Yeni Üyelik
14.
Bölüm

14. Bir Meleğin İntikamı

@ladyrebel

"Kanatlarımı kullanmamı söyleyen herkes çakılmam için zemin hazırladı..."

 

Arabanın içerisi soğuk gibi geldi. Isısını arttırmak istedim. Biraz artırınca dönüp bana baktı.

"Bu şekilde kayak yapabilecek misin?" dediğinde kırmızı ışık ile durdum.

"Aslında..."

"Gerçeği söyleme. Fazla garip gözükürsün. Zaten yeterince garipsin."

Fısıltı beni ikilemde bıraktı. Ne diyeceğimi bilemedim.

"Sorun değil. Kayak merkezinden önce bir mağazaya gireriz." dediğinde kafamı salladım.

"Olur."

Yeşil ışığın yanışından sonra bir daha konuşmadık. Konu açmak istesem bile bir heykel gibi dimdik duruyor ve sadece araba sürüyordum. Çünkü gergindim. Ya ben araba sürerken bana dokunursa ve benim gözlerimin kararması yüzünden kaza yaparsak?

Kaşlarım çatıldı.

Bunun olmaması lazım.

"Neye sinirlendi acaba?"

Aklıma sızan düşünce ile kaşlarım hemen havaya kalktı. Dönüp ona baktım. Sinirli mi gözüküyordum. Çok mu?

"Şarkı söyleyebilir misin?" dediğimde dönüp bana baktı.

"Hayır!" dedi kafasını hızla iki yana sallarken. "Hayır! Cidden çok kötüyüm." dedikten sonra bana baktı. "Ama sanırım sen söyleyebilirsin. Sesinin tonu çok müsait."

Gözlerimi gözlerine çevirdim. Söyleyebilir miyim?

"Hiç denemedim." dediğimde güldü.

"Hiç şarkı mırıldanmadın mı?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

 

"Bu yaşına kadar... Hiç?"

Kafamı tekrardan salladığımda bana inanmadığını belirten bir ses çıkardı.

"Hiç şarkı sözü biliyor musun peki?" dediğinde gözlerim kayıp giden asfaltta gezindi. Barlarda, meyhanelerde duyduklarım vardı aklımda. Sanırım onlar.

"Evet. Bir iki tane biliyorum sanırım." dediğimde ellerini kaldırarak beni gösterdi.

"Söylemeyi dene bakalım."

Sessizce yutkundum ve elimi vitese attım.

"Rezil olma."

 

Olduk bile.

"Gecenin en siyahında..." dedim gergince. Kaşlarımı çatmadan da edemedim. "Umudun bittiği yerdeyim..." Dönüp yüzüne bakmak istedim ama tek yaptığım vites atmaktı. Eğer bakarsam tekrar yola bakamaz ya da şarkıyı söylemeyez gibi hissetmiştim.

"Gecenin en siyahında, umudun bittiği yerdeyim..." tekrardan söyledikten sonra derin bir nefes aldım. "Köşeyi dönsem ölüm, düz gitsem hayat...gölgeler içindeyim." Ufak bir virajın ardından tepeye doğru sürmeye başladım. "Köşeyi dönsem ölüm, düz gitsem hayat...gölgeler içindeyim."

Sessizlik iyice gerilmeme sebep olmuştu. Dönüp de yüzüne bakamıyor oluşumun da etkisi büyüktü.

"Sen imkansızsın, sensizlik imkansız. Aşk, imkansız..." dedikten sonra gerçekten söyledim. "Sen imkansızsın, sensizlik imkansız. Aşk...imkansız."

Dudaklarımı yalayıp da durduğumda uzun bir süre tepki vermedi. Ben de işaret parmağımı direksiyona vururken dönüp yüzüne baktım. Bana bakıyordu. Dimdik.

 

"Sanırım uykum geldi." dedi ufak bir gülümseme ile. "Bu kadar güzel bir sesinin olacağını tahmin etmemiştim." diyerek iyice bana döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım ve gözlerim kaçırıp yola diktim. Bakarsam... "Aslında yanlış anlama. Güzel bir sesin var ama daha önce söylememişsin. Name yapamazsın sanmıştım ama çok iyiydi. " diyerek geç gelen o alkışına başladı. "Gece uyku tutmadığında dinlenmelik." diye mırıldandı.

Beğendi!

"Bunca yıldır beraberiz ben bile duymamıştım."

Fısıltı'nın sitemi ile gözümü dikiz aynasına diktim ve dikkatle gözlerime baktım.

Sanki sen bana şarkı söyledin.

"En azından beraber dinledik."

Araba yolcuğumuz kayak merkezine varmadan bitti. Çünkü bana kıyafet almamız gerektiğini söyledi. Bu yüzden bir alışveriş merkezinde durmuş ve Ela'nın peşine takılmıştım. O yürürken dikkatle onu izliyor, etrafındaki insanlara bakıyordum. Birkaç mağazayı, sırf o sevmediği için, es geçmiş ve büyük bir tanesine girmiştik.

"Bence senin tenine siyah ve beyaz gerçekten yakışıyor. " diyerek önüme geldi ve kazaklara baktı. "Tamam. Bunu almalıyız." dedikten sonra beyaz boğazlı bir kazağı eline aldı. Dikkatle inceledikten sonra üzerime bir adım attı. Kazağın omuzlarından tutup da benim omuzlarıma dayadığında nefesimi tuttum. Kafasındaki bereyi tutup çekesim vardı. Bunu neden istediğimi bile bilmiyorum. "Bu sana olur. Bir de altına kot pantolon alırsak..." konuşa konuşa yanımdan uzaklaşırken soluğumu dışarı üfledim.

"Şu kıza bak."

Arkamdan gelen ses ile dönüp geriye baktığımda iki çocuğun birbirleri arasında konuştuğunu fark ettim.

"Ne oldu?"

Kaşlarımı çattım ve tam olarak nereye baktıklarına baktım. Beresini ne ara çıkardığını bilmediğim Ela, beresinin tepesindeki, ipini ısırmış ve ağzında tutuyordu. Üstelik bu çok normalmiş gibi bir de pantolonları kurcalıyordu.

"Çok tatlı değil mi?"

"Öldürelim."

Arkamı döndüm ve ikiliye baktım. Bence de öldürelim. İçimdeki öldürme hırsı sanırım hiç bu kadar hevesli olmamıştı. Kaşlarımı çatmış, dişlerimi sıkmış ve büyük bir adım atmıştım ki Ela seslendi.

"Alp!"

Geriye döndüğümde koşarak yanıma geldi ve elindekileri ellerime bıraktı.

"Hadi bunları dene. Umarım güzel olurlar." dediğinde kahverengi gözlerine uzun uzun bakıp düşündüm. Ben az önce neye sinirliydim?

"Tamam."

Arkamı dönmüş ve kabinlere doğru ilerlemiştim ki, aynalardan birinde, geride kalan ikiliyi gördüm. Doğru!

Üstümü değiştirmeden hemen önce dönüp Ela'ya bakan ikiliye ters bir bakış attım. Birinin ayak bileğini tuttuğum gibi geriye çektiğimde ötekinin üzerine düşmüştü. Şaşkınca yerde kıvranıyor ve utançtan garip garip sesler çıkarıyorlardı. Herkes reyonların arasında kaybolan iki adama bakarken Ela'ya baktım. Hiçbir şey umurunda değilmiş gibiydi. Çok büyük bir ciddiyet ile şişme montları inceliyordu. Bu durum...hoşuma gitti.

İçeri girip üzerime değiştirdiğimde kıyafetlerin farklılığı biraz yabancı geldi.

"Oldu mu?"

 

"Bu kız beni geriyor."

Beni de geriyor.

Kabinden çıkıp da yüz yüze gelince birkaç adım geri çekildi ve dikkatle inceledi. Beğenmiş gibiydi. Kafasını aşağı yukarı sallamasından bunu anlıyordum. Elinin çenesinin altına koyduktan sonra yan taraftan bir mont aldı ve bana uzattı. Siyah şişme montu elime aldığımda gülümseyerek gözlerime baktı. O an sanki benim için durmuştu.

"Çok iyi oldu." dediğinde kafamı salladım. Öylesine. Bir önemi yoktu. Şu an ne giydiğimin, kim olduğumun hiçbir önemi yok gibiydi. Zaten kim olduğumu bilmiyordum.

"Tamam, hemen ücretini ödeyeyim."

Yanından geçip her şeyi çıkardım ve ücretini ödedim. Beraber araya geri geldik ve kalan yol boyunca yeniden sessizliğe gömüldük. Sanki sessizliğin gürültüsünü sever olmuştum sayesinde. Onun aldığı nefesleri dinlemek ya da acaba ne zaman bir şey söyleyecek diye gerginlikle beklemek. Sanırım ben iyi değildim. Hatırlanmak bana iyi gelmemişti.

Kayak merkezine geldiğimizde elimdeki poşetler ile danışmanın yanında durduk. Ela ilgiyle etrafa bakarken iki kişilik ücreti ödemiş ve bize verdikleri bileklikleri almıştım. Sanırım kayarken sorun yaşayan insanları bulmak içindi bunlar.

Ela'ya bilekliğini uzatmış ve takmasını söylemiştim ki ayaklarımın ucuna demir bir şeyler gürültüyle çarptı.

"Sana üçüncü bir göz lazım. İkisi yetmiyor."

Duyduğum topuklu ayakkabı sesi ile sağ taraftan gelen kadına baktım. Sarı saçlarını itinayla geriye atarken dönüp bize baktı. Dudaklarında kıpkırmızı ruju gözlerinde ağır makyajı vardı.

Eğilip yerden anahtarları aldım ve doğruldum. Araba anahtarıydı. İyi bir markanın.

"Kusura bakmayın. Şoför Bey biraz dalgın." diyerek karşımıza geldiğinde Ela gülümseyerek kadına baktı.

"Sorun değil." dedi ve bana döndü. Ben de gözlerine bakıp kafamı salladım. Önemsiz. Elimdeki anahtarı ona uzattığımda gözleri önce kadına sonra bana döndü ve utançla gülümsedi. Anahtarı hızlıca elimden alırken "neden sen vermiyorsun?" der gibi bakıyordu. Kızarmış yanakları ile anahtarı kadına uzattığında ben de kendi bilekliğimi koluma taktım.

"Eşiniz mi?"

Gelen soru bir anda dikleşmeme sebep oldu. Eşi mi?

Tek kaşımı kaldırarak doğruldum ve karşımdaki kadına baktım. Eşi gibi mi gözüküyorum?

"Ne?" dedi Ela şaşkınca. Bir iki adım benden uzaklaşırken telaşla konuştu. Zaten utanmıştı daha da kötü oldu. "Hayır, hayır eşim değil." diyerek iki elini salladığında kadın kahverengi gözlerini Ela'ya çevirdi ve garip bir samimiyet ile gülümsedi.

"Sevindim."

 

Ela da sanki benim gibi durulmuştu.

"Uğursuzluk sezdim."

Onun bal rengi gözleri kadının gözlerinde gezindi uzunca. Yüzündeki gülümseme samimiyetini kaybettiğinde elini saçlarına attı ve bana döndü.

 

"Gi..." dedi durdu ve yutkundu. "Gidelim mi?" diyerek daha sağlam bir ses tonu ile konuştuğunda kafamı salladım.

"Gidelim." diyerek yerdeki poşetleri almış ve yanına bir adım atmıştım ki kadın önüme geçti.

"Numaranızı alabilir miyim?"

"Fazla cesur."

Gözlerine baktığımda hiçbir şey gelmedi aklıma. Oysa onun da gözleri kahverengiydi. Rahatsız etmedi. Güzeldi de ayrıca. Çokça kendine baktığı belli olan, maddi durumu bir hayli yerinde, cesur bir kadındı. Ama ilgimi çekmedi. Ondan gözlerimi çektiğimde ayak uçlarına bakan Ela'yı görmek bana rahatsızlık vermişti.

"Hayır." dedim ama inatla önüme geçti. Ben de en sonunda kafamı eğip gözlerine baktım. "Kız arkadaşımla arama girme." diyerek bir adım kenara kayıp Ela'ya yaklaştım. "Özür dilerim. Önümü kesti."

Ela şaşkın gözlerini gözlerime çevirdikten sonra kesik birkaç gülüş ile kafasını sallayınca ben de hafifçe kafamı salladım.

"Sanırım bu taraftan. " dedi. Hızlı hızlı, sanki kaçarcasına, yürümeye başladığında ben de peşi sıra yürümüştüm.

"Sence o kadının olayı ne?"

Sadece dış görünüşüme dayanamadı.

"Öyle mi dersin?"

Bize her zaman iş atıyorlar. Neden şimdi dikkatini çekti?

"Bilmiyorum. Gözleri kahverengiydi."

Onun gözleri rahatsız edici değildi.

"Ela'nın gözlerinden rahatsız olmuştun ama."

Önümde yürüyen kıza baktım. Alt dudağımı ısırırken ne düşünmem gerektiğini bilemedim o an.

Sadece kısa bir süre için.

"Evet burada üstünü değiştirebilirsin." dediğinde kafamı sallayıp içeri yöneldim.

"Kızı niye sap gibi bıraktın?"

 

  Ne?

Arkamı döndüğümde ortalıktan yok olmuştu. Yanlış yapıp yapmadığımı bile sorgulayamadan içeri girdim. Üzerime, onun seçtiği şeyleri, özenle giymiş ve ayna karşısında uzunca düzeltmiştim. Bu uzun sürecin sonunda ise hızla dışarı çıktım. Beni bekleyen kadın umduğum kadın değildi.

"Bunu vermek istedim." diyerek kollarını iki yana açtı ve bir iki adım üstüme attı. Gözlerimi dikkatle gözlerinde gezdirdim. Nasıl olsa yarın beni hatırlamayacaktı.

"Reddedilmekten anlamıyor musun?"

Hafifçe gülümsediğinde iki küçük gamze belirdi. Gözleri kısıldı ve soğuk yüzü samimi bir hal aldı.

"Anlamıyorum." diyerek güldü. "Daha önce hiç reddedilmediğim içindir." Elindeki kartı cebime sıkıştırdıktan sonra göz kırpıp birkaç adım geri attı. "Beni ara. Seni bekleyeceğim."

Gözden kaybolup giden kadının arkasından uzunca baktım.

"Ela'dan daha alımlı."

Lafı açılmışken. Ela?

Kendi eksenimde döndükten sonra kadınların kabinine doğru yöneldim. Ekstradan bize eldiven, bot gibi şeyler de vermişlerdi ve nasıl kullanıldığı hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Geldim."

Yüzünde ufak gülümsemesi ile yanıma geldiğinde dikkatle onu inceledim. Sadece botlarını değiştirmişti. Diğer malzemeleri ise elinde tutuyordu. Gözlerine bakıp kafamı sallarken dudaklarımı yaladım.

"Canım sıkıldı. Az önceki kadın." dedi Fısıltı. "Canımı sıktı."

Gözlerim kadının gittiği yöne kaydığında Ela öne bir adım attı.

"Hadi gidelim." dedi.

Kafamı salladım ama onu durdurmak zorunda kaldım.

"Sabah yemek yedin mi? Çıkmadan önce bir şeyler yemek ister misin?" dediğimde durup etrafa bakındıktan sonra beni onayladı.

"Yemedim aslında. Sen de çok erken gelmiştin. Aç olmalısın."

Beraber bir şeyler yemek için oturmuş ve sessizce yemek yemiştik. Biliyorum, benim muhanbetime doyum olmuyor ama o da pek konuşkan değil.

"Bence Ela'nın da canı sıkıldı."

Elimdeki çatalı tabağıma sürterken dikkatle yüzüne bakıp ayağımı salladım. Canı sıkılmış mıydı cidden?

"Sevdin mi?" dedim birden.

Dalgın bakışları beni bulduğunda kafasını salladı.

"Evet, evet sevdim. Sadece teleferikten biraz korkuyorum."

Gözlerimi dışarıdaki insanlarda gezdirdim. En tepeye çıkmak için teleferik kullanıyorlardı. Ve bu teleferik bayağı uzundu.

"Yükseklik korkun mu var?" diye sorduğumda kafasını iki yana salladı.

"Hayır ama kaymayı çok bilmiyorum. Oradan düşüp bir de yuvarlanırsam çok kötü olurdu." diyerek bana döndüğü sıra gözleri arkama kaydı. "A! Portakal suyu varmış!" dedikten hemen sonra ayağa kalktı ve bana baktı. "Sana da bir bardak alıp geliyorum." dediği gibi hızla yanımdan gitti.

"Bu kız nasıl öğretmen olmuş. Çocuktan daha çocuk."

Arkamı dönüp koşarak büfeye giden kıza baktım. Bilmiyorum ama bu çocuk beni mahvedecek gibi.

Yanımdan geçip giden bir adamın ayak sesleri dikkatimi çekti. Bu işe girdim gireli farklı gelen sesler önemlilik arz ederdi. Bazen farklı cümleler, bakışlar...

Sessizce arkamı döndüğümde adam ile göz göze geldik. Parmağındaki yüzüğünü özenle çevirip alt dudağını üst dudağına dayadı. Gözlerimi kıstım. Beni tanıyormuş gibi bakması dikkatimden kaçmamıştı.

"Ne yapıyorsun?" dedi işaret parmağını masaya dayayarak.

"Neden sordun?"

Parmağını masa boyunca sürttükten sonra hafifçe güldü.

"Yapman gerekenleri unutuyorsun gibi."

Kaşlarım çatılırken arkamı dönüp Ela'yı kontrol ettim.

"Benim ne yaptığımı biliy-"

Tekrar önüme döndüğümde hiç kimseyi görmeyişim etrafa bakınmama sebep oldu.

 

"O kimdi?"

Bilmiyorum.

Ayağa kalkıp etrafa bakınmak istesem bile Ela elinde iki bardak portakal suyuyla yanıma gelmişti.

 

Loading...
0%