Yeni Üyelik
42.
Bölüm

42. Bölüm

@kzbrlzkakz

Baranın yüzüme bıraktığı öpücükler ile uyanmak zorunda kalmıştım.

 

"Ya baran, yapma, vallahi çok uykum var." Diye isyan ederken o çoktan üzerime çıkmıştı bile.

 

"Biraz daha uyuyayım ne olur." Dedim. Gözlerimi açtığımda sırıtığını gördüm.

 

"Neden sırıtığını sorabilir miyim?"

 

"Sabahları daha bir güzel oluyormuşsun." Dedi. Salaktı. Bu salağı yerdim. Ama uykum var.

 

"Güzelimmm."

 

"Hayır baran."

 

"Ya ama."

 

"Baran gece boyu her yerimi morarttın zaten daha ne istiyorsun ya."

 

"Karıma doyamıyorsam bu benim suçum değil."

 

"Of baran of ya."

 

"Ne of Ne?"

 

"Biraz uyuyayım sonra olur mu?" Bakışlarını tavana dikti.

 

"Tamam olur." Dedi ve yanıma yatıp kollarını belime doladı. Ellerini kasıklarıma götürdü.

 

"Ağrıyor mu?" Dedi.

 

"Birde soruyor musun?"

 

"Sanki tek taraflıydı, durma baran, olmaz baran, şu saaten sonra durursan senden boşanırım baran."

 

"Durma dedim dedim de bu kadar sert olacağını düşünmemiştim."

 

"Sert adamımdır yavrum."

 

"Baran."

 

"Efendim."

 

"Balayına gidecek miyiz?"

 

"Sen gidelim de, balayını önüne sereyim."

 

"Ya salak." Diyerek yanaklarını sıktım. "Peki nereye gideceğiz."

 

"Sen nereye ben oraya." Dedi. Düşündüm. Çocukluğumdan beri gitmek istediğim iki yer vardı Paris ve Kıbrıs.

 

Kıbrıs zaten dibimizdi. Paris'e gidemzdik zaten.

 

"Kıbrıs."

 

"Kıbrıs mı?"

 

"Hı hı."

 

"Hemen dibimizdeki Kıbrıs mı."

 

"Evet baran."

 

"Gideriz, istediğin her yere gideriz."

 

 

Kalktığımda baranı yanımda görememek bir tık korkutmuştu, ama aşağıdan gelen sesler baranın işinin çıkmadığının da kanıtıydı. Banyoya girip duş alıp hemen çıktım.

 

Kocam hamarattı vesellam, aşağıdan gelen güzel kokular ile aşağı indim.

 

"Sanırım bütün yemekleri sen yapacaksın." Dedim arkasından sarılırken.

 

"Ben o sarmaları yedikten sonra da aynısını söyledim."

 

"Güzel miydi?"

 

"Güzel demek hakaret olur, mükkemeldi."

 

"Ya gerçekten mi?"

 

"Ya gerçekten."

 

"Manyak."

 

"Sana manyağım."

 

"Barann."

 

"Hı."

 

"Acıktım."

 

"Ben doyurayım seni."

 

"Lütfen aklınızın fesat olmayan tarafını artık kullanıma açar mısınız baran bey."

 

"Cık senin yanında mümkün değil."

 

"Tamam şimdi ne pişirdiğini göster." Ocağın önünden çekilince sosun içinde pişirdiği makarnayı gördüm. Çekmeceden çatal alıp tadına baktım. Özür dilerim annecim ama senden daha iyi makarna yapan birini buldum.

 

"Baran bu harikaa."

 

"Sen daha harikasın."

 

"Sanırım annemden daha iyi yapmışsın."

 

"Annen duyarsa kızma ihtimali."

 

"Evlatlıktan bile reddeder beni." Dedim. Ocağın altını kapattıktan sonra bana döndü l.

 

"O zaman duymasın." Dedi dudaklarını boynuma bastırırken.

 

"Güzelim."

 

"Efendim."

 

"Sanırım benim de doymam gerek."

 

"Ama ilk önce ben." Dedim. Ve iki tane tabak çıkarttım. Makarnaları tabağa koyup dolaptan içecek çıkarttım. Baran sandalyeye oturup beni süzüyordu.

 

"Niye öyle bakıyorsun."

 

"Evde hep böyle mi dolaşacaksın."

 

"Nasıl."

 

"Gecelikle." Sırıtarak yanına ilerleyip kucağına oturdum.

 

"İstemez misin?" Eli geceliğin etek kısmına gidip orayı okşamaya başladı.

 

"Ben isterim de bu senin pek isteyeceğin birşey olmaz."

 

"Buna nereden karar verdin."

 

"İstiyor musun?"

 

"İstemiyorum demedim, yorgunum dedim." Dedim. Alnımı öpüp çatala makarna dolayıp ağzıma götürdü.

 

"Karnında açtı dimi senin."

 

💌

1998-kasım

 

Yazar'dan

 

ağaçlar yapraklarını dökmüş, hakkariye ilk kar düşmüştü. Okulların ve evlerin bacasından çıkan kömür dumanı gökyüzünde siyahlık bırakırken herkes evlerine dönüyordu.

 

Murat atay

 

Hakkari Çukurca Karakolunun en kıdemli askeriydi. Çocuğunu ve ailesini Mardin'de geride bırakıp hakkariye gelmişti.

 

Bundan 2 gün önce eşi Yasemin arayıp hamile olduğunu söylemişti. Kader ona bir evlat vermişken bir evlat daha veriyordu.

 

Baran...

 

Babası gibi asker olmak isteyen bir çocuktu. Yaşayacağı şeylere hazır mıydı, hayır. Babasının birgün bayraktaki kana karışacağını bilse bile hedefi değişmedi, küçücük yaşında hayali değil hedefi olan bir çocuktu.

 

"Anne." Dedi baran bayrak sarılı tabuta bakarken, "babam artık yok demi."

 

Cevap veremedi, cevap belliydi, ama cevap veremedi. Annesinin elini tuttu, şehitlikte kimse kalmamıştı.

 

"Ama daha kardeşim doğmadı." Dedi gözünden bir damla düşerken.

 

"O babamı hiç görmeyecek mi?" Dedi. Daha birçok şey dedi ama hiçbirine cevap alamadı, çünkü cevaplar bazen çok can yakardı, canı birkez daha yansın istemedi annesi.

 

"Kardeşimin adı ne olacak peki."

 

"Cansu, o bizim can suyumuz olacak."

 

🦢

 

Günümüz

 

Başım ağrıyordu, hemde çok. Biraz daha uyumak isterdim ama bugün izin günümün son günüydü. Ve canım görümcem deniz beni yemeğe çağırıyordu.

 

Evliliğin 2. Haftasına kocası göreve giden bir insan olarak devam ediyordum. Sevgiliyken biraz da olsa çekilirdi ama şu an göreve gidişleri hiçte çekilecek gibi değildi.

 

Yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkayıp üzerimi değiştirdim, dün gece kurmadan yattığım saçlarımı kurutup topladım. Baran burada olsaydı izin vermezdi öyle uyumama ama baran yoktu. Yani uyuyabilirdim.

 

Evden çıkıp birkaç ötemizde ki binaya girip dairelerine ilerledim. Kapının önünde konuşan ada ve denizi görmeyi pek beklemiyordum tabiiki.

 

"Eylül, hoş geldin."

 

"Hoşbuldum abla." Dedim, kapıyı aralayarak ikimizde içeri davet etti, ilk önce ada girdi. Şu an şu Saniye şu dakika saçını başını yolabilirdim ama saygımı korudum, ama böyle giderse korumaya bilirdim.

 

Sakince içeri girdim. Efe beni görünce heyecanla ses çıkarmaya başladı . Kucağıma aldım.

 

"Eyü." Daha tam Eylül diyemiyordu, eyü ile idare edecektik artık.

 

"Efe, oynun mu oynuyorsun bakalım." Dedim. Oyun oynamıyordu ayaklarını sadece havada savuruyordu.

"Hoşgeldin yenge."

"Hoşbuldum cansu." Dedim efe ile birlikte kanepeye otururken.

"Eee nasılsın Eylül." Dedi ada.

"İş güç işte." Dedim. Efe saçımla oynarken cansunun telefonu çaldı,

"Barlas, görüntülü arıyor." Efe babasının ismini duyar duymaz kucağımdan inip annesine hızla emekleyerek gitti.

"Bayaaa." Bu onun dilinde Barlas demekti. Düzgün bir şekilde anne ve baba diyebiliyordu. Konuşması için erkendi ama doktor bunun içinde olduğu ortamdan kaynaklı olduğunu söylemişti. Cansu ve efe başka bir odaya giderken ada konuştu.

"Evlilik nasıl gidiyor."

"Mükemmel."

"Yaaa."

"Ne biçim bir yaaa o."

"Baran böyle şeyleri pek de sevmezdi aslında, evlilikmiş oymuş buymuş pek onluk şeyler deği-"

"Birincisi, benim kocam hakkında ne biliyorsan o aklından tek tek siliyorsun. İkincisi, bizim evliliğimiz seni ilgilendirmez. Umarım anlata bilmişimdir." Dedim. Morarıp kalmıştı. Çalan telefonumu elime aldım, baran arıyordu.

"Alo."

"Güzelim neredesin sen."

"Ablandayım baran, evde canım sıkıldı geldim, neden sordun ki?"

"Neden mi, kocan geldi kocan." Dedi.

"Buraya gel o zaman kocacım."

"Emrin olur yavrum, 5 dakikaya, hatta 5 çok 2 dakikaya oradayım." Dedi. Güldüm.

"Bekliyorum." Diyip kapattım. Kapının çalması ile kaşlarım çatıldı, bu kadaf hızlı mı cidden.

"Ben baktım." Dedim. Kapı deliğinden baktığımda hakan abinin geldiğini gördüm, kapıyı açtım.

"Hoşgeldin hakan abi."

"Hoşbuldum Eylül, seninki geliyor asansöre binmişti en son." Dedi. Güldüm

"Tamam abi." İçeri geçtikten sonra baranı beklemeye başladım. Asansörden indiğinde, o an onu özlediğimi iliklerime kadar hissetim.

"Kapılarda karşılanıyoruz ha." Dedi sırıtarak. Hızlı hızlı yürüyüp geldi ve sarıldı.

"Sen düşün ne kadar özlediysem." Dedim. Saçlarımı geriye itip aklımı öptü.

"Öyle bir özledim ki, evlenmeden önce biraz da olsa idare ediyordum ama şimdi, seni düşünmekten kendimi daha taşa attım." Dedi. Aklıma gelenle yüzüm düştü.

"Ne oldu."

"Ada içeride."

"Yani."

"İstemiyorum bu kadını etrafımızda baran." Dedim.

"Eve gidelim mi?"

"Ablana ayıp olma-'

"Ayıp mayıp olmaz, hem kocan çok aç" dudakları boynuma ilerledi, "gidelim de doyur beni."

 

 

Loading...
0%