Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28.Bölüm(Savrulan köz)

@kutuptayazmisalli

Toprağa anlatsın diye sesimi sulara verdim. Her mevsim uyansın diye sevdamı bahara verdim...

 

 

SEHER ADANIR( Dağlı)

 

MAHİR ADANIR

 

GÖKHAN ADANIR

 

MERAL ADANIR (Dağlı)

 

Yıllar önce idi. Zamanın bile kendini bilmez hoyratça geçtiği, sevdaların en güzel yılları idi.

 

Genç bir kadın zalim mafya kocasından kaçıp abisine sığınmıştı. Severek evlenmişti yalan yok ama bir süre sonra yer altının en güçlü mafya babası olduğunu ögrenmiş ve ondan gitmek istemişti. Sürekli yakıp yıkmasından bıkmıştı. Çok zalimdi. Öyle ki bunun üzerine kocasından duyduğu tehditlere gençliğinin en güzel yıllarını boyun eğerek geçirmişti. Kadının abisi hasta ve bir o kadar yorgundu. Yıllar onlardan anne baba sevgisini erken almıştı. Dünyalar kadar sevdiği bir abisi vardı ve tek sığınacak kapısı idi. Ama o günden beri görmemişti abisini. Sadece haberini duyuyor kahroluyordu kendi kendine. Kadın o evden kaçmayı başarmıştı. Ama geride evladını bırakarak. Bir anne için çok ağır bir yüktü.Genç kadın bir umutla çaldığı kapının ardında bir muhatap bulamadı. Çünkü abisi 3 yıl önce ölmüştü. Ama bunu kocası söylememiş ve onu kandırmıştı. Ev yapayalnızdı, ne o heybetli ses vardı ne de kahkaha sesleri. Yoktu işte yok. Kadın kahroldu çaresiz boynu bükük kimsesiz kalmıştı artık. Bunca zaman bir yalanı yaşıyordu. Ve karar verdi kadın oğlunu alıp buralardan gitmek için. Boşanma davası açmıştı. Kocası bunu duyar duymaz yakıp yıksa da ortalığı, pes etmedi. Direndi gittiği yere kadar fakat 2 ay sonra mahkemede sürekli inatlaşan adam kadınla boşanmayı kabul etti. Kadın tamam bu sefer mutlu olacağım derken bir ses duyuldu mahkeme salonu'nda.

 

"Bu kadının beni evliliğimiz boyunca defalarca aldattığını ögrendim. Ve şimdi size sorarım hakim bey ortada bunca delil varken oğlumun velayetini nasıl olurda ona verirsiniz"

dedi adam..

 

Kadın yıllarca bakarken bile kıyamadığı o sevdiği yeşil gözlere bakmış ve peşi sıra inci taneleri süzülmüştü yanaklarından.

 

Ama o yeşil gözlerde bir merhamet kırıntısı bile yoktu. Kadın çaresizce kafasını sağ sola çevirerek adama bakıyordu.

 

Ve hakim güçlü olan tarafa inanmıştı. Velayeti kazanan Mahir Adanır ve kaybeden çaresiz anne Seher Dağlı...

 

Seher yavaş ve kendini bilmez adımlarla yürümüştü çıkışa doğru. Birden bir ses duydu "Bu ses" dedi kadın. Oğlu yakışıklısı anne diye ona koşuyordu. Kadın kollarına açarak kendine koşan oğlunu sarıp sarmaladı. Öptü kokladı küçük oğlunu gögüsüne sokup hüngür hüngür ağladı. Başlarında bekleyen yüzünde mimik oynamayan Mahir Adanır öylece seyre durmuştu anne oğla. Taş olsa çatlar kelimesi Mahir Adanır'a işlemiyordu. Daha sonra oğlunu eski karısından çekip kucağına almış sağ koluna emanet etmişti.

 

Ağlayan genç kadına yaklaştı ve" Eğer Adanır olmayı becerseydin benden boşanmak istemezdin. Bu hayatı sen istedin ve artık yapayalnızsın. Oğlunun yüzünü bir daha görmek istiyorsan şartı biliyorsun güzelim " demiş ve karşısında dumura ugramış kadının gözyaşlarından uzunca öpmüş ve onu orda bırakarak çıkıp gitmişti.

 

Adam yıllarca o yaşlara bile hasret kalacağını bilmedi. Kadın ise hayattından olacağını.

 

Peki ne oldu?derseniz. Hayat devam etti. Bundan bir kaç hafta sonra genç kadın hamile olduğunu ögrendi. Oğlunu alma çabaları boşa çıkıyor bu süreçte genç kadını hamilelik çok zorluyordu. Artık elinden bir şey gelmiyordu. Doğumdan sonra gelirim diye gidip bir daha dönemecegini oda bilmiyordu. Arkadaşının yanına giden kadın biraz rahatladım dese de doğuma kadar huzursuzdu çünkü aklı hala küçük oğlundaydı. Mis kokulusu ilk göz ağrısındaydı. Tabi aylar geçti ve doğum yaptı genç kadın güzel bir kızı oldu adını Meral koydu. Meral Dağlı tıpkı babası Mahir Adanır gibi idi. Yemyeşil gözleri vardı... Tam 8 ay sonra Seher çalışmak için gittiği yerden bir daha dönemedi. Genç kadına araba çarpmış ve orada kızına ve oğluna bile doyamadan ölüp gitmişti. Kızı Seher'i arkadaşı Arzu büyütmüştü. Kendi kızı gibi bakmış bir dediğini iki etmemişti. Çünkü Arzu'nun kocası Arzu'yu çocugu olmuyor diye terk etmişti. Yıllarca çocuk hasretine şimdi kavuşmuştu. Öyle böyle Mahir Adanır yıllarca karısını ve kızını aramıştı. Ne bir iz ne de bir haber alamıyordu. Koskoca mafya babası mafyalığı bırakıp iş adamı olarak devam etmişti hayatına. Biraz geç olmuştu bu kararı ama olmuştu işte. Oğlu büyümüştü Gökhan Adanır. Annesine hasret kalarak büyümüştü işte. Yıllar erken almıştı saçlarının siyahını gencecik adamın beyaza çalan saçları vardı. Aklar düşmüştü. Annesi gelecekmiş gibi bekledi kapının eşiğinde ama annesi gelmedi. Küçük çocuk büyüdü baba oldu. Bir gün kapı çaldı ve babasının sağ kolu, babasının hastanede olduğunu söylemişti. Genç adam babası ile görüşmüyordu çünkü annesinin gitmesi onu terk etmesinin en büyük nedeni idi.

 

Soğuk ve sert sesi ile " Ne oldu? "dedi adam.

 

" Anneniz yıllar önce ölmüş efendim. Sizden gittiği yıllarda araba kazasında vefat etmiş. Geride bir kız kardeşiniz olduğunu ögrendik "demişti yaşlı adam.

 

Gökhan o an mahvoldu. Demek kapı eşiğinde kokusuna hasret kaldığı annesi çoktan melek olmuştu. O yüzden gelip masal anlatarak uyutmuyordu beni dedi içinden gözü yaşlı adam.

 

Bazı şeyleri kaybetmeden değeri yoktu bu hayatta.

 

Bir aile paramparça olmuştu. Gökhan babası ile birlikte kız kardeşini çok aradı ama bulamadı.

 

Ve yıllar sonra Gökhan davet edildiği özel mafya yemeğinde güzeller güzeli bir kadınla karşılaştı. Hüzünle etrafına bakıyor sanki bir şeylerden korkuyordu. Baktığında kadın hamile idi. Bir taraftan karnını tutuyor bir taraftan eşine bakıyordu. Adam ona aynı şekilde baktığı söylenemezdi. Bir şey vardı ama çözemiyordu genç adam.Yüzü o kadar annesini andırıyordu ki gözleri ise babası gibiydi. Yüreği sıkışmıştı. Gözleri yanıyordu genç adamın.Çok geç kalmıştı ama içinde kalmaması için DNA testi yaptırdı ama bir sonuç alamamıştı. Negatifti. Ama o kadar inanmıştı ki buna.

 

Tabi pes etmedi yıllarını da verse çabaladı aradı. Yıllar ayları aylar ise haftaları kovalıyor ama bir sonuç çıkmıyordu.

 

Koskoca bir yara vardı ortada birilerinin gelip kader dediği ama asla suçu üstlenmediği bir yara idi bu. Yarım kalan sevgiler, anneler , babalar ve evlatları...

 

Mahir Adanır ve oğlu Gökhan Adanır sırf Meral için Çelebi Akça ile ortaklık yapmıştı. Mahir bey, Baybars'ı kendi torunu gibi görmüştü. Her zaman sever hediyelere boğardı. Gökhan Adanır'da aynı sevecenlikle yaklaşırdı. Arada Meral'de gelirdi evlerine. Ama asla kızları olduğunu bilmediler. Çünkü Çelebi Akça'nın başından beri herşeyden haberi vardı. Eğer Meral'i onlardan kaçırsa idi herşeyi mahvedebilirdi. O yüzden herşeyi ince düşünüp sık dokumalı idi. Kimsenin anlamadıgı bir şey vardı Çelebi Akça giderek güçleniyordu.Bur sır perdesi Çelebi Akça tarafından yıllarca saklanmıştı. Ta ki doğumda karısı Meral'i kaybedene kadar. Meral'in ölümünden sonra imzaladığı evrakları görür görmez deliye dönmüştü. Piskolojisini düzene sokamadığı gibi yaptığı herşey ayağına dolanmıştı. Adanır holding ile tüm bağlantısını koparıp kenara çekilmişti.

 

 

 

Gökhan Adanır herseyi o gün kız kardeşini kaybettiği gün ögrenmişti. Arabası ile yola çıkmıştı babasına her şeyi tüm gerçekleri söylemek için. Ama yoğun yağış sebebi ile virajı alamayınca kaza yapmıştı. O olaydan sonra felç kalmıştı genç adam. Mahir Adanır oğlunun bu halinden sonra köşkünün kapılarını kapattı. Yıllarca ıssız yapayalnız kaldı. Torunlarına ve oğluna adadı kendini.

 

Ve bir süre sonra oğlu iyileşmişti. Ama artık herşey için çok geçti. Kardeşini kaybeden genç adam bir türlü kendine gelememişti. Halbuki o kadar yakındı ona.Ama pes etmediler kaçıp giden Çelebi Akça'nın izini sürdüler.

 

..... 

 

Yaşlı adamın sadece tek kelime düştü yorgun dilinden "Herşeyi hakketim"

 

 

Tabi üzerinden yıllar geçmişti.

Gökhan Adanır'ın adamı olan Enver içeri sızmış ve Çelebi Akça'nın ortağı Ateş Soysal'ın en iyi adamı olmuştu. O sayede herşeyi ögrenmişti. Geçmişin acısını misli ile yaşatarak Mahir Adanır gebertmişti Çelebi Akça'yı. Ama içi soğmuyordu işte.

 

Ne büyük bir günah işlenmişti ki kader kendini tekrar ediyordu.

 

 

ŞİMDİ Kİ ZAMAN...

 

Kumsal'ı hastaneye yetiştirmişlerdi. Şimdi sadece beklemek kalıyordu onlara.

 

Devran, Kumsal'ın durumunun iyi olduğunu öğrenir öğrenmez dedesini de alıp gitmişti. Tatsızlık çıkmasın diye. Daha babasını alacaktı bağ evinden.

 

Arık öylece, çaresizlik içinde başı yerde bekliyordu o sırada yerde bir gölge belirdi. Kafasını kaldırıp baktığında ise babasını görmesi ile nutku tutulmuştu. O geceden beri görmediği babası şuan burdaydı. Tüm öfkesi ile kalkan adamı Enver tutmuştu.

 

"Dur! Sakin ol Arık. Sadece konuşmaya geldim" demiş ve ellerini teslim oluyorum gibi havaya kaldırmıştı yaşli adam.

 

Hala Enver'in engel oluşuna direnerek tüm öfkesi ile

"Ne yüzle lan ha? Hangi yüzle karşıma çıkıyorsun? Yetmedi mi yaptıkların" diyerek bağırıyordu. Hastane koridorunda. Kimse bir şey diyemiyordu çünkü burası zaten Soysal'ların hastanesi idi.

 

"Pişmanım. Hem de çok pişmanım"

 

"Pişmanim ha nasıl bir pişmanlık ulan bu? "

 

"Biliyorum. İşlediğim günahlarımı size yıktım. Gözüm intikamdan başka bir şey görmedi ve hem seni hemde gencecik bir kızın hayatını mahvettim"

 

"Hayır, hayır mahvetmedin hayatımızı s*ktin sen. Bizi sönmek bilmeyen bir ateşe atın. Ne köz olmayı ne de sönmeyi biliyorsuz öylece çaresizlik içinde kaldık"

 

"Tüm gerçekleri anlatım sana. O gece herşeyi ögrendin fakat yanliş bildiğin bir gerçeği daha ögrenmek gerek evlat"

 

Arık'ın öfkeden köpüren ağzından

"Daha ne var a* g*tünü s*k***min hayatında öğrenmem gerek olan ne? " diyerek uygunsuz şeyler çıkmıştı.

 

Ama yaşlı adam sakindi. Ve tekrar etti.

"Burda olmaz. Karın taburcu olsun evde konuş-

demeden sözünü agzına tıkan Arık tekrar önünde ki Enver'i iterek,

" S*ktir git. Birde sana evimi mi açıcam. Ne diyeceksen de ve defol" demişti.

 

Bu sefer Enver, Arık'ı bırakmış

 

"Arık istersen ben Kumsal ile eve geçeyim sende babanla konuş " demişti yüzüne bakarak. Ve tekrar

 

"Hadi, Arık " demesi ve ona gözleri ile işaret etmesi ile gerçekten önemli olduğunu açıklıyordu. Çünkü ne olursa olsun Enver'e çok güveniyordu.

 

"İyi peki dikkat edin. Geleceğim hemen Kumsal'a söyle merak etmesin" dedi. Ve babası ile çıkmışlardı hastaneden.

 

 

Bir süre sonra baba ve oğul bir köşkün önüne geldiler. Önden Ateş soysal inmişti. O eski heybetli adam gitmiş yerine artık yaşlanmış ve herşeyden el çekmiş bir adam gelmişti sanki. Baya çökmüştü. Arık'ta indi sinirle neden buraya geldiklerini çözemiyordu.

 

Burası amcası Savaş'a aitti.

 

"Ulan gele gele amcamın evine geldik amk. Senin derdin bitti şimdi bunun karın ağrısı ne peki benimle? "

 

 

"Hadi gel içeri " demiş ve agır adımlarla yürümüştü içeri yaşlı adam.

 

 

Heybetli köşke girmiş kocaman salonun ortasında durmuşlardı.

 

Ateş Soysal her zaman geldiğinde oturduğu o görkemli koltuğunda yerini almış ve söze girmişti.

 

"Savaş Soysal benim abim. Nam-ı diğer mafyaların gururu. Elinden uçanda kaçanda olmaz. Ne heybet ama"

 

 

"Amk! Burda geçmişi yad ediyoruz galiba. Ne söyleceksen söyle işim var. Sen iyice kafayı yemişsin çünkü. Tedaviye fal-

 

Arık'ın hararetle söylediği sözleri kesen Ateş Soysal'ın

" Savaş abim senin özbe öz baban" demesi idi.

 

Arık dumura uğramış "NE" demişti.

 

Ve tekrar uzaklara daldı yaşlı adam. Bu ev çocukluğunun geçtiği, her bir köşede hatıraları olan yılların yorgunluğunu taşıyan o köşktü. Belki iyi belki de kötü zamanları olmuştu burda ama yine de bu yer yüreğinde bir yerlerde ukte idi.

 

Tozlanmış pencereden düşen ufacık güneş ışığına bakarak,

"Evet doğru o senin baban. Enver, sana dün akşam bir şeyler anlatmış. Evet hepsi yerli yerince doğru. Her bir kelimesi ama tek bir yalan vardı aralarında annen Şimal benden hamile değildi. Yani sen benim oğlum değilsin. Oğlum Baybars'ın da kardeşi değil kuzenisin. Siz amcaoğlusunuz. Ben Meral'e aşık iken annen Çelebi ile tuzak kurarak bizi ayırdılar. Eğer o zaman Meral'in zorla Çelebi ile birlikte olduğunu. Şimal'in de sırf beni istediği için abimin altına yatığını bilseydim hiçbirine izin vermezdim. Ama annenin hesaba katmadığı tek şey abimin ona olan takıntısı olmuştu. Hatırlıyormusun evlat. O gece eve ellerimde siyah güller ile geldiğimi. Ve -" diyemeden

 

Arık Böke boğazına takılan yumru ile zar zor "Annemi gözlerimin önünde oldürdüğün gece" diye tamamlamıştı.

 

 

Yaşlı adam gözünü kaçırıp çaprazında duran, sinirden alnındaki damarlar patlamaya hazır gözleri kan çanağı olan Arık'a bakarak

 

"O gün annenin tüm yalanlarını ve ihanetleri ni öğrenmiştim. Ve en kötüsü de hesap sormak için gittiğim abimin ayağına, abimin gözlerime baka baka nikahlı karımı nasıl becerdi**ni anlattığı ve oğlun dediğin çocuğun aslında benim çocuğum dediği an. Asla çıkmıyor beynim den. O gün bende ikisini de gebertip tüm mal varlığını alarak yer altı dünyasına giriş yapmıştım. Artık çok güçlü idim. İşte bu kadar evlat. Meral'im sevdiğim, saçının tek teline dünyayı değişmecegim kadın. Oğlumun annesi. Ben ne yaptıysam sevdiğim kadın için yaptım. Ve herkes zamanla hak ettiğini aldı" dedi ve öylece sustu yaşlı adam.

 

 

Yavaş ve ağır bir tonda,

 

"Ama bu masum kıza yaşatıklarımı değiştirmez. Sen bile isteğe Kumsal'a zarar vermem için elinden geleni yaptın. Her döktüğü yaş bana acı olarak geri dönüyor baba" söylediği sözler yüreğinde büyük bir ağırlıktı Arık'ın.

 

 

"Bu hikaye de tek bir suçsuz var ise o da karın Kumsal'dır. Affet beni oğlum. Sen her ne kadar öz oğlum olmasan da sen benim oğlumsun. Bunu kimse değiştiremez. Buraya seni neden getirdim diye soruyordun ya, işte bu ev ve Soysal'rın en büyük varisi olmanı sağlayacak miras senindir. Herşey bir kalemde bugün üzerine geçti. Bu senin ve Kumsal'ın hakkı. Güzel bir hayat kurmanız için. Olurda bir gün beni affedersen beni nerede bulacağını biliyorsun evlat " demiş ve oğluna sımsıkı sarılmıştı. Yine ve yeniden Arık'ı orda bırakarak çekip gitmişti.

 

 

 

Geçmiş geçmişte kalmadığı gibi kimseye de güzel bir gelecek vad etmemişti.

 

 

Devam edecek...

 

 

Oy kullanmayı ve bol yorum yapmayı unutmayın lütfen.

 

 

Tüm düşüncelerinizi bekliyorum. Sizler ne düşünüyorsunuz?

 

 

 

 

 

Loading...
0%