderiniz de varsa bu hayat. O zaman evlat sen istemezsen bile yaşanır ve son bulur" diyerek genç adamın kolunu bırakmıştı.

 

 

 

Devran hızla dışarıya attı kendini. Derin nefesler alıp veriyor ciğerleri boğuluyordu sanki. Herşey üzerine geliyordu resmen. Bir çıkmazdaydı ama ya dedesinin de dediği gibi bu çıkmaz sandığı şey ona nefes olansa. Ya gerçekten kaderse....

 

 

 

Devam edecek...

 

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen ❤

MAHİR ADANIR

DEVRAN ADANIR

BURAK ADANIR

LEYLA ADANIR

 

BAYBARS AKÇA

Loading...
0%