Yeni Üyelik
28.
Bölüm

Ani Ayrılık

@ladyasel

(Emre Aydın- Sen beni unutamazsın) Bu bölümün şarkısı bu :')

 

(Ömer'in ağzından)

 

Yağmur bardaktan boşalırcasına yağıyordu.Kumral saçlarım yağmurla birlikte ıslanmıştı.Şimşek çakıyordu bir yandan ve kalın sesimi bastırıyordu. Gerçi karşımdaki kişi beni duysa da anlamıyordu zaten.

 

"NEDEN YÜSRA?NEDEN YAPIYORSUN BUNU?"

 

"Ömer anlamıyor musun?Bırakmayacaklar peşimizi.Bir yolunu bulamadık hâlâ!Seni fark etmişler.Arkadaşım olduğunu söyledim.Seninle görüşmemi de yasakladılar.Seni bıraksalar bile beni bırakmazlar."

 

Gözyaşları akarken devam etti,

"Ben artık saklanbaç oynamak istemiyorum Ömer.Yok bir yolu, çıkarımız yok bu kuyudan."

 

Delicesine kızgındım şu an.

"Ooo prensesimiz yorulmuş, peki ya ben ne olacağım Yüsra?Hiç düşündün mü?Dur ben söyleyeyim sen beni hiç düşünmemişsin.Aynı savaşı veriyoruz Yüsra, sadece sen yorulmadın!Her gece tüm hayatımı geriye atıp seni nasıl o adamlardan kurtaracağımı düşünen, her gün başka planlar yapan benim.Kamer abi bile yoğunluğunun içinde bu meseleyle uğraşıyorken nasıl olur da yoruldum diyip çekip gidersin?!"dedim, sonlara doğru sesim yükselirken.

 

Kızaran gözleriyle gözlerime bakarken,

"Bak dediğin gibi, Kamer abi bile o kadar yoğunluğun içinde benimle uğraşıyor.İnsanlara yük oluyorum hep!Olmayacağını nereden biliyorum biliyor musun?O adamla on beş gün sonra nikahım var da oradan biliyorum!"dedi ve ellerini yukarı kaldırıp bana gösterdi.İkimizinde yüzünden sular damlıyordu

 

"Bak elim kolum bağlı hiç bir şey yapamıyorum.Sen de yapamayacaksın Ömer.O yüzden beni boşver ve hayatını ziyan etme, önünde değerlendirebileceğin güzel bir gelecek varken benimle uğraşma."

 

"Yüsra çıldırtma beni!Hâlâ bir çözüm bulabiliriz."dedim sinirden köpürürken.Gözlerim doluydu ona bakarken.

 

"Sen de biliyorsun sensiz yapamayacağımı, hâlâ beni boşver diyorsun.Sen beni unutabileceksen ne mutlu sana ama ben öylesine sahte bir sevgiye sahip değilim!"dediğimde suratıma sert bir tokat attı. Gözlerinden yaşlar akıyordu.

 

"Seni sevmediğimi söyleyemezsin bana!Sözlerine dikkat et, ağzından çıkanı kulağın duysun.Ben kimseyi kandırmadım, sadece işkence çekeceğin bir hayatın olsun istemiyorum Ömer."dedi yüzüme yüzüme bağırırken.

 

"Madem o kadar seviyorsun o zaman bu gitme çabası neden?Yürekli ol Yüsra!Bak ben hâlâ buradayım varımla yoğumla ama görüyorum ki sen bu sevginin savaşını vermiyorsun."

 

Ellerini göğsüme koyup beni itti.Küçük yumruklarını gövdeme vuruyordu.Sinir krizi geçiriyordu.Ellerini tutup, vurmasını engelledim.

 

"Ben zaten savaşın içine doğdum, bir an bile durmadım.Ben kendi öz babama karşı en büyük savaşları verdim Ömer.Ben ailemin savaşını verdim, ben çocukluğumun savaşını verdim,ben aşkın savaşını verdim. Şimdi söyle hangimiz daha yorgunuz?"dediğinde, sustum.

Bu sefer haklıydı.

 

"Yüsra sırf benim hayatım dört dörtlük olsun diye kendi hayatından vazgeçme yalvarırım."dedim çaresizce yüzüne bakarken.

 

"Ne yapayım Ömer?Sen söyle on beş gün içinde ne yapabiliriz?"dediğinde gözlerinden baktım.

 

"Evlenelim Yüsra!"

 

Yüsra donmuş yüzüyle bana baktı.

 

"Ne?"dedi, bal gibi de anlamıştı.Yağmur hâlâ şakır şakır yağıyordu.Tekrar bağırdım!

 

"Evlen benimle!"

 

Tekrar ağlamaya başladı ama bu sefer yanlış bir şey söylememiştim.

 

"Olmaz Ömer."dedi başını iki yana sallarken.

 

"Benimle evlenmen senin ölümün olur ve ben buna katlanamam.Emin ol, bizi önünde sonunda bulurlar ve en sonunda birimizden biri, yüreğinde ötekimizin acısını taşımakla kalır.Yaşamanı istiyorum Ömer! Derdimi anlamayacak insanların arasında senin ölüm acını çekmek istemiyorum.Uzak dur benden, uzak dur ki hayat senin için daha yaşanılabilir olsun."

 

Kaşlarım çatıktı,"Yüsra artık beni düşünme, kendini düşün!Bırakta ben kendimi düşüneyim.Bir kez olsun başka hayatlar için kendi hayatını feda etme.Yapma bunu artık!"

 

Soluklandım ve devam ettim.

 

"Evlenelim.Ben okulu bırakır bir işe girerim, sen okumaya devam edersin ama yalvarırım şu çakalların sofrasına atma kendini.Çok erken evet ama şu an elimizdeki tek çare bu.Evliliğe hazır değilim diyorsan evlilik hayatı yaşamak zorunda değiliz.Birlikte de büyüyebiliriz, önemli olan senin güvende olman."dedim ve elimi uzattım.

 

"Saçmalama Ömer!Daha çok gençsin. Senin hayallerin ne olacak?Ben hayallerimi yaşarken sen gece gündüz çalışacak mısın?"

 

"Yüsra hâlâ benim hayatımı düşünüyorsun.Ben bu sorumluluğu alıyorum.Seninle yaşayacaklarımızı bile isteye evlenmek istiyorum seninle.Peki ya sen?"dedim kararlılıkla yüzüne bakarken.

 

"Yapamam olmaz, anla beni.Yapsam bile vicdanım rahat eder mi sanıyorsun? Gitmek istiyorum Ömer. Ne olur daha fazla zorluk çıkarma ikimize de."dedi, bavulunun sapını sıkıca tutarken.Kaşlarım şaşkınlıkla havalandı.Bir kere olsun kendisi için fedakarlık etmiyordu.Demek bu yaptıklarım onun gözünde zorlamaktan başka bir şey değildi. Halbuki evet deseydi hemen nikah işlemlerini başlatırdım.

 

"Peki yüsra, istediğin gibi olsun."dedim boğazım düğümlenirken.

 

"Ama unutma kaçmak işe yaramaz! Başkaları için kendinden ödün vermek başkasını yaşatır ancak seni günden güne öldürür.Son ana kadar vazegeçersen bana bir şekilde haber gönder.Ne yapıp edip seni o nikah masasından alırım ki eminim bunu yapabileceğimi biliyorsundur."dediğimde, başını salladı.Mavi gözlerine son kez baktım.Göğüs kafesim parçalanıyordu sanki.

 

Bu karar onun kararıydı, zorla onu nikah masasına oturtamazdım ama elbetteki bu ondan haberdar olmayacağım anlamına gelmiyordu. Bu işin peşini bırakmayacaktım!

 

Valizini tuttu ve arkasına bakmadan ilerledi.Arkasından bağırdım.

 

"Yüsra!"

 

"Sen beni ölsen unutamazsın."

 

Beni duydu ama yürümeye devam etti.Baksa da ne diyebilirdi ki zaten?Sokak boyunca ilerlerken arkasından baktım.Başka sokağa sapacağı sırada dönüp benden tarafa baktı.Bir süre baktıktan sonra ilerlemeye devam etti.

 

***

 

(Yüsra'nın ağzından)

 

Bir yandan bavulumu sürüklerken bir yandan tek elimle gözümden akan yaşları siliyordum.Şiddetli yağan yağmurun yanı sıra göz yaşlarım görüş alanımı bulanıklaştırıyordu.

 

Yağmur almayan bir yere geçtim ve binanın merdivenlerine geçip oturdum.Şemsiye bulamamıştım evde ve çıkarken de Ömer'e yakalanmıştım. Aslında yakalanmamak için büyük bir çaba da vermiştim.

 

Aynı çabayı ilk karşılaşmamızda vermiş olsaydım sanırım tüm bunları yaşamıyor olurduk.Neyimeydi benim aşık olmak?Sevmek sevilmek neyimeydi?Babamın her şeyimi mahvettiği gibi bunu da mahvedeceğini bile bile neden ümit vermiştim?Artık hayatında olmayacaktım, çok acı çeksem bile dayanmalıydım, yoksa Ömer'in bir hayatı bile olmayacaktı.

 

Bu sorgulamalar kalbimi acıtıyordu.Dilediğim gibi yaşayamamak, sokaklarda özgür olsam bile hâlâ babamın zindanından öteye gidemediğimin kanıtıydı.Bir kez daha babama sövdüm.Paramparça olmuş yüreğim ellerinin arasındayken büyük bir zevk alıyor olmalıydı.Benim haberim olmadan nikah gününü on beş gün sonraya almışlardı bile.

 

Bu olay Ömer'i farketmelerinin hemen ardından acil alınan bir karardı.Ömer'e bir şey yapmamaları için arkadaşım olduğuna dair onları ikna etmiştim. Telefonlara sızamasalar bile, yanımda görmüşlerdi bir kere.Babam da acilen önlemini almış, beni de tehtit etmeyi ihmal etmemişti.Gözlerim park edilmiş arabanın camını döven yağmura dalarken dün gece acımı dindirmek için yazdıklarım aklıma geldi.

 

(Dün gece saat 12.00)

 

Tüm ahım beni yakışına olsun baba.Sana beni neden sevmedin demeyeceğim.Bunu bir gece yarısı beni farelerin gezdiği köhne bir odaya attığın gün kavramıştım.Komik olan da ne biliyor musun?Ben o küçük yaşımda tüm gerçekliğinle seni anlıyordum fakat sen, o her türlü kötülüğü benimsediğin kalbinle beni hiç anlayamamıştın.Ne acı verici değil mi baba?Saçlarımı hiç okşamamıştın. Gerçi senin için acı verici olmadığına artık tüm samimiyetimle inanıyorum. Gitmeliydin baba çünkü kalman yeni ama acıları tekrarlayan hikayelerini kulağıma fısıldamaktan başka bir şey değildi.Sevmiyorsan bile gitmeliydin.

 

Gözümde en acımasız halin, dağ gibi sorumsuzluklarını beni bile anca taşıyan kanatlarıma yükledikten sonra uçmaya devam etmemi beklemendi. Üstüne üslük uçamadığımda beni beceriksiz ilan ederdin, sanki hiç ellerin kana bulaşmamışçasına suçlardın beni.Acımazdı gözlerin, yüzüme evin en gereksiz eşyasına bakar gibi bakarken.Kalbin hiç hissetmezdi, aramıza benle olan tüm bağını kesen bir perde çekerken.

 

Başkalarına gülen yüzün bana da bir kez olsun gülseydi, toprağımda sana ait çiçekler yetiştirirdim baba.Tüm kininin ve öfkenin sığdığı kalbine bir beni sığdıramamıştın, bu yüzdendir kapının dışında yağmurun altında hâlâ bekleyişim.Karnı tok sırtı pek zenginleri kuş sütü bile eksik olmayan sofranda ağırlarken, Sarsılmaz adaletinden bahsederdin.Halbuki bana bir tabak yemek vermeyi bile bir lütuf olarak görürdün.

 

Gözünün içine baktım beni sevmen için baba, baktım ama ulaşamadım sana.Ben senin gönlüne hiç yerleşmeyen sevgimin dilencisiydim daima fakat hayır zavallı olan ben değilim sensin.Tahammül edemediğin korkuların gölgesinde yaşamak sana ağır gelince tüm endişelerini boynuma prangalamayı seçtin.Halbuki bir farklılık yapıp beni sevseydin, aşabilirdik tüm çaresizlik dağlarını.

 

Birkaç sayfa önce yazmıştım ya sana belki de kızının yanına beş çayı içmeye gelen bir baba olsaydın, şu an kendimi iyileştirmek için bu kadar çabalamazdım.İnan bana, benim için çok gördüğün tüm servetine karşı elimde olan tek sevgimi senden esirgemezdim.Saat beşe on kala ikimize birer bardak çay koyar beklerdim ve tabiki saatler geçse de sen gelmezdin.Sen bana hiç bir zaman gelmedin baba.

 

Ben kendi halinde korkak bir ceylandım, sense kuytu köşede avını bekleyen bir aslan.Gövdenden daha büyük olan korkuların, gururunu incitmiş olmalı ki bu yüzden büyüklüğünü göstermeyi sevmiş olmalısın.Baba, birlikte içelim diye koyduğum çay hâlâ ocakta ve ben saatlerdir bekliyorum.Geç olmadan gel, konuşacaklarımız boyumuzu aştı.Hem belki bu defa cesaret edersin yaptıklarından bahsetmeye.Bence baba olamayışından başlayabiliriz konuşmaya.Peki ya sen ne dersin?

 

(Şimdiki zaman)

 

Gözüme uzatılan peçeteye baktım daha sonra da kimin uzattığına. Leylaydı bu, evleneceğim adamın kız kardeşi.Abisinin aksine iyi bir yüreğe sahipti.

 

Peçeteyi aldığım sırada konuştu.

"Acılar peşini bırakmaz Yüsra, bu yüzden sen acıların peşini bırak."

 

Güldüm.

 

"Nasıl olacak o?"dedim alaylı bir ses tonuyla.

 

Dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigarasını yaktı.Siyah, ayağına kadar uzun deri ceketini giymişti bugün.Dolgun ve uzun sarı saçlarını ortadan ikiye ayırıp ensesinde sıkı bir topuz yapmıştı.Dudaklarına ise kırmızı bir ruj sürmüştü.Asil bir kişiliğe sahipti.

 

Valizimi alıp arabasının bagajına koyarken tekrar konuştu,

 

"Geçmişini ardında bırakarak. Geçmiş bir çöptür ve ardına bakarsan temiz bir tabağa çöp koymuş olursun. "

Evet öyleydi, geçmişim bir çöptü.O çöplüğün arasında parlayan bir altın vardı benim için.Geleceğe onunla yürümek istiyordum fakat biliyordum ki onu yanıma alıp ilerlemek yolun sonunda onu kaybetmek demekti.

 

-Bölüm sonuuu-

 

Ayrılık geldi çattı 🥲

Öyle olması gerekiyordu.

Hayatta her şey her zaman mükemmel olmaz.

Bölüm nasıldı sizin için?

Bu arada ben Yüsra'nın babasına olan duygularını anlatmayı seviyorum...

Öyle bir babam olsaydı bunları söylerdim ki Allah'a şükür böyle bir babam yok.

《Ladyaseliko》insta hesabımızda sad post atacağım Ömer ve Yüsra için.

 

 

Loading...
0%