@kzbrlzkakz
|
Geçmiş
"YETER ARTIK, ANLIYOR MUSUN YETER." Yağmurun anne ve babası yine kavga ediyorlardı.
"Bıktım sürekli içip içip eve gelip sızmadan, hakan bizim bi kızımız var farkında mısın sen böyle yaptıkça senden nefret ediyor." Hayır etmiyordu. Yağmur kin tutmazdı.
"Bana acımıyorsan kızımıza acı, karnımdaki bebeğe acı lütfen. Yalvarırım yeter artık." Annesi hamileydi. 4 aylık olmuştu. En sonunda artık dayanamıyormuş gibi konuştu.
"Senden nefret ediyorum" Yağmur saklandığı yerde ağlamamak için zor tuttu kendini.
"Ne yapacaksın eski aşığının yanına mı gideceksin. Otur oturduğun yerde." Dedi ve karısının saçından tutup yere fırlattı. Yağmur çıkmak istedi ama annesinin dediklerini hatırladı.
'ben çık diyene kadar çıkmak yok tamam mı annecim, baban çık dese bile çıkmak yok.'
"Nerede o kızın, onunla da görüşeceğim. Benden izin almadan dışarı çıkmak ne demekmiş o görsün." Yağmur küçük ellerini dudaklarına kapattı. Ağlarsa sesini duyardı ve gelirdi. Sustu.
"Neredesin kız, anası kılıklı yine nereye saklandın." Çıkmadı yağmur. Olduğu yerde daha ne kadar küçülebilirse o kadar küçüldü.
Birkaç saat sonra dış kapı sertçe çarpıldı.
"Annecim çıkabilirsin." Yağmur küçücük alandan çıktı. Annesi onu kucağına alarak yatak odasına girdi. Dolabın üzerinden bavul çıkardı. Kendi kıyafetlerini ve yağmurun kıyafetlerini birkaç oyuncağını koydu.
"Onları ne yapacaksın anne."
"Hiçbir şey, gidiyoruz birtanem. Hadi tut elimi" Annesinin elini tuttu. Kapıda birkaç adam vardı. Arka bahçeye geçerken dikkatlice evden ardından da bahçeden çıktılar. Beyaz bir araba vardı kapının önünde. Hemen kızı ile ön koltuğa oturdular.
"Anne bu adam kim?" Yağmur hiçbir akrabasını tanımıyordu. Dayısını da tanımamıştı.
"Bu senin dayın annecim." Yağmur gülümsedi.
"Adın ne?"
"Fatih."
"Benim adım da yağmur alin."
"Menmun oldum yağmur alin.'
"Bende." Fatih ablasına döndü.
"Nereye gidiyoruz." Çantasından bir adres çıkardı ve Fatihe uzattı.
"Abla, bu kalenderin adresi. Vallahi yaşatmaz oraya gidersen."
"Haberi var fatih yürü."
🍁
Araba birkaç saat sonra bir kulübenin önünde durmuştu yağmur annesinin elini sıkı sıkı tutmuş bırakmıyordu.
"Anne nereye geldik." Dedi yağmur masum bir şekilde.
"Zarar görmeyeceğimiz bir yere bir tanem." Gözlerini kulübeye dikip bakmaya başladı. O sırada camda birinin yüzünü gördü yağmur, ona gülerek bakıyordu. Parmağı ile camı gösterdi.
"O adam kim." Cama baktı Neslihan.
"Artık onun yanında kalacağız annecim." Meraklı gözlerle annesine baktı.
"O adam, bize zarar vermez mi?" Gülümseyerek kızının yüzüne baktı.
"Hayır annecim vermez." Cama geri döndü.
"Oraya gidelim o zaman." Dedi annesini kulübeye doğru çekiştirirken. Gülerken kızının peşinden ilerledi.
Kalender onlar evin oraya gelmelerini beklemeden kapıyı açmıştı. Soba yanıyordu. Çay demlenmişti. Yağmur alin utangaç gözlerle kalendere baktı. Kaslı ve yapılı bir adamdı.
"Hoşgeldiniz." Dedi gülümseyerek. Çekinerek konuştu yağmur.
"Merhaba." Dedi utana sıkıla. İskender yağmurun boyuna gelmek için dizinin üstüne çöktü.
"Merhaba yağmur." Dilini küçük dudaklarında gezdirdi yağmur.
"Senin adın ne?" Yağmurun saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı.
"İskender." Annesine çevirdi yüzünü.
"Anne... Üşüdüm." Burnu kızarmıştı.
"İçeri girelim o zaman minik ördek." Yağmur içeri girerken kaşlarını çattı.
"Ben ördek değilim." Dedi sinirle. Neslihan onları gülerek izliyordu.
"Hadi ya neymişsin sen?" Yağmur etrafa bakarken konuştu.
"Ben bir kuğuyum hemde pembe bir kuğu." Kahkaha attı İskender.
"Anasının kızı işte." Dedi homurdanarak İskender, ama sesi nedensiz mutlu çıkmıştı.
"Benim neyim varmış."
"Kıza bile aşılamışsın pembe aşkını, şunu bak yanakları ve burnu bile pembe." Yağmurun gözleri mutlulukla irileşti.
"Gerçekten mi?"
"Gerçekten. Şimdi söyle bakalım acıktın mı?" Başını aşağı yukarı salladı.
"Yemek malzemesi varsa birşeyler hazırlayayım hem sende yersin."
"Anne mercimek çorbası istiyorum." Dedi gözleri yavaş yavaş kapanan yağmur.
"Akşam yemeği belli desenize. İçeride mercimek var. Birkaç birşey eksikti. Onları da şu aşağıda benzinlikte alırım. Kimseye kapıyı açmayın. Fatih dışarıda zaten." Başını salladı Neslihan. İskender yağmura baktı. Çoktan uyumuştu.
Eli Neslihanın yanağına gitti. Okşadı. Parmağının tersi ile sevdi.
"Bilmiyor değil mi?" Başını sağa sola salladı.
"Boşandığınızı da bilmiyor." Yine başını sağa sola salladı.
"Sana benziyor."
"Farkındayım." Dedi Neslihan yorgun gözlerle gülerek. Belinden çekip sarıldı.
"Çok seviyorum, o sikik orosbu evladını içeri tıkmadan rahat nefes almayacağım." Gözleri kolların gitti.
"O mu yaptı bunu." Gözlerini kapattı Neslihan. Derin bir nefes verdi.
"Çorba falan yapma. Hazır alırım dışarıdan. Uyu dinlen."
"Teşekkür ederim."
"Siz benim canımsınız, ölürüm ben size hala teşekkür ediyor. Zaten başından beri oraya senin gitmen bile hataydı. Şimdi içeri giriyorsun dinleniyorsun. Anlaştık mı?"
"Tamam." Alnını alnına yasladı.
"Seni seviyorum."
"Bende seni seviyorum."
🥹
İçinde bulunduğum ortam çok garipti. Fırat'ın baba tarafı, idilin anne tarafı. Öykü, Beyza, elçin ve yanımda yan yana oturkus Burakla yiğit. İdil için buradaydım ama aklım yiğitteydi. Çünkü yüzünde yeşileşmiş bir morluk, dudağının kenarında ve kaşında bir patlak vardı.
"Yiğit." Dedim sessizce. Bakışlarını bana çevirdi.
"Efendim."
"Pansuman yapmamı ister misin biraz kötü durumda." Gülerek başını iki yana salladı.
"Gerek yok. İyiyim."
"Pek öyleymiş gibi gelmedi bana." Parmağımın ucu patlamış dudağına gitti. Bastırdım.
"Ah."
"Gerek varmıymış."
Güldü.
Tekrar ediyorum gamzeleri çok güzel.
"Varmış."
"Kalk hadi."
"Burada yapsan ne olur ki?"
"Fırat'ın dedikoducu ailesine laf vermek istiyorsan neden olmasın." Hemen kalktı yerinden.
"Gidelim."
"Yola gel böyle." Dedim yerimden kalkarken. Arkamdan gelirken güldüğünü gördüm. İlk yardım çantasını alıp masanın üstüne çıktım. Önüme gelip beklemeye başladı. İlk önce gazlı bezle yarasını sildim. Pek acımış gibi durmuyordu. Biraz daha bastırdım. İnledi.
"Bu gün canıma kast edecekmişsin gibi hissettim." Dedi gülerek. Canı acımıştı ama hala gülüyordu.
"Hayır sadece fazla tepkisiz duruyordun."
"Küçücük şeylere ah uh deseydim boksör olmazdım."
"Canın acıyor mu?" İster istemez çok yakınlaşmıştık. Bu iyi birşey değildi.
"Hayır da sen niye kızardın öyle." Bunu yüzüme eğilerek söylemişti.
"hiç." Kaşına da pansuman yapıp küçük yara bantları dan yapıştırdım.
"Yanağımda acıyor."
"Buzluktan buz alıp orana koyabiliriz."
"Nereme koyabiliriz."
"Yanağına buz."
"Anladım." Buzluğu açıp buz jellerden bir tanesini alıp bana verdi.
"Sen koyar mısın?" Hayır çok fazla fesattım, bunu neden yanlış anlamıştım. Başımı salladım.
"Bu şeylerden sadece sağlık ekliplerinde olur diye biliyordum."
"Biz boksörlerin evinde çok fazla olur." Fıratta boksördü ama o yiğit kadar adını duyuramamıştı.
"Birşey soracağım?"
"Seni dinliyorum."
"Öyküyle seni aldattığı için mi ayrıldınız." Bunun cevabını biliyordum ama ondan da duymak istiyordum.
"O da var ama başka şeyler de var. Burada bir düzenim vardı, ülkede neredeyse en iyisiydim. Annesiyle beraber Almanya'ya gidecekti. Sende gel dedi. Hem mesleğim hem duru yapamadım."
"Durunun neyi vardı ki?"
"Duru kanser hastasıydı yağmur. Onu burada bırakıp gidersem hemde bir kadın için bunu yapamazdım. Kardeşimi bırakıp gidemezdim."
"Duru için ne diyeceğini bilemedim. Peki sonra."
"Duru atlattı. Çocukluğundan beri hayaliydi balerin olmak. Bu sefer bu yüzden yanında olmam gerekiyordu çünkü İstanbul'a tek başına gelemezdi hemde böyle büyük bir hastalık geçirdikten sonra. Yine gel dedi ama gitmedim gidemedim. Sonra birgün Almanya'ya olimpiyatlara gidecektim. Sürpriz yapayım dedim. Evine gittiğimde onu elbette en yakın arkadaşımla aynı yatakta beklemiyordum."
Bu, bu çok çirkindi. Ne demek en yakın arkadaşı.
"O günden bu güne sadece ailem ve mesleğim başka hiçbir şeyi düşünmedim." Ellerim yanaklarına gitti. O an kasıldığını hissetim.
"Senin adına üzgünüm. Ama bence onun orada öyle olması seni büyük bir hatadan çevirmiş. Evlenebilirdiniz ve bir çocuğunuz olsaydı bu geri dönülmez olurdu."
"Öyle mi diyorsun?"
"Hı hı." Parmaklarının ucu ile saçlarımla oynuyordu. Perçemlerimin gözüme gelmesin diye geriye yitti.
"Sen öyle diyorsan öyledir." Sanırım utanmıştım. Yüzümün kızartığını hissettim. Sanki anlamış gibi güldü.
"Çok tatlısın."
"Biraz daha böyle konuşursan asıl tatlılık neymiş görürsün yiğit."
"İlk kez hödük ya da dağ ayısı demedin çok şok oldum şu an."
"Abartma istersen."
"Cık abartmıyorum öyle çünkü."
"Gören de sanki hiç adınla seslenmiyoruz sanar."
🎡
|
0% |