@kzbrlzkakz
|
🎭 Ard arda indirdiği yumruklarla son antrenmanına çıkmıştı. Türkiye'nin en iyisiydi, ama üstü olduğu gibi altı da vardı. Tek hedefi alt kısmında en iyisi olmaktı. Yumruklarını çekti kum torbasından. Başarılı olmak dışında bir seçeneği yoktu. Gidecekti ve o maçı kazanacaktı.
Herkes dilinden dökülen tek kelime, tek bağrış 'bolatlı' kelimesiydi. Bu yiğiti daha çok hırslandırıyordu. Bu gün en iyisiyle çıkıyordu ringe. Ya batacaktı ya çıkacaktı.
Şişenin kapağını açıp son kez bir yudum su içti. Hızlı gözlerle etrafı taramaya başladı. Tek hedefi en iyisi olmaktı, bu yolda ise kimsenin ona engel olmamasıydı.
Ringe doğru yürümeye başladı, Burak birşeyler söylüyordu ama dinlemiyordu. Herkes, hepsi rakibini destekliyordu. Amacı hepsini gülerek geldikleri bu mekandan yüzleri asık bir şekilde çıkartmaktı.
Tel kapıyı açtı, ve içeri girdi. Rakibinin gözlerinin içine baktı. Birbirlerinden korkmadıkları aşikardı. Yiğitin içinden bir ses ona;
"Bunu yapmamalıyız. Bu yanlış. Bu yasal değil."
Bu ses her maça çıktığında kulaklarında çınlıyordu. Gözlerini kapattı birkaç saniye. Geri açtığında ise bunun doğru olduğuna karar vermişti. Düdük çaldığında tüm sesler sustu. Sadece o ve zihni vardı. Rakibi bir atak yaptı. Ama ustaca geri çevirdi. Birbirlerine yumruklarını sallarken. Herkes bağırmaya başlamıştı. 'bolatlı' denilen adamın yumruğu yiğitin yanağına gelince sendeleyerek demir tellere çarptı.
"Şimdi belanı siktim orosbu çocuğu." Doğruluğu yerde yumruğunu adamın yüzüne ard arda geçirdi. Adam sendeleyerek yere düşünce sırıtma sırası ondaydı. Kaşının kenarından kan akıyordu. Üzerine eğildi ve yüzüne yumruklarını geçirmeye devam etti. Geri çekilince adam ayağa kalktı. Birkaç savurma hareketi ile sendeleycek gibi oldu ama sağlam durdu. Kaşından ve dudağından kan akıyordu. Adam birkaç yumrukla yıkılmayacak gibi duruyordu. Yumruğu karnına geçirince yüz üstü yere düşmüş ağzından kan gelene kadar kusmuştu.
Üstte kurallar katıydı. ama altta hiçbir kural yoktu. Söyledikleri tek şey, 'ölmesin yeter.'
Düdük çaldı. Hakem Yiğitin yanına geldi, sağ kolunu yukarı kaldırdı. Yiğit eldivenleri çıkarttı. Başına burağın verdiği havluyu attı. Herkesin yuhlama sesi duyulurken yiğit ve Burak kulise girdi.
"Nasıl devirdin ama herifi. Bam bam. Ama yani, yenemedikleri adamı beş dakikada da harcamazsın ya." Burak konuşurken yiğit koltuğa uzanmıştı.
"Telefonu versene." Burak telefonu verdi. Birkaç tuşa basıp kulağına dayadı. Birkaç saniye sonra açıldı.
"Alo, baba."
"Aradığına göre yaşıyorsun. Birşeyin varmı?"
"Birşeyim yok."
"Adam öldü mü?"
"Yaşamaz ama sürünür."
"Hangi hastaneye götürdüklerini öğrendiniz mi?"
".... Özel hastanesi."
"Ekip gönderiyorum. Oylanmadan çıkın oradan da." Telefonu kapattı yiğit. Telefonunu ve araba anahtarını alıp çıktılar. Gerisiyle onlar değil devlet ilgilenecekti.
🎭
Yağmur alin'den
Yağmur yağıyordu, babaannem yağmur hep bereket ve iyi şeyleri temsil eder derdi. Ne kadar karamsar bir hava olursa olsun iyi şeyler olur derdi. Bununla büyümüş buna inanmıştım. Batıl inançlara inanmazdım ama babaannem demişti. Kadının her dediği müneccim gibi çıkıyordu.
Doldurduğum kahvem bitince mutfağa girip pembe finacı tezgaha koyup odama çıktım. Ne annem ne de babam ortada görünmüyordu. Hemen üzerime birşeyler geçirip dışarı çıktım.
(Yiğitin karanlık dünyasına kıyasla fazla pembe bir dünyası var hshshshs)
Arabama binip bir mekana sürdü arabasını, kendime zaman ayırmayalı uzun zaman oluyordu. Arabayı park edip mekana girdi. Daha çok gençler için yapılmış bir yerdi. Bar kısmına gidip alkolsüz bir içecek istedim. Şu an alkol alamazdım. Biraz sosyal medyada dolaşırken bir isme takıldı gözüm.
Yiğit bulut çevik.
Bu geçen yemekteki adamdı, hesaba girdim. Milli boksör mü? Şaka mı?
Takip butonuna bastım. Pişman olmuş mıydum? Hayır. Sosyal medya hesabında sadece kendisi vardı. Sporunu ya da başarısını öne çıkartarak kendini on plana çıkarmamıştı. 6 milyon takipçisi vardı. Birde benim gariban hesaba baktım.
Gariban olan halin bild 1 milyon yuh ya.
Telefonu kapatıp kulaklarımı taktım. Çantamdan çıkardığım resmin defterine birşeyler çizmeye başladım. Aklım istemsizce onda kalmıştı. Hesabına tekrar girip bakmak istesem de girmedim.
Resmim bittiğinde camdan dışarıya baktım. Hava kararmıştı. İki çizim bitirmiştim. (Biz kim olduğunu anlamadık zaten :))
eşyalarımı toplayıp çıktığımda birisinin arabamın yanında olduğunu gördüm. Arabam her şeyimden önemliydi.
"Beyefendi Ne yapıyorsunuz burada." Bana döndü. Bu oydu. Bu yiğitti.
"Plakanızı alıyorum." Kaşlarımı çattım. Kafayı yiyecektim
"Sebep."
"Trafik şubeye şikayet edeceğim." Yanına ilerledim. Ne sanıyordu bu kendini.
"Sebebini öğrenebilir miyim?"
"Bu bir suç hanımefendi, ayrıca size kim araba kullanmayı öğrettiyse onu da şikayet etmemiz gerek."
"Ne saçmalıyorsunuz siz."
"Asıl size sormamız gerek, park hâlindeki bir arabanın arkasına park edilmeyeceğini bilmiyor musunuz?" Dedi plakamın fotoğrafını çekerken.
"Allahım sabır ver."
"Cümlemize hanımefendi cümlemize, şimdi arabanızı çeker misiniz?" Arabaya binip sinirle geriye çektim.
"Bundan sonra arabanızı park ettiğiniz yerlere dikkat edin, birde ehliyeti aldığınız yeri bir soruşturun." Dedi ve son gaz gitti. Kafayı sıyırcaktım.
Arabayı eve sürdüm. Birde bu eksikti. Kafayı cidden sıyırcaktım.
🎭
Yaklaşık iki gündür evin Bodrumundaki boks salonundan çıkmıyordu. Bu her maç sonrası kafa dinlemek için yaptığı birşeydi. Koltukta uzanırken kapı açıldı. Bu duruydu. Kardeşi.
"Zahmet edip şuradan çıkıp, benim de bir kardeşim var gidip bakayım nasılmış demeni bekliyorum iki gündür."
"Neyin varmış, sapasağlamsın. Ayrıca annem ve babam burada işte. Ne derdin varsa onlara anlat." Gözlerini devirip tekli koltuğa oturdu duru.
"Neyin var?"
"Birşeyim yok." Anlardı. Vardı.
"Yeme şimdi beni. Anlat."
"Bi kız var. Birkaç seferdir sürekli karşı karşıya geliyoruz. Geçen yemekte yanımda oturan kız."
"Yağmur mu?" Heyecanla yerinden oynadı.
"Sen nereden biliyorsun."
"Abi kızı tanımayan mı var. Nerdeyse iki milyon takipçisi var İnstagram'da." Başını salladı.
"Takip ediyor musun sen bu kızı."
"Evet." Yiğit telefonunu çıkartıp duruya uzattı. Birkaç tuşa bastı. Önüne yağmurun Instagram hesabı çıktı.
"Kız seni zaten takip ediyor."
"Ciddi misin?" Dedi elinden telefonu çekerken.
"Yok abi şakacıktan."
"Tamam. Sen çık ben geliyorum." Gözlerini devirip çıktı duru. Duru çıkar çıkmaz yiğit kağanı aradı.
"Kuzen, sen bilir miydin bizim numarayı ya."
"Susta sana birinin ismini versem kim olduğunu numarasını falan bulabilir misin?"
"Kim?"
"Yağmur alin kara."
🎭
Sosyal medyada gezinirken bir anda önüme düşen bildirim ile üzerine bastım. Yiğit beni geri takip etmişti. Gıcık adam.
Niye öyle diyorsun ya.
Hem şikayet et hem de geri takip et. Gıcık herif. İki hafta süreli trafikten men yemiştim. Kafayı sıyırmama az kalmıştı. Çalan telefonumu elime aldım.
"Yağmurrrrr."
"Efendim İdil."
"Yardımın lazım."
"O ne demek."
"Lanet olası eminin baba tarafı." Gözümü devirdim. Hep aynıydılar.
"Araba yollaman gerek ama."
"O iş bende."
"Görüşürüz." Kapatıp odama çıktım. Birşeyler giyip makyaj yaptım. Telefonumu alıp çıkacaktım ki annem girdi odaya.
"Nereye böyle." Dedi gülerek. Yanına gidip yanaklarını sıktım.
"İdil evleniyor ya, Fırat'ın baba tarafı biraz sıkıntılıymış. Yanına gideceğim."
"Git git. Yalnız bırakma kızı. Hem akşam yemeğine çağırmışlardı. Sen önden git." Başımı sallayıp yanaklarından öptüm ve evden çıktım. Araba gelmişti. Kapıyı açacaktı ki elimle durdurdum. Böyle şeyleri pek sevmezdim. Şoför gülümseyerek yerine döndü.
Araba çalıştığında şoför gülümseyerek bana döndü.
"Eğer sizin içinde bir mahsuru yoksa benzinlikte durabilir miyiz benizini azalmış da." Sorun olmadığını belirttim. Benzinlikte biraz bekledikten hemen sonra eve varmıştık. Kapıyı çaldım.
"Buyrun kime bakmıştınız?"
"İdil, İdil için geldim."
"Yağmur hanım olmalısınız. Buyurun bahçedeler." İçeri girip bahçeye doğru ilerledik. Beni gören İdil 'sonunda geldin yoksa kendimi boğacaktım.' bakışları ile bana ilerledi.
"Hoşgeldin." Dedi neşeyle. İdil hep neşeliydi ama belli ki bu gün biraz fazla üstüne gidilmişti.
"Hoşbuldum." Birlikte bahçeye ilerledik. Gördüğüm yüzle sakince bir sabır çektim. Bu herifin her gittiğim yerde ne işi vardı.
"Ay hoşgeldin yağmur."
"Hoşbuldum hülya teyze."
"E annen nerede."
"O sonradan gelecek. İdil çağırdığı için geldim."
"Damadın baba tarafıyla arası biraz limoni." Dedi sessizce.
"Farkındayım."
"İşler nasıl gidiyor."
"İşler gitmiyor."
"O ne demek?" Gerizekalının biri yüzünden demek.
"Hödüğün biri yüzünden 2 hafta men cezası aldım trafikten. O yüzden sergi için gerekli olan şeyleri yapamıyorum." Dedim seslice. Üstüne bile alınmadan sohbet etmeye devam etti.
"Ay kötü olmuş. Neyse halledersin sen. İnanıyorum." Çalışan kadının getirdiği limonatadan bir yudum aldım.
"Ben bi Çeyize falan bakayım." Diyip kalktı hülya teyze. Evin bahçesini gezerken arkamdan bir ses işittim. Tam ensemdeydi.
"Hödük ha?" Bu oydu.
"Evet hödük. Ne güzel ismini sormadan söylemen çok iyi oldu."
"Men cezası alabileceğini düşünmemiştim. En fazla para cezası gelir diye düşündüm."
"Cidden soruyorum ama salak mısın sen. Hayır uyarsan anlamayacak mıyım da gidip çocuk gibi şikayet ettin."
"Sen bana baya dolmuşsun."
"Dolmuşsun diyor, çıldıracağım. Ya ben 4 gündür işe gidemiyorum be."
"Sebep bunun taksisi var osu var busu var."
"Acaba neden. Düşün bakalım. Biz kadınlar korkudan dışarı çıkamıyoruz. Sokak başı ka dın öldürüyorlar sen osu busu var diyorsun." Diye sinirle çıkıştım.
"Ben bunları düşünmedim. Kusura bakma ama sende gelip tam arkama park etmişsin ne yaoabilirim."
"Hala üste çıkıyor ya. Hala ya." Sinirle oradan uzaklaştım.
|
0% |