Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

1. Bölüm

 

"Senin yaşamak için bile benim gölgeme ihtiyacın var..."

 

 

Elimdeki kalemi sessizce döndürürken ekrana baktım. Topun bir türlü kaleyi bulmadığı, herkesin avazı çıktığı kadar küfrettiği, o boktan maçı izliyorduk. İzliyorlardı.

Önüme konan üçüncü biraya bakıp gözlerimi etrafta gezdirdim. Gelmek üzereydi. Bir müddet sonra alışıyordu insan. Sanki kokusunu alıyordum. O kadar tecrübeden sonra.

Bardağı elime aldığım sıra çıkan uğultu ile ekrana baktım. Yenileceklerdi sanırım. Kazanmalarına imkan yoktu. Çok boktan oynuyorlardı. Şu futboldan daha boktan bir şey varsa o da bu ortamdı. Sıkıcı, gürültülü, medeniyetten uzak.

"Geldin mi?" dedi biri. Geriye yaslandım.

"Geç kaldım. Kusura bakmayın beyler."

Bardağı saksı çiçeğinin dibine döktüğüm sıra gözüm yeniden televizyona kaydı. İt gibi koşan birkaçına öylece bakarken arkamdaki muhabbet arttı.

"İşindesin yine?"

İçkinin hayatıma kattığı hiçbir faydasının olmayışının anlamsızlığı ile geriye yaslandım. Elimi ceketime atıp bir paket sigara çıkardığımda barmen elini tezgaha koydu.

"Burada içemezsiniz." dediğinde kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Kahverengi gözleri gözlerimin kısılmasına sebep oldu. Sanırım en nefret ettiğim göz rengiydi. Ne yazık. En çok da kahverengi vardı.

"İçebilirim." diyerek paketi masaya koyduğumda kaşlarını havaya kaldırdı. Zippoyu elimde döndürdüğümde gözleri zippoya kaymıştı. Kafasını iki yana salladı.

"Hayır, içemezsiniz maalesef."

Kafamı yana yatırdım.

"İçemez miyim?"

Aramızdaki bakışma arka masadan birinin ayağa kalkması ile bozuldu. Her ne kadar gözlerimizi ayırmasak ile odağım çokta kaybolmuştu.

"Gençler son zamanlarda daha pervasız." diyerek güldüğünde zippoyu bir kez daha döndürdüm elimde. Gözlerim tezgahtaki bardaklara kaydı. "Bu yüzden işler bir hayli iyi."

Sinir bozucu gülüş seslerinin ardından sigara paketime uzandım ve içerisinden bir dal çıkarttım. Dudaklarımın arasına koyduğumda barmen yaklaştı.

"Efendim, içeride içemezsiniz." dedi bir kez daha. Gözlerimi kısarken geriye yüzüne yaklaştım ve zippoyu yaktım. Gözlerinin içine bakarken sigaramın ucunu tutuşturduğumda kaşlarını çatmıştı. Ben de sigara dumanı yüzünden gözlerimi kısmıştım. Derin bir nefesi ciğerlerime çektikten sonra dumanını sessizce dışarı üfledim.

"İçerim." diye mırıldandıktan sonra sandalyemi ittirip ayağa kalktım. Cebimden bir miktar para çıkardıktan sonra arkamı dönüp mekanın çıkışına yürüdüm. Bugünün mesaisi birazdan başlayacak gibiydi.

Sigara dudaklarımın arasındayken zippomu ceketimin iç cebine attım. Kalabalığın arasından çıkmış ve barın arka tarafına ilerlemiştim. Her yer leş gibi kokuyordu. Adamın teki bir dükkanın köşesine kusuyor, kızın biri bankta uyukluyordu. Gözlerim etrafta gezinirken sigaramı alıp gökyüzüne baktım. Hiç yıldız yoktu.

"Bana da verir misin?"

Sigarayı inceledim. Çok önemliymiş gibi. Belki de önemliydi. Sonuç olarak hiçbir şeye ihtiyacım yokmuş gibiydi. Ama sigarasız olmazdı sanki.

"Beleşe mal vermem. Hiç uğraşma."

Sigara içerken yanan tütün müydü, ciğerlerim mi? İçtikçe biten sigaram mıydı, ben mi? Öldürdüğüm şey zaman mıydı, ben mi? Belki de sigara önemliydi?

"Yapma be abi? Tadımlık da mı olmaz?"

Ben... önemli değildim sanki. En azından benim için önemli olan bir şey bulmuştum.

"Olmaz."

Sigaradan bir duman daha çektikten sonra kafamı kaldırdım ve ikiliye baktım.

"Ne kadar?"

İkisi bir anda dönüp bana baktığında kafamı eğip yere baktım. Birilerinin de önemli işleri varmış burada. İzmaritlerden belli.

"Bizi mi dinliyordun?" dediğinde gözlerimi izmaritlerden çekmiştim.

"Duyuluyor."

Sözüm üzerine ikisi bakışıp bana baktı.

"Duyuluyor mu?" diyerek üzerime yürüdü. Boyu benden kısaydı. Biraz da kilolu gözüküyordu. Üzerindeki şişme mont ve botları ile daha da iri gözükebilirdi. Ama yine de zayıf bir insandı.

"Duyuluyor." dedim tekrardan. Sigaramı, işaret parmağım ile köşeye fırlattığımda tek kaşını havaya kaldırdı.

"Senin icabına bakmak gerek o halde."

Ellerimi pantolonumun ceplerine soktum. Gözlerim bir müddet gözlerinde gezindi.

"İyi değil herhalde." dedim gözlerimi kısarak. "Senin mal."

Gülerek etrafa bakındıktan sonra bir adım daha attı üzerime.

"Kendine çok güveniyor gibisin."

Gözlerine baktıktan sonra biraz geri çekildim ve derince nefes aldım.

"İnsan bir kez ölebilir." dediğimde kaşlarını çatmıştı ki elimi boğazına dayadım. Ani hamlemin getirdiği şok ile hızla ellerini elime attı. Kafamı biraz sola eğdim ve kızarmaya başlayan yüzüne baktım. Ölürken, böyle gözüküyorlardı. Yüzleri ve gözleri...

"Kimsin lan sen!?"

Yan taraftaki kuyruğu bağırınca kafamı çevirdim ve elindeki çakıya baktım. Eli havada asılı kaldığında tek kaşım havaya kalktı. Aynı bakış gözlerine oturduğunda gözlerimi kapattım ve derince bir nefes aldım. Neden hâlâ alışamadım? Neden bu aptal işkence henüz bitmedi?

"Küçük çocuklar..." diyerek elimi biraz gevşettiğimde garip bir ses çıktı ağzından. Nefes aldığına dair gelen o acı ses gözlerimi etrafta gezdirmeme sebep oldu. "...madde bağımlısı yapıp nasıl huzur içerisinde yaşamayı planlayabiliyorsun?" dediğimde tırnakları etimi çizmeye başlamıştı.

"Ben...ben..." dediğinde elimi çekip bedenini serbest bıraktım. Dizleri üzerine düşer düşmez alnını zemine dayamıştı. Aldığı derin nefeslerin sesini dinlerken az öncekine baktım. Hâlâ evi havada bana bakıyordu. Acaba aklından ne geçiriyordu? Hareket edemediği için korkuyor muydu? Acaba benim şeytan falan olduğumu mu düşünüyordu?

Ellerimi ceplerime soktuğumda korkuyla gözlerime baktı. Bakışlarından belliydi. "Yaklaşma" diyordu. Yalvarıyordu belki de.

"Sen...sen kimsin?" diye sorunca yerde kıvranan gözlerimi ona çevirdim ama tüm dikkatim bedeni donakalmış olandaydı.

"Sence?"

Gözlerimi ondan çektim ve donanın etrafında döndüm.

"Bu çocuğu da mı bağımlı yaptın?" dediğimde kafasını kaldırıp gözlerime baktı.

"Ben, ben sadece satıyorum. Bana gelen emir böyle." diyerek işin içinden sıyrılmaya çalıştığında kafamı geriye attım.

"Böyle kurtulamazsın Gökhan." dedim gökyüzüne bakarak. "Öyle kolay değil."

Hızlıca ayağa kalktığında kafamı eğip yüzüne baktım.

"Adımı nereden biliyorsun?" dedi telaşla.

"Sence bu adamın donup kalması daha büyük bir şaşkınlık sebebi değil mi?" dediğimde donup kalana baktıktan sonra bir adım geri atınca kafamı iki yana salladım.

"Bunu denemek bile istemezsin." dediğimde kaşlarını çattı.

"Polis misin?"

"Bilmem." diyerek yere baktım. "Daha çok... suikas-"

Bir anda arkasını dönüp koşmaya başladığında alt dudağımı yaladım.

"Sözümün yarım kalmasından nefret ediyorum."

Bayırdan aşağı hızlı koşuşunu izlerken dönüp arkamdakine baktım.

"Hayatında bir daha uyuşturucu kullanmayacaksın. Eğer kullanırsan... bugünü hatırla." dedim gözlerine bakarak. "Bugün yapmadığımı o gün yaparım. " Elindeki çakıyı aldıktan sonra kapatıp cebine koydum.

Arkamı döndüğüm gibi elimi savurdum. Bedenim garip bir rüzgarın eşliğinde bir başka yere ışınlandığında göğsüme vuran adam sertçe geriye savruldu. Yuvarlandığı yerden kalkmaya çalışırken beni fark etti. İçindeki korku gözlerine yansıyınca dilimi azı dişime dayadım.

"Sen..." dedi kekeleyerek. "Sen nesin?"

Bilmiyorum.

"Cehennem bekçisi?" dedim tek kaşımı kaldırarak. Tek dizimin üzerine çöktüğümde korkuyla kaçmaya çalıştı.

"Yalvarırım." dedi kaşlarım çatıldı. Yalvarma faslı. "Yalvarırım canımı bağışla. Lütfen." dediği sıra dudaklarımı yaladım. Neden bu kadar rahatsız ediciydi? O kadar boktan şeyler gördükten sonra neden bana yalvarmaları en çok rahatsız eden şeydi? "Yemin ederim bir daha yapmayacağım!" diyerek ellerini yere dayadığında çenemi kaşıyıp doğruldum.

"Sana yalvaran çocukların birine vicdanını gösterdin mi?" dediğimde kafasını kaldırıp gözlerime baktı. "Sadece bir kişi?" dedim şans verircesine. "Bir kişiye iyilik yaptın mı?"

Gözlerini yerde gezdirdikten sonra telaşla yüzüme baktı.

"Ben, ben hiç hırsızlık yapmadım. Satın almak istediler ben de verdim." dediğinde geri çekilip ayağa kalktım.

"Ömürlerini çaldın. Ailelerini, hayallerini, sevgilerini, umutlarını..." diyerek sıkıntıyla doğruldum. "Yeri doldurulmayacak ne varsa çalıp çırptın. Şimdi senin sıran."

Ensesinden kavradığım gibi karşı duvara fırlattığımda çıkan gürültü kulaklarımı tırmaladı.

"Hayır! Hayır! Yalvarırım..."

Düşmüş bedenini kaldırıp suratına sert bir yumruk attım. Her yere düştüğünde kaldırıp yüzünü tanınmayacak hale getirene kadar dövdüm. Mahvolan bedenini en son sıralayıp birkaç adım attım. Önce zemin değişti sonrasında zemin. Bir karakolun önüne geldiğimizde bedenini yere attım. Çok değil zaten...en fazla birkaç saat yaşayacaktı. Kırılmış kaburgaları onu mahvedecekti.

"Kimsiniz?"

Arkamdan gelen ses ile elimi ceketimin cebine attım. Sigara paketimi alıp arkamı dönerken göz göze geldik.

"Cehennem bekçisi." dedim alayla.

Yerdeki leşe bakarken kaşları çatıldı.

"Siz..." dediği sıra zippoyu da çıkarıp sigaramın ucunu tutuşturdum. "...öldürdünüz mü?" Üzerime attığı adım ile sigarayı dudaklarımdan çektim.

"Hayır. Henüz ölmedi. Birkaç saati daha var."

Dehşet yüzüne oturduğunda gülümseyerek kanlı sigaramdan bir duman daha çektim. Hızla elini beline attığında sigaranın külünü leşin üzerine döktüm.

"Ellerini kaldır!" diyerek bağırdığında alt dudağımı yaladım. Uzun bir gün olmuştu sanki.

"Kendisi uyuşturucu çetesinin lideri. Bilgilerinden geri kalan üyeleri de bulabilirsiniz." diyerek sigarayı dudaklarıma getirmiştim ki tetiği çekti. Tek kaşım havaya kalktı. "Beni mi vuracaksın?" dedikten sonra sigaradan bir duman daha çektim.

"Teslim olmanız lazım." dediğinde dumanı sessizce üfleyip şarjöre küçük bir bakış attım. Bir anda açılıp aşağı düşen şarjör ile gözleri şaşkınca açıldı. Önce yere sonrasında bana baktı ve gözlerini kırpıştırdı.

"İyi geceler, memur bey."

Arkamı döndükten sonra birkaç adım attım. Yine önce zemin değişti sonrasında gökyüzü. Göğsüme çarpan birinin ağırlığı ile kaşlarım çatıldı.

Kafamı eğdiğimde bir kız ile karşılaştım. Kahverengi gözlerinin beyazı kızarmış, gözlerinin altı şişmiş ve dudakları kurumuştu. Göz göze geldiğimiz o an öyle bir çığlık attı ki tepki veremedim. Bir anda ellerini kafasına koyduktan sonra yere çömdü.

"İmdat!!!"

Gözlerimi anlamsızca üstünde gezdirdim. Elleriyle kapattığı kafası, dağılmış saçları ve küçük bedeni korktuğunu açıkça belli ediyordu.

Sigaramı dudaklarıma aldıktan sonra bir iki adım geri çekildim ve tek dizim üzerine çöktüm. Kolumu dizime dayayınca ellerimdeki kanı gördüm. Kaşlarımı çatarak ağzımdaki sigarayı elime aldığımda iyice sinirlerim bozuldu. Tabii korkardı. Her yerim kan içindeydi.

"İyi misin?" dediğimde titreyerek, hiç pozisyonunu bozmadan, geri geri adımladı. Penguen gibi attığı adımlara bakıp sigarayı kenara fırlattım. Sigaramı ziyan etmekten de hoşlanmıyorum aslında.

"Lütfen bana zarar vermeyin..." dediğinde derince bir nefes aldım.

"Burada ne işin var?"

Sorum ile sakladığı kafasını kaldırınca başımı sağ omzuma eğip göz göze gelmeye çalıştım. Gözlerinde diğerlerinin sahip olduğu yaşama isteği vardı. Klasik bakışları olan sıradan bir kızdı.

"Kayboldum." diye mırıldandığında alt dudağımı ısırıp doğruldum.

"Adresi hatırlıyor musun?" dediğimde burnunu çekip etrafa bakındı.

"Bu şehre yeni taşındım. Ben, çok iyi hatırlamıyorum." dedi tedirgince.

"Evinin etrafında neler vardı?" dediğimde kurumuş dudaklarını yalayıp doğruldu hafifçe. Sanırım yavaş yavaş açılıyordu.

"Mavi kubbeleri olan bir camii vardı. Evimin karşısında da bir manav var. Tabelası turuncu ve yeşil." dediğinde doğrulup elimi uzattım. Uzattığım elime tereddütle baktığında dilimi damağıma dayadım. Anlattığı şeyden hiçbir bok anlamamıştım. Eğer temas etmezsek asla nerede yaşadığını bulamazdım.

Elini tutmazsam...yanlış anlar mı?

Zihnindeki fısıltı kulaklarıma dolduğunda gözlerimi kaçırdım.

Elleri kanlı. Kanlı elini nasıl tutabilirim?

Gözlerim bu sefer elime kaydı. Yara bere ve kan içindeki elim kaşlarımı çatmama sebep oldu.

Tutmazsam yanlış anlayabilir ve bir sonraki kan lekeleri bizzat benimkinden olur!

İyice saçmalamaya başladığını düşündüğüm sıra uzanıp elimi tutunca dünya karardı. Uzun bir caddeden hızla geçti ruhum. Alışveriş merkezi, mobiyacı, manav ve camii. Evinin önünde durduğumuzda hızla gözlerimi açıp gözlerine baktım.

Ne oldu? Dondu sanki. İyi mi acaba? Şizofreni olmasın? Ya da seri katil. Para için adam öldürüyorsa ve beni de öldürüp... Belki de böbreklerim...

"Sanırım nereden bahsettiğini biliyorum." dedikten sonra elini bıraktım ve arkamı döndüm.

"Neresi?" dedi merakla.

Yalan. Yalan söylüyor olmalı. Nereden bilsin? Çok saçma tarif ettim. Acaba çok mu rezil gözüküyorum?

Çok fazla şey düşünüyor. Fazla rahatsız edici. Kaşlarımı çattım ve zihnimi kapatıp derince bir nefes aldım. Böylesi daha iyiydi sanırım.

"Şu ileriden bir taksiye bin. Ben adresi vereceğim şoföre. " dediğimde hızlıca yanıma geldi. Bayır yukarı sessiz sessiz yürümeye başladı. Ben de kafamı eğmiş, yol boyunca hiç konuşmamıştım. Aklım yarım kalan sigaramdaydı.

Kapanmış dükkanları, kedilerin cirit attığı caddeleri geçip ana yola çıktığımızda ellerimi ceplerime soktum. Altından bozma ışıklar altında yola baktım. Yakın zamanda bir taksi burada olacaktı. O esnada kız minik adımlar ile önüme geçti.

"Özür dilerim." dediğinde kafamı eğip yüzüne baktım. Sokak lambasının ışığında parlayan saçları kaşlarını çatmama sebep oldu. Garip bir şekilde sinir oldum ama gözlerinde ifade sinirimi bir nebze yatıştırdı.

"Neden özür diliyorsun?"

Gözlerini kaçırdı. Kahverengi gözden de nefret ederim. Yardım etmek için hiçbir sebebim olmayan bir kız.

"Ellerin ve yüzün öyle kanlı ki, hakkında iyi düşünemedim."

Sözlerinin ardından kafasını eğip tekrar özür dilediğinde elimi ceketime attım. Sigara paketimi çıkarırken hafifçe eğilmiş ve gözlerinin içine bakmıştım.

"Henüz eve varmadın." dediğimde korkuyla geri çekilmişti. Ayağı kaldırımın dışına, asfalt yola , çıkınca düşmemesi dirseğini tuttum ve kaldırıma çektim. Şaşkınlığı yüzündeki her şeyi geri plana atıyordu sanki. "Dikkat et."

Arkasından gelen taksiyi görünce elimi kaldırıp kenara yaklaştım. Dirseğinden tuttuğum kızı kenara çektikten sonra taksiciye baktım dikkatle.

"Çiçek mahallesi, Fırat caddesi, Deniz Manav önünde inecek."

Kafasını sallayarak geri çekildi. Ben de doğrulmuş ve bana şaşkınca bakan kıza bakmıştım.

"İyi geceler."

Sigaramı ağzıma aldıktan sonra birkaç adım attım ve kendisinden uzaklaştım.

"Teşekkür ederim."

Mırıltısını ufak bir baş selamı ile geçiştirdiğimde sessizce taksiye bindi. Zippoyu döndürüp yakarken dikkatle şoföre baktım. Umarım bir hata yapmazdı. Bir de onu cezalandırmakla uğraşamazdım.

Kapanan kapının ardından sigaramı tutuşturduğumda telaşla pencereyi açtı.

"İsminiz ne?" dedi aceleyle.

Biraz duman çektim ciğerlerime. Üfledikten sonra gözlerimi kıstım.

Bilmiyorum.

Loading...
0%