@kzbrlzkakz
|
Yazar'dan...
Barlas belki de hayatının dönüm noktası diyeceği bir görevdeydi. Kırmızı bültenle aranan örgüt başı bir iti arıyordu. Bu görevi de başarı ile bitirirse hem rütbe alacaktı hemde cansuya evlenme teklifi edecekti.
Sevdiği kadınla bir aile kuracaklardı. Uzun bir süredir buradaydı, yaklaşık 3 ay olmuştu.
Annesi, Aybüke, cansu, tim, onlardan operasyon boyunca haber alması yasaktı.
Boynunda asılı olan dürbünü çıkarıp mağaraya baktı. Değişim saati gelmişti. Alması gereken asıl it hala gelmemişti.
Mağara girişindeki adamlar değişmişti. Alması gereken adam gelmişti. silahındaki mermileri kontrol etti.
Ya batacaktı ya çıkacaktı.
Ama şu an batamazdı.
Yolunu gözleyen bir yarı vardı, onu dualarla bekleyen bir annesi vardı.
Şehit olması muhtemeldi. Tekti şu an birdi.
Ama asıl güç ondaydı. Şehit düşse bile tabutunun üstüne örülecek bir bayrağı vardı, onun ardında bırakacağı bir vatanı vardı.
Değerdi...
Bir iç çekip sessizce ilerlemeye başladı. silahı, hançeri ve tabancası yanındaydı. Son kez cebinden çıkardığı cansu ile çekindikleri bir fotoğraf.
Cansunun olduğu kısmı öptü.
"Rabbim, bana birşey olursa, ailem ilk önce sana sonra geride bıraktığım tüm insanlara emanet." Dedi kendi kendine. Aile kelimesinin içine cansuyu da kattı içinden. Aile olmak istediğin kişi asıl ailen değil midir zaten.
İlk kurşun çıktı silahından. Bir it daha dünya üzerinden silindi. Bir iki üç derken hepsi bitmişti.
Mağaranın arka tarafına doğru ilerlerken tiz bir ses yayıldı tüm havada. Kurşun sesiydi.
Asıl alması gereken itin kaçtığını görünce sendeleyerek ilerlemeye devam etmişti. Kurşun bacağına denk gelmişti.
Topallayarak hızlı hızlı yürüdü, yanındaki itleri indirince tek kalmıştı şerefsiz.
"Kaçacak pek yerin kalmadı." Dedi Barlas. Sinsi sinsi gülmeye başladı karşısındaki adam, pek adam denilemezdi.
"Ben hep bir yolunu bulurum da, siz Türkler; hiçbir zaman bizden kaçmayacaksınız. Eninde sonunda kazanan yine biz olacağız."
"Zafer tarih boyunca hep bizden yana oldu. Bir ülken var mı? Söyleyeyim hayır! Uğruna savaşacağın bir bayrağın varmı? Hayır! Ben neden buradayım biliyor musun? Olan ülkem, vatanım bayrağım, ve milletim için. Ve onların refahı için sizin gibi itleri öteki tarafa göndermekten hiç çekinmeyeceğim." Dedi Barlas. Tetiğe Bastı. İtin kafasından fışkıran kanlar etrafa satılmaya başladı.
"S-seni öldüreceğim."
"Nasıl olacakmış o?"
"Se-seni geberteceğim." Dedi. Barlas cebindeki hançeri çıkarıp tam kalbine sapladı.
Son nefesini veririken bile kansızca vermişti. Bilgi verebilirdi. Ama onun vereceği bilgileri rahatlıkla bulabilirdi.
Kan kaybediyordu, bacağından akan kanı durdurması gerekiyordu.
Canı acıyordu. Operasyon tamamdı. Eli telsizine gitti. Tuşlara basacağız zaman onu engelleyen birşey oldu.
Kalbinin kenarına gelen kurşun...
Yolun sonu muydu yani? Şahadet getirme zamanı mıydı.
Kendini kayalığa bıraktı, o an Kalbinin tam ortasına bir kurşun daha yedi.
Son belliydi.
Şahadet...
"Eşhedü en lâ ilâhe illâllâh ve eşhedü enne-" tamamlayamadı. Orada tıkalı kalmadı da, boğazından gelen kan herşeyin sonuydu.
Gerisi gelmedi.
Yarı yarsız, annesi evlatsız, kardeşi abisiz kalmıştı... Yazar'dan...
Herşey çok yeni ve çok tazeydi, baran ve Eylül tatildeydi. Cansu işe gidip geliyordu. Barlasın yokluğu onu yaralıyordu. 4 ay geçmişti, Barlassız iki ay.
Elindeki serumu hastaya takip acil girişe geri döndü. Sedyede uzanan utkuyu görünce yanına gitti.
"Utku?" Dedi cansu. Utku Barlas yerine gelen askerdi. Bu bir hata mıydı bilmiyordu.
"Cansu, nasılsın." Dedi. Asıl ona sormak lazımdı nasıl olduğu.
"Ben iyiyim de ne işin var senin burada." Dedi Cansu. Yorgundu ve bitkindi. Üstüne midesi de bulanıyordu, biraz da baş dönmesi vardı.
"Öyle ufak bir kontrol." Dedi. Ama yalandı. Gecenin bir saati kontrol olmazdı. Ama üstelemedi.
Başını sallayıp nöbetçi doktorun yanına gidip durumundan bahsetti. Doktor sedyeye yatmasını ve birkaç test yapılacağını söyledi.
Serum takıldı, testler alındı.
Cansunun aklına gelmeyecek birşeydi.
Hamileydi...
.......
Eylül'den...
Herşey çok güzeldi, herşeye tamamdı ama birşey eksikti.
Barlas...
4 ay olmuştu, şehit düşeli. Tam 4 ay. Cansu tam anlamı ile toparlama bilmiş değildi.
Ve dün akşam baran'dan gerçek bir evlilik teklifi almıştım. Çalan telefonum ile plaj çantasındaki telefonu çıkarıp arayana baktım.
Cansu arıyordu.
Ona da gelmesini kafasını biraz da olsa dağıtmasını söylemiştim, ama itiraz edip Şırnak'ta kalmak istediğini söylemişti.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm.
"Alo." Diyen sesi durgundu.
"Cansu."
"Yenge, müsait misin?" Dedi. Olduğum yerde dikleştim. Denizde yüzen barana baktım.
"Evet, bir sorun mu var?" Dedim. Uzun süre sessiz kaldı.
"Yenge hamileyim."
.....
Duyduğum şeylerin ağırlığı çok ama çok fazlaydı. Cansu hamileydi. 4 aylıktı. Bu nasıl oluyordu bilmiyorum ama nasıl fark etmediğini bende anlamamıştım.
"Cansu bu çok, ço-"
"Yenge, korkuyorum. Ya abim kötü vir bir tepki verirse, ya da onu geçtim. Ben anne olunur bilmiyorum." Dedim. Gözünden yaş düştüğünü hissettim.
"Şimdi hastaneden izin alıyorsun ve bizim yanımıza geliyorsun halledeceğim ben tamam mı?" Dedim. Derin bir nefes aldı hıçkırıkları arasında.
"T-tamam." Dedi ve kapattı. Kaldığımız otelin adresini yolladım. Zaten karşılamaya giderdik.
Baranın yanıma geldiğini gördüm. Yüzünde bir tebessüm vardı. Söylediklerimden sonra da olur muydu bilmiyorum.
Telefona gelen mesajla yutkundum.
Cansu: abime ben söylemek istiyorum.
Sen; sen nasıl istersen.
Telefonu geri çantama koydum.
"Cansu geliyor." Dedim. Dudaklarında gülümseme daha da büyüdü.
"Kafası dağılır." Dedi başımın üstüne bir öpücük bırakırken.
"Cansunun yerinde olsaydım sanırım toparlanamazdım." Dedim. Alnımı öpüp saçlarımın kokusunu içine çekti.
"Seni karım yapmadan öteki tarafa gitmeye pek niyetim yok." Dedi. Yanaklarına ard arda öpücük bıraktım.
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırdı.
"Seni hakedecek ne sevap işledim ben." Dedi. Yüzümdeki gülümsemeler başka bir boyuttaydı.
"Bilemedim şimdi." Dedim. Dudağımın kenarına dudaklarını degdirdi.
"Kaçta binecekmiş cansu." Dedi. Dudaklarımı buktüm.
"Bilmiyorum ki?" Dedim. Başını sallayıp şezlonguna geçti.
"Hala atlatabilmiş değil." Dedi. Bu sefer ben başımı salladım.
"Zamanla unutacak." Dedi. Karnında barlasın bebeğini taşırken mi hiç ama hiç sanmıyordum.
🦋 Yazar'dan
Elindeki otobüs biletine baktı cansu, sonra da arkasına bakıp ona el sallayan arkadaşı dilarayaafifçe tebessüm etti. Harekete geçip otobüse bindi. Başını koltuğa yasladı. Yapması gereken şeyleri tartıyordu kaç zamandır. Karnında bir bebek vardı. Ama babası yoktu. Ne ölüsü ne dirisi. Hiçbir şey yoktu.
Otobüs hareket etmeye başladı. Kulaklıklarını kulağına takıp uyumaya çalıştı.
Suriye; halep...
Bedenini taşımak da zorlanıyordu Barlas. Ağır yaralıydı, canı yanıyordu ama dayanması gerekiyordu. Daha fazla dayanamadı olduğu yere bıraktı bedenini. Türkiye sınırları içinde olmasa bile Türk askerinin koruması olduğu bir bölgedeydi. Dalgalanan Türk bayrağına baktı. Uğruna canını bile feda edeceği bayrağı nice şehidin kanı olan bayrağa.
"Hey sen kimsin?" Diye bir ses duydu. Kadın sesiydi. Ama cevap veremedi. "Sana dedim, kimsin?"
Cevap gelmedi. Kadın Barlasa yaklaştı, "yaralsın... Ve askersin."
"Evet." Dedi Barlas. Ağzından gelen kan ile susmak zorunda kaldı.
"Gel, tutun bana." Dedi.
"Sen kimsin." Dedi Barlas zorlukla.
"Doktorum ben." Dedi.
"Hangi ülkenin." Dedi Barlas yine aynı zorlukla.
"İran." Dedi kadın.
"Adın ne?" Dedi Barlas.
"Efruz."
"Yalan söylüyorsun." Dedi Barlas.
"Bunu bilemezsin."
"Yalan söylüyorsun."
"Tamam söylüyorum, babam türk ama annem İranlı, yıllar önce babam şehit düşünce buraya geldik. Asıl adım bade, ama buradaki tanıdıklarım bana Efruz der." Diye sıraladı arka arkaya.
"Efruz... Parlak aydınlık demek." Dedi Barlas.
"Evet de sen nereden biliyorsun." Dedi. Gülümsedi.
"Uzun hikaye." Dedi. Aklına gelen tek kişi cansuydu. Canının yanmasına rağmen aklından birkez olsun çıkmamıştı.
"Kim geldi aklına." Dedi bade.
"Sevgilim."
"Sevgilin kim?"
"Benim can suyum, yaşama sebebim."
🫀 Herşey seyrinde gitmiyordu. Cansu gelmiş ve içeride baran ile konuşuyorlardı. Sanırsam birazdan meraktan ortadan ikiye çatlayacaktım.
Kapı birden açılıp ikisi de dışarı çıktılar. Birbirlerine sarılmış vaziyetteydiler. Yüzüme bir gülümseme yerleşti.
"Seninle de görüşeceğiz Eylül hanım." Dedi baran. Ellerimi yukarı kaldırdım.
"Benim bir suçum yok." Dedim. Diğer tarafına da beni çekip sarıldı ikinize de.
"Şimdi odaya çıkıyorsunuz, ve hazırlanıyorsunuz." Dedi. Yemeğe gidecektik büyük ihtimalle. İkimizde gülerek yukarı çıktık. Aylar sonra ilk kez yüzü gülmüştü cansunun.
Suriye; halep
Efruz elindeki sirkeli ılık su ile barlasın ateşini almaya çalışıyordu ama olmuyordu. Kurşunu kendi imkanlarıyla en hijyenik şekilde çıkarmıştı ama durumu ağırdı.
"Efruz, durumu ne?" Dedi babaannesi. Sıkıntılı bir nefes verdi Efruz.
"Ağır, sağlık ocağından malzeme almamız gerek." Dedi Efruz.
"Bu çok tehlikeli, bir kez gittik. Bir kez daha gidersek çok kötü şeyler olur." Dedi. Yüzünü avuçladı Efruz.
"Ölebilir."
"Bizde ölebiliriz!" Dedi babaannesi.
"O bir asker." Dedi Efruz. Babaannesi sinirlenmişti.
"Düşman askeri." Dedi babaannesi.
"Sizin için düşman, ama benim ülkemin askeri. Sen bu zamana kadar hangi masuma el degdirdiklerini gördün." Diye çıkıştı. "Şimdi ben sağlık ocağına gidiyorum ve sende askerin yanında duruyorsun." Diyip yıkık dökük evden hızla çıktı. Hızlı hızlı ilerlerken ona selam veren herkesi es geçip sağlık ocağına girdi.
Gerekli pansuman malzemelerini, birkaç serum ve ağrı kesicileri poşete koyup hızlıca girdiği gibi çıktı.
Eve ilerlerken ona dönen tuhaf bakışları umursamadı bile. Eve girmesi ile serumu bağlayıp pansumanı yeniledi. Ağrı kesiciye şu an ihtiyaç yoktu ama serumuna ateş düşürücü enjekte etti.
Ateşi yavaş yavaş düşmeye başlamıştı ama hala uyanamamıştı.
Birkaç saat sonra...
Efruz'dan
Adını sanını bilmediğim sırf Türk askeri diye evde yaralarını sardığım, günlerdir, pardon aylardır evimde olan asker, yaklaşık 8 ay olmuştu.
Ama utanmıyordu, komada olmuş olma olasılığı çok yüksekti.
"C-cansu." Diye bir ses duydum, evet uyanmıyordu ama aylardır dudaklarından çıkan tek şey buydu.
Cansu.
"Birde uyansan, sonra cansu kimmiş öğrenirdik." Dedim. Cidden Sabrımın son demlerine geliyordum.
🎀
|
0% |